Bugun...


EBRU KILIÇ

facebook-paylas
ZEYTİNLİK İMHASINA, SONUNA KADAR HAYIR!
Tarih: 29-09-2025 01:36:00 Güncelleme: 29-09-2025 01:40:00


Toprağımızı Vermiyoruz Platformu’nun düzenlediği Toprağımızı Vermiyoruz mitingi dün Muğla’da gerçekleştirildi. Ben de oradaydım.

Toprağımızı Vermiyoruz Platformu, 16 Temmuz 2025’te, başka şeylerin yanı sıra Milas, Menteşe ve Yatağan’ın 48 köyündeki zeytinliklerin madenciliğe açılmasını da düzenleyen 7554 sayılı torba yasanın TBMM’de görüşülmesi sürecinde, yasanın kabul edilmesini engellemek üzere kuruldu. Sırf platformun bileşenlerini saydığımızda bile, ülkemizin yedi bölgesinin, 81 ilinin, sayılamayacak kadar çok köyünün ne kadar büyük bir saldırı altında olduğu ayan beyan ortaya çıkıyor.

Sayalım: Adalar Sivil İnisiyatifi, Ağaçlı ve Budika Köyü Koruma Platformu, Akçay Havzası ve Madran Dağı Çevre Koruma Derneği, Artvin ve Doğu Karadeniz Mücadelesi, Bakırtepe Çevre Platformu, Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu, Burhaniye Çevre Platformu, Bursa Su Kolektifi, Büyük Menderes İnisiyatifi, Çerkezköy Kent Konseyi, Çorlu Kent Konseyi, Dersim Dernekleri Federasyonu adına Munzur Koruma Kurulu, Diyarbakir Hesandin Ağaçlı Lice, Piran ve Sarım Çayı Koruma Platformları, Doğa Derneği, Doğa için Sanat Derneği, Egeçep, Ekoloji Birliği, Ergene Kent Konseyi, Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu, Gökçeyazı Türkmen Dağı Çevre Koruma ve Dayanışma Derneği, Gömeç Çevre Platformu, Hayrabolu Kent Konseyi, İklim Adaleti Koalisyonu, İklim için 350 Derneği, İkizköy Kardok-Der, Karıncalar Karadeniz, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Kemaliye ve Köyleri Çevre Platformu, Kırşehir Belediyesi, Kırşehir Kent Konseyi, Kırşehiri Koruma Platformu, Kocaeli Çevre Platformu, Kulp Kasor Havzası Koruma Platformu, Kuzey Ormanları Savunması, Küçükkuyu Doğa Sporları Derneği, Lice Cinezur (Çağdaş) Köyü, Lice Doğa Savunma Kollektifi, Lice Hedik Köyü, Malkara Kent Konseyi, Marmaraereğlisi Çevre Gönüllüleri, Marmaraereğlisi Kent Konseyi, Muğla Çevre Platformu, Munzur Çevre Derneği, Murat Dağı Yok Olmasın Platformu, Muratli Kent Konseyi, ODTÜ Mezunları Derneği, Orhanlı Doğa Kültürü Derneği/Seferihisar, Pasur Hesandin Yaylası Koruma Platformu, Diyarbakır Barosu Çevre ve Kent Komisyonu, Piran Doğa Savunma Kollektifi, Sarım Havzası Koruma Platformu, Sol Parti, Süleymanpaşa Kent Konseyi, Şarköy Kent Konseyi, Tekirdağ Barosu, Tekirdağ Kent Konseyi, Tema, Türk Tabipler Birliği (TTB), Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP), Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi, Van Çev-Der, Yaşam ve Dayanışma Yolcuları, Yeşil Sol Parti İklim Krizi Çalışma Grubu, Zilan Ekoloji Platformu.

“Çevre” başlığı altına sıkıştırdığımız toprak, su, hava, bitki örtüsü, hayvan nüfusu, söylemeye gerek bile yok, insanı var eden temel kaynak. Konuşmasıyla, düşünmesiyle diğer canlılardan ayrılan insanın onlarla temel ortak noktaları var: Canlılığını sağlayan metabolizmasını çalıştıracak enerjiyi almak için solumak, yemek yemek, su içmek ve sonra da bu metabolik çalışmanın atıklarını dışkılamak. Dolayısıyla havanın, suyun, toprağın kirlenmesi insan yaşamının tehlikeye girmesi, yok edilmesiyse insanın yok olması demek. Bu kadar açık bir denklem.

Doğru, evet, musluklarımızdan kaynak suyu akmasa, plastik şişeden içtiğimiz sularla da yaşarız. Kimyasal atıklarla, böcek öldüren zehirlerle kirlenmemiş meyve, sebze yemek yerine işlenmiş gıdalar yesek de yaşarız. Kirli hava soluyarak da yaşadık, yaşıyoruz, yaşarız. Türk Tabipleri Birliği Başkanı Alpay Azap’ın dünkü konuşmasında belirttiği üzere Türkiye’de her 100 kişiden 92’si kirli hava soluyor. Peki bu nasıl bir yaşamak olur? Onun cevabı da açık. Çeşitli kanser türlerine yakayı kaptırıp hastane köşelerinde sıra beklediğimiz ve vaktinden önce son bulan bir yaşamak. Yine Azap’ın verdiği bilgiye göre, her yıl 50.000 kişi kirli hava soluduğu için erken ölüyor. Kansere yakalanınca da zeytin ağacı yaprağı bulmaya çalışırız. Kaynatsak da suyunu içsek diye.

Dün, en güzel konuşmalardan birini yapan Sera Kadıgil altını çizdi: Bugün Gazze’de ABD’nin desteği ve isteğiyle soykırım yürüten İsrail’in Filistin topraklarında yerleşim açmak için uyguladığı başlıca strateji zeytinlikleri yok etmekti. İsrail’in 1967’den bugüne dek Batı Şeria ve Gazze’de imha ettiği toplam ağaç sayısı 2,5 milyon. Bunların büyük bölümü zeytin ağacı, ama aralarında meyve ağaçları ve palmiyeler de var. Pınar Dinç ve Necmettin Türk’ün kaleme aldığı The International Journal of Human Rights’ta yayımlanan bir makale,[1] sosyal dokuyu, yaşam ağını parçalamayı ve yok etmeyi hedefleyen bu “ekokıyım”ın “soykırım”la nasıl eklemlendiğini ortaya koyuyor. “Zeytin ağacı topraktaki köklerimizi temsil ediyor… Dedemin ve babamın onlara nasıl baktığını hatırlıyorum. Çocukken bu ağaçların altında oturup oynadığım dün gibi aklımda. Bunlar bizim için bir sembol, topraktaki köklerimizi temsil ediyor.”[2] Söz konusu makalede aktarılan bu sözlerin bir Filistinliye ait olduğunu bilmesek, Milas’ın bir köylüsünün sözleri de sanabilirdik pekâlâ.

24 Temmuz 2025’te, tam da Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının 102’inci yıldönümünde yürürlüğe giren 7554 sayılı Torba Yasa’nın 11’inci maddesinde koordinatlar ve haritalar verilerek zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine açılması düzenleniyor. Milas, Menteşe ve Yatağan’da toplam 48 köy ve bu köylerin nüfusunu oluşturan yaklaşık 30.000 kişi, Muğla nüfusunun yaklaşık yüzde 3’ü tehdit altında.

Bu köyler şunlar: Kuzyaka (756), Kısırlar (462), Söğütçük (1631), Çiftlikköy (492), Karacahisar (708), Pınararası (189), Çamköy (775), İkizköy (218), Karacaağaç (144), Bağdamları (1654), Sekköy (44), Bayırköy (338), Akçakaya (294), Fesleğen (791), Hasanlar (367), Çakıralan (237), Gürceğiz (188), Türkevleri (826), Yoğunoluk (348), Dereköy (267), Pınarköy (517), Hüsamlar (346), Çamlıca (254), Kalem (526), Alatepe (362), Kultak (392), Çaybükü (321), Gökpınar (732), Bozüyük (1060), Bağyaka (337), Kapabağ (546), Eskihisar (560), Bencik (1751), Köklük (479), Kafaca (1511), Akçaova (1708), Salihpaşalar (384), Bayır (6301), Bahçeyaka (624), Hisarardı (397), Hacıbayramlar (588), Yeniköy (349), Şahinler (633), Yeşilbağcılar (849), Kırık (201), Gökgedikköyü (402), Yayla (249), Yava (238). Söz konusu madde, zeytinlik alanların madenciliğe açılmasının, öncelikli olarak o ilçe sınırları dahilinde zeytinlikler kurularak telafi edilmesini öngörüyor. Ne kadar düşünceli bir madde değil mi? Sadece kâğıt üstünde, görünüşte öyle. Uygulamada nasıl olacağı çok da meçhul değil. Evinizin hemen altında, Akbelen’deki gibi verimsiz değil, enerji verimliliği son derece yüksek bir kömür yatağı bulunduğunu düşünün. O madeni çıkarmak için eviniz acilen kamulaştırılsın ve size de uygun görülen başka bir alanda aynı büyüklükte başka bir ev verilsin. Memnun olur muydunuz? Bir de tek geçim kaynağınız olan zeytinliğinizin evinizle birlikte gittiğini, uygun görülen başka bir alanda yeni dikilmiş ya da taşınmış zeytinlerden oluşan bir zeytinlik verildiğini düşünün. Bir hayatın, oradan oraya taşınması kâğıt üstünde kolay tabii, kulağa güzel ve hakkaniyetli de gelebilir. Ne de olsa bir yerden alıp başka bir yerden veriliyor. Ama gerçekte ne kolay olur ne güzel.

Bütün bu zahmetin, bu acının yakıldığında nefesimizi tıkayacak verimsiz kömür için olması ayrı bir dert, cehennem çukuru gibi giderek genişleyen o açık kömür ocağının yeraltı sularını tehdit etmesi ayrı bir dert. Bunca dert içinde açık olan bir başka şey daha var: Ekmeğimiz, evimiz, havamız, suyumuz, kısacası hayatımız tehdit altındayken bu gidişe dur demek için sesimizi yükseltmemiz elzem.

7554 sayılı torba yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Umarız Anayasa Mahkemesi hakkın, hukukun gereğini yapar ve düpedüz yaşam hakkını tehdit eden bu yasayı iptal eder. Hoş, Anayasa Mahkemesi’nin kararını kim umursayacak? Görüyoruz ki hukuk düzeninin bu şekilde parçalanması aslında yaşam hakkını tehdit ediyor. En büyük ulusal güvenlik sorununu da buna yol açan siyasal iktidar oluşturuyor.

[1] Pınar Dinç ve Necmettin Türk, Roots of Destruction: Exploring the genocide-ecocide nexus through the destruction of olive trees in occupied Palestine and Rojava, The International Journal of Human Rights, 1/25, (2025). Online erişim: https://doi.org/10.1080/13642987.2025.2541756

[2] Söz konusu makaleden yaptığım bu alıntının çevirisi bana aittir.



Bu yazı 1290 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI