Bugun...


GÜLDEN SÖKELİOĞLU

facebook-paylas
Başka kimlikte yaşamak!
Tarih: 17-10-2024 11:54:00 Güncelleme: 17-10-2024 11:54:00


       Ülke ve dünya gündemininin sorunlarından bu hafta biraz uzaklaşarak yaşanmış bir öyküyü sizlerle paylaşmak istedim. 

          *
       Ege'nin şirin ve yemyeşil köylerinden birinde oturan Iraz, dört çocuklu bir ailenin tek kızıydı. İlkokulu köyünde okudu ve mutlu bir çocukluk geçirdi. Babası Ahmet, dindar biriydi ve köyde imam olmadığı için camide köylülere namaz kıldırırdı. 

       Baba, kızını okutmak istemese de Iraz ortaokula gitmek için çok  yalvarır. Annesinin de desteğiyle ortaokula ve daha sonra liseye şehre gider...Ve.. Sonunda mezun olur. Geleceğinin güzel olacağına dair hayaller kurar; bir işe girecek ve mutlu bir yuva kuracaktır. 

       Bir gün annesi, Iraz'a, "Yarın sana görücü gelecek" der. Damat adayının babası, babasının arkadaşıdır ve şehrin büyük camilerinden birinde imamlık yapmaktadır. Iraz, evlilik için erken olduğunu düşünür ama babasına karşı gelemez.

       Damat adayı olan İbrahim, resmi dairede çalıştığı için ailesiyle birlikte hafta sonu gelirler. Iraz'ın anne ve babası, misafirlere hal hatır sorduktan, havadan sudan konuştuktan ve kahveler içildikten sonra Ahmet Hoca, "Allah'ın emri ve Peygamberin kavliyle kızınız Iraz'ı oğlum İbrahim'e istiyorum" der. İraz'ın babası Osman' da,

"Verdim, gitti" der. Iraz, fikrini sormadığı için babasına gücenir. Sadece kahveleri verirken bir kere gördüğü birisiyle evlenme fikri ona göre çok terstir. Babasına çok yalvarır ama etkisi olmaz. "Söz verdim, geri dönemem" der. Ve... Sonunda düğün dernek zamanı gelir. Kazanlar dolusu yemekler yapılır.

Gelin almaya gelen oğlan evi, ilahilerle İraz'ı baba evinden alarak şehire götürürler. Bir gece düğün yapılır; altın, bilezikler ve paralar takılır. 
İki yabancı insan  artık bir evde buluşmuştur. Birbirlerini tanımaya ve alışmaya başlarlar. Görücü usulü evlendikleri halde birbirlerini çok severler ve mutlu olurlar. Ama mutluluklarının önünde  bir engel olarak hep kayınvalide olacaktır. 

Kayınvalide gelini köylü olduğu için onu hor görmektedir. Kendi bildiği gibi yetiştirmek ister. Iraz, her yaptığı işi eleştiren ve karışan kayınvalidesini hiç sevmez ama eşine olan saygısı nedeniyle hiç sesini çıkarmaz. Bir keresinde örgü öğretmek ister. Sürekli eleştirildiği için hata yapan gelininin  eline vurur, " beceriksiz, gelin" diye azarlar. 

       İraz, bir kaç ay sonra hamile olduğunu öğrenir, eşine durumu açar. İbrahim, baba olacağı için çok sevinir. Mutluluğunu anne ve babasıyla paylaşmak için onlara söyler. Babası çok sevinmiştir ama annesi hiç tepki vermez ve mutluluklarına ortak olmaz. 

       Hatice Hanım, gelininin ismini köylü  ismi diye beğenmediğinden, "senin  adını Simge koydum" der. Ne Iraz, ne de İbrahim hiç bir şey diyemezler. "Simge" diye her seslendiğinde cevap vermeyen gelinini azarlardı. Iraz, bir kimlik bunalımı yaşamaktaydı. Komşuları, eş dost hep yeni adıyla hitap ediyordu. Ama hastanede ve resmi işlerde kendi adıyla işlem yapılıyordu. Kimlik karmaşası onu çok yormuştu.

       Iraz, hastanede doğumunu yaptı ve bir oğlu oldu. Örf gereği dedesinin adı olan Ahmet adı verildi. Ahmet Hoca, torununu çok sevdi. Onun en iyi şekilde yetişmesini ve okumasını istedi. 

Aradan geçen yıllarda İraz, iki oğlan daha doğurdu. Oğullarını en iyi şekilde yetiştirmek istedi. Oğulları büyüyüp evlendikleri zaman gelinlerine karışmayacağına ve iyi bir kayınvalide olacağina söz verdi. Kendisi çok çekmişti ama gelinlerine çektirmeyecekti. 

Iraz'ın kayınvalidesinin kötülükleri saymakla bitmezdi; Iraz'ın ilk oğlu 3-4 yaşlarındayken hastaneden aranır; eşinin iş kazası geçirdiği haberini alır ve şok geçirir. Ameliyat olacak olan eşine refakat etmek ve hastaneye gitmek için hazırlanan gelinine, kayınvalidesi, "kolundaki bilezikleri ve boynundaki altını çıkar, öyle git, sonra geri alırsın" der. İraz, üzüntüsünden itiraz etmez ve altınları kayınvalidesine teslim eder. 

İki ay boyunca hastanede tedavi gören İbrahim iyileşir ve hastaneden eve taburcu olur. Eve geldiklerinde ziynetlerini gelinine verir ama içlerinde kolye olarak takılan büyük altın yoktur. "Eve hırsız girmiş, altını çalmışlar" der. Ne İraz ne de kocası hiçbir söz söyleyemezler. Ama içlerinde bir soru işareti akıllarında hep kalır: "Bu hırsız bilezikleri değil de sadece altını mı aldı?" diye. 

       Aradan yıllar geçer, önce dede ölür, sonra oğlu İbrahim hayata veda eder. 

       Çocuklarıyla yalnız kalan İraz, onların iyi bir eğitim almalarını ister. Ancak çıcuklar, kısa yoldan meslek sahibi olurlar. İlk oğlu Ahmet evlenir ve iki oğlu olur. Geliniyle anne-kız gibi olur ve torunlarıyla hoş vakit geçirir. 

       Hatice kayınvalide yıllar sonra iyice yaşlanır ve düzgün beslenmediği için rahatsızlanır, bakıma muhtaç hale gelir. Kendisine yapılan kötülükleri affeden Iraz, kayınvalidesine en iyi şekilde bakar. Arada başka bir şehirde yaşayan kızı da bakar. Durumu ağırlaşınca hastanede tedavi süreci başlar. Bu arada Iraz, kayınvalidesini ziyaret eder. O'na, "Anne ben geldim, beni tanıdın mı? " diye sorar. Kayınvalidesinin konuşacak gücü yoktur, sadece başını sallar ve gözlerinden iki damla yaş akar. Belki de " beni affet" diyecekti ama diyemedi. İraz, sonra otobüsle evine döner. Bir kaç ay sonra ölüm haberini alır. Gelinine hayatı zindan eden kayınvalidenin cenazesi gelininin evinden kaldırılır. 

Iraz, kendisine Simge diye seslenen komşularına ve arkadaşlarına, " ben Simge değilim, Iraz'ım" diye söyler. 

Kimliği ve altını alınan İraz, kimliğini geri kazandı. Altını geri gelmedi ama 3 altın gibi oğlu, gelini ve iki torunu vardı.

Kabus dolu günler  ve gözyaşı dolu geceler geride kalmıştı. Hayat bundan sonra daha aydınlık ve güzeldi, artık. 



Bu yazı 16948 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI