Bugun...



MENTEŞE BEYLERİNDEN ORHAN MENTEŞE ve BABALIĞI

Bir gün alışveriş için gittiğim İzmir sebze halinde 23 no’da, bahar ve yaz ayrında, sık sık çok özel ambalajlarda, çok kaliteli çilekler, yaz portakalları (velense-valensiya) çuvalları, kışında iri iri kaliteli enginarlar görüyordum. Adres yerinde ise, "Milas Ağaçlıhöyük Köyü Menteşe Çiftliği” yazılıydı. Hayretler içindeydim,

facebook-paylas
Güncelleme: 03-10-2020 16:24:13 Tarih: 03-10-2020 15:49

MENTEŞE BEYLERİNDEN ORHAN MENTEŞE ve BABALIĞI

HÜSEYİN ANIL / KONUK YAZAR

1990 yılıydı. Manavlık yapıyordum. “Hoca’nın Manavı” unvanıyla bölgenin en ünlü ve en çok satan manavlarından biriydim artık...

Bir gün alışveriş için gittiğim İzmir sebze halinde 23 no’da, bahar ve yaz ayrında, sık sık çok özel ambalajlarda, çok kaliteli çilekler, yaz portakalları (velense-valensiya) çuvalları, kışında iri iri kaliteli enginarlar görüyordum. Bu kez durup, biraz dikkatlice baktığımda, gördüm ki üzerlerindeki etiketlerde; İngilizce, Arapça ve Türkçe etiketler var. Adres ve telefonlar yazılıydı.

Adres yerinde ise, "Milas Ağaçlıhöyük Köyü Menteşe Çiftliği” yazılıydı. Hayretler içindeydim, zira düzenli olarak, haftada en az iki kez, Bodrum'dan İzmir'e 250 kilometre geliyor; İzmir'den Bodrum'a, 250 kilometre dönüyor, geceyi hal kapılarında, sivrisinekler içinde geçiriyor, kamyon brandası altında yatıyor, 40 km ötemizdeki bu ürünleri, üzerine komisyon, hamal ve yol parası da ödeyerek satın alıyordum. Bu bir salaklıktı... Bu adresi ve telefonları görünce, olur da unuturum diye, hemen etiketi koparıp, çantama koydum.

ÇİFTLİĞİ ZİYARET

Bodrum'a döndüğümün ertesi günü, etiketteki Milas, Ağaçlıhöyük Menteşe Çiftliği telefonunu çevirdim. Karşıma, aksanı bozuk bir Türkçeyle konuşan, bir kadın çıktı. Kadına, "ben çiftliğe gelip ürünlerinizden satın almak istiyorum,” dediğimde; kadın, “isminizi, şirket ve telefon bilgilerinizi verin, biz size döneriz,” diyerek telefonu kapattı.

Aradan bir iki gün geçti, dükkanda çalışan çocuklar, “hocam, sizi Menteşe Çiftliği’nden arıyorlar,” dediklerinde, henüz saat sabah 10.00’du. Telefonu aldım, karşımdaki ses, iki gün önce konuştuğum aksanı bozuk kadının sesiydi.  “Çiftliğimizin sahibi Orhan Bey, bugün saat 16.00’da, çiftlikte sizi bekliyor olacak, buyrun gelin,” dedi.

Ben de, saat 16.00’da orada olacağımı söyleyip, karşılıklı iyi dileklerle kapattık telefonu.

Ben saat 15.00’te gibi Renault station vagon arabamla yola çıktım. Ağaçlıhöyük Köyü’ne vardım. Daha önce kavunlarını aldığım, birçok üretici köylü kahvedeydiler. Hepsiyle tek tek ayaküstü hoşbeş ettik.

Köylülere, “arkadaşlar ben Orhan Menteşe ile görüşeceğim, onun çiftlik evi nerde, ona nasıl giderim?” diye sorunca hemen tarif ettiler. “Hocam, keşke yolu bilseydin, buraya kadar gelmez, ana yoldan kolayca çiftliğe ulaşırdın,” diye de söylendiler.

Bastım gaza, 3 dakikada çiftliğe, bir meydanlığa geldim. Ovanın her yerinden traktörler geliyordu, bir park yerine. Frigo kamyonlar vardı, arabalar, ziraat aletleri, her türlü araç gereç vs. vs.

ÇİFTLİKTEKİ KARŞILAMA VE GÖRÜŞME

Şimdiye kadar hiç görmediğim bir yere gelmiştim. Ortada tek katlı bir ev, evin üzerinde bir porcshe otomobil vardı. Baktım, evin üzerine çıkan bir de otomobil rampası vardı.

“Neredeydim ben?”

Ortalıkta bir dolu insan oradan oraya koşuşup duruyordu, gerçek bir çiftlikti burası. Arabamı bir kenara koymuştum ki; bir kadının bana doğru geldiğini gördüm. “Siz Hüseyin Anıl mısınız?” dedi. “Evet” dedim. “Hoş geldiniz, beni takip edin,” dedi. Önden o, bir adım arkasından ben gidiyorduk. Anladığım, bu kadın Türk değildi. “Orhan Bey şu an evde, benim size, çilek seralarımızı, soğuk depolarımızı, velense portakal bahçemizi ve enginar tarlalarımızı göstermemi, daha sonra eve getirmemi söyledi,” dedi.

Çilek seralarında 40-50 kadın eğilmişler, yuvarlak plastik kâselere çilek topluyorlardı, önce onları gördük. Sonra döndük, 4 adet çilek için, 2 adet de portakal saklamak için yapılmış soğuk hava depolarını gösterdi. Gördüğüm her şeye, tertibe, düzene, temizliğe büyük hayranlık duyuyordum. Mükemmel tesisler ve çok kaliteli, pazara çok uygun ürünler görmüştüm. İnsanlar hepsi arı gibi çalışıyordu. Orhan Menteşe çiftliğinde, karpuz ve kavun da yetiştiriyordu. Hele o Ağaçlıhöyük Kavunu diye ünlenen kavunları, çok tatlı ve lezzetliydi.

Kadın, meydandaki Massey Fergusson bir traktöre bindi çalıştırdı, benim de yanına gelip, çamurluğun üzerine oturmamı sesledi, dediklerini yaptım. Yarım saat portakal bahçesini dolaştık, dönüşte de, enginarların tamamını gördüm. 35-40 dakikada, sanırım, 100-150 dönüm araziyi traktör çamurluğunda gezdik. Portakalların başları ürün doluydu. Portakal ağaçları benim Bodrum’da gördüğüm portakalların, en az 5-6 katı büyüklükteydi.

Döndük eve geldik. Evin olduğu yer, artık gölge olmuştu ama hava yine de çok sıcaktı. “Bakın Orhan Bey, terasa masa attırmış, orada sizi bekliyor,” dedi. Hakikaten, evin terasında, Porsche’nin yanında, bir masada, masasında taze çiçek dolu bir vazo, bir adam oturuyordu.

Kadınla birlikte, merdivenlerden terasa çıktık. Kadın, “Orhan Bey, Hüseyin Bey’i her yeri gezdirdim” dedi. Orhan Bey de, “Hoş geldin, Hoca” deyip elini uzattı, tokalaştık. “Lütfen buyrun oturun” diyerek, boş sandalyeyi gösterdi. Karşımda bir beyefendi vardı. Orhan Bey, 60-65 yaşlarında bir adamdı. Beni gezdiren kadına, “İn biraz çilek yıkatıp gönder, sen de bir sandalye al gel ve otur,” dedi.

“SENİN İÇİN KIZIL KOMÜNİST DEDİLER”

Orhan Bey, çiftliğinde Avrupalı Ziraat Mühendisleri ve Veterinerler çalıştırdığını, bana rehberlik eden bayanın ise Bulgaristanlı Veteriner olduğunu söyledi.

Sonra bana dönerek, “Hüseyin bey siz öğretmenmişsiniz, bu manavlık işi nereden çıktı, neden girdiniz bu işlere, size hala neden Hoca diyorlar?” diye sordu. “Ben öğretmendim efendim; sürdüler, kıydılar, bıraktım, manavlık yapıyorum. Herkes bana hoca diye hitap ettiği için, dükkânın adını da HOCANIN MANAVI koydum,” diye yanıt verdim.

Orhan Menteşe, “Hikâyeni öğrendim, Bodrum’daki arkadaşlarıma sordum. Senin için ‘Kızıl Komünisttir ama dürüst, mert insandır,’ dediler. Sen her çevreden çok sevilen ve çok güvenilen bir insansın. Ben de sana destek olacağım. Bu çiftlik adeta senin çiftliğin olacak,” dedi. Ne güzel sözlerdi bunlar, benim için...  “Teşekkür ederim efendim,” dedim.

“Bir ürünü sezonu başladığında almaya başlayacaksın, ta ki sezon sonuna kadar, bana hiç para ödemeyeceksin. Her ürünü, o günün Hâl fiyatı neyse, o fiyattan alacaksın. Hesaplarımızı sağlamca tutup, her hafta kilo ve fiyat karşılaştırması yapıp, kontrollerimizi yapacağız. Ürünün sezonu bittiğinde, hesap görüp, 3 aylık çek yazacaksın, her şey faturalı, her şey irsaliyeli olacak,” dedi.

Başıma bir devlet kuşu konduğunu düşündüm hemen. Bu inanılmaz bir güven ve destek kredisiydi, hem de faizsiz cinsinden...

“SOLCULAR, DÜRÜST İNSANLARDIR”

İngilizlerin, İngiliz turizm acentalarının, İngiliz turistine yatak için, toprak sahiplerine, “otel, apart yapın” diye, para dağıttığı, her yerin İngiliz turist kaynadığı yıllardı. Müthiş bir portföyüm ve piyasam vardı. İngiliz turistler çileği, çilek şanyi, taze portakal suyunu çok tüketiyorlardı. Bu benim için olağanüstü bir fırsattı. Bodrum’da ve Milas’ta, benim dışımda kimseye, çiftlikten ürün (çilek-portakal-enginar) satışı yapılmayacaktı. Alacak kişiler de bana yönlendirilecekti. Anlayacağınız, ben, bu ürünlerin başbayisi olacaktım.

Orhan Menteşe’ye, çok teşekkür edip, yemek teklifini bile reddederek, Bodrum’a döndüm. Hiç vakit kaybetmeden hemen iki soğuk havacı firmaya telefon ettim, “Yarın gelin görüşelim,” dedim. İki hafta içinde, manavımın çok yakınında ve yaklaşık 50 metrekarelik iki soğuk hava deposu kurdurdum. Bodrum'da, bir sebzecide bu bir ilkti. 23 çalışanımla, çalışıyor, çalışıyor, çok çalışıyordum…

Orhan Menteşe’nin, soğuk zincirimizi oluşturan frigo araçlarının, bir günde iki sefer yaptıkları oluyordu, çok güzel bir sezon yaşadık. Bir manav için inanılmaz tonajlarda mallar aldık, sattık. Orhan Bey sözünde durdu, biz de sözlerimizin hepsini tuttuk. Bayilerimiz memnun, otelcilerimiz, pastanelerimiz memnun; çok güzel, çok helal paralar kazandık.

Teşekkürler Orhan Menteşe, teşekkürler son Menteşe Bey'i.

Her sezon sonunda çekimi keserken, “Solcular, Komünistler dürüst insanlardır,” derdi. Kendisi ise Demokrat Parti geleneğinden gelen bir insandı. O’nun söyledikleri, benim için çok güzel ve anlamlı ifadelerdi. O güne kadar gördüğüm en iyi ziraat adamıydı.  Ruhun Şad olsun Bey’im. Işıklar içinde uyu!

Kaynak: "Üsen Hoca Anladıd duru" kitabım. Sayfa; 163-164-165-166-167

 




Bu haber 4288 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KONUK YAZAR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI