Tweet |
CAN PULAK
Düşünmeden verilen kararın meydana
getirdiği zararları telafi edebilmek kolay
değil. Tıpkı Bodrum örneğinde olduğu gibi…
Sen kalk tam turizm sezonunun ortasında
şehrin en önemli noktasındaki yolları kaz.
Umurca Mahallesinden İçmelere doğru giden
yolu öylesine kazmışlar ki, trafik felç olmuş,
arap saçına dönmüş. İki araç yanyana
gidemiyor, kamyonlar geçemiyor, turistleri
otellere götürüp getirecek otobüsler olduğu
yerde kalıyor. İşin kötüsü bu yıl gelen büyük
yolcu gemilerinin Pamukkale-Efes gibi turlara
katılacak yolcuları, güneşin altında saatlerce
bekleşiyorlar. Otobüsleri gelmeyince de
gemiye dönmek zorunda kalıyorlar.
O bölgede oturanlar daha da perişan.
Günlerce evlerine araçlarıyla gidemiyorlar.
Kazılmış yerlerin üstünden atlayarak yaya
ulaşmaya çalışıyorlar sokaklarına.
Bırakın normal araçları, ambulanslar bile geçemiyor
oralardan. Bu sorumsuzluk nedeniyle bir
vatandaşımız hayatını kaybetse, kim verecek
hesabını? Yakın bir tarihe kadar şehrin her
tarafı kazılıydı. Su, kanalizasyon, elektrik ve
internet kanalları için plansız-programsız
sürekli kazılıyordu heryer. Sezona yetiştirmek
için yollar yamalı bohça gibi düzeltildi ama,
işte görüyorsunuz en yoğun dönemde bile
tekrar hafriyatlar başladı.
Kim veriyor bu kazı emirlerini? Niçin her
kurum ayrı ayrı kazıyor caddeleri? Neden bir
ortak akıl devreye giremiyor, işleri sezon
dışında yapıp bitiremiyorlar bir türlü? Kötü
yönetimin ve halkı mağdur eden sakat
kararların bir bedeli yok mu, olmayacak mı?
Hepimizin şunu bilmesi lazım ki, Bodrum gibi
çok önemli bir istanbul şehirler arası nakliyat kentin işleri öyle bölük pörçük
yapılamaz. Tüm ihtiyaçları gözeten bir plan
olacak ki, bu planda öngörülen işleri aynı anda
yapıp bitirsinler. Özal döneminde Marmaris
böyle kurtulmuştu. Devlet tüm gücüyle oraya
yüklenmiş, tüm altyapısını tamamlamış, hatta
baraj bile yapmıştı oraya.
Nasıl ülkemizde başkanlık sisteminden
şikayetçi hale gelmişsek, belediyelerde de
Büyükşehir sisteminden ciddi şekilde mağdur
hale geldik. Eskiden Bodrum’un 11 küçük
belediyesi vardı. Vallahi bazıları bugünkünden
çok daha iyi ve verimli çalışıyorlardı. Küçük
alanlarında hepsi ne yapacaklarını bilirdi
çünkü. Hele Konacık belediyesi, imkansızlıklar
içinde harikalar yaratıyordu. Şimdi herkes
arıyor o günleri. Tabii eski Bodrum’la yenisini
de mukayese etmemek lazım. Eski Bodrum
200-500 bin nüfuslu şirin bir kasabaydı. Oysa
bugün kışın 500 bin, yazın 1,5 milyon nüfuslu
koskoca bir şehir oldu…
Böyle bir yapıya sihirbaz Mandrake’yi
getirseniz, başarı sağlayamazsınız. Çağdısı
planlar, her kafadan çıkan sesler, çoklu
patronlar, birbirinden habersiz çalışan
kurumlar, ödenek yetersizliği, bunlara ilaveten
yerel yönetime düşman bir iktidar. Bunca
engele ve şikayete rağmen, yine de yaşam
tüm canlılığı ve hareketliliği ile sürüyor.
Ayrıca şunu bilmemizde fayda var. Bodrum’a
göç durdurulamazsa, ne yaparsak yapalım
şikayetleri engelleyemez, sorunları azaltamayız.
Farzedelim bu yıl tüm altyapıyı
tamamladık (mümkün değil ya), yapılaşma ve
göç sürdüğü sürece, altyapılar yine yetmez,
yine şikayetler ayyuka çıkar.
Yarımadayı çok sık dolaşırım. Sokağın
sesini iyi duyarım. Bodrum’da şikayet bitecek
gibi değil. Bizim insanımız övgüden çok yergiyi
sever. Hayli sorunumuz hayli problemimiz var
ama yapılan iyi işler de yok değil. Biraz da
bunların üstünde duralım istiyorum ancak,
şikayetler imkan vermiyor işte. Bodrum’un en
şikayetçi ve ihmal edilmiş yeri Gündoğan.
Sokaklar temizlenmiyor, çöpler öğlene doğru
toplanıyor, bölgede sinek ve sivrisinekten
geçilmiyor. Doğru dürüst ilaçlama yapılmıyor
yani. Nedendir bilinmez, ikinci sınıf muamele
görüyor Gündoğan. Ünlü ve efsane gazeteci
Rahmi Turan ile futbolumuzun efsane
Federasyon Başkanı Kemal Ulusu gibi
hoşgörülü, olgun, ömrünü başarılı idarecilikte
geçirmiş dostlarım bile şikayetçi olduktan
sonra, gerisini varın siz düşünün…
Gündoğan’da hepimizin utanacağı bir
durumdan bahsetmek istiyorum.
Büyük Atatürk’ümüzün heykeli bir karışlık yerde
ağaçların altında kaybolmuş gibi duruyor.
Eskiden meydandaymış heykel, sahibi çıkmış
meydanın ve alanın beşte dördünü mahkeme
kararıyla almış. Öyle olunca Ata’mız, ona layık
olmayan görülmez bir köşeye itilmiş. Bunu
hemen düzeltmemiz lazım. Koskoca
Gündoğan’da Büyük Önderimize yakışacak bir
yer bulamadık mı yani? Hemen 100-150 metre
önünde sahilde koskoca bir tekerlek gibi
duran Nardugan heykeli var. Karşıdan
bakıldığında birşeye benzemeyen ve ancak
yanına yaklaşıp altındaki küçücük plaketi
okuyunca anlaşılan bu heykele imrendim.
Keşke Ata’mızın heykeli orada olsaydı.
Gündoğan’ın sahilde çok güzel bir yürüyüş
yolu vardır. Bu yolun üzerine ve Nardugan
heykelinin hemen yanına bir arıtma tesisi
koymuşlar. Leş gibi kokuyor, burnunuzu
tutarak geçebiliyorsunuz oradan. Buna da bir
çare bulmak lazım. Ayrıca yürüyüş yolu
üzerinden vızır vızır geçen motorsikletlere de.
Hep şikayet yazıp durduk. Aslında
Bodrum’daki önemli bir değişimden de
bahsetmek istiyordum sizlere. Yine yazarım
ama özetini anlatayım bari. Bir eğlence şehri
olarak bilinen ve gece hayatıyla ünlü
Bodrum, yavaştan kabuk değiştiriyor gibi. Artık
eller havada görüntüsünden çok, ciddi bir
sanat ve kültür kenti haline geliyor. Konserler,
sergiler, tiyatrolar, baleler, caz festivalleri filan
derken, eğlence ikinci plana düşüyor galiba.
Bodrum’a festivaller de, sergiler de, konserler
de çok yakışıyor elbette. Fakat eğlenceyi de
ihmal etmemek gerek. Bir Halikarnas’ı herkes
arıyor ve özlüyor çünkü. Geçenlerde Zeynep
Göztepe’nin çok başarıyla organize ettiği
Bodrum Sanat Fuarını ziyaret ettim. Yüzlerce
sanatçının yaptığı resim ve heykelleri büyük
bir zevkle izledim. Sanatçılarla, galeri
sahipleriyle tanıştım, onlarla gururlandım.
Gördüğüm tablo ve heykellere hayran
olduğumu da bu vesileyle belirtmeliyim.