Bugun...



Beslenme Hakkı ve Gıda Güvencesi

Beslenme hakkı, bireylerin; insanlık onuruna yakışacak bir biçimde yeterli, güvenli, kaliteli ve sağlıklı gıdaya ucuz ve kolay bir şekilde ulaşabilmesini tarif eden en temel insan haklarından birisidir.

facebook-paylas
Tarih: 24-06-2020 23:25

Beslenme Hakkı ve Gıda Güvencesi

Eşber KAYA

Beslenme hakkı, bireylerin; insanlık onuruna yakışacak bir biçimde yeterli, güvenli, kaliteli ve sağlıklı gıdaya ucuz ve kolay bir şekilde ulaşabilmesini tarif eden en temel insan haklarından birisidir. Yıllardan beri süregelen ve son yıllarda gerek ülkenin yaşadığı ekonomik kriz ortamı gerekse de pandemi şartları nedeniyle özellikle emekçi kitleler yoksulluk ve açlık sorunu giderek daha derinden hissetmeye başladı.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesinde belirtildiği üzere; herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 11. maddesine göre taraf devletler herkesin yeterli beslenme hakkının bulunduğunu kabul eder ve taraf devletlerin doğal kaynakların en etkin bir şekilde geliştirilmesini ve kullanılmasını sağlayacak şekilde tarımsal sistemleri düzelterek ya da geliştirerek, besinlerin üretilmesi, korunması ve dağıtılması yöntemlerini iyileştirmek konusunda yükümlülüklerinin olduğu belirtilmiştir. Çocuk Hakları Bildirgesi’nin 4. ilkesinde de çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır ifadesi yer almaktadır.

 Ancak 12 Eylül darbesinin bir mahsulü olarak ortaya çıkıp AKP iktidarı süresince amansız bir şekilde savunulup uygulanan neoliberal politikalar sebebi ile tarımsal üretimin mahiyetinin değişmesi ve köylülük ve çiftçilik kavramının ortadan kaybolmaya yüz tutması neticesinde insanların güvenli gıdaya erişimi sekteye uğramakta ve en temel insan haklarından birisi olan beslenme hakkı, diğer tüm haklar gibi ihlal edilmektedir.

Türkiye'de gelir dağılımındaki adaletsizlik yıllardan beri sürüyor. AKP hükümetleri ile de bu durum bir havuç-sopa ilişkisi dahilinde devam ettiriliyor. Adeta bir sadaka devletine dönüştürülmüş olan devlet aygıtının mevcut yapısı ile halkların kendi yoksulluklarından memnun olmaları bekleniyor. Siyaseten stratejik bir tercih olan bu yaklaşım ile toplumun isyan etmesi sadaka tarzı sosyal yardımlar ile baskılanmaya çalışılıyor.

Gelir adaletsizliğinin beklenen bir sonucu olarak ise 2019 yılı sonu itibarı ile Türkiye'de 16,5 milyon insanın aç ve yaklaşık 49,5 milyon insanın ise yoksul olduğu görülmektedir. Kişilerin ihtiyaçları olan proteini elde etmek için asgari iki günde bir tüketmesi gereken et, balık gibi besin maddelerine nüfusun üçte ikisi ulaşamamaktadır.

İnsanın yaşamını devam ettirebilmesi için beslenmesinin şart olmasından dolayı beslenme en temel insan hakkıdır. Bu hakkın kullanılabilmesinde en önemli sorumluluk devlet aygıtına düşmektedir. Devlet, açlık ile karşı karşıya olanların gerekli gıdaya ulaşabilmesini sağlamak zorunda olduğu gibi; aynı zamanda, gıda üretimini düzenleyip denetleyerek güvenli olmasını sağlamakla mükelleftir. Ancak ülkemiz için durumun tarif edildiği gibi olmadığı verili rakamlara göre ortadadır.

Üzerinde bulunduğu coğrafya hasebiyle tarımsal üretim için iklim ve arazi özellikleri açısından oldukça verimli olarak değerlendirilebilecek bir konumda olan ülkemizde; gıda güvencesinin sağlanamamış olması bir tezat olarak karşımızdadır.

Gıda güvencesinin üç temel ayağı vardır:

a)Gıdanın bulunabilirliği: Yeterli miktarda gıda istikrarlı şekilde bulunabilmelidir,

b)Gıdaya erişim: Besleyici ve uygun gıdalara erişebilmek için yeterli ekonomik kaynağa sahip olunmalıdır,

c)Gıda kullanımı: Uygun kullanım temel beslenme ve sağlık bilgisine dayanmalı aynı zamanda yeterli suya erişim ve temizlik esas alınmalıdır. (1)

Türkiye’ de ve ülkemizde olduğu gibi dünya genelinde de gıda güvencesinin sağlanması üzerindeki en büyük engel, kaliteli gıdaya insanların ucuz bir şekilde ulaşamıyor oluşlarıdır. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve devletler tarafından neoliberal politikaların etkisi altında oluşturulan tarımsal politikalar neticesinde ortaya çıkan gıda enflasyonu bunun en başta gelen sebebidir. Ülkemiz açısından bakıldığında da devletin uyguladığı tarımsal politikalar, yıllardan beri dile getirilen tarımda kendi kendine yeten bir ülkeyiz söyleminin artık bir karşılığının olmaması sonucunu doğurmuştur.

Gıda güvencesinin sağlanması önünde duran temel engelleri şu şekilde özetlemek mümkün olacaktır; Türkiye'de tarım sektörünün küçük ve parçalı bir yapıya sahip olması, tarım politikalarının istikrarsız ve kağıt üzerinde uygulanan politikalardan oluşması, işsizlik sorununun yüksek ve vatandaşların alım gücünün düşük olması, genel enflasyon oranlarının yüksekliği ve artan gıda enflasyonu, gelir dağılımı adaletsizliğinin gün geçtikçe daha da artması, gıda fiyatları oynaklığının önüne geçebilecek bir kontrol mekanizmasının olmayışı, çiftçi ile tüketici arasındaki aracıların sayısının ve kar marjlarının giderek artması sonucu çiftçinin eline geçen fiyatların düşmesi ve tüketicinin ödediği bedelin artması, spekülatif artışlara neden olan kurum ve kişilere yeterli yaptırımların uygulanmıyor olması, gıda güvenliği konusundaki yasal yaptırımların ve denetim uygulamalarının yetersizliği vb. nedenlerdir (2).

En temel insan haklarından olan beslenme hakkının sağlanabilmesinde en önemli aşama olan gıda güvencesinin sağlanabilmesi için öncelikle tarımsal ürünlerde dışa bağımlılığı azaltılmalı ve üreticinin uluslararası tekellerin boyunduruğundan kurtaracak politik yaklaşımlar yaratılıp uygulanmalıdır. Bunu sağlamak adına tarımsal üretimin uzun vadeli ve bakanlık – üretici – tüketici ortaklığı ile planlanması öncelik taşımaktadır. Üretici ve tüketici örgütlülüklerinin demokratik bir çerçevede hayata geçirilmesi ile birlikte üretimin de ülke ihtiyacı ve iklim şartları göz önünde bulundurularak planlanıp gerçekleştirilmesi ile üretim kaynaklı gıda enflasyonunun önüne geçebilmek mümkün olacaktır.

Mevcut ve kurulacak üretici kooperatifleri ile aile tipi çiftçilik desteklenerek daha küçük olan tarımsal arazilerin de amacına uygun olarak değerlendirilmesi mümkün olabilecekken aynı zamanda tarımsal üretimin devamı ve tarımsal üretimdeki kuşaklar arası deneyim aktarımı devam edebilecektir.

Bilim insanlarının özellikle dikkat çektiği ve ekolojik yıkımın bu şekilde devam etmesi neticesinde kaçınılmaz olarak gerçekleşeceği öngörülen iklim krizi ile ilgili gerekli çalışmaların bir an önce yapılıp elde edilen verilere göre üretimin şekillendirilmesi de tarımsal üretimin devamı ve gıda güvencesinin sağlanabilmesi adına yaşamsal öneme sahiptir.

Köyden kente göçün önüne geçebilmek adında kırsal nüfusun özellikle tarımsal üretime dayalı istihdamının yaşadığı bölgelerde yerel yönetimler ve üretici örgütleri ile birlikte planlanarak sağlanması da üretimde sürdürülebilirlik ve gıda güvencesi açısından önemlidir.

Ancak gıda güvencesinin sağlanması adına en önemli nokta ise insanların asgari yaşam koşulları için gereken ücretin altında çalıştırılmaması, buna mecbur bırakılmamasıdır. Dünya geneline bakıldığında, açlık ve yoksulluğun temelde gıda maddelerinin eksikliğinden değil, gelir dağılımındaki zenginden yana olan eşitsizlikten kaynaklı olduğu ortadadır. ‘’Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günlerde’’ diye başlayan hiçbir hamasi edebiyat bu gerçeği değiştirmez. Bir yanda devlet tarafından vergi borçları silinip yatlarda beslenen müteahhitler varken bir yanda çöpten ekmek toplayan insanlar varsa, bu insanların isyanı meşrudur. Bu isyanın olasılığı bile egemenlerin uykusunu kaçırmaktayken bize düşen örgütlenmek ve hayatı savunup kazanmaktır.

1-http://www.ekonomikyaklasim.org/fulltext/94-1390778980.pdf

2-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/277965

 

 




Bu haber 829 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EKONOMİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI