Bugun...



2023 SEÇİMİNE HANGİ KOŞULLARDA GİDİYORUZ?

Sol Parti Muğla İl Örgütü tarafından 17.12.2022 günü gerçekleştirilen toplantının ilk bölümünde Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen “Konferansa giderken siyasal ve örgütsel durum” üzerine kısa bir konuşma yaptı.

facebook-paylas
Güncelleme: 18-12-2022 23:53:34 Tarih: 18-12-2022 23:41

2023 SEÇİMİNE HANGİ KOŞULLARDA GİDİYORUZ?

MEHMET ERDAL-MUĞLA

Sol Parti Muğla İl Örgütü tarafından 17.12.2022 günü gerçekleştirilen toplantının ilk bölümünde Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen “Konferansa giderken siyasal ve örgütsel durum” üzerine kısa bir konuşma yaptı.

Konuşmasına, güncel konu olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na verilen 2 yıl 7 aylık hapis ve “siyasetten men” cezasına atıfta bulunarak başlayan Önder İşleyen'in konuşmasının bir bölümü şöyledir:

BU KARAR NEDEN VERİLDİ?

“Bu kararın hukuki olmadığını söylemeye gerek yok, sanırım; biz, aslında, seçimin hangi koşulda yapılacağına ilişkin önemli bir hatırlatma, önemli bir uyarı ile karşı karşıyayız; elbette bundan bir ders alınabilirse.

Bu karardan ders alınabilirse, çok önemli bir uyarı, bütün muhalif kesimler açısından önümüze gelmiş durumda.

Bu konuda, birkaç gündür, bunun arkasında ne var diye şiddetli bir tartışma var, hem sosyal medyada, hem TV'lerde. Hem AKP hem de muhalefet cephesinde böyle bir kararın arkasında ne olabileceğine dair çeşitli teoriler ileri sürülüyor. Belki oradan başlayabiliriz diye düşünüyorum; çünkü, konuşacağımız konulara oradan ilerlemek, benim açımdan bir veri olabilir.

Ben, size sorsam, bu konuda düşüncesi olan arkadaşlar kısa kısa düşüncelerini belirtseler; nedir bu kararın arkasındaki düşünce? Bu hamle nereden geldi ve niçin yapıldı? Bu konuda bir şeyler söyleyecek arkadaşlar var mı?”

Toplantıya katılan bazı partililer İmamoğlu'na verilen hapis ve “siyasetten men” cezasına dair düşüncelerini belirtti.

Önder İşleyen konuşmasına devam etti:

HANGİ KOŞULLARDA SEÇİME GİDİYORUZ?

“Tartışmaya böyle başlamamızın nedeni şu, aslında: Hangi koşullarda seçime gidiyoruz ve aktörlerin hamleleri nasıl şekilleniyor? Buna bakmak, bunu anlamak için yapıyoruz.

Bir de şunun için, aslında: Birkaç gündür, üzerinde konuşulan pek çok teori var; bir kısmı burada sizlerce de ifade edildi, bu mesele üzerinden. Bu teoriler etrafında, aslında, muhalefet potansiyelleri karşı karşıya gelmiş durumda.

Düşünün, muhalefetin zaafını da göstermek açısından söylüyorum; Kılıçdaroğlu'na karşı bir hamle miydi? İşte, Meral Akşener mi yükseldi? 'Cumhurbaşkanı İmamoğlu' sloganı mı daha çok atıldı 'Kılıçdaroğlu iktidara' sloganı mı daha çok atıldı? Bunlara baktığımızda, aslında, bu konuda belli bir sonuca varabiliriz.

'YAPAMAZ, EDEMEZ, O KADAR DA OLMAZ' DİYEMEYİZ

Birincisi şu: 'Yapamaz, edemez, o kadar da olmaz' diyebileceğimiz her şeyi şimdiye kadar yaşadık. Dolayısıyla, bundan sonra 'onu da yapamaz, yok canım o kadar da değil' diyebileceğimiz her şeyi de seçim süreci içerisinde yaşatabilirler, bizim bunu aklımızda tutmamız gerekiyor. Hatırlarsak, İstanbul yerel seçiminin tekrarlanmasında 'yani bu kadar da değil, bu kararı da alamazlar' denildikten bir süre sonra bu kararı aldılar.

Dolayısıyla, bu alınan karar, aslında, şu manada söylüyorum, biz yaklaşık, belki son birkaç yıldır sürekli söylüyoruz ama yaklaşık bir-bir buçuk yıl önce çeşitli ittifak tartışmalarının ortaya çıktığı dönemde 'Henüz koşullar oluşmamış ve fiili OHAL rejimi altında olacağı bugünden belli olan bir seçimin iktidar sonrası planını yapmak ve iktidar değişimi sonrasında kimin hangi mevkide olacağına ilişkin bir tartışma, paylaşım üzerine bir ittifak kurmak büyük bir yanlıştır. Esas odaklanılması gereken şey AKP'nin yapacağı hamleler karşısında onu püskürtecek bir iradenin, toplumsal bir iradenin nasıl şekilleneceğine dikkatimizi toplamamız gerekir ve bu çerçevede bütün muhalefetin hareket etmesi gerekir' diye bir açıklama yapmıştık. Aslında gelinen aşamada olup biten şey tam olarak bunun içerisine girdiğimizi gösteriyor.

HER ŞEYİ DENİYORLAR

Savaşı deniyorlar mı? Deniyorlar. Daha 15 gün önce Suriye'nin içerisine doğru kısmi bir atış ve buradan giriş yollarını, yani askeri bir harekatın olanaklarını ABD ve RUSYA çerçevesinde aramaya başladılar. Ellerindeki 'hukuk' gücünü bir kılıç gibi kullanıyorlar mı? Kullanıyorlar. HDP'yi kapatma davası bir tarafta duruyor, biraz unutuldu gibi ama duruyor. İmamoğlu'na yasak getirdiler. Bunun onanma sürecinin nasıl olacağını biliyor muyuz? Yani 'bu kadar da olmaz, onaylanmaz' diyen bir muhalefet bu cezayı onaylatmaya götürür.

DİKKAT DAĞINIKLIĞI NEDENİYLE ANA HEDEFİ GÖZDEN KAÇIRIYORUZ

Burada bizim dikkat çekmemiz gereken ana şey şu: Genel olarak da siyasetin dikkati dağıldığı için, muhalefetin de dikkati başka yönlere dağıldığı için, kendi içine yöneldiği için, ana hedefi kaçırıyoruz. Elbette, içinde, sonuçları itibariyle bir sürü şey tartışabiliriz, bunların hepsi bugün bizim konumuz olmadığı için girmeyeceğiz oraya ama dikkati nerede toplayacak toplumsal muhalefet, sosyalistler, bütün altılısı, yedilisi bütün masalar, nerede toplaması gerekir?

Bu hamleler, Erdoğan'a ait hamlelerdir. Yani sadece Erdoğan'a ait değildir, elbette. Onunla birlikte bu eşiği aşmak için hangi olanakları kullanırız diyen, tam olarak 'test' sözcüğünden de yürüyebiliriz, tam olarak toplumsal muhalefetin toplam olarak hangi direnci gösterip gösteremeyeceğini yoklayan, bu püskürtülemez ise üstüne yeni adımlar atmaktan çekinmeyecek ve seçim anında ne yapacağına da bu süreçte karar verecek. Yani 'seçim koşulları oluşmadı' dediğimiz şey bu. Halen de oluşmadı. Çünkü seçim koşullarını oluşturacak hamle yapıyor. Bu koşullarda bizim yapacağımız hamleler de seçim koşullarını oluşturacak. Yani eğer bütün muhalefet dirençli bir şekilde bunun karşısında durursa, durabilirse bir başka hamlesini düşünecektir ve seçimleri bir hileyle, işte “Atı alan Üsküdar'ı geçti“ el çabukluğuna getirip getiremeyeceğini anlayacaktır. Esas mesele, toplumsal reaksiyonun, toplumun buna karşı iradesinin nasıl şekillendiğine ilişkin bir mesele. Önümüzdeki seçimi kazanmanın kalan biricik yolu da bu aslında.

Olabilecek şeyler oldu. Yani Türkiye'de en geniş muhalefet cephesi oluştuDolayısıyla seçimin AKP tarafına geçebilme olanağı oldukça sınırlı bir düzeyde. Yani biz şunu söylüyorduk: 'Muhalefet eğer büyük yanlışlar yapmazsa AKP'nin bu seçimi ne yaparsa yapsın kazanma şansı yok.'

Dikkati burada tutmamız gerekir. Seçim sürecine kadar bir sürü başka şeyler olabilir. Alt tartışmalar olabilir, spekülasyonlar olabilir ama ana şeyimiz, zihnimizi ve dikkatimizi burada toparlamaya devam etmemiz lazım. Çünkü gerçekten de dikkatlerin çok hızlı dağılmaya yatkın olduğu bir siyaset düzlemindeyiz. Bakın iki günde muhalefetin dikkati de dağıldı. Ne tartışılıyor? İmamoğlu mu olacak, Kılıçdaroğlu mu olacak? Şu mu olacak, bu mu olacak? O, ona hamle mi yaptı? O, onu önce mi kucakladı? O, neredeydi? O, ne dedi? Bu, ne oldu?... Tablo bu. Bu tabloya dikkat çekmek için söyledim aslında. İşte 'muhalefet büyük yanlışlar yapmazsa...' dediğimiz meseledeki muhalefetin yanlışları üs tüste yapmaya başladığı bir tablo ile karşı karşıyadır Türkiye.

BİZE DÜŞEN GÖREVLER NELER?

O zaman, zaten kazanılacağı, yani AKP'nin kazanmasının neredeyse imkansızlaştığı bir seçimin AKP'ye tekrar gitmemesi için bize düşen görevler de var. Bunları da tayin etmek için konuşuyoruz zaten.

Bunların bir tanesi, tam da bu toplumsal muhalefeti aşağıdan örgütleyecek bir inisiyatifimizi geliştirip güçlendirmeye, hani biz, dün İzmir'de de söyledim, sokakları tırmalıyoruz; gücümüz şudur budur ama her vesilede sokakları tırmalayan, orada var olmaya çalışan bir hareketi ortaya koymaya çalışıyoruz. Bir direnç ortaya koymaya çalışıyoruz. Toplumu bu direnç ile buluşturmaya, toplum içinde mücadele ruhunu geliştirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan da bizim sorumluluk diye ifade ettiğimiz bir çerçevemizi bütün muhalefetin ortak sorumluluğu haline getirmek gibi bir görevimiz de var. Bu yanlışları ortaya koyan, bu yanlışları teşhir eden ve 'bu yol çıkmaz bir yoldur' diye ortaya koyduğumuz siyaseti en güçlü şekilde tüm muhalefete de hissettiren bir şeyi bütün gücümüzle, bütün araçlarımızla ortaya koymamız gerekiyor. Çünkü, üst üste hatalar yapılmaya başlandı. Dolayısıyla, bence birinci şey bu.

Evet, mesele İmamoğlu meselesi değil. Mesele, başka bir mesele de değil. Mesele, seçim koşullarını belirlemeye dönük bir hamledir. Onun adaylığının önünü mü kesti? Onun adaylığını garantiledi mi? Bu mesele değil. Asıl mesele, seçimin hangi koşullarda yapılacağını sınayan, bunun reaksiyonlarını ölçen, buna göre de seçim anında dahi ne yapacağına karar verecek bir iktidar ile karşı karşıya olduğumuzdur. Dolayısıyla, onlara 'sakın ha' demeyi, 'bundan daha fazlasını yapmazlar' diyerek değil, 'İşte çok onurlu, namuslu yargı mensupları vardır. Bu karar Yargıtay'dan döner' gibi bir saftiriklikle değil, toplumsal bir kuvvet göstererek yapabiliriz. O yargı o kararı veremeyecek ise, eli titreyecek ise o toplumsal gücü gördüğünde titrer. Ya da o seçimi yeni bir hileyle çalma girişimine cesaret edemeyecekler ise karşılarında onlara o hamle karşısında sokağı dar edecek, başlarına büyük bela açacak bir büyük muhalefet direncini bugünden başlayarak göstermek gerekir. O yüzden bütün muhalefetin, hepimizin bu bilinç ile hareket etmesi için bize önemli görevler düşüyor. Bizim buradan çıkardığımız temel ders bu. Bunu yapmak gerekecek.

CEHENNEMİN KAPISINI KAPATMAYA ÇALIŞIYORUZ

İkincisi, şimdi bu yanlışlar meselesi devam ediyor. Önümüzde, bunu çok anlattığımız, konuştuğumuz için bir kez daha tekrarlamaya gerek yok ama mesele bizim açımızdan, iki yıl önce YOL dergisinde yazdık; 'Bu bir referandumdur' dedik. Pozisyon buna göre alınmalı. Rejim oylanacak; ya bu kapıyı kapatacağız, bu rejimle hesaplaşacağız, bu rejimi burada bitireceğiz ya da bu ülke daha beter bir karanlığın içerisine hapsolacak. Başka bir şeyi oylamayacağız, burada. Yani hangisi Türkiye'nin gelecek vizyonu derseniz, zaten biz orada bir tercih yapamayız. Yani öyle muhalefetin ortaya koyduğu vizyon falan, Türkiye halkının sorunlarını çözecek vizyon falan da yok ortada, zaten. O yüzden, Brezilya'da Lula'nın mücadelesinde daha önce söylenmiş haliyle söylüyoruz şimdi, mesele cennetin kapılarını açacak bir seçim değil, cehennemin kapılarını kapatacak bir seçim bu. Bizim seferberliğimiz de cehennemin kapılarını kapatmak için. Yoksa kimsenin elinde cennetin anahtarının olmadığının bilincinde ve farkında olarak bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Pozisyonumuz da o yüzden bu rejime hayır derken bütün muhalefet ile birlikte olmak ama muhalefetin dışında kendi bağımsız siyasetimizi de örgütlemek gibi bir ikili eksene oturmuş durumda.

Bu güçlü bir siyaset aslında, bir taraftan. Çünkü Türkiye toplumsal muhalefetinin giderek bütün sosyalistlerin de ortak siyaseti haline geldiğini süreç içerisinde görüyoruz. Çünkü bu toplumun temel talebi. Toplumun temel duygusu bu. Bütün gençleriyle, kadınlarıyla bu duyguyla bütünleşen oldukça basit, oldukça sade bir siyaset. Dolayısıyla, burada bütün bir toplumsal muhalefet buraya doğru geliyor.

AKP'NİN HAMLELERİ NELER OLABİLİR?

Şimdi AKP'nin hamleleri ne olacak? İşte muhalefeti parçalamak, HDP'yi tarafsızlaştırmak. İki tane stratejisi var, önümüzdeki süreç açısından. Yani şeyi konuştuk, baskı ve hileler ile belli bir mesafe katetmek ve bununla birlikte mümkün olursa bunları yapabilmek. HDP'yi tarafsızlaştırmak için bir pozisyon almaya çalışacak, muhalefeti parçalamak üzere aleni görünüyor.

MUHALEFET NE YAPMALI?

Peki burada bugün muhalefetin şu an hemen yapması gereken şey şudur: Ki biz önümüzdeki hafta böyle bir deklarasyon açıklayacağız, AKP ile olan her tür münasebeti, her tür ilişkiyi, ona açık her türlü kapıyı kapatmak. Bugünden kapatmak.

Hangi kapı var, açık olan? Anayasa kapısı var, bir tane. Şimdi düşünün, biz muhalefetin yanlışları diyoruz; ortada anayasa gündemi var mıydı? Yoktu. Başörtülüler sokağa çıktı da biz başörtümüzü takamıyoruz ya da başörtümüzle kamu kurumlarına giremiyoruz mu dediler? Zaten emniyetteler, zaten askeriyedeler, zaten adliyedeler, zaten hayatın her alanında olabildiğince özgürler. Özgür olmayanlar, tarikat içinde işte istismara uğrayan kadınlar, çocuklar. Özgür olmayanlar, onlar gibi olmayan toplumun en geniş kesimleri.

Peki bu nasıl çıktı? Orada da şunu bir kez daha, bunu ben burada söylüyorum, şunun için söylüyorum, bilmediğimiz için değil ama bir topluluk olarak sadece merkezi düzeydeki açıklamalarımızda değil hepimiz bir toplumsallığın içerisindeyiz, hepimiz bir sosyalliğin, siyasallığın içerisindeyiz. Bulunduğumuz her sosyalliğin, siyasallığın içerisinde yerelde, genelde tabanda bütün topluma bu fikirleri aktarmak, bütün muhalefeti tabanda da uyarmak için çalışmamız gerektiğini söylemek için hatırlatıyorum. Bu yol şunun için girilmiş bir yol: Doğrudan kendi kişisel adaylığını pekiştirmesi için girilmiş bir yol. Bu şu demek değildir, bizim açımızdan: Aday olur, olmaz. Bizim böyle bir tercihimiz yok. Bizim bir tek tercihimiz var: Halk düşmanı kimseyi toplumun önüne koymayın... Halk düşmanı, karşı devrimciliğin temsilcisi kimseyi koymayın. Koyarsanız, biz de o sorumluluğu bir tarafa bırakırız o zaman. O adayın arkasına da dizemez bizi kimse. Bu kadar söylüyoruz. Uyarımız bu. Halk düşmanı kimseyi koymayın, ortak bir adayla seçimi bitirelim. Onun dışında şu olmuş, bu olmuş önemli değil.

HALK DÜŞMANI BİRİSİ ADAY OLARAK GÖSTERİLMESİN

Ama şunu da söylüyoruz: Kimse kişisel çıkarları için memleketin geleceğini berhava etmesin. Kimse AKP sonrası iktidar planları içerisinde kimin hangi bakanlığı alacağı, kimin hangi koltuğu paylaşacağı üzerinden belirlenmiş bir siyasetle bu muhalefetin cephesini bölecek hamleler yapmasın. Bugün yaşadığımız şey budur arkadaşlar. Son tartışmalarda da o öne çıktı, bu geride kaldı tartışmalarının arkasındaki taraflaşma da tamamen budur. Bu taraflaşmayı dağıtmamız lazım. Bu aklı deşifre etmemiz ve bu aklı mahkum etmemiz lazım. Nasıl? Dediğim gibi yalnız genel merkez düzeyinde bizim yapacağımız şeylerle değil. Bunu her yerde, toplumsal siyasal ortamda bütün toplumu, bütün partilerin tabanlarını bu bilinçle donatmak da bizim görevimiz. Onların kendi partileri içinde bu konuda baskı yapmasını, ses çıkarmasını sağlamak da bizim görevimiz olduğu için bunu söylüyorum.

Bakın şimdi anayasa tartışmalarında tuzak çukurunu kendi elleriyle açtılar; bu çukurun içinde bir Taliban anayasası var şimdi. Yani AKP'nin getirdiği anayasanın her iki maddesine de bakarsanız, tümüyle bunu Hiranur Vakfına verseniz nasıl bir anayasa düzenlerseniz diye, böyle düzenlerlerdi zaten. Böyle de düzenlemişler zaten. Şimdi ne diyorlar? Evet diyelim de kurtulalım. 400'ü geçsinler, referanduma gidilmesin, kurtulalım. Türkiye'nin güzel bir Taliban Anayasası olsun.

ANAYASA ÖNERİSİ GELDİĞİNDE PARLAMENTOYU BOŞALTIN

Şimdi bu konuda da bizim şunu söylememiz lazım, söyleyeceğiz de bu hafta: Bu anayasa önerisi geldiğinde parlamentoyu boşaltın. Bütün anayasayı tanımayan, hukuku tanımayan, yasayı tanımayan bir iktidara kapıyı açık bırakmak, HDP için de geçerli bu. Şimdi herkes AKP ile HDP neyi görüştüğünü tartışıyor, biz tersini tartışıyoruz; HDP, sen AKP ile anayasayı neden görüşüyorsun? Eğer sen bu kapıyı açık bırakırsan halen bugün bu İstanbul’daki vukuattan sonra dahi anayasa görüşmesi yapacaklar. Bizim söylediğimiz şey bütün Meclisi boşaltın. Topluma şunun sözünü verelim: Biz önümüzdeki dönem hep birlikte Türkiye'nin gerçek özgürlükçü anayasasını, sosyal anayasasını yapacağız ama bugün bunlarla değil. Bunlarla hiçbir şey yapılmaz, diyen bir çizgi ile tutturmamız gerekiyor ve bunu yüksek sesle bulunduğumuz her yerde ifade etmemiz gerekiyor.

SEÇİM SÜRECİNDE AKTİF BİR SİYASET ÇİZGİSİ İZLEYECEĞİZ

Yani biz seçime giderken her bir evrede aktif olan, her bir evrede pozisyon alan bir siyaset izleyeceğiz. Kendi içimize gömülen, sadece kendimizle ilgilenen, nasıl olsa pozisyonumuzu aldık, bir aday çıksın, bakalım, ona göre de pozisyonumuzu deklare ederiz, belirleriz diyen bir tavır içerisinde olmayacağız, olamayız da. Sorumluluk dediğimiz şey, pasif bir sorumluluk değil aktif bir müdahaleyi içeren bir sorumluluktur. O yüzden eleştirilerimizi açık olarak ortaya koyan ve doğru bir çıkış yoluna doğru toplumu yönlendirme sorumluluğunu ne kadar yaparız, gücümüz ne kadarına yeter diye bakmayalım. Fikrin gücü bazen örgütün cüssesinden büyük olur. Bakın BirGün Gazetesinin bir tane haberi bütün Türkiye'yi salladı. Bütün Türkiye siyaset gündemini belirledi. Zaman zaman hani düşünürüz BirGün diye bir gazete var, tamam çok iyi, çok etkili ama bazen de hani çok da etkili mi acaba diye akla gelir ama bir gün geliyor işte bir tane bir haber yapıyor ve bütün ülke gündemini sarstı ve muhtemelen önümüzdeki yıllarda tarikatlarla hesaplaşılacak bir yol açıldıysa hem ENSAR haberiyle hem de bu haberle bunda BirGün'ün çok önemli bir payı olacak. Bugünden oldu zaten. O yüzden kendi gücümüzün biraz sadece cüssemizden gelmediğini, hem tarihimizden hem de bugünkü fikrimizden geldiğini bilen, onun müdahale imkanlarını çoğaltan, onu her yerde seslendiren bir şeyde, aktif bir pozisyonda durmamız gerekir. Birinci seçim siyasetimiz bu sevgili arkadaşlar. Doğal olarak, buraya aktif müdahalenin bütün olanaklarını zorlamak durumundayız.

SERÜVENİMİZ DEVAM EDİYOR

İkincisi, bizim için önümüzdeki süreçte, Sol Parti, hani kısaca, son iki yılın partisiyiz aslında. Evet, kuruluşumuz üç yıl oldu ama bir buçuk yılı Pandemi döneminde kısıtlılıklar içerisinde geçti. Orada ancak seçim örgütlülüğümüzü tamamlayacak iç düzenlemelerimizi gerçekleştirebildik. Trabzon mitingi ve öncesindeki 'Sol Buluşmalar' ile başlayıp Trabzon, İzmir, İstanbul Mitingleri, kamulaştırma eylemleri, Fatsa ve Uşak mitingleri, arada yaptığımız başka şeylerle birlikte şimdi de tarikatlar meselesine ilişkin sokak eylemliliklerimizle devam eden bir serüvenimiz var. Burada bütün yapmaya çalıştığımız aslında iki tane şey var: Biri, toplumu 2023'e bir mücadeleci toplum olarak, örgütlü bir toplum olarak hazırlamak, inisiyatifini pekiştirmek. Sokakla bağlantısını kesmeye çalışan hem iktidar hem de muhalefet cephesinden hamlelere karşı sokak ile bağı kurmaya devam etmek. İkincisi de, Türkiye topraklarında devrimciliği Türkiye emekçi sınıflarının, yoksullarının içerisinde, onların kalbinde yeniden var edecek bir mücadeleyi örgütlemek.

 O yüzden belki Fatsa'nın miting alanındaki coşkunun ötesinde bizi esas mutlu eden şey oradaki 50-60 tane köyümüze gitmiş olmak, Uşak'taki miting alanından önce 50-60 köyde toplantı yapabilmiş olmak, kamulaştırma eyleminde Türkiye'nin dört bir yanında bunu yapabilmiş olmak, tarikat eyleminde Kayseri'nin göbeğinde 'Kahrolsun Şeriat' diye bağırabilmiş olmaktır. Bütün bunların toplamı belki bütün ülke siyaseti büyüklüğü açısından düşündüğümüzde küçüktür. Türkiye devrimci hareketinin önümüzdeki yıllarının örgütlenmesi bakımından ise bıraktığımız çok önemli ve cesaretli ayak izleridir. Elbette hayal ettiğimiz, hedeflediğimiz ve yapamadığımız çok şey de oldu, bu dönem içerisinde. İşte kongremiz bunun içindir.

Elbette kendimize bir ayna tutacağımız, eksikliklerimizi konuşacağımız bir kongre olacak. Şunun farkında olarak konuşuyorum: gerekli, partimizin istediği oranda kendi iç süreçlerini geliştirebilmesi, kendi iç tartışma süreçlerini derinleştirebilmesi, bu bakımdan kendi iç demokrasisini ve örgütsel yapısını inşa edebilmesi noktasında yeterli adımları atamadık. Hani bunun bahanesi yok, zaman kısıtlıydı falan demiyoruz. Bunu daha yaratıcı bir biçimde yapabilirdik. Bunun için de demek ki daha da güçlenmemiz gerekiyor. Bu bakımdan kongre bu eksiklerimizi gidermek üzere, kendi yapımızı, merkezi yapımızı da güçlendirmeye çalışacağımız bir kongre olacak ve önümüzdeki seçim sürecine bizi taşıyacak daha kuvvetli bir yapıyı inşa etmiş olacağız. Bu 5 ayı bu şekilde hep birlikte geçireceğiz...

 




Bu haber 1515 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI