![]() |
Tweet |
Adnan ERKUŞ
İnsan ve diğer hayvanların büyük çoğunluğu benzer ilkelere göre öğrenirler. Bu ilkeleri ilk keşfedenlerden birisi, İ. Pavlov’dur ve köpekler üzerindeki deneyleriyle çokça bilinen uyarıcı-salya bağlantısına dayanarak “tepkisel (refleksif) koşullama”nın ilkelerini oluşturmuştur… Ama refleksler ve koşullanmaları insan davranışının çok sınırlı kısmını oluşturur, büyük çoğunluğu ise “iradi” davranışlardan oluşur.. Ardından, “davranış-tepki” ilkelerine dayanan Watson’ın ‘ortodoks’ davranışçılığı ortaya çıkmış, ancak eksik halkalar ise ‘davranış ve sonuçları arasındaki ilişkiyi’ formüle eden Skinner tarafından tamamlanmıştır. Elbette, sonrasında bilişsel-sosyal-model alarak vd öğrenme gibi kuramsal yaklaşımlar da ortaya çıkmıştır, ancak bu yazıda Skinner’in “davranış ve sonuçları” arasındaki pekiştirme ilkelerinden birine odaklaşacağız: Olumsuz pekiştirme…
Pekiştirme (reinforcement), bir davranışın sonuçları organizma için olumlu (haz verici, bir gereksinimi giderici) ise, daha sonra aynı davranışın tekrarlanma olasılığının artması demektir. Örneğin, selam verdiğiniz kişi size karşılık veriyorsa, aynı kişiye selam verme davranışınız da sürer; bu olumlu pekiştirmedir. Ancak, bir de “ceza” ile karıştırılan “olumsuz pekiştirme” söz konusudur. Adı “olumsuz” olmakla birlikte, işlevi pekiştirmedir ve asla ceza değildir; dolayısıyla davranışın tekrar ve sıklığını artıran bir ilişki söz konusudur. Örneğin, ayağınıza bir diken battı (olumsuz durum), kurtulmak için çeşitli yollar denediniz ve sonunda evdeki cımbızla çıkardınız, bir daha benzer durumla karşılaştığınızda cımbızı arama davranışınız artar. Yine, odada kapalı kaldınız ve dışarıya çıkamıyorsunuz, cebinizde (veya odada) bulunan çeşitli anahtarları denediniz ve onlardan birisi kapıyı açmışsa, aynı odada tekrar kapalı kaldığınızda yine hemen aynı anahtarı kullanma olasılığınız artar; yani, olumsuz bir durumdan sizi kurtaran (rahatlatan) hangi davranışsa onu tekrar etme olasılığınız artar; o davranışınız pekişmiş olur.
Bu kadar basit bir öğrenme ilkesi, özellikle sonuçları bireye ve topluma zarar verebilecek bazı davranışların da pekiştirilmesine-öğrenilmesine yol açabilmektedir: Yalan söyleme, sınavda kopya çekme, hırsızlık vb ve ötesi… Zor durumda kaldığında ilk kez yalan söyleyen birisinin yalanı onu zor durumdan kurtarmışsa, benzer durumlarda yalana başvurma eğilimi artar, yalan yine işe yaramışsa artık onu tutmayın gitsin, bir ülkenin yöneticisi olma şansı da artar! Hazırlanmadığı bir sınavda ilk kez kopya çekerken yüzü kızaran bir öğrenci, o sınavdan geçmişse ve başka sınavlarda da kopya çekip yakalanmamışsa, artık yüzü kızarmayan bir kopyacı olur çıkar; ileriki yaşamında ünlü bir hortumcu olma olasılığı da çok yükselir!
Kişi olumsuz durumdan kendisi herhangi bir davranış yapmadan da kurtulabilir; bir başka dışsal güç kişinin önünü açabilir. Örneğin, hiç çalışmadan, sınavlarda başarılı olmadan, eğitimin gerektirdiği yeterliklere ulaşmadan (hatta okula devam bile etmeden) öğrenciyi dersten-sınıftan geçirir, hatta bir de teşekkür-takdir belgesi dağıtırsanız; davranış ve sonuçları arasındaki bağı koparırsınız. Çocuk, çalışmamayı öğrenir, çalışmadan-emek harcamadan o şeyi hak ettiğini düşünmeye başlar, banka yönetim kuruluna alınan bir güreşçi kendisini banka uzmanı sanmaya başlar! İçinde sosyal bilimlerden güzel sanatlara kadar pek çok alanın olduğu, komşu Türkî ülkelerden birkaç akademisyenin bulunduğu “doçentlik ayarlı” uluslararası çorba-uyduruk kongreler yapıp veya uyduruk uluslararası dergilerde parayla makale basıp puanlar dağıtırsanız, atadığınız rektör de kendisini profesör zanneder! Öte yandan, yapılan haksızlıklara ses çıkarmak yerine susarsanız, o haksızlıkları yapanların davranışlarını da olumsuz pekiştirmiş olursunuz…
Sadaka toplumlarında olumsuz pekiştirme çift taraflı yaşanan simbiyotik bir ilişkiye dönüşür: Politikacı, seçim kazanmak için kendi yandaşlarına hak etmedikleri maaşlar bağlar, sürekli bir şeyler dağıtırsa; yandaş seçmen hak etmediği halde işini parti-tarikat vb yoluyla çözmeyi öğrenmişse, ‘bunca yoksulluğa rağmen bu kemikleşmiş oy niye erimiyor’ diye hayıflanıp dururuz. Bu simbiyotik ilişki çözülmesi en zor ilişki biçimini oluşturur; bağımlı hale gelen ulufe dağıtımı kesilecek ki ilişki zayıflasın… “Tasarruf, tasarruf” denirken, kendilerinin refahından vazgeçmenin kaygısı yanında, diğer önemli kaygı kaynağı da sadakayla beslenen oy tabanının kaybedileceğidir.
Olumlu pekiştirmede olduğu gibi, olumsuz pekiştirme de bireye haz verir, dopamin salgılattırır. Yukarıda kısaca aktardığımız olumsuz pekiştirmenin “istenmeyen davranışları kazandırmasında” bireysel ve toplumsal çok daha derin bozulmalar da yaşanmaya başlar. Yalan söyleyip de işini gören birisi giderek utanma ve acıma duygusunu da yitirir, kişilik erozyonuna uğramaya başlar, varsa (kimisinde zaten hiç gelişmemiş oluyor da) var olan vicdanını da seyahate çıkarır! Emek-ekmek arasındaki pozitif korelasyon ortadan kalkarsa onurunu, gururunu yitirmiş bir dilenci toplum ortaya çıktığında çürüme başlar ve bir virüs gibi yayılmaya başlar…
Bazı tatların sonucu çok acı olabilir…