Bugun...



Tokatçı

Uzun yıllardır böyle soğuk görmemişti Meyistan. Bu durum devam ederse hayvanların otu bahara yetişmeyecekti. Karısının yaptığı kahvenin son yudumunu başına dikti. Fincanı ters çevirip tabağına koydu. Dudağının ucunda acı bir gülümseme ile karısının önüne uzattı.

facebook-paylas
Tarih: 20-01-2024 21:51

Tokatçı

ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ

Uzun yıllardır böyle soğuk görmemişti Meyistan. Bu durum devam ederse hayvanların otu bahara yetişmeyecekti. Karısının yaptığı kahvenin son yudumunu başına dikti. Fincanı ters çevirip tabağına koydu. Dudağının ucunda acı bir gülümseme ile karısının önüne uzattı.

-Bi bak da falımızda ne varımış öğrenelim. Hu bayguş düneesice gedende zemheri çok mu sürecek de bakalım. Kızıyla torununu Aydın’ın dağ köyü Sarıcaova’ya gönderdiğine pişman olmuştu. Aylardır hiç haber gelmemiş, için için kendine kızıyordu. Torununa dul garı çocuğu da deseler, piç de deseler razı olmuştu. Yeter ki kızı, torunu yanında olsun. (Başlarına kötü bir olay gelirse ölürüm) deyip duruyordu. Karısının sesiyle irkildi.

-Endeee soğuğun biteceee yok goceerif (koca herif). Elindeki kahve telvesine bakarak gelecekten haber vermeye çalışıyordu kocasına.

-Hayvanlar telef olmasa baytim. Yavrılarımdan da habar yok.

Gök Musa'nın içi cız etti çocuk lafı geçince.

-Allah böyükdür. Allahtan umut kesilmez.

Karısı kızgın kızgın söylendi kocasına.

-İşimiz Allah'a galdıysa gara güne galdı. Gahba garı çocuğu, yüzüne bakmaya gıyamadıım gızımın ümüüne çökünce nerdeyidin Allah. Nerde yavrım? Güçcücük torunum nerde? Neye habar etmiyo Allah.

-Töbe de gız. Hu maşayı duuluna basıveririm bak. Ondan eyi mi bilecen? Her şeyde vardır bi hayır.

Canı iyice sıkılmıştı Gök Musa'nın.

-Bözüyük’e gidiyom deyip kalktı.

-Getmesen eyiydin gocerif. Çok soğuk. Buyar(donar) galırsın yolda belde.

-Gediyim gediyim. Bu gışın gedecee yok gimi. Bu mallara bakamayacayık biz. Eyi para veren olursa satıyım çoğunu. Kapubağa uğramak istedi ancak geceye kalırım diye vazgeçti. Ilıcaların olduğu yönden, su değirmeni sahibine de selam vererek kısa yolu tercih etti. Bozüyüke ulaşmak, katırla bir saatten fazla zaman aldı. Kulakları kesen bir soğuk vardı. Kahvelerin hepsi doluydu. Sigaranın, sobanın dumanı içeriyi doldurmuştu. Herkesin en çok konuştuğu tarlalarda donan mahsullerdi. Yakında kıtlık kendini gösterecek korkusu sarmıştı.

-Esas savaş şimdi başladı diye yüksek sesle tüm kahvedekiler duyacak şekilde konuştu kahveci.

-Açlık savaşı.

Savaşın verdiği tedirginlik yerini açlık kaygısına bırakmıştı. Ambarları dolu olan köylüler kendilerini şanslı hissediyordu.

Gök Musa selam verip sobaya yakın bir yere oturdu. Limonlu bir adaçayı söyledi.

-Hoş geldin Musa. Ne işin var burlaada bu soğukta?

-Ondan geldim zaten. Hayvanların otu yakında bitecek gimi. Açlıkdan öleceklerine satıyım bayti.

-De gidin deee. Gök Musa da pes ettiyse işimiz de gışımız da olcek desene.

Adaçayını Musa'nın önüne bıraktı.

-İlimon dediydim.

-İsteesen tikenini veren Musa.İliman mı galdı. Hepicezi eridi gurudu getti.

Arka arkaya bir kaç adaçayı içti. Hayvanları satacağını tüm Bozüyük duysun diye kahvede herkese söyledi. Eve dönmeliydi. Gök Musa dan önce bir kişi daha ayrıldı kahveden. Gece geç saatte eve döndü.

Ertesi gün öğleye doğru kapıları gürültülü bir şekilde çaldı

-Hayırdır goca garı. Kim ola ki bu seette.

Tanımadığı bir adam dikilmişti karşısına.

-Buyur arkadaş.Hayırdır.

-Musa amca sen misin?

-Heye benim. Bi şey mi oldu?

Aklına ilk gelen kızı ve torunuydu. Başlarına kötü bir olay geldi diye geçirdi kafasından.

-Yok amca. Şennen işim olmaz Sennen bi şey konuşmeye geldim.

-Geç içeri de gonuşalım. Buymuşsun soğuktan.

-Hayvanları bi yere goymeliyin.

-Hangı hayvanlar.

-Havalar çok kötü Musa amca. Bakamaz oldum. Senin hayvan alıp sattığını söyledilee. Ondan ötürü geedim bureye.

Sinirli bir gülümseme Gök Musa'nın yüzünü kapladı.

-Tam adamına geliksin.

Hayvanların, ahırın uygun bir yerine yerleştirip eve girdiler.

-Nerden geliyon? Kimlerdensin?

-Bozdoğan tarafında Altıntaş diye bi köy vaa. Ordan geliyon amca. Cok deyil. Yedi koyun iki koç vaa.

-Oolum çok kötü zamanda geldin. Ben de satacaam hayvanların çoğunu. Yarın Yatağan bazarına gedeceem. Barabar giderik. Sabah ola hayrola.

-Tamam dayı öyle yapalım.

Gök Musa geç saatlere kadar misafiri ile sohbet etti. Bozdogan taraflarında çok tanıdığı olmasına rağmen misafiri ile ortak bildiği kimse çıkmadı. Kendi hayvanları yetmezmiş gibi, misafirin hayvanlarının da satılması çıktı karşısına. Başka köylerden de hayvan getiren olursa iyice ucuza gidecekti malları. Bu düşünce iyice uykusunu kaçırmıştı Sabaha karşı uykuya daldı.

Yatağan pazarına vardıklarında iyice morali bozuldu. Sanki tüm köyler ağız birliği etmişcesine hayvanları Yatağan’a getirmişti. Hayvanları uygun bir yere yerleştirdiler. Dışardan mal almaya gelenler giyim kuşamlarından belliydi. Hayvanları satmaya gelenlere tepeden bakıyorlar, (istediğim fiyata alırım, mecbursun, para bende) havasını hissettiriyorlardı. Bir çok satıcı, çaresizlik bir taraftan soğuk bir taraftan söylenen fiyatlardan malını satıp köyüne döndü. Gök Musa'nın malları bakımlıydı. Bu fark hemen göze çarpıyordu. Bir kaç alıcının teklif ettiği parayı ciddiye bile almadı.

-Birazdan bu parayı da vermem deyip giden bile olmuştu.

Kızdı Gök Musa.

-Verisem heç durma deyip, elinin tersiyle adama git git işareti yaptı.

İçinden (Ucuz ucuz satsınlar. Birezden mal galmayacak. Benikiler eyi paraya geder)diye düşünüyordu.

Öğleye doğru iyice üşümüştü.

-Ben gayfaya gedecem ıcık

-Tamam amca. Sen gelince bende giderin.

Yatağan Milas yolu üzerinde, oldukça büyük bir çınarın altındaki kahve tıklım tıklım doluydu. Kahveci bildiği için Gök Musa'nın içeceğini getirdi.

-İliman heç yok Musa Dayı.

-Needelim? İlimonsuz içerik deyip durumu kabullendiğini ifade etti. Uygun bir köşeye geçip, biraz uyumak istiyordu. Gece uyuyamamıştı.

-Beni bi seet gadar soona uyandır diye tembihledi kahveciyi. Başını duvara dayayıp uykuya daldı.

 Kahvecinin geç uyandırması, Gök Musa'nın canını sıkmıştı. Aceleyle dışarı çıktı. Hayvanları satıp gece olmadan eve dönmeliydi. Soğuk havalar yüzünden yırtıcı hayvanlar köylere yaklaşmaya başlamıştı. Mal pazarına geldiğinde yüzü mutlu bir ifadeye döndü. Başka satıcıların mallarının çoğu satılmıştı. Kendi mallarını iyi fiyata satma düşüncesi iyi geldi. Kendi mallarının oraya doğru yöneldi. Hayvanları yerinde değildi. Mal pazarını uçtan  uca bir kaç kere dolaştı. Ne malları ne de emanet ettiği adam yoktu ortalıkta. En yakın satıcının birine sordu

-Gomşu benim hayvannar varıdın burda.Nerdeler biliyon mu?

-Dayı satıldı ya senin hayvanlar. Sen satmadın mı? Hemi de çok ucuza sattın deyi duyduk. İşi bilir veemez bu fiyata,  heralde çok sıkışmış deye muhabbeti bile oldu.

-Yok yav... Ne satması. Habarım bile yok.

-Ne yanna dooru getti alan adam.

-Çine yoluna dovru getti. Hayvannarın başındakini senin akırba deyi bildik biz.

Telaşla katırına bindi. Karakola gidip, yalvar yakar bir jandarma aldı yanına. Jandarma katır üzerinde kendisi yaya, dipsiz dedikleri mevkiide hayvanlara ve alıcıya ulaştılar.

-Aha bunnar benim mallar, diyerek adamın önüne geçti.

-Bu mallar benim gardaşım. Nerden aldın bunnarı sen?

-Bazaaadan dedi adam. İki yeeden mal aldım. Seni tanımam etmem.Parasını veedim aldım.

-Bu malların çoğu benim gardaşım. Seni aldatmışlar.

Olayın tartışmaya döneceğini anlayan jandarma araya girdi.

-Musa dayı bu malların kendisine ait olduğunu söylüyor. Sen de satın aldığını söylüyorsun. Bu hayvanları Yatağan’a geri götürmeniz gerekiyor. Hadi çevir hayvanları da, karanlık basmadan dönelim.

Alıcının bir kaç cümle ile ikna çabası, jandarmanın sertleşmesi ile sonuçsuz kaldı. Gök Musa alıcıya, kendine en çok da hayvanları emanet ettiği adama küfrediyordu.

Karakolun yakınında bir yere hayvanları yerleştirip, komutanın karşısına çıktılar.

-Musa dayı, bu hayvanların senin olduğunu söylüyorsun da nerden bileceğiz bunu?

Kendinden emin bir şekilde yanıt verdi.

-Komutan benim hayvanların hepiceezinde ışarat var.

-Nasıl bir işaret?

-Benikilerin sol boynuz altında gırmızı işaret var. Boynuz olmayanların sol gulağının içinde aynı işarattan var. Bu işarat olmayan mallar benim deel. Gabıl ediyom.

 İşaretli hayvanları diğerlerinden ayırdılar. Gök Musa'nın hesabına göre üç hayvan eksikti

-Onnarı da başkasına satık gahba garı çocuu diye söylendi.

Komutan önce malları adamla Gök Musa'nın konuşup anlaşmalarını istedi. Bu yöntemle sonuca ulaşılmayınca ayrı ayrı konuşmayı denedi. İlk olarak Gök Musa’yı aldı karşısına.

-Musa dayı bilirsin severim seni. Bu çevrede Tahtacılara farklı baksalar da senin yerin ayrıdır. Çoğu yerde de hatırı sayılır bir insansın. Ancak bu iş başka. Ben kanun ne derse onu yaparım. Malların çalıntı değil. Pazara getirdiğin için satmak istediğin belli. Emanet ettiğin adam öldüm parasına malı satmış. Malını teslim ettiğine göre, kanun derki demekki satma yetkisi vermişsin. Öteki odadaki dürzü de öldüm fiyatına almış. Sen biraz düşün. Şimdi onunla konuşacağım. Az çok deme anlaşmaya çalış.

Ardından diğer adamı aldı karşısına.

-Bak arkadaş. Bu işin bir hal yoluna bakarsan iyi olur. Öteki aldığın malların fiyatını az önce söyledin. Hayvanlara bakınca, Musa dayının hayvanlarından zayıf. Ortada bir fırsatçılık olduğu belli. Ondan geçtim, ben bu işi resmiyete dökersem hayvanları sana teslim etmem. Götürür bir yedi emine veririm. Davaydı mahkemeydi derken bu iş uzun sürer. Bu havalarda hayvanlardan ölen de olur. İkiniz de zarar görürsünüz. Bana kalırsa oturup anlaşın. Komutanın tüm hayvanları teslim etmeme kararlığı adamı para verme konusunda ikna etti. Anlaştılar.

Gece yarısına doğru eve döndü. Karısına olaylardan söz etmedi. Kızını ve torununu gönderdiğinden bu yana başının etini yiyen karısına bir de bu konuyu açarsa çenesinin hiç durmayacağını biliyordu.

 Kış bitmiş, payamlar kartlaşmaya başlamıştı. Gök Musa elinde kalan bir kaç koyunun yavrulaması ile eskisi gibi mallarının çoğalacağı hayalini kuruyordu.

-Musa dayı, Musa dayı diye bir ses ile kafasını çevirdi. At üzerinde bir jandarma ona doğru geliyordu.

-Ne var esker oolum?

Yine kızı ve torunu geldi aklına.(Allaam gurban oluyum kötü bi şey olmasın) diye geçirdi içinden.

-Komutan seni çağırıyor. Hadi katıra bin de gidelim. Acele edersen akşama dönersin.

Yolda defalarca sormasına rağmen, askerin ağzından bilmiyorumdan başka bir kelime çıkmadı.Doğrudan komutanın karşısına çıktı.

-Hoş geldin Musa dayı.

Gök Musa’nın sabrı kalmamıştı.

-Gurban oluyum gomutan gızımın, torunumun başına bi şey mi geldi?

Komutan gülümsüyordu.

-Yok Musa dayı yok. Birini yakalamış bizim askerler. Aynı adam mı değil mi bilmediğimiz için seni çağırdık.

 -Getirin diye askerlere emir verdi.

-Askerlerin arasındaki adamı görür görmez Gök Musa yerinden fırlayıp üzerine yürüdü.

-Gahba garı çocuu. Öldüreceem seni.

 Askerler zor tuttu Gök Musa’yı.

-Musa dayı dur dedi komutan. Bu mu senin hayvanları satan adam.

-Heye. Bu anasını avradını s.ktimin çocuğu.

 Komutanın tokadını beklemiyordu askerlerin arasındaki adam. Tokadın etkisiyle başındaki şapka savrulmuş, şapkanın içinden fırlayan küçük bir bez torbası yere çarpınca metal sesi gelmişti. Komutan eğilip torbayı açtı.İçinden çıkan altınlar odadaki herkesi şaşkınlık içinde bıraktı. Komutan öfkeyle

-Bunları nerden çaldın şerefsiz diye sordu.

-Çalmadım komutanım. Aydında sarraftan aldım bunların hepsini. İsterseniz gidip hangisi olduğunu gösteririm.

-İstemem. Utanmaz adam. Musa dayının hem evinde kalıp ekmeğini yiyorsun hem de malını öldüm parasına satıp kaçıyorsun. Göstericem ben sana.

  Musa'nın sevinci yüreğine sığmıyordu. Çocuklarından kötü haber gelmemiş, üstelik mallarını kendinden habersiz satan adam bulunmuştu. Adama dönüp

-Benim malları satacaamı nerden biliyodun da bi gün evel geldin evime.

-Bözükteki gayfede ben de varıdım. Senden evel ben çıktım gayfeden.

 Gök Musa boğazında toplanan tüm tükürüğü adamın yüzüne boşalttı. Üstüne yürüyeceğini anlayan komutan bir işaretle engelledi.

-Musa dayı bu altınların içinde mallarının karşılığı neyse al.

 Gök Musa gerçekten mallarının değeri ney ise o kadar altın alıp karakoldan ayrıldı. Eve vardığında karısı merak içinde onu bekliyordu.

-Nooldu gocerif.

Uzun yıllardır karısını mutlu edecek bir davranışı olmamıştı Gök Musa'nın.

-Bi şey olduğu yok. Komutan bi şey soracaamış bana. Onu gonuştuk. Sana da Aydın'dan bi şey sipariş ettiydim. O gelmiş. Ihıcık bunlar.

Elindeki altınları karısının avucuna bıraktı. Karısı senelerdir mutluluk gözyaşı dökmemişti.




Bu haber 1387 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÜLTÜR-SANAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI