Bugun...



Çayın Tadı Buruk

Açıklanan çay alım fiyatı beklentilerin ne yazık ki çok uzağında. 12 Eylül darbesinden sonra başlayıp, artan bir şekilde günümüze kadar süren neoliberal tarımsal politika uygulamalarının bedelini tarımın her alanındaki üreticiler halen daha ödemeye devam ediyorlar.

facebook-paylas
Tarih: 20-05-2020 12:27

Çayın Tadı Buruk

Eşber KAYA

2020 yılına ait çay taban fiyatları 11/05/2020 tarihinde toplanan Bakanlar Kurulunun ardından Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Çay üreticisinin 4 ila 4,5 lira arasında olmasını beklediği kilo başına fiyattan çok daha düşük açıklanan rakam üreticiyi memnun etmekten uzak kaldı. Bir müjde verircesine yapılan açıklama şu şekildeydi: ‘’ 2020 yılı için yaş çay alım fiyatı 3 lira 27 kuruş olarak belirlenmiştir. Bu rakam 13 kuruşluk destekleme ile kilogramda 3 lira 40 kuruşa denk gelmektedir".

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin en önemli tarımsal ürünü olan çay, yaklaşık 800 bin dekarlık alanda 200 bin üretici tarafından üretiliyor. Ziraat Mühendisleri Odası’nın açıklamalarına göre; üretilen çayın yaklaşık yarısı ÇAYKUR, kalan yarısı ise özel sektör tarafından satın alınıyor. Çay üretimi yapılan alanların %46’sı 5 dekardan daha küçük olup, üreticilerin %73’ü bu alanları kullanıyor. 10 dekardan küçük alanların toplam çaylık alanlar içindeki payı %82 iken, bu alanları kullanan üreticiler toplam üreticilerin %95’ini oluşturuyor.

Açıklanan çay alım fiyatı beklentilerin ne yazık ki çok uzağında. 12 Eylül darbesinden sonra başlayıp, artan bir şekilde günümüze kadar süren neoliberal tarımsal politika uygulamalarının bedelini tarımın her alanındaki üreticiler halen daha ödemeye devam ediyorlar. Öyle ki üretim noktasındaki maliyetinde tarla ücreti faizi, tarlanın her sene temizlenmesi, kazılması, çapalanması, gübrelenmesi masrafları, yaprak toplamadaki işçi masrafları, nakliye masrafları, setlerin ve kanalların onarılması için yapılan harcamalar düşünüldüğünde ve bu maliyetlerdeki artış göz önünde bulundurulduğunda, belirlenen yaş çay alım fiyatındaki yaklaşık %12’lik artış deryada bir damla bile değil. Sadece mazot ve gübre fiyatlarındaki artış bile bundan kat be kat fazla.

24 Ocak kararları, bunu takiben 12 Eylül darbesi ile kendine alan açılan neoliberal politikalar ile tarımla geçimini sürdüren çiftçiler de Dünya Bankası ve IMF’nin sömürü politikalarından payına düşeni aldı. Uluslararası şirketler için ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı hedefleyen Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması’nın (GATT) imzalanmasıyla birlikte Türkiye’de tarımsal alandaki üreticiler adeta uluslararası tekellere kurban edildi. Tarımın serbest piyasa içine alınabilmesi için KİT’ler özelleştirildi, varsa özelleştirmenin önündeki tüm yasal engeller kaldırıldı.

Varoluş koşullarını mağduriyete bağlayan her devrin mağduru AKP ise 12 Eylül mirası olan tarımsal KİT’lerin özelleştirmesi uygulamalarına tüm hükümet dönemlerinde devam etti. Kemal Derviş patentli uygulamalara kendi döneminde de devam eden AKP, bu süreçte TEKEL, Türkiye Gübre Sanayi, Et ve Balık Kurumu, şeker fabrikaları gibi üretici için ekonomik destek sağlayan ve aynı zamanda piyasa belirleyici özelliği olan tüm kurum ve kuruluşları özelleştirdi. Bunun sonucunda gelişen olumsuz durumdan en çok küçük üretici etkilenirken ve tarımsal alandaki üretimde uluslararası tekeller AKP desteği le birlikte etkin ve belirleyici oldu.

Açıklanan son çay taban fiyatında da bu durumun etkilerini görebiliyoruz. Açıklanan fiyat üreticilerin ifadesi ile özel sektörün açıklanmasını istediği fiyat. ÇAYKUR ‘’güya’’ açıklanan bu fiyatların enflasyonu artıran bir etki yaratmaması için belli bir seviyede tutulmasını savunurken aslında özel sektörün çay alım fiyatları için de belirleyici oluyor. Çay tarımı ruhsata bağlı bir tarımsal faaliyet olduğundan ruhsatı olmayan üreticiler yaş çay satamazken, kamu veya özel sektör işletmeleri ruhsatı olmayan üreticilerden yaş çay satın alamıyor. Hal böyle olunca ÇAYKUR’un açıkladığı yaş çay alım fiyatı, taban fiyat olarak tanımlansa dahi özel sektörün belirleyiciliği ile aslında açıklanan taban fiyat tavan fiyat haline geliyor. Bunu bir örnekle tarif etmek gerekirse; LİPTON firması, taban fiyatın 3,27 TL olarak belirlenmesine rağmen alımı 3 TL’den yapacağını üreticiye attığı mesajla bildirdi. Açıklanan fiyattan daha düşük fiyata ürününü satmak zorunda kalan üreticiye aynı zamanda uzun vadeli ödeme de dayatılıyor.

ÇAYKUR’un yukarıda bahsedilenlere bakıldığında üreticiyi korumak ve piyasa belirlemek gibi bir işlevinin kalmadığını çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Peki bu ÇAYKUR ne işe yarar?

Türkiye varlık fonu 26 Ağustos 2016 tarihinde kurudu. Yönetim kurulu başkanlığını Cumhurbaşkanının yaptığı fona diğer bazı kitler ile birlikte ÇAYKUR’un devri Şubat 2017’de gerçekleştirildi. Normal şartlar altında varlık fonunun kurulabilmesi için varlık ya da kamu elinde oluşmuş bir gelir fazlalığı olması gerekirken, ülkemizde ise sermayenin tek adamın inisiyatifinde tutulması hedeflendi. Korkut Boratav, Türkiye Varlık Fonu’nu ‘’yetkileri sınırsız ama denetimi sıfır. Şimdi böyle bir varlığın yönetimi Cumhurbaşkanı’na devredilecek. Kontrol söz konusu değil, tek kişinin denetiminde haklarımızın kullanılması söz konusudur.’’ diyerek açıklıyor. Aşağıdaki tablo durumu ÇAYKUR’un varlık fonuna devrinden önceki kar/zarar durumunu gösteriyor.

YILLAR

GELİR

GİDER

KAR/ZARAR

2009

964.063.294

987.271.949

-23.208.655

2010

1.196.875.159

1.223.866.365

-26.991.206

2011

1.046.980.169

1.121.537.063

-74.556.894

2012

1.281.078.064

1.345.905.605

-64.827.541

2013

1.623.359.022

1.662.660.446

-39.301.424

2014

2.026.325.814

2.014.263.689

12.062.125

2015

2.076.618.082

2.053.946.659

22.671.423

2016

2.432.002.362

2.351.918.827

80.083.535

 

     

Varlık fonuna devredilen ÇAYKUR’un zararı beklendiği üzere devredildiği tarih olan 2017 yılından itibaren ciddi olarak artmış. Artan zarar üreticinin ekonomik gücünün arttırılması yerine müteahhitlere, yandaşlara, vergi aflarının tazminine aktarıldığını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Kurum 2017 yılında 267.742.416,97 TL, 2018 yılında ise 657.086.397,06 TL zarar ettirilmiştir. ÇAYKUR’un varlık fonuna devri ile beraber özelleşme ihtimalinin artması da çay üreticisini üretimden vazgeçirecek noktaya getirmiştir.  Yani ÇAYKUR artık çay üretimi ve alımını garanti altına almayı sağlayan bir kurum olmaktan çıkıp tek adam rejiminin fonlama araçlarından biri haline dönüştürülmüştür. Bilinçli olarak zarar ettirilen kurumun özelleştirilmesi sürpriz olmayacaktır.

Çay üretimiyle ilgili olarak, özellikle COVİD-19 salgınından etkilendiğimiz şu günlerde yaşanan en büyük sorunlardan biri de mahsulün toplanmasını sağlayan mevsimlik tarım işçilerinin sorunları. Toplama işinin büyük kısmını bu güne kadar Gürcü işçiler zor şartlar altında gerçekleştirebilirken, sınırların kapanması ile birlikte Mayıs ayındaki hasat dönemi için bu ihtimal ortadan kalkmış görünüyor. Çay üretimi yapılan bölgenin devamlı dışa göç veren bir bölge olmasından kaynaklı olarak hasatta aile işçiliğinin azalması ile birlikte mevsimlik tarım işçilerine talep daha da artmış bir durumda. Sonuç olarak çay üreticilerini hem hükümet hem de salgın ciddi anlamda zor durumda bırakmış halde. Durum bu şekilde devam ederse çay üreticisinin üretimden vazgeçip, ülkenin çayda net ithalatçı bir hale gelmesi ise an meselesi.

Mevsimlik işçilerin salgın şartlarında hasat bölgesine ulaşımı ve hasada katılabilmesi de ciddi bir sorun. Mayıs ayın da başlayan hasadın gerçekleştirilememesi halinde Temmuz ve Eylül aylarındaki hasadın zora gireceği de muhakkak. Olası sorunların önüne geçebilmek adına mevsimlik işçilerin üretim alanlarına ulaşabilmeleri için şehirlerarası ulaşım belgesi verilmeli ve düzenli aralıklarla dezenfeksiyonu yapılan konteynerlerde ikamet edebilmeleri sağlanmalıdır. Çalışmaya gelen işçilerin sosyal güvencelerinin sağlanması da elzemdir.

Yılların biriktirdiği sorunlar çay üreticilerinin sırtında giderek ağırlaşan ve taşınamaz hale gelmiş bir yük haline gelmiş durumda. Bu yükten kurtulmak için her şeyden önce üreticinin mevcut kooperatifler eliyle ya da oluşturacakları kooperatifler aracılığı ile örgütlenip taleplerini net ve kararlı bir şekilde dile getirmesi gerekiyor. Tarımda uygulanan ve neoliberal politikalar adı altında tekeller aracılığı ile işletilen bu düzeni dağıtmanın temel nirengi noktası bu. Zaten hali hazırda uygulanan bu tarımsal üretimin sömürülmesini tekeller eli ile sağlayan düzenin bu kadar zalimce davranabilmesinin dayanağı üreticinin örgütsüz bir halde olması.

Uluslararası tekellerin ülkemiz ihtiyaçları yerine endüstriyel üretimi dayatarak küçük üreticilerin toprağından uzaklaşmasını hedefleyen stratejilerine, AKP hükümetlerinin tümünün destek verdiği aşikardır. Üretici ‘’tarlada izi olmayanın harmanda sözü olmaz’’ deyişini unutmadan hareket edip örgütlenmeli ve hakkını kolektif bir şekilde savunmalıdır. Üreticinin sırtındaki yüklerden kurtulmasının yegane yolu kendi örgütlülüklerini yaratıp bunlara sahip çıkmasıdır.  

 

 




Bu haber 623 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KONUK YAZAR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI