Tweet |
FİKRET ÇOBAN
Kolay mı yaşamak istiyorsun herkes gibi ol kendini unut düşünme ye iç. Biyolojik olarak diğer canlılar gibi yaşa ve git. Yani öyle gibi bir hayat yaşayın diyorlar bize o zaman rahat edersiniz size dokunan olmaz, bizim çizdiğimiz sınırlar içinde kalırsanız bize itiraz değil itaat ederseniz bir sorun yok. Ama öyle değil işte yiyip içiyoruz diğer canlılar gibi ürüyoruz ama biz insanız. Düşünüyorum öyleyse varım diyen insan soyundanız. Tabiki ait olduğumuz milletimiz, dinimiz, dilimiz var ama bunlar bizim seçme hakkımız olmayan şeyler niye bunlar üzerinden ayrışıyor ve sorunlar yaşıyoruz kavga edip duruyoruz.
Lafı dolandırmanın gereği yok. Adını İstanbul'dan alan ilk yazılışı Türkçe olan bütün dillere Türkçeden çevrilen zamanında öve öve bitirilemeyen meclis çoğunluğu ile 2013 yılında kabul edilen İstanbul sözleşmesi bir gece ansızın neden kaldırıldı. Bir kesim niye karşıyken kadınlar niye sokaklara çıktı İstanbul sözleşmesi yaşatır diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. Bu İstanbul sözleşmesini baştan sona dura dura okudum. Kim ne diyor diye takip ettim, siyasilerin, toplumun ileri gelenlerin; farklı parti, örgüt, cemaat sendika gazeteci herkesin söylediklerini takip etmeye çalıştım. Hani gerçek donunu giyene kadar yalan dünyaya altı kere dolaşırmış derler bu sefer olmadı yalan dolan tutmadı olay siyasi belli çevre ve örgütlerin içinde bulundukları ideolojik bakış biriktirdikleri güç ilişkileri ve bunun gibi arkaik değer yargıları var. Tartışmaların odağında toplumsal cinsiyet kavramına yönelik karşı çıkış var dikkat ettiyseniz hiç kadın demiyorlar sürekli aile yapısı, devlet deyip duruyorlar. Kadın haklarına, eşitliğine karşı bir alerjileri var ve bu ideolojik kültürel kodlanışla alakalı ve tehlikeli bir durum. Durdurulmazsa burada kalmaz. Arkasından medeni kanun gelir, Atatürk ve cumhuriyet döneminde kadınlara sağlanan hakların, bunları koruyan yasaların kaldırılması gelir.
Bakın İstanbul sözleşme metni diyor ki ' kadınlar topluma egemen olan kültürel, dini, erkek egemen anlayışın gücü oranında haksızlığa ve saldırıya uğruyorlar bunun önlenmesi gerek, mesela kadın çok eşliliğe zorlanmasın mal bölüşümünden mahrum bırakılmasın'.
Bunun gibi kadını mağdur eden birçok olaydan sonra kadın diyor evrensel hukuk normları çerçevesinde koruma altına alınsın, eşitlik algısı, kanun gücü toplumsal bir duyarlılık noktasına gelsin. Çünkü kadını başka türlü koruyamayız. Alt kültür dediğimiz hareketler, cezalandırma yöntemleri sayesinde kadınlar öldürülüp durmasın.
Bu kadar açık ve net, kadınlar da bunun için itiraz ve isyan ediyor.
Kadın üzerindeki geleneksel kültürlerini, törelerini, baskılarını kaybedecek olan kesimler bizim toplumumuzda oldukça güçlü bir kitle var ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Bu kadar bilginin, sosyal hayatın, ekonominin önümüzde cereyan ettiği bu zamanda çağı ıskalayan anlayış ve düzenlemeler kabul edilmez, insanlar uymaz.
İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasını savunan kesimlerdeki bireyler de buna uymaz. Hayvanlar otlakta yetişir insanlar toplumda yetişir. Toplumun değişen değerleri, dünyayla ilişkisi her an her bilginin elimizin altında olduğu bir çağda, suyun akışını durdurabilirsiniz ama değiştiremezsiniz. Yani hayat kendi mecrasında akar, suyolunu bulur.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın sözüyle söylersek ' zamanın saati ileriye doğru kurulmuştur, geri işlemez ' diyor.
Bilmem anlatabildim mi anlatmak istediklerimi!