Bugun...



Deprem Bölgesi (Hatay) Notları (4):

Defne'de Sol Partililer tarafından yürütülen dayanışma faaliyetlerini Serbay Mansuroğlu'na sorduk. DEFNELİYİM...

facebook-paylas
Güncelleme: 17-11-2023 21:36:50 Tarih: 17-11-2023 21:29

Deprem Bölgesi (Hatay) Notları (4):

DAYANIŞMA İNSANİ BİR DOKUNUŞTUR

SÖYLEŞİ: MEHMET ERDAL / HATAY

DEFNELİYİM

Seni tanıyabilir miyiz?

“Defne'de doğdum. 17 yaşında gittim İstanbul'a üniversite eğitimim için, 13 yıl kaldım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra BirGün Gazetesi'nde gazeteciliğe başladım. 10 yıla yakın BirGün Gazetesi'nde muhabir olarak görev yaptım. Eğitim, çevre, ekoloji haberleri yaptıktan sonra tekrar Defne'ye döndüm. Şimdi buradayım. Tarımla uğraşıyorum. Aynı zamanda bir kooperatif kurmaya çalışıyoruz.”

İstanbul gibi bir yeri bırakıp neden döndün?

“İstanbul'un giderek yaşanmaz hale gelmesi, basının üzerindeki baskılar, işimden dolayı artan tehtidler vs... karşısında bir alternatif geliştirebilmek üzere döndüm. Burada yine hem örgütlü mücadelenin içerisinde bir Sol Parti üyesi olarak hem de bir kooperatif çalışması, bir tarım çalışması içerisinde olmak için 5 yıl önce 2019 yılında buraya geldim.”

Kooperatif kurma düşünceniz ne zamandır var?

“Uzun zamandır vardı. Bir grup arkadaşla birlikte bu düşüncemizi burada yürüttüğümüz tarım çalışması içerisinde somutlamaya çalışıyoruz. Bu çalışmaları yaparken 6 Şubat günü eşimle birlikte yaşadığım apartmanın 5. katında (çatı katı) depreme yakalandık.”

Kaldığın ev neredeydi?

“Şimdi de bulunduğumuz Defne'nin Şubaşı Mahallesindeydi.”

DEPREM ANINDA UYUYORDUK

O anları biraz anlatabilir misin?

“Uyuyorduk. Korkuyla uyandık. Eşimle birlikte birbirimize sarıldık, olup biteni anlamaya çalıştık; işte üstümüze dolap devrilmesin, ev çatlıyor mu, düşüyor muyuz... korkusuyla. O anda elektrik de kesilmişti zaten. O korkuyla merdivenlere koşmadık. Durmasını bekledik. O arada dışarıda yağmur var, hava soğuk filan, üstümüze bir şeyler alabilir miyiz, işte eşim Merve'nin üstüne bir şey düşmesin... telaşı içerisindeydik. Sarsıntı durur durmaz da hemen dışarıya koştuk. Sevdiklerimizden, yakınlarımızdan haber almaya çalıştık.”

Sizin bulunduğunuz bina yıkılmadı demek ki?

“Yıkılmadı. Benim bulunduğum bina “orta hasarlı” bir bina şu anda.”

Alt katlarda kalanlar var mıydı?

“Vardı. Onlara baktık, kim çıkabildi, kim çıkamadı? Çıkamayan ailelere yardımcı olduk. Arkadaşlarımız vardı komşularımızın içerisinde, onların çıkması için yardımcı olduk. Kısacası çevremizde kimlerin yardıma ihtiyacı varsa onlara yardım ettik. Sonra hızlı bir arama kurtarma süreci başladı, onun bir parçası olduk.”

Sevdiklerinize, yakınlarınıza telefonla mı yoksa işte yakınlardadır da koşarak gidip ulaşmaya mı çalıştınız?

“Telefon ile ulaşabildiğimiz yerlerdekilere telefonla, değilse bir biçimde ulaşabildiklerimizden kim iyi kim kötü durumda öğrenmeye çalıştık. Enkaz altında kalanlar varsa, işte dışarıya çıkamayan, kapısı kilitli olup içeride kalan... Böylece hızlı bir yardımlaşma içerisine girdik. 'Biz genciz, ayaktayız, birisine bir faydamız olsun' düşüncesindeyiz.

DEFNE'NİN MERKEZİNDE HAYAT YOK OLDU

Yakınlardaki binalardan yıkılanlar var mıydı?

“Vardı. İnsanlar çığlıklar atarak evlerinden fırlayıp dışarıya çıkıyorlardı. Kimisi işte çocuğunu içeride bırakmış, kimisi babasını, kimisi eşini... Herkes yardım çığlığı atıyordu. Herkes olup biteni anlamaya çalışıyordu, neresi yıkılmış neresi yıkılmamış? Ortalık tam bir hengame içerisindeydi.”

Buraya gelirken ve sonrasında gezerken gördük, Defne'nin merkezi tam bir harabe görünümünde. Hiç hayat belirtisi yok. Defne'de depremin yol açtığı yıkımın boyutu nedir?

“Defne'nin merkezi dediğin Armutlu, Sümerler, Çekmece... gibi mahallelerde artık hayat yok. Binalar tamamen ya ağır ya da orta hasarlı. Yıkılan yıkıldı yıkılmayan da yıkılmayı bekliyor şu anda.”

DEVLET DEPREME HAZIRLIKSIZ YAKALANDI

Depremden sonra işte yardım kuruluşları geldi, belediyeler geldi, siyasi partiler geldi, devreye girdiler vs... Bu süreçte devlet “devlet” olarak kendince yapması gereken her şeyi yaptı mı?

Bizim gördüğümüz, en başta devlet bu depreme hazırlıksız yakalandı; arama kurtarma çalışmalarından başlayarak. Arama kurtarma ekiplerinin geç gelmesinden enkazın kaldırılmasına, daha sonra insanların gıda ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar... Biliyorsunuz ilk günlerde çadır konusu çokça tartışıldı. İnsanlar ya araçlarında uyumak zorunda kaldılar ya da şehir dışına kaçmak zorunda kaldılar. Çadır bile dağıtılamadı. Kızılay örneğini biliyoruz; çadırların satılmak üzere depolarda bekletildiği, AHBAP tarafından satın alındığı medyaya yansıdı.

Yani ilk haftalar arama kurtarma, sonra çadır dağıtma, daha sonra da konteyner dağıtma sürecinde, insanların sağlıklı ve içilebilir suya ulaşması konusunda devletin yetersiz kaldığını hep birlikte gözlemledik, burada yaşayan insanlar olarak.

Devamında da devlet organizasyonun zayıflığı söz konusu...

SOL KÖYÜ KENDİ İMKANLARIMIZLA KURDUK

İskenderun'da çadırlarda kimsenin kalmadığı, herkesin artık konteyner kentlerde yaşamaya başladığı söylenmişti. Burada ise gezebildiğimiz yerlerde, işte Samandağ'ın, Defne'nin, Harbiye'nin sokak aralarında çok sayıda çadır gördük.

“Devletten konteyner alamayan, parası yetmediği için konteyneri özel olarak da temin edemeyen insanlar var. Bunların bir kısmı hala çadırlarda yaşıyor.”

Burada Sol Köy'de içerisinde yaşadığınız konteynerler?

“Bizim şu an içerisinde bulunduğumuz Subaşı Yaşam Alanımızdaki konteynerler Sol Parti'nin dayanışmasıyla alındı ve bu yaşam alanı oluşturuldu.”

Burada yaşamaya çalışan arkadaşlar olarak konteyner için devlete başvurdunuz mu?

“Biz burası için 'Kim kalmak ister, kim istemez?' tartışmalarına depremin 4. ayında, Mayıs ayı içerisinde başlamıştık. O dönemde devletin konteynerleri yoktu. Şu an burada bulunan arkadaşlarımız çadırlarda kalıyorlardı. Çadırlarında kısıtlı imkanları vardı. Yaz ayları başlıyordu. Sıcak ortamda çadırda kalmak zorundaydılar. O yüzden bir grup insanla birlikte burada kalmaya başladık.”

DAYANIŞMA GÖNÜLLÜLERİ ÖNCESİ OLAN BİR DENEYİMDİR

Burası Sol Partililerin ve aynı zamanda Dayanışma Gönüllüleri'nin de gelip kalabildikleri bir yer mi?

“Kendisini Sol Parti'de görmeyen ama kalbi sol'dan atan, solun değerleriyle içiçe yaşayan, halkın yardımına koşan, emekten, demokrasiden yana olanlar da burada kalabiliyorlar. Biz burada kalanın kimliğine “Bu Sol Partili midir acaba?” diyerek bakmıyoruz. Biz kalbi sol'dan atan, emekten, demokrasiden, özgürlükten yana tavır almış olan insanların da içerisinde olabileceği bir oluşum olarak Dayanışma Gönüllüleri çatısını kurduk. Kendisini Sol Parti'de ifade etmeyen insanların da gelip dayanışmada bulunduğu, sahada depremzedeler için çalıştığı bir çatı aslında Dayanışma Gönüllüleri.

Dayanışma Gönüllüleri nasıl ortaya çıktı?

Dayanışma Gönüllüleri bir deneyim, 1999 Kocaeli depreminden kalma bir deneyim. 1999'da Düzce, Yalova ve genel olarak Marmara Bölgesi'ni etkileyen depremde zaten Dayanışma Gönüllüleri vardı. O dönem ÖDP'nin (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) bir fikriyatı olarak vardı. O zaman da aynı anlayışla, yani bir parti çalışması değil, halktan yana tavır alan insanlarla birlikte en geniş, orada dayanışmada bulunabilecek, oraya yardım edebilecek, destek olabilecek insanlarla birlikte yapılan bir çalışmaydı. O bölgede çalışma 1999'dan sonra da uzun yıllar sürdü. İşte birtakım depremzede evleri de yapıldı o çalışma içerisinde. Zaman içerisinde ihtiyaç kalmayınca sönümlendi. Taa ki 6 Şubat 2023 tarihine kadar. Oradan biriken, oradan kalan deneyim asıl bugüne ışık tuttu.

Dayanışma Gönüllüleri öncesi olan bir deneyimdir” diyorsunuz?

“Öncesi olan bir fikriyat, anlayış, yaklaşım... O deneyimin sahipleriyle bugün burada yaşayan gençler olarak biz biraraya geldik, 'Ne yapabiliriz?' diye sorduk. Bizim zaten bir deneyimimiz vardı, Dayanışma Gönüllüleri, o deneyimle bugün burada devam ediyoruz. 8 aydır yapmaya çalıştığımız şey, 1999 Kocaeli depreminde yaptığımız şeydir aslında.

Burada, haberini de yaptığım “Su Arıtma” projeniz var. Başka ne tür çalışmalarınız var?

“Su bizim belirlediğimiz en önemli ihtiyaçlardan birisidir. O yüzden ihtiyacı olan mahallelere ücretsiz içilebilir, sağlıklı ve kaliteli suyu sürekli olarak vermeye çalışıyoruz. En önemli çalışmalarımızın başında geliyor bu çalışma. Onun dışında hukuki sorunlarımız için bir hukuk komisyonumuz var Dayanışma Gönüllüleri olarak. Hukuki konularda yardımcı oluyoruz depremzedelere. Paneller düzenliyoruz, işte kısa bir süre önce avukatımız Fevzi Özlüer ve Ecevit Alkan ile birlikte 'yerinde dönüşüm' konusunda bölgede seminerler verdik, paneller düzenledik. Bilgilendirme yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Sorunlarımızın duyulması için halkla birlikte organizasyon yapmaya çalışıyoruz. Depremzede Derneği ile fikir alış verişinde bulunuyoruz, işte bir parçamız Depremzede Derneğinde. İnsanlarımızın günlük sorunlarını, depremden kaynaklı sorunlarını bölgede daha görünür kılmaya çalışıyoruz.”

SOL KÖY DAYANIŞMANIN İFADESİDİR

Şu an bulunduğumuz yaşam alanının yerinin kiralık olduğunu söylüyorsunuz.

“Buranın bize verilmesi bir nevi dayanışmadır. Deprem sürecinde ortaya koyduğumuz iradeyi gören pek çok insanla olduğu gibi bir güven ilişkisi içerisinde yaklaştı bize bu yerin sahibi. O güven bağlarının kurulmuş olması nedeniyle insanlar bizim kendi kişisel çıkarlarımız, perde arkasında başka hesaplarımız olduğu için değil, sadece bu halk için, halkın sorunlarının kendisi tarafından nasıl çözüleceğine dair yolları gösterdiğimizi gördükleri için, 'Bunlar bir siyasi parti, bir oluşum olarak sadece bizi yanlarına çekmek için değil, gerçekten samimi, güvenilir bir şekilde hareket ediyorlar' diye düşündükleri için burayı oluşturmamızda bize bir kolaylık sağladılar aslında. Mesele bu.”

DAYANIŞMA” EVRENSELDİR

Deprem bölgeleri dışında “Deprem bölgelerinde her şey yolunda. Devlet sorunları çözüyor. İşte konteynerleri verdi. Evleri de yapacak. Hayat normale dönüyor” gibi bir algı var. Biz İskenderun'a ve bu bölgeye gelince bu algının doğru olmadığını gördük.

Deprem bölgesi dışındaki vatandaşlara neler söylemek istersin?

“Bizim sorunlarımız ortak sorunlardır. Hepimiz var olan sistemin yıkıcı etkilerini yaşıyoruz. Birlikte hayata örgütlü baktığımızda, biraraya geldiğimizde birlikte iyileşebildiğimizi gördük. Örneğin sizin buraya gelmeniz aslında bizim birlikte iyileşebildiğimizi, birlikte güçlü olduğumuzu, birlikte sorunlarımızı çözebildiğimiz gösteriyor. Bu örgütlü olmanın, birlikte olmanın, birarada durmanın, ortaklığı ilerletmenin aslında hepimize iyi geldiğini gördük, bu süreçte. Bu iyi gelme halinin devam edebilmesi için yarın aynı şekilde İzmir'in, Aydın'ın da ki Türkiye bir deprem bölgesi, nerede olursak olalım sorunlarımızı çözebilmenin yolu biraraya gelmek, birbirimizi hissetmekle mümkündür. Bugün diyoruz ya 'Hangi dağ efkarlıysa oradayız'. Herkes buradaydı. Devletten çok halk buradaydı. İşte sadece Türkiye toplumunun bir dayanışması değil, Yunanistan'dan da yardım geldi bize. Gemiler geldi İskenderun'a, oradan tırlara yüklendi, bölgede erzak dağıtımı yapıldı. Avrupa'nın çeşitli yerlerinden, Ortadoğu ülkelerinden geldi.

'Dayanışma' diye bir şey var, olgu var ve bu dayanışma dünyada evrensel bir şey. Nerede bir sorun oluyorsa oraya koşmamız gerekiyor ya da orayı hissetmemiz gerekiyor. Birlikte organize olmamız gerekiyor. Birbirinin üstüne basan, birbirini yok sayan, birbiriyle rekabet içinde olan değil, birbirinin sorunlarını çözmeye çalışan, birlikte hareket etme kültürünü oluşturan bir anlayışın içerisinde olmamız gerekiyor. Bu dönemde yaşadığımız sahada, Hatay'da, yıkılan bir şehirde yaşadığımız problemler bunları gösterdi.”

DAYANIŞMA” İNSANİ BİR DOKUNUŞTUR

Bugüne kadar “Dayanışma” denilince biz ne yaptık deprem bölgesi dışında olanlar olarak? Yiyecek, içecek gönderdik. Yapabilen nakit yardımında bulundu. Yatak, yorgan, battaniye... işte o tür şeyler yolladı. Bir kısmı da koştu geldi, bedenen çalıştı. İlk başlarda dayanışma düşüncesi ve çabası böyle vücut buldu. Bundan sonrası için “Dayanışma” denilince ne anlamalıyız?

“Dayanışma amacıyla neler yapılabilir? Buraların unutulmaması lazım. Buralara gelişlerin devam etmesi lazım. Kimisinin parası vardır, para başka bir mevzu, para ile çözülebilecek şeyler vardır, kimisi işte tiyatro yapıyordur, işte bizim sosyal katılıma, kültürel katılıma da ihtiyacımız var. İnsanlar içlerine kapandıkça kendilerini psikolojik olarak daha yalnız, daha darda hissediyorlar. Daha kötü hissediyor. Kimisi de iyi bir tiyatrocudur, iyi bir tiyatro ekibi vardır, gelip burada bir oyun sergileyebilir. Kimi işte şarkı söylüyordur, gelip bir konser verebilir. Kimisi işte psikologdur, aktivisttir, gelir bölgede psikososyal destek verebilir. Kimisi kadın hareketinin içindedir, kadınların kendilerini nasıl daha güçlü hissedeceklerine dair bir şey için gelip bölgede çalışabilir. Herkesin işin ucundan tutabileceği bir şey vardır mutlaka. Kimisi İnternet sitesi yapıyordur, işte bizim gibi kooperatiflerin İnternet sitesine belki küçük bir katkı da bulunabilir. Bir dokunuş yapabilir. 'Dayanışma' dediğimiz şey aslında herkesin kendinden büyük para beklentileri içerisine girmeden insani bir dokunuş yapmasıdır.

Siz bunu, bu dokunuşu görmek istiyorsunuz kısacası. Böyle bir şeyin olması sizi mutlu ediyor.

“Hepimizi mutlu ediyor. Bu dokunuş insanı mutlu eden, iyileştiren bir şeydir. İşte 'Kızını öldüren baba' gibi haberlere de denk geliyoruz. İnsanların bir kısmı cinnet halinde. Cinnet geçirebiliyorlar. Çaresizlik, yalnız kalma duygusu, bir şey yapamama, yetememe duygusu kötü duygular. Bunları hep birlikte aşmamız lazım. Bu toplumda yaşıyorsak hepimizin ayrı ayrı sorumluluğu var. Ben 8 aydır buradayım, bırakıp gidebilirdim eşimle birlikte. 21 m2 bir konteynerde yaşamak yerine işte Mersin'de, Muğla'da, Datça'da ya da yurt dışında yaşamak imkanlarım varken onun yerine burada örgütlü bir mücadeleyi tercih ediyorum. Kendimden vererek burada durabiliyorum. Herkesin biraz kendinden vermesi lazım.

DAYANIŞMA DEVAM ETMELİ

Örgütlü mücadeleden bahsedilmişken, Dayanışma Gönüllüleri dışında Defne'de bu türden faaliyet yürüten başka dayanışma hareketleri var mı?

“Devletin yeniden kurumsallaşmasıyla mı demek lazım, kendini hissettirmesiyle birçok toplumsal kuruluş bölgeden çekildi, depremin üzerinde 8 ay geçmiş olmasının da etkisiyle. Önemli oranda bir çekilme var. İşte o çekilmenin bir boşluk yaratmaması için buraya dair, deprem bölgesine dair bir ilginin devam etmesi gerekiyor. Dayanışma Gönüllüleri de bunu yapmaya çalışıyor. Yani biz buradaydık. Nasıl 1999 depreminde yıllarca Adapazarı, Düzce, Yalova'da çalışıldıysa biz de 3 yıl, 5 yıl, 10 yıl Dayanışma Gönüllüleri, sadece buradakileri kastetmiyorum, bize destek için İstanbul'dan, sizin gibi Muğla'dan gelen insanları da kastetmiyorum. Bugün gittiniz bu bitti değil. Belki bir yıl sonra tekrar geleceksiniz. Ya da gittiğinizde aklınız burada kalacak. Bu bir ağ. Bu ağ güncel olarak deprem bölgesi için ne yapabiliyorsa sürekli yapabilecek. Dayanışma Gönüllüleri'nin fikriyatı burada böyle bir şey aslında.”

 

 




Bu haber 1200 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SÖYLEŞİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI