![]() |
Tweet |
MEHMET ERDAL
Sol, sosyalist partilerin örgütlü oldukları ya da resmi olarak temsil edildikleri yerellerde olup bitenler hakkında görüş bildirmelerini ve tavır ortaya koymalarını çok önemsiyorum. Bu çerçevede Datça'da ilçe örgütü bulunan ya da temsil edilen sol, sosyalist partilere (DEM, EMEP, SOL PARTİ, TİP, TÖP) yerel düzlemdeki gelişmeler hakkında (her zaman olamasa da) ne düşündüklerini sormak ve verecekleri yanıtları kamuoyunca bilinir kılmak istiyorum.
Şimdilik 4 soru sordum:
1- “Knidos'ta 1960'lı yıllarda Yazıköylüler tarafından imece yoluyla yapılan ve 2014 yılında çıkarılan Büyükşehir Yasası ile köy tüzel kişiliğinden Datça Belediyesi mülkiyetine geçen restaurantın ve bazı parsellerin kamulaştırılması doğrultusunda merkezi yönetim tarafından alınan karar ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
2- Yarımadamızın bazı bölgelerinde (Reşadiye, Kızlan, Çevre Yolu üzeri...) bulunan hazineye ait bazı arazilerin bazı kişilerce yasal olmayan bir biçimde “özel mülkiyet” haline dönüştürülmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
3- Datça Belediyesinin 2014 yılında çıkarılan Büyükşehir Yasası ile köy tüzel kişiliklerinden belediye mülküne geçen bazı taşınmazları çalışanlarının SGK'na olan borçlarını ödemek ya da başka gereksinimleri karşılamak amacıyla zaman zaman satışa çıkarması hakkında ne düşünüyorsunuz?
4- 03.09.2024 günü yapılan Datça Belediye Meclisi Eylül Ayı Olağan Toplantısında “Sahillerin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'ndan Datça Belediyesi'ne tahsis edilmesi talebinde bulunma” önerisi uzun tartışmalardan sonra toplantıda hazır bulunan CHP, MHP ve AKP'li Belediye Meclis Üyelerinin oy birliğiyle kabul edilmişti. Ne düşünüyorsunuz?”
Sorulara yanıt veren partilerin yanıt verme biçimlerine saygı duyarak bu görüşleri alfabetik sıraya göre birer gün arayla yayınlıyorum.
TİP DATÇA İLÇE ÖRGÜTÜ
“Halkçı ve sosyalist belediyecilik anlayışına sahip bir parti olarak, sorularınızı, benimsediğimiz genel olmazsa olmazlar üzerinden yanıtlamak isteriz.
Türkiye'de kapitalizmin rantı ile doğanın tahribatı ve yurttaşların yaşadığı yoksunluklar arasında doğrusal bir ilişki söz konusudur. Türkiye İşçi Partisi bu bağlamda planlamayı kilit bir konumda değerlendirir. Türkiye İşçi Partisi, sorunların parçalı ve birbirinden ayrık değil, bir bütünlük içinde ele alınmasını temel bir yaklaşım olarak benimser.
Kamu kaynaklarının kullanımında, kamusal hizmetlerin sunumunda ve karar süreçlerinde hesap verebilirlik esas olmalıdır. Halk yalnızca karar alma aşamasına değil, aynı zamanda uygulama ve izleme aşamalarına da dahil olmalıdır. Yurttaşların; kendilerini ilgilendiren düzenlemelerin (bütçenin oluşturulması ve öncelikli harcamaların belirlenmesi vb. dahil) yapım sürecine, içeriğinin oluşturulmasından nihayete erdirilmesine kadar doğrudan katılımı sağlanırsa halkın içinde olduğu barışık bir yerel yönetim mümkün olur.
Son yirmi yılda, tarihi kültür varlıklarının “kime ait” olduğu konusu, saray rejimi tarafından farklı tarihsel referansların fiziksel temsillerinin kent mekanında öne çıkarılmasıyla yeniden tanımlanmıştır. 5366 Sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun ile tarihi ve kültürel alanların özel sektöre kiralanmasına, tarihi ve kültürel varlıkların “restorasyon”undan geriye bayağı kopyalarının kalmasına, kimi yerlerde kentsel dönüşüm projelerine açılmasına ve söz konusu alanlarda ikamet eden yerel halkın acele kamulaştırmalarla yerinden edilmesine yasal zemin oluşturmuştur. Ticari kullanıma açılan bu alanlarda esas alınan kriter, korumadan ziyade mülk sahipleri, müteahhit firmalar ve ticari girişimcilerin çıkarları olmuştur. Belediye hizmetlerini özelleştirip, halkın ihtiyaç duyduğu kolektif hizmetleri kendi personeliyle üretip sunmak yerine, taşeronlardan, müteahhitlerden tüccarlardan satın almayı tercih eden neoliberal belediyecilik anlayışının da karşısındayız.
Hırsızlığa, yolsuzluğa, kamusal varlıkların, hazine arazilerinin yağmalanmasına karşıyız.
Ekolojik boyut, her politikamızda temel bir unsurdur. Yalnızca insan odaklı yaklaşımların ötesinde, tüm canlıların bir arada yaşayabileceği, kent-doğa ilişkisini doğru yöneten bir yaklaşımı benimsemekteyiz.
Sahillerin kullanımı halka açık olmalıdır. Kıyı Kanunu'nun 6. Maddesi'ne göre "herkesin eşit ve serbestlikle yararlanmasına açık olması" gereken sahillere/plajlara erişim, ücretli biletle olmakta; Kanun çok açık olmasına rağmen bu duruma dair kamusal alan savunması sadece yerel halk tarafından dile getirilmektedir. Halkın denizden ve kumsallardan yararlanmasına engel olan denizin içine giren iskeleler, tesisler, vb. gibi özelleştirme ve imtiyazlara da son verilmelidir.”