Bugun...



Çiftçi Örgütlenmeleri ve Tarımsal Planlama

Coronavirüs salgınının insanların hayatını sadece sağlık yönüyle değil yaratacağı gıda kıtlığı tehlikesi ile de tehdit ettiği sonucunu çıkarmak abartılı olmaz. Ülkeler artık ‘’Savaş Ekonomisi’’ şartları uyarınca hareket edip sağlık alanında kullanılan her türlü malzeme gibi tarımsal ürünleri de ‘’stratejik ürün’’ olarak değerlendirip ihracatta kısıtlama ve yasaklama uygulamalarına başvuruyor.

facebook-paylas
Güncelleme: 22-04-2020 00:43:26 Tarih: 20-04-2020 15:27

Çiftçi Örgütlenmeleri ve Tarımsal Planlama

Eşber KAYA

Corona virüs pandemisi gündemimizin neredeyse tamamını işgal ediyor artık. Büyüğünden küçüğüne hastalığın etkileri ve alınması gereken tedbirlerle alakalı olarak küçük çaplı birer uzman haline geldik. Yaşananlara ve yaşanacak olanlara ilişkin her gün medyanın yazılı, görsel ve sosyal her alanında uzmanlar görüşlerini toplumla paylaşıyorlar. Tıpta uzmanlaşmış kişiler, halk sağlıkçıları, biyoistatistikçiler gibi alanında yetkin kişiler her gün bu salgınla alakalı bilgilerini aktarıyorlar.

Son bir ya da iki haftadır ise bu uzmanların yanı sıra ekonomistler, tarım alanında uzman kişiler de bu platformlarda daha sık görünür oldular. Çünkü salgın yarattığı sonuçlar nedeni ile istihdamda azalmaya, iş sahalarının daralmasına ve özellikle tarımsal alanda üretimin azalmasına neden oluyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı ve salgının ülkemizdeki varlığının resmen ilan edilmediği Ocak 2020 dönemine ait tarımsal istihdam, 2019 Ocak ayına göre 242.000 kişi azalmış durumda. Salgının etkisinin artmasıyla birlikte bu sayının katlanarak artmasını beklemek hayalcilik olmayacaktır.  Sadece salgın nedeni ile yaklaşık beş yüz milyon insanın dünya genelinde işsiz kalacağı, tarımsal üretimdeki azalma sebebi ile gıda kıtlığı yaşanacağı artık herkesin malumudur.

COVID-19 salgını nedeniyle tarımda çalışanların eve kapanmasının doğal bir sonucu olarak, temel gıda maddeleri buğday ve pirincin fiyatlarında sert yükselişlerin meydana geldiği geçen hafta içinde açıklandı. Amerika’nın Chicago kentindeki emtia borsasında buğdayın vadeli fiyatı Mart ayının ikinci yarısında yüzde 15 yükseldi. Pirinç fiyatları da ana üretici olan Asya ülkelerinde geçen ay yüzde 12 yükselerek son 7 yılın en yüksek seviyesine çıktı.

Geçtiğimiz hafta açıklanan başka bir habere göre ise aralarında Rusya Federasyonu, Kazakistan, Ermenistan, Belarus ve Kırgızistan’ın yer aldığı Avrasya Ekonomik Konseyi; un, soğan, sarımsak, pancar, çavdar, pirinç, karabuğday, darı, tahıllardan elde edilen ezme ve kepekli karışımlar, karabuğday yan ürünleri, karabuğdaydan hazırlanan gıdalar, ezilmiş ve ezilmemiş soya fasulyesi ve ayçiçeği çekirdeği ihracatını 10 Nisan’dan 30 Hazirana kadar yasakladı. Bu gibi ihracat yasaklarına ilerleyen süreçte yeni ülkeler mutlaka katılacaktır.

Sadece buradan bakıldığında bile Coronavirüs salgınının insanların hayatını sadece sağlık yönüyle değil yaratacağı gıda kıtlığı tehlikesi ile de tehdit ettiği sonucunu çıkarmak abartılı olmaz. Ülkeler artık ‘’Savaş Ekonomisi’’ şartları uyarınca hareket edip sağlık alanında kullanılan her türlü malzeme gibi tarımsal ürünleri de ‘’stratejik ürün’’ olarak değerlendirip ihracatta kısıtlama ve yasaklama uygulamalarına başvuruyor.

Yeni tip Coronavirüs salgınının bazı zirai ürünlerin dikim, bazılarının ise hasat mevsimine girilirken yayılması nedeniyle tarımsal üretimde istihdam yetersizliğinin yaşanması ve buna bağlı üretim düşüşlerinin gerçekleşmesi bekleniyor. Bu beklenti, temel gıda ürünlerine talebin erkene çekilmesine yol açıyor. Buna bağlı olarak özellikle yaş sebze ve narenciye ürünleri artık tarlalarda ve bahçelerdeyken satın alınıyor. Gıda ürünlerindeki fiyat artışının dünya genelinde enflasyonist etki yaratması da bekleniyor.

Enflasyon, malların fiyatlarının genel ve sürekli olarak yükselmesi, paranın ortalama ‘’satın alma gücü’’nün azalması olarak basitçe tanımlanabilir. Yıllardan beri ülkemizde tarımsal ürünlerdeki tüketici fiyatlarının artışı, üretici fiyatlarındaki artışın kat kat üzerindedir. Yani çiftçi ürününü ucuza satarken, tüketici ise bu ürünleri pahalıya almaktadır. Tarladan sofraya fiyatların birkaç kat arttığı bu zincirde arada oluşan fiyat farkının kapatılması gereklidir. Bu sorunların çözülmesi ise; çiftçilerin kendi örgütlülüklerini yaratmaları, ülke genelinde tarımsal üretim planlamasının yapılmasıyla arz-talep dengesizliği sorununun çözülmesi, pazarlama sorunlarının çözülmesi, üretim aşamasındaki girdi maliyetlerinin azaltılması gibi mevcut sorunların çözülmesi ile mümkün olabilecektir.

Tarımsal üretimde arz-talep dengesizliği, pazarlama sorunları ancak ve ancak tarımsal üretim planlamasının yapılması ve bunun bir politika olarak benimsenmesi ile mümkün olabilir. Bunun sağlanması için de sahadaki verilerin doğru bir şekilde tespit edilmesi önemlidir. Tarımsal destekleme bütçeleri popülist kararlarla alındığından üreticinin uzun vadeli planlama yapması mümkün olmamaktadır. Bu bütçeler ABD’de beş yıllık, AB ülkelerinde yedi yıllık olarak hazırlandığından bu ülkelerdeki üreticiler önündeki yıllarda hangi şartlarda ve ne kadar destek alacağını bilerek planlamasını yaparken ülkemizdeki durum bunun tam tersidir.

Tarım Bakanlığınca hazırlanan destekler; belirli bir program ve bölgelerin tarımsal üretim açısından coğrafi, iklimsel ve üretim alışkanlıkları gibi özellikleri dikkate alınarak hazırlanıp dağıtılmamaktadır. Bu durumda kooperatifleşememiş üreticiler bireysel kararlarla, bir önceki yıl para eden ürünü ekmeye yönelmektedir. Bunun neticesinde arz-talep dengesi kaçınılmaz olarak bozulduğundan ürün para etmeyip depolarda ya da tarlada çürümeye terkedilmektedir. Yakın zamanda soğan ve patatesteki fiyat dalgalanmaları ve sonuçları buna verilecek en iyi örnektir. Yine çiftçi kendi bölgesinde destek verilmeyen ürünlerin üretiminden uzaklaştığı için, özellikle büyükbaş hayvan yem hammaddesi konusunda ülkemiz büyük oranda dışa bağımlı hale gelmiştir. Bakliyat ürünlerindeki dışa bağımlılık da bu duruma bir örnektir.

Tarımsal üretim alanındaki yönetimsel basiretsizlik ve plansızlık sebebiyle yaş sebze ve meyve üretimi de ihracat odaklı haldedir. Bu ürünlerin ülke içindeki arz eksikliğine bağlı olarak gıda enflasyonu artmaktadır. Üretimin her aşamasındaki plansızlık küçük üretici ve tüketiciyi mağdur ederken, tekeller ve patronlar mevcut düzende daha çok kar etmeye devam etmektedirler.

Tarımsal üretimdeki planlama sürecinin işlevsel kılınması, ancak üretici kooperatiflerinin kurulması ve mevcutların güçlendirilmesi ile mümkün olabilir. Hali hazırda çok sayıda kooperatifin olmasına rağmen bunların demokratik bir yapıya sahip olmadıkları için atıl durumda oldukları da bir gerçektir. Dolayısıyla bu durum büyük şirketler ve uluslararası tekellerin hakim olduğu gıda ve tarım sektöründe üretici ve tüketicinin fiyatlar noktasında belirleyici olamaması sonucuna yol açmaktadır. Üreticinin tohum ve gübresini alırken teslim olduğu tekellere, ürününün fiyatını kendisi belirleyemediği için bir kez daha teslim olmakta, tüketici ise bu teslim oluşun son aşamadaki kurbanı olmaktadır. Sonunda hep sermaye sahiplerinin kazandığı bu zincir kırılıp yok edilmeden bir çözümden bahsedebilmek mümkün değildir.

Üreticiler, kooperatifler ekseninde örgütlenirken başlangıçta bazı sorunlar ve sıkıntılarla karşı karşıya kalabilirler. Patronlar örgütü TÜSİAD’ın 2016 yılında hazırladığı ‘’Yapısal Sorunlar Perspektifinden Gıda Enflasyonu’’ raporu bile üretici örgütlenmesinin önündeki en önemli engellerden birisi olarak üreticinin konuya bakış açısındaki olumsuzluklara vurgu yapmaktadır. Bilinen ve birçok çalışma ile de ortaya çıkan husus başarısız ve kötü örneklerden kaynaklı olarak üreticiler arasında karşılıklı güvensizlik ve bilgi eksikliği bulunduğunu savunan TÜSİAD işin gerçeğinin etrafında dolaşmakta ve demokrasinin hakim olmadığı ülkelerde örgütlenme bilincinin eksik kaldığını ve halka eşit vatandaş yerine tebaa muamelesi yapıldığı gerçeğini dile getirmekten sakınmaktadır. Üreticideki bu algıyı değiştirebilmek için özgün ve başarılı kooperatif örneklerinin deneyim aktarımlarına ve yerel yönetimlerin ciddi desteğine ihtiyaç vardır.

Şehirli orta sınıfın köylü romantizmi yerine verili saha şartlarına dayalı olarak geliştirilecek çözüm önerilerinin pratiğe geçirilmesi ile kooperatifçiliğin ve devamında çiftçi sendikalarının kurulup güçlendirilmesi adeta hayati öneme sahiptir. Böylelikle Tarım Bakanlığının yıllardır yapmadığı, Devlet Planlama Teşkilatının kapatıldığı bu son dönemde üretici kendini sürece dayatarak planlama ve ürününü pazarlamada söz sahibi olacaktır. Üreticinin öz örgütlülüğünü yaratıp buna sahip çıkması kendine dayatılan sefalet ve yoksulluk çarkının parçalanması için tek kurtuluş yoludur.




Bu haber 619 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KONUK YAZAR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI