Bugun...



“Datça'da Yangınlar Tek Bir Ağaç Kalmayana Kadar Sürecek!”

13 Temmuz 2022 günü saat 12.30 civarı çıkan yangından sonra Mesudiye Mahallesine yapacağımız 3. ziyarette, yangından en çok zarar gören tarım alanının sahibi Necati Sağır ile görüşecektik...

facebook-paylas
Tarih: 02-08-2022 16:43

“Datça'da Yangınlar Tek Bir Ağaç Kalmayana Kadar Sürecek!”

MEHMET ERDAL / DATÇA

     13 Temmuz 2022 günü saat 12.30 civarı çıkan yangından sonra Mesudiye Mahallesine yapacağımız 3. ziyarette, yangından en çok zarar gören tarım alanının sahibi Necati Sağır ile görüşecektik.

     NECATİ SAĞIR, 68 KUŞAĞINDAN İHTİYAR BİR DELİKANLI

     Önceden kurduğumuz iletişim çerçevesinde, 31 Temmuz günü yola koyulduk. Buluşacağımız ve söyleşi yapacağımız yer, Datça-Palamutbükü yolu üzerinde, yangının çıktığı söylenen yerin biraz uzağında, Zeytincik Mahallesine bakan bir bölgede kısmen yanmış zeytin, badem ağaçları ile bir evinin bulunduğu tarım alanı idi. Kendisiyle, yangının tarım alanlarında yol açtığı zararın boyutunu, devletin bu zararın telafisi için neler yaptığını vb. konuşacaktık.

     Necati Sağır, 78 kuşağının “abi” ve “abla” dediği 68 kuşağının temsilcilerinden çok dinç, neşeli, güleç yüzlü, sportmen ve maraton bir yüzücü idi. 1986 yılında Datça'ya gelip yerleşmiş. Bir dönem, 4 yıl, Mimarlar Odası Datça Temsilciliği yapmış. 30 yıldır, mimarlık mesleğinden kazandığı her kuruşu toprağa yatırmış. Kendi ifadesi ile 150 dönüm civarında, birçok parselden oluşan tarım alanına sahipmiş. Bu parsellerin bir kısmı tamamen ya da kısmen 13 Temmuz günü çıkan yangından zarar görmüş.

     ELEKTRİK VAR, SU YOK

     Sularımız kesildi, haliyle sular yok, diyerek söze başladı. Elektrik varmış. Önünde oturup söyleşi yaptığımız evinin biraz uzağında ve yukarı kısımlarında bulunan 10 ve 5 tonluk plastik su depoları ile su taşıma ve dağıtım sistemleri yangında erimiş, işe yaramaz hale gelmiş. Suyu nereden aldığını soruyoruz; 5 tonluk depo, Mesudiye Mahallesindeki şebekeye bağlıymış. Su, o depodan eve geliyormuş. Kuyusunda su varmış ama 10 tonluk depo ve sulama sistemi devre dışı kaldığından, şimdilik onun da bir yararı yokmuş. Depoları yenilemek, sistemi yeni baştan yapmak maddi bir güç gerektiriyor, diyor. Sigorta yaptırmamış.

     600 AĞACI YANMIŞ

     Yangından ne kadar ağacının zarar gördüğünü soruyoruz; toplam, 600 civarında, diyor. Döşeme bölgesindeki zeytinleri ve esas olarak da bademleri yanmış. Bulunduğumuz yerin üst kısımlarını işaret ederek, yangının, yukarıdan aşağıya indiğini, oradaki 5-6 yıllık fidanlarını yakıp kavurduğunu, söylüyor. Kalkıyor. Biz de kalkıyoruz, Evin arka taraflarını göstererek anlatmaya devam ediyor. Gösterdiği yerlerde yangının yakıp kavurduğu ağaçları görebiliyoruz. Hepsi onunmuş. Yangını orada durduranın yangın söndürmede görevli ekipler mi yoksa rüzgarın yön değiştirmesi mi olduğunu, soruyoruz; bilemiyorum ama bu evi yanmaktan kurtaranlar yangın söndürme ekipleriymiş, diyor. Yangının çıktığı günün gecesi saat 03.00-04.00 gibi evine geldiğinde, Burdur'dan yangın söndürmeye gelen bir ekip canhıraş çalışıyormuş. Ekiptekiler, onu görünce, evini kurtardık, geçmiş olsun, demişler. Evi gözden çıkardıydım, size bir şey olmasın, demiş. Yok yok, bizim için önemli, demiş, ekiptekiler. İki gün evin önünde kalmışlar. Orasını üs olarak kullanmışlar.

     İLÇE TARIM'DAN GELEN VE SORAN OLMAMIŞ

     15 ve 21 Temmuz günleri yangın bölgesine yaptığımız her iki ziyaret sırasında öğrendiklerimizden yola çıkarak soruyoruz; tarım alanları zarar görenlere dair neler yapılıyor? Hiçbir şey yapılmıyor, diyor. Diğer tarım alanları sahipleri gibi kendisi de gördüğü zarar ziyana dair gidip bir dilekçe ile jandarmaya bildirimde bulunmuş. Bu bildirimin mi esas alındığını yoksa gelip kontrol mü yapıldığını, soruyoruz. Gelip kontrol etmeleri gerekiyor ama ne arayan, ne gelen ne de giden var, diyor. Yanan ağaçların sayısal olarak mı yoksa nasıl bildirildiğini soruyoruz. Yangından zarar gören parselleri bildirmiş. Kendisi, bildirdiği parsellerde yanan zeytin ve badem ağaçlarını ezbere biliyor ve bize de sayıyor; şurada 250 badem ağacım yandı, şurada 5 dönüm zeytin ağacım yandı, her dönümde 20 ağaç, eder 100 zeytin ağacı... Şurada, en az 60 tane ağaç var, zeytin... Peki ama yanan ağaç sayısı bilinmeden, devlet, zarar ziyanı nasıl belirleyecek ve neye göre ödeyecek? Devlet, zarar ziyanı ödemeyecek ki, diyor. Bu yanıtı beklemediğimden, şaşırıyorum.

     MESUDİYE, AFET BÖLGESİ İLAN EDİLMELİYDİ

     Devletin, yangından doğan zararları ödemesi için, öncelikle, yanan bölgeyi “afet bölgesi” ilan etmesi gerektiğini, söylüyor. Kesin iddia edemem ama bu yapılmadan devlet bu zararları neye göre ödeyecek ki, diye soruyor. Sol Parti Datça İlçe Örgütü olarak biz de böyle bir talebi dillendirdiğimiz için bu konu üzerinde konuşmaya devam ediyoruz.

     “Afet bölgesi” ilan etmediler, etmeyince de ödemeyecekler, demektir, diyor. Sigortan var ise sigorta şirketinden alırsın, yoksa avucunu yalarsın. Mesudiye Muhtarının, tarım alanlarındaki zararların da devlet tarafından ödeneceğinin kendisine söylendiğini söylediğini aktarıyoruz; aklına yatmıyor. İnandırıcı bulmuyor. Devlet ödemezse, sigortalı da değilsen, tarım alanları zarar gören Mesudiyeliler ne yapacak? Geriye, bir tek, dava açmak, kalıyor, diyor. Kime? Yangına neden olana. İyi de yangının nereden çıktığı halihazırda belli değil ki, diyorum.

     YANGININ NEREDEN VE NASIL ÇIKTIĞI İLAN EDİLMELİ

     Eğer, diyor, yangının nereden ve nasıl çıktığı ilan edilirse, gider, ona tazminat davası açarsın. Bakan Kirişçi, ilk gün, yangının nereden çıktığına dair bir beyanatta bulundu ve AYDEM'i işaret etti; ama sonrasında ne o ne de hükumetten bir başka bakan bu konuyu bir daha ağızına bile almadı. Neden?

     Yangının nereden ve nasıl çıktığını kim belirleyecek ya da kim söylerse mahkemeler bunu somut bir veri olarak kabul edecek, diye soruyorum. Jandarmanın ve Datça Cumhuriyet Savcılığının bu konuda soruşturma yürüttüğünü, söylüyor. Yakın bir zamanda bu soruşturmalardan bir sonuç çıkar mı, diyorum; umutlu, değil. Bekleyip göreceğiz, diyor. Kendisi de diğer yangın mağdurları gibi davacı olduğunu bildiren dilekçe vermiş. Peki, diyelim ki, yangının nereden ve nasıl çıktığının bilinemediği söylenirse ne olacak? Ne olacak? Hiiçççç... diyor. Yanan yandığı ile zarar eden zarar ettiği ile kalacak; hep öyle olmuyor mu?

     YANGIN BİR CİNAYETTİR!

     Necati abiye, yanan bir ağacın ona maliyetini ve haliyle bu yangında uğradığı zararın boyutunu, soruyoruz. Kendi dikip büyüttüğü ağaçlardan yangında zarar görenlerin en gencinin 5-6 yıllık, en yaşlısının 30 yıllık olduğunu, söylüyor. Ama, diyor, yanan ağaçların içerisinde daha yaşlı, 35-40-50 yıllık ağaçlar, hatta birisi 600, birisi 800 yıllık 2 zeytin ağacım da vardı. Bu iki ağaç Osmanlı'yı, Cumhuriyeti görmüş ağaçlar; yanan bir evi, bir yerlerden para bulur 6 ay içerisinde yapar, içinde oturulur hale getirirsin, bu 600-800 yıllık ağaçları nasıl yeniden bulursun? Bu kaybın değeri nedir? Yangın tam anlamıyla bir cinayettir. Üzüntüm, bundandır. Evim yansa, bu kadar üzülmezdim. Geçen yıl değil, bir önceki yıl benim iç badem rekoltem 500 Kg idi; bu yıl 800 Kg. civarında bekliyordum. Kg'ı 200 TL'den 160 bin TL eder. Bu para, bu tarım alanlarında dönüştüreceğim para idi. Şimdi yok. Bu yıl 50 KĞ. iç badem elde edemem. Bu zararlarımı kim karşılayacak? TL cinsinden toplam zararının ne kadar olduğunu sormaya devam ediyoruz; bilemiyorum, bunu ancak İlçe Tarım Müdürlüğü'nün uzmanları bilebilir, diyor. Ama diyerek, ekliyor; 10-20-30 yıllık bir ağacı yeniden aynı konuma getirmenin maliyeti nasıl hesaplanır? Kendisinin 75 yaşında ama çok inatçı birisi olduğunu, söylüyor. Yanan ağaçların yerine yenilerini dikmeye devam edecekmiş, elbette ömrü ve gücü yettiğince...

     YANGINLAR, DATÇA'DA AĞAÇ KALMAYANCIYA KADAR SÜRECEK

     Ne içersiniz? Su yok ama soğuk sodam var, diyor. Onunla birlikte 4 kişiyiz. Evin içerisine girip, 6'lı bir paket soda getiriyor. Seninle, diyor, asıl konuşmak istediğim şu; bu yangınlar, Datça'da, yangınlar, tek ağaç kalmayana kadar devam edecek! Ben, konuşma bitti diye düşünürken, Necati abinin bu cümlesini duyunca, tabiri caizse şok oldum. Niye? Datça'da yapılaşma baskısı var, diyerek sözlerine devam etti. Ona göre, Datça'da yoğun bir yapılaşma vardı. Kaçak yapılaşma, Tiny House, işte bilmem neler... bir baskılanma yaratıyor ve bu da yangın riskini artırıyordu. Komşudan elektrik alınıyor; denetimsiz, kontrolsüz, mühendisliğe aykırı bir şekilde elektrik bağlantıları yapılıyor. Necati abinin ne demek istediğini anlamaya başlamıştım. Bu baskı, dedi, yangın riskini artırıyor. Bu risk arttığı müddetçe de yangınlar bitmez. Tarım arazilerine bağ evi adı altında turizm tesisi yapılıyor. Bu yoğun yapılaşma ve giderek artan yapılaşma baskısı, çevre düzeni planına aykırı bir şekilde, onun öngördüğünün dışında acayip bir şekilde gidiyor. (Necati abi, yazının son şeklini verirken, bu noktaya konulmak üzere şu notu gönderdi: 1/25000 ölçekli revize edilen koruma amaçlı çevre düzeni planını masaya yatırmak lazım. Revizyonlar korumaya mı, yoksa kısa yoldan para kazanmaya çalışanlara mı hizmet ediyor?...Yönetim planları ile koruma planlarının birbiri ile uyumu ne kadar var? Sorgulanmalı. O zaman koruma planlarına kimlerin parmak attığı anlaşılır...) Bütün bunlar, yangın riskinin artırılması demektir. Bu durdurulmadığı müddetçe, Datça'da tek ağaç kalmayana kadar yangınlar devam edecektir. Bunu, kesin olarak iddia ediyorum. Bu konu çok önemli.

     YAPILAŞMA, TRAFOLARDA, ENERJİ HATLARINDA YÜKÜ ARTIRIYOR

     Geçen yıl, bayramdan dolayı, Palamutbükünde bir trafonun yandığını, söylüyor. Nedeni, aşırı enerji talebiymiş. Kaçak yapılaşma, sahil boyu devam ediyormuş. Bu alt yapı, bu yüke dayanamaz, diyor. AYDEM'in, benim alt yapım bu yüke dayanamaz deyip bu kaçak yapılara elektrik vermemesi gerekiyordu. Peki, neden veriyordu? Para geliyor, diye veriyordu. Peki, bu durumda, alt yapıyı geliştirse, bu, kaçak yapıya destek vermek anlamına gelmeyecek miydi? Gelecekti. Evet, böyle bir çelişkili durum vardı. Birlikte geldiğimiz arkadaşlardan Abidin Akbulut, para harcayacağı için onu da yapmıyorlar, diyor. Doğru, diyor Necati abi, para harcayarak para kazanmak istemiyorlar; para harcamadan para kazanmak istiyorlar. Onların temel prensibi, bu. Son 10 yılda, Datça'da 5 tane yangın olduğunu, söylüyor. Bu yangınlar, son 3-5 yılda arttı. Daha geniş boyutlarda gündeme geldi. Daha da artacak. Neden? İşte, şimdilerde, Betçe'ye su yetmiyor diyerek Datça'dan Betçe'ye kadar yol boyunca boruları döşenmiş ve bazı yerlere terfi istasyonları kurulmuş olan çalışmayı kastederek, o terfi istasyonlarının yanına enerji için trafolar kurulmuş. Bunun gibi şeyler, doğal olarak artacak. Kaçak yapılaşmadan dolayı enerji talebi artacak. Uyduruk, bilimsel olmayan, mühendisliğe uymayan tarzda bu beslemeler yapılıyor, haliyle bunlar hep problem olacak. Yangınlar da devam edecek.

     KAÇAK YAPILAŞMA ÖNLENMELİ

     Necati abiye göre, yangın riskinin önlenmesi için öncelikle Datça'daki kaçak yapılaşmanın mutlak bir biçimde önüne geçilmesi gerekiyordu. Tiny House (tekerlekli ev) denilen ucubeye de dur denilmeliydi. ABD'de inşaat maliyetleri artınca bir çözüm yolu olarak gündeme gelen bu Tiny House, bizim ülkemize de gelmiş ama amacının dışında uygulanmaya başlanmıştı. Adam, diyordu, tarım arazisine getirip Tiny House koyuyor. Şimdilerde bunlara plaka da veriliyor. Açıyor bir çukur ve orasını WC olarak kullanıyor. Elektriği komşusundan alıyor. Hatta arazisinin üzerine birçok Tiny House yerleştirip turizm yapanlar da var. Halbuki bunların, tekerlekleri var ya, geçici bir süre, diyelim ki 15-20 gün, hadi bilemedin bir ay aynı yerde kalması gerekir. Aylarca hatta sürekli aynı yerde kalanları var. Denetleyeni yok. Belediye, benim yetki alanım içerisinde değil, diyor. Nasıl değil? Verdin mi oraya karavan alanı, camping alanı izni? Vermedin. Var mı orada gerekli alt yapı? Yok. Kim bunları denetleyecek? Şimdilerde her taraf bu Tiny House ile dolmaya başladı. 

     Necati abi, Datça Yarımadasındaki her tür kaçak yapılaşmayla mutlak bir biçimde ve tavizsiz bir mücadelenin yapılması gerektiği, aksi halde yangınların önüne geçilemeyeceği düşüncesini ısrarla tekrar etti. Bir dönem Datça'da gündemin ilk sıralarında yer alan ve bizim (Sol Partililerin) Datça Belediyesi binası içinde bir biçimde fiziki olarak taciz edilmememize de yol açan 1+1'ler konusunu da bu yanlışlıklar içerisinde saydı; belediyenin bu uygulamaya bir dönem göz yummasının kesin olarak hatalı olduğunu söyledi.

     BÖYLE GİDİLİRSE 20-25 YIL SONRA DATÇA'DA TEK BİR AĞAÇ KALMAYACAK

     Söyleşimizin son bölümünde, Necati abi, yeniden ve yeniden, Datça Yarımadasında yangınların çıkmasının asıl nedeninin Datça Yarımadasında alıp başını gitmiş olan kaçak yapılaşma ve yapılaşma baskısı olduğunu, söyleyip durdu. Kendi mesleği olması nedeniyle de çok iyi bildiği bu konuya dair düşüncelerini rakamlara dayandırarak ayrıca kaleme alacak ve kamuoyu ile paylaşacaktı. Bu baskı, para harcamadan para kazanma prensibiyle hareket eden özel şirketlerin zaten gerekli bakımı ve alt yapı yatırımını yapmadığı enerji hatları ve trafolar üstündeki yükü, haliyle yangın riskini artırıyordu. Eğer bu baskılanmayı durduramaz isek önümüzdeki 20-25 yıl içerisinde, tek bir ağaç kalmayıncaya kadar bu yangınlar devam edecek, diyerek söyleşiyi bitirdi.




Bu haber 887 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER ÇEVRE Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI