Bugun...



Datça/İskele Mahalle Muhtarı Mehmet Metin Karadağlı:

“Bir Betçe'den, bir Datça'dan” diyerek başladığım muhtarlar söyleşisinin 10. nu İskele Mahalle Muhtarı Mehmet Metin Karadağlı ile yaptım. İskele Mahallesi Datça'nın hem merkez hem de en büyük mahallesidir. Mahalle muhtarımız mahallenin kayıtlı nüfusunun 16.000 civarında olduğunu söylüyor. “Yani” diyor, “25.000 civarındaki kayıtlı Datça nüfusunun 16.000 kadarı İskele Mahallesi'nde oturur.”

facebook-paylas
Tarih: 20-09-2023 12:29

Datça/İskele Mahalle Muhtarı Mehmet Metin Karadağlı:

MERKEZ MAHALLE MUHTARLIKLARI LÜZUMSUZDUR, KALKMALI!

Söyleşi: Mehmet Erdal

“Bir Betçe'den, bir Datça'dan” diyerek başladığım muhtarlar söyleşisinin 10. nu İskele Mahalle Muhtarı Mehmet Metin Karadağlı ile yaptım.

İskele Mahallesi Datça'nın hem merkez hem de en büyük mahallesidir. Mahalle muhtarımız mahallenin kayıtlı nüfusunun 16.000 civarında olduğunu söylüyor. “Yani” diyor, “25.000 civarındaki kayıtlı Datça nüfusunun 16.000 kadarı İskele Mahallesi'nde oturur.” Bu durumda fiili nüfusun şu an 50.000 civarında olduğunu düşünürsek 30.000 civarında bir nüfus yaz-kış İskele Mahallesinde yaşamlarını devam ettiriyor demektir; bir başka deyişle Datça'da yaşayan her 5 kişiden 3'ü İskele Mahallesinde yaşamaktadır.

 İSKELE MAHALLESİ İKİYE BÖLÜNMELİ

Bu “İskele Mahallesi büyük bir mahalledir” demek değil midir?

“Evet, İskele Mahallesi büyük bir mahalledir.”

Bazen konuşuluyor, duyuyorum “İskele Mahallesi'ni ikiye bölüp Özbel Bölgesinde yeni bir muhtarlık oluşturulmalı” diye...

“Biliyorsunuz ben 4. dönemdir mahalle muhtarıyım. Bu konuyu 3 dönem hem Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün'e hem de Datça Belediyesi'ne teklif ettim, 'İskele Mahallesi ikiye bölünsün' diye. Hatta Muğla Büyükşehir Belediye Başkanımız 'İlk defa böyle bir talep ile karşılaşıyorum. Herkes büyütmeye çalışır mahallesini, sen küçültmeye çalıyorsun' demişti. Dedim ki 'Başkanım, hanginizin görevi ise bu, hanginiz bu konuda yetkiliyseniz mahalleyi bölelim. Ben bölünmesinden yanayım.'

Mahallenin bölünmesini mahalleye dair işlerin ve haliyle bu mahallenin muhtarı olarak omuzlarımdaki yükün çok olmasından dolayı değil, sadece mahalle geniş bir araziye yayıldığı için muhtarlığa ulaşım yönünden istiyorum. İnsanların artık muhtara çok fazla işi düşmüyor ama işte benden bir tebligat almaya ya da bir şeyler sormaya geldiğinde Özbel'deki ya da işte atıyorum Babayani Köprüsünün oradaki bir insan, buraya ulaşımı zor. O yönden mahallenin bölünmesinde yarar var.”

Küçük mahallelerdeki muhtarlar “Şu an bizde yetki yok ama alışkanlık gereği insanlar bir derdi olduğunda yine bize geliyorlar. Haliyle biz mahalledeki vatandaş ile resmi makamlar arasında hala aracılık yapıyoruz” diyorlar. Bu durum İskele Mahallesi için de geçerli mi?

“Yok. Burada bu durum o mahallelerden daha da az. Çünkü resmi kurumlar bu mahallede olduğu için vatandaşlar direkt olarak kurumlara ulaşabiliyor. Belediye ile bir sorunu varsa doğrudan belediyeye, AYDEM ile varsa AYDEM'e, MUSKİ ile varsa MUSKİ'ye... giderek sorununu çözüyor. Bu konularda bana çok az iş düşüyor.”

 

BÜYÜKŞEHİR YASASI İLE VATANDAŞIN YÜKÜ ARTTI

Büyükşehir Yasası çıkmadan önce sadece İskele, Eski Datça ve Reşadiye mahalle idi. O dönemde Datça Belediyesi elindeki olanaklar ile sadece bu 3 mahalleye hizmet götürüyordu. Büyükşehir Yasası ile Datça Yarımadasındaki 9 köyün konumu da “mahalle” statüsüne dönüşünce Datça Belediyesi elindeki olanaklar ile 3 yerine 12 mahalleye hizmet götürmeye başladı. Haliyle, bu durumda 3 mahallede Datça Belediyesi'nin götürdüğü hizmetler açısından görece (önceki döneme kıyasla) bir sıkıntı yaşanmaya başlandığı söyleniyor. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?

“Belediyenin hizmet götüreceği saha büyüyünce elbette bazı sorunlar yaşanmaya başladı. 3 mahalle varken her şey daha kolaydı. Şimdi olanaklar yetersiz kalıyor...”

Ben çok kez haberini yaptığım için biliyorum: Başkana ne zaman bir sorun iletilse “Her şeyin başı para.” deyip işin içinden çıkıyor. Yani, var olan sorunların çözümü için belediyeden çok şeyin talep geldiğini ama bütün bu sorunları çözebilecek olanakları yaratamamanın asıl nedeninin ise belediyenin gelir kaynaklarının yetersiz olduğunu söylemeye çalışıyor.

“Büyükşehir Yasasından sonra, Muğla için konuşalım, saha genişledi. Her yer merkez mahalle oldu ama mahalleye dönüşen köylerin bağlı oldukları belediyelere bir katkıları yok. Emlak vergisi ödemezler, suyu düşük fiyattan öderler... Hizmet gidiyor ama karşılığı yok....”

Büyükşehir Yasası'nın ilk halinde bunlar için geçici bir süre verilmişti, şimdi ise mahalleler “kırsal mahalle” olunca bu durum kalıcı hale gelmiş oldu.

“Gerçi kırsal mahallenin de ucu açık. Ucube bir 'kırsal mahalle' söz konusu. Henüz hazırlanmış ve kabul edilmiş bir yasası bile yok. Neyin ne olacağı belli değil ama adı 'kırsal mahalle'.”

Büyükşehir Yasası konusunda ne düşünüyorsunuz?

“Büyükşehir Yasası'nın pek büyük bir katkısı, haliyle yararı olmadı. Aksine vatandaşın yükü arttı. Yasa çıkmadan önce merkez mahalle olan yerlerde yaşayan vatandaşların ödedikleri emlak vergileri iki katına çıktı. Su konusunda sarfiyat ve maliyet artmasına karşın eskiden köy olan yerleşim birimlerinden daha düşük fiyattan ödeme alındığından mahallelerde oturan vatandaşların kullandığı suyun bedeli daha yüksek fiyattan hesaplanmaya başlandı.”

Yani İskele Mahallesi'nde oturan bizlerin kullandığı suyun bedeli Büyükşehir Yasası sonrasında arttı mı?

“Bilmiyorum. Kesin bir bilgim yok ama Büyükşehir Yasası ile köyden mahalleye dönüşen diğer 9 mahalleden “geçici bir süre” diyerek, şimdi de 'kırsal mahalle' diyerek daha düşük fiyattan su bedeli toplanıyor. Bu durumda Datça Yarımadasında kullanılan suyun maliyeti nereden ve nasıl karşılanıyor?”

Anladım. Hani deniyor ya “Su kaynaklarının en çok olduğu yer Muğla ama suyun en pahalı olduğu yer de Muğla” diye. Bunun bir nedeni bu olabilir. Yani kullanılan suyun toplam maliyetinin karşılanmasında birileri daha az katkıda bulunuyor ise haliyle diğerleri de daha çok katkıda bulunuyor demektir; yasa koyucu böyle buyurmuş. Mevcut durumda başka bir seçenek yok.

“Bu durum emlak vergilerinde de aynı. Emlak birim fiyatları tespit edilirken merkez mahalleler daha çok vergi ödüyor ya da rakam daha yüksek belirleniyor, diğer köylerde daha düşük belirleniyor. İyi de diğer köylerdeki araziler merkez mahallelerdeki arazilerden daha değersiz değil ki.”

Anlaşılan o ki Büyükşehir Yasası hiç kimsenin işine yaramayan bir yasa oluyor?

“Bence, öyle”

1923'te kurulan Cumhuriyet'in İdari Yapısı, yeterlidir değildir, o ayrı bir tartışma konusu ama bana göre bugünün idari yapısından daha iyi idi.

“Bence de öyle.”

Emlak vergisini konuşmuşken sorayım, belediye geçen yıl sanırım, emlak vergi oranlarını güncellemişti. O konuda, mahalleliden bir şikayet var mı size ulaşan?

“Bana ulaşan olumsuz bir değerlendirme olmadı.”

TEBLİGATLAR MUHTARLIĞIN ÜZERİNDE YÜKTÜR

Söyleşinin bu noktasında postacı geldi ve sahibine teslim edilemeyen bazı tebligatları teslim etti. Muhtarımız “Sahibine ulaşamayan ve haliyle muhtarlığa getirilip teslim edilen bu tebligatlar ile ilgili sıkıntılarımız var” dedi. Postacı teslim işini bitirince ayrıldı. Biz söyleşimize devam ettik.

12 Eylül 1980 öncesi postacılar resmi tebligatları kişinin evine gidip yapmak zorundaydılar. Tebligatın yapılacağı kişiyi ya da tebligat yapılacak kişiyi tanıyan komşu vb. birisini bulup teslimatı yapamazlar ise evrak geri götürülüyor ve böylece yasal süreç tamamlanamamış oluyordu. 12 Eylül Darbesi sonrası Kenan Evren bu işin kolayını buldu, “teslimat muhtarlığa da yapılır ise yasal süreç tamamlanır” dedi. Bu çerçevede bir düzenleme yapıldı. O günden beri bu uygulama devam ediyor. Siz bu işi bir yük olarak mı görüyorsunuz?

“Tabii ki tebligatlar muhtarlığın üzerinde yüktür. Muhtarlıklarda adres kayıtlarıyla ilgili artık bir veri yok. Yani mahallede oturan kişilerin iletişim bilgileri bağlı oldukları muhtarlıklarda yok. Postacı gördüğünüz gibi getirip bize bıraktığı tebligatlar ile ilgili gittiği adreste kapılara elbette yazılı notlar bırakıyor ama bazı insanlar 'Benim kapımda böyle bir not yoktu' diyor; gerçekte haberi oluyor ya da olmuyor, orasını bilemiyoruz. Beni en çok bağlayan konulardan birisi bu, büyük mahalle, merkez mahalle olarak. İnsanlar tebligatlarını almaya geliyorlar. O nedenle, bir devlet memuru gibi sabah 09.00, akşam saat 17.00 normal mesai yapıyorum.

Devletin muhtarlığa biçtiği yeni konumdan dolayı vatandaşın artık herhangi bir nedenle bize gelip gitmesi yok aslında, biliyorsunuz eskisi gibi bizden herhangi bir evrak filan da istenmiyor...”

Bu konuda yasa yeniden mi düzenlenmeli?

“Yasanın uygulanması fena değil. Gecikmeleri ortadan kaldırıyor. Postacının tasarrufunu ortadan kaldırıyor. Bilgisayardan takip ediliyor. Tebligatlar belli bir zamanda kişinin kendisine ya da muhtarlığa yapılmadığı zaman hemen postacıya soruluyormuş 'Neden tebligatın teslimatını geciktirdin? Neden yapamadın?' diyerek. O anlamda teslimattaki gecikmeleri önlüyor. Ama bazı kişilerin de haberi olmuyor. Bir de şu var, benim vatandaşlara özellikle söylemek istediğim, kişilerin bazıları taşınıyor ama resmi anlamda adresini değiştirmiyor. Belki bilerek yapıyor, 'adresim belli olmasın, beni bulamasınlar' diyerek. Elbette bunu yasal anlamda ya da başka nedenlerle sorunu olan kişiler için söylüyorum ama yasal prosedür işliyor. Bu kez gerçekte mutlaka haberdar olması gereken bir tebligat geldiğinde haberi olmuyor. Çünkü o adreste oturmuyor. Postacı ise onun o adreste oturmuş olduğunu var sayarak işlem yapıyor. “

İkametgah değişiklikleri artık nüfus dairelerinden yapılıyor ya nüfus daireleri yapılan adres değişikliklerini anında ilgili muhtarlıklara bildiriyorlar mı ya da sistem gereği bu değişiklikler anında sistemde görülebiliyor mu?

“Anında sisteme düşüyor. Taşındığı mahalleden de siliniyor. Muhtarların bu konuda herhangi bir tasarruf yetkileri yok. Sistem her şeyi kendi hallediyor.”

 ADAY OLURKEN SÖZ VERDİĞİM GİBİ MUHTARLIK YAPIYORUM

Diğer mahalle muhtarları ile telefon ile haberleşip buluştum. Söyleşi yaptığım muhtarlardan birisi sizin için “Metin abi, bir memur gibi her gün muhtarlığı açar, gün boyu oturur, muhtarlığı bekler ve akşam kapatıp gider” diyordu. Bu memuriyetten gelme bir alışkanlığınız mı yoksa büyük mahalle muhtarı olmanın bir gereği mi?

“Vallahi memuriyet alışkanlığı da denebilir, ben 4 dönem önce ilk adaylığımda muhtarlığı bu şekilde yapacağıma söz verdim, muhtarlığı böyle yapacağımı vaat ederek aday oldum...”

Tamam da aday olduğunuzda muhtarlığın yetkileri vardı, şimdiki gibi “yetkisiz muhtar” durumu yoktu...

“Ben konumumu hiç değiştirmedim. Kısmet olur da dönemimi sağ salim tamamlayabilirsem, bu şekilde de tamamlamak istiyorum.”

Bu odanın kirasını da siz ödüyormuşsunuz?

“Evet. Burası kardeşimin mülkiyetidir. O rahmetli olmadan önce de az çok belli bir kira ödüyordum.”

Diğer muhtarlarda böyle bir durum yok.

“Yok. Onların kimisinin odaları belediyeye ait, kimisi de kira ödemiyor.”

Örneğin Eski Datça Muhtarlığı eski ilkokulun bir bölümünü kullanıyor.

“Kira ödeyen sadece ben varım.”

Yani muhtarlık maaşının bir kısmını bu büroya harcıyorsunuz?

“Zaten maaşı veriyor devlet, başka hiçbir şeye karışmıyor; kira, elektrik, su, İnternet... hiçbir şeye karışmıyor.”

Peki muhtarlığın devletten aldığınız maaşınız dışında başka bir geliri var mı?

“Şimdi sadece maaş var. Artık herhangi bir belge veremediğimiz için herhangi bir gelirimiz de yok. Arada bir benden belge isteyen ya da resmi bir konuda onay isteyen olur ise ben de ondan herhangi bir ücret talep etmiyorum.”

 MERKEZ MAHALLE MUHTARLIKLARI LÜZUMSUZDUR, KALKMALI

Peki, merak ettiğim için soruyorum, devletin şu anki idari mekanizması içinde muhtarlara nasıl bir rol biçiliyor? Hani eskiden muhtarlar o yerde devletin eli kolu sayılırdı.

Şu anda muhtarların hiçbir rolü yoktur. Özellikle büyükşehir olmayan yerlerdeki köyler için bir şey diyemem ama büyükşehirlerin merkez mahalle muhtarlıkları bence şu anda lüzumsuzdur, kalkmalı. Diğerleri de kalkar mı? Kalkar.

Belediye belirli yerlere irtibat büroları kuracak. Şu anda 12 muhtarın yaptığını 3 tane irtibat bürosuna yaptıracak. Şu anda muhtarların yaptığı bir şey yok zaten. İrtibat bürosu çalışanı sokak lambası yanmadığında AYDEM'e bildirecek, su-kanalizasyon patlağı varsa MUSKİ'ye bildirecek, o kadar. Muhtarın sadece bu işleri kaldı, başkaca yaptığı bir iş kalmadı.”

Mantıklı. O zaman muhtarlık çok çekici bir iş değil?

“Değil. Hiçbir rolü yok artık, yetki ve görev yönünden. Sadece, giderlere karışılmasa da asgari ücret yönünden bir maaş alıyor, o kadar. Ben gelip oturduğum için hak ettiğimi düşünüyorum bu maaşı ama yine de gereksiz bir iştir.”

Peki, bu durumda yerel seçimlerde muhtarlık için neden birden çok liste aday olarak ortaya çıkıyor?

“Muhtarın önceden toplumda bir adı ve yeri vardı, belki ondan, belki de asgari bir ücret de olsa maaş verilmesinden... Haa gençler ve küçük mahalleler için iyi bir şey sayılır. Çünkü genellikle diğer arkadaşlar ek iş olarak muhtarlığı yapıyorlar. Köyde varsa bademini, zeytinini ya da başka bir işini yapıyor. Hani emekli olan Kızlan Muhtarı arkadaşımız dışındaki arkadaşlara belki biraz şey olacak ama sadece muhtarlık yapan biz ikimiz varız.”

Konuştuğum muhtarların mutlaka bir işleri olduğunu biliyorum.

“'Gençler için de' dedim, eksik kaldı. Emekli olmayanların pirimini ödüyor devlet. Onların SSK pirimini ödüyor ama buna karşılık emekli olanlara maaş dışında hiçbir şey vermiyor. Yani şimdi emekli olmayan A muhtarına 4.000 küsur lira pirim ödüyor ise bunun karşılığı olarak bana da para vermeli. Madem ki muhtarlara böyle bir hak verdin, bu da benim hakkımdır. Ama yok.”

Diyelim ki muhtar BAĞKUR'lu, bu durumda devlet onun neyini ödüyor?

“Bu durumda bu pirim muhtarın cebinden değil, devlet tarafından ödeniyor.”

Yani o konumdaki muhtarların maaş dışında artıları da var?

“Evet. Onlar için iyi. Küçük mahallelerde gençler için iyi. Hem kendi işlerini takip ediyorlar hem de ek gelir elde ediyorlar.”

 KAYMAKAMLIK VE YEREL YÖNETİM İLE YAPILAN RUTİN TOPLANTILARIN YARARI OLUYOR.

Deniyor ki muhtarlar her ay mutlaka bir kez yerel yönetim ile toplantı yaparlar. Kaymakamlıkla da düzenli yapılıyor mu?

“Kaymakamlık ile daha düzenli toplanılır.”

Bu toplantılarda, diyelim ki merkezi yönetimin yerel ayağı olan kaymakamlık ile yerel yönetim muhtarları dinliyor. Notlar alıyorlar. Peki bu not aldıklarını hayata geçiriyorlar mı?

“Geçen oluyor.”

Yani yapılan bu toplantıları bir faydası oluyor?

“Oluyor. Tabii ki her söylenen hemen anında olmuyor ama içinden gerçekleşenler mutlaka oluyor.”

Muhtarlar o toplantılarda dertlerini açık açık anlatabiliyorlar mı?

“Genelde anlatılıyor. Ben 4 dönemdir devam ettiğim için Emecik'ten Yazı Köy'e kadar hangi köyün ne sorunu var tek tek bilirim. Hepimiz biliriz. Bütün arkadaşlar bilir. Çünkü her toplantıda hemen hemen aynı şeyleri dile getiriyoruz. Çözülmediyse, işte yol problemi varsa, kadastral yol problemi varsa, mesela bazı mahallelerde eski okullar var, onların tadilatı ile ilgili her toplantıda talep olur. MUSKİ ile ilgili sorunlar hemen hemen her toplantıda dile getirilir. Açık açık söyleniyor yani.”

O toplantılarda, diyelim ki Gürsel başkanı ya da onu temsilen o toplantıda bulunan başkan vekili konumundaki meclis üyesini eleştirebiliyor mu muhtarlar?

“Tabi. Evet.”

Ama ben söyleşiler sırasında resmi kurumları eleştirmekten kaçınan ya da yanlış anlaşılmaktan çekindiği için çok dikkatli cümleler kurmaya çalışan muhtarlar gördüm?

“Özellikle Gürsel başkan eleştirilmesi en kolay başkandır. Ne söylerseniz söyleyin, bir tepki vermez, dinler.”

Nasıl tepki vermez?

“Yapamadıysa 'yapamadım' der. 'Evet, yapamadık' der. Sert tepki ya da benzeri bir davranışta bulunmaz.”

Onu kastetmiyorum. “Yahu haklısın. İki aydır sen bu konuyu anlatıp duruyorsun ama biz şu şu nedenlerle bunun gereğini yapamadık vs...” demez mi?

“O şekilde tabii ki veriyor.”

Merkezi yönetimin yerel ayağı kaymakamlık ile ilişkiler nasıl?

“Kaymakamlıkla da ilişkiler iyi ama artık kaymakamların görev alanları içerisinde muhtarlar ile ilgili çok fazla bir rolleri kalmadı. Kaymakamlıkta dile getirilen sorunların %90'ı genelde yerel yönetimler ile ilgili; Datça Belediyesi ya da Muğla Büyükşehir Belediyesi ile ilgili. Talepler genelde belediyelerin hizmetleriyle ilgili oluyor. Yani bir asayişle ilgili, bir hastaneyle ilgili çok az, binde bir sorunumuz oluyor. Bu konularda görülen, duyulan bir şey olursa söylenir. Onun dışında kaymakamlıkta ya da valilikte yapılan toplantılarda dile getirilen sorunlar genellikle belediyeler ile ilgili sorunlar oluyor.”

Problem daha çok yerel yönetimin yetki ve görev alanlarıyla ilgili yaşandığı için muhatap haliyle yerel yönetimler mi oluyor?

“Yerel yönetimler oluyor. Örneğin, sanırım şimdilerde haftada iki gün kırsal mahallelere doktorlar gidiyor. Sistem ilk başladığında, bu konuda sorunlar oluyor ve haliyle bunlar dile getiriliyordu. Şimdi asayiş ve sağlıkla ilgili ne bileyim çok nadir sorunlar dile getiriliyor. Bütün talepler belediye hizmetleri ile ilgili.”

 GERÇEKTE YEREL YÖNETİM TARAFINDAN YÖNETİLMİYORUZ

İskele Mahallesi merkez mahalle olması hasebiyle de bir yerde toplumsal muhalefetin güncel ve gündemde olduğu bir yer oluyor. Bu toplumsal muhalefetin de konusu olan işte kıyıların MUÇEV üzerinden ya da ilgili bakanlığın bazı işletmeler ile doğrudan sözleşme yaparak özelleştirilmesi, çevre temizliği, özelleştirmelerden kaynaklı örneğin Kargı Koyu, yat limanı projesi ... gibi çok sorun var. Bu konularda ne düşünüyorsun?

“Bu gibi konular, özellikle sahillerle ilgili konular belediyelerin yetki alanı dışındaki konulardır. Belediyelerin bu konularda hiçbir yetkisi yoktur. Kıyılar MUÇEV tarafından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından kiralanmış. Bu konularda bir ara biz muhtarlara da bilgilendirme yapıldı: Kıyılarda belli yerlerde 'halk plajları' ayrılmış. Geri kalan yerler işletmelere kiralanmış ya da kiralanıyor. Belediyelerin bu konuda eli ayağı bağlı. Bir yaptırım gücü yok. Adı yerel yönetim ama yerelden yönetilmiyoruz. Merkezi yönetim tarafından yönetiliyoruz. Bu durum tabii ki iki başlılık yaratıyor.”

Yani yerel yönetimin yetkileri kısıtlı olduğu için mi bazı sorunlar yaşanıyor?

“Tabi. Yerel yönetimin yetkileri kısıtlı. Belediyeler, örneğin sözünü ettiğiniz sahillerin özelleştirilmesi konusunda net tavır koyamıyor ve uygulama yapamıyor. Kendi yöresinin koşullarına göre karar alamıyor. Kararlar genelde Ankara'dan alındığı için belediyeler kabul etse de etmese de onu uygulamak zorunda kalıyor. Bu da ikilem yaratıyor. Halkın gözünde ise muhatap belediye, halk olayları o gözle görülüyor. Aslında muhatap belediye değil. Aynı sıkıntı 65 yaş üstü kişilerin ücretsiz taşınması konusunda da var. Kararı alan genel yönetim, muhatap ise yerel yönetim gibi bir algı var. Vatandaş belediye ile ya da esnaf ile karşı karşıya geliyor. Adı yerel ise yönetimin, gerçekte de yerel yönetmeli. Genel ise genel yönetmeli.

65 yaşın ücretsiz taşınması kararının büyükşehir ile alakası yok?

“Yok. Devletin kendi tasarrufu, düşüncesi... Ne bileyim, hani belediyeler bir taraf, Ankara bir taraf gibi ikilik yaratılıyor. Uygulama böyle oluyor.”

Yani eski bir bürokrat ve muhtar olarak sizce toplumsal muhalefet bu sorunlara ilişkin tepki gösterirken hedefi doğru tespit edemiyor mu?

“Bence öyle. Ben öyle düşünüyorum. Şezlong olayı ya da yapılan iskeleler ile ilgili belediyenin herhangi bir tasarruf yetkisi yok. Belediye yapılanları bile gidip yıkamıyor.”

Yani yetkisizlikten ve yetki karmaşasından kaynaklanan sorunlar yaşanıyor ama vatandaş otomatik olarak belediyeyi mi sorumlu tutuyor?

“Evet. Çünkü onunla muhatap oluyor. Günlük yaşamında doğrudan onu görebiliyor. Ona karşı tepkisini gösterebiliyor. Burada, dediğim gibi bir yetki karmaşası var. Kim sorumluysa o yapmalı. Kararı o vermeli.”

Yani vatandaş da tepkisini o yetkili kşi ya da kuruma göstermeli?

“Evet. Bence öyle.”

 DATÇA'YA SONRADAN GELİP YERLEŞENLER PEK ÇOK KONUDA BELİRLEYİCİDİR

Bir de şöyle bir konu var, ne düşündüğünüzü öğrenmek istediğim: Ben geçen yıllarda Datça'daki “kaçak yapılar” ile ilgili yazıları yazmaya başlamadan önce biraz geriye gidip, 1970'lerden itibaren, hani şu AKTUR'un yapılmasından sonraki süreçte Datça'daki nüfus hareketlerini de araştırmıştım. Çok belirgin olarak, ki resmi rakamlarda da çok açık bir şekilde görülebiliyor, Datça Yarımadasına yönelik bir göç olayı var. Bu göç olayı da otomatik olarak Datça'da pek çok konuyu etkiliyor. Hani denir ya, Datça'da yerel seçimin belirleyicisi olan İskele Mahallesidir. Dolayısıyla İskele Mahallesi'ndeki bu hareketlilik de çok önemlidir. 4 dönem muhtarlık yapan birisi olarak bu konuda ne söyleyebilirsiniz?

“İskele Mahallesinde 'yerli' dediğimiz Datçalının oranı çok düşüktür. Datça dışından gelip yerleşen vatandaşlar nüfus olarak daha çokturlar. Haliyle yerel seçimler dahil pek çok konuda sonucu da onlar belirlerler. Siyasi olarak da siyasetin ve bu çerçevedeki oluşumların içerisindedirler. Bizim Datçalı, yerli dediğimiz halkımız ise genelde bu tür şeylere pek katılmaz. Siyasi oluşumlarda görev almak, herhangi bir konuda tepki koymak gibi şeylere pek katılmazlar. Bu nereden kaynaklanır bilemiyorum ama uygulamada öyle.”

 DATÇA'DA YAŞANAN BAZI SİYASİ GELİŞMELERİ BEN DE AÇIKLAYAMIYORUM

Şu konu da benim çok ilgimi çekiyor. O nedenle hem hani “yedi kuşak” denir ya öyle bir Datçalı olan hem de 4 dönemdir Datça'nın en büyük mahallesi İskele'de muhtarlık yapan birisi olarak sizin düşüncenizi öğrenmek istiyorum: Datça insanının ilişkileri Anadolu'nun farklı bölgelerine göre daha yumuşak, Datça Yarımadasının iklimi gibi diyelim. Datça halkının politik tercihi belli bir tarihe kadar ağırlıkla Menderes-Demirel çizgisinde. Belli bir dönemden sonra bu çizgide bir değişim oluyor; CHP/Sosyal Demokrasi öne çıkmaya başlıyor. 1970'ler sonrası Datça'ya gelip yerleşenlerin bu değişimde bir etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?

“Mutlaka var. Evet, daha önceleri, işte 1999 yılına kadar genellikle, arada CHP'li belediye başkanı oldu ama dediğiniz gibi DP-AP görüşünde olanlar belediye başkanlığı yaptı.”

Daha açık bir soru sorayım, Menderes-Demirel çizgisinden gelen Datçalılar neden işte 1990'lı yılların sonunda CHP'ye kaydılar da neden Anadolu'nun pek çok yerinde olduğu gibi AKP'ye kaymadılar?

“Bu konuyu zaman zaman ben de düşünüyorum. Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde en CHP'li gördüğümüz kişiler şimdi AK PARTİ'de, MHP'de ya da o yıllarda en fanatik CHP karşıtı olanlar şimdi CHP'de. Siyaset çok farklı bir şey. Yerel seçimlerde pek çok şeyi anlayabiliyorsun, işte arkadaşı oluyor, akrabası oluyor aday olan, ters de olsa ona oy veriyor. Genel seçimlerde de bu şekilde çok var. Ben çocukluğumdaki, gençliğimdeki siyasi duruma bakıyorum, şimdikinin tam tersi. O yıllarda CHP'li olanlar şimdi AK PARTİ'de ya da MHP'de, DP'li-AP'li olanlar şimdi CHP'de.”

İşte bu durumu nasıl açıklayabilirsiniz?

“Ben de açıklayamıyorum. Siyasetin hızlı, sağ-sol ayrımının çok olduğu 1980 öncesi koşullarda en hızlı solcuya bakıyorsun şimdi herkesten daha sağcı. O zamanki MHP'li ya da sağcı olana bakıyorsun şimdi herkesten daha fazla CHP'li. Bunun bende bir açıklaması yok. Bilemiyorum. Siyaset bilimcileri bunun bir açıklamasını yapabiliyor mu yapamıyor mu onu da bilemiyorum.”

 HOŞ GÖRÜNÜN EN YÜKSEK OLDUĞU YER DATÇA'DIR.

Ben ısrarla sorup duruyorum ve Datça özgülünde bunun nedenlerini öğrenmeye çalışıyorum. Hani bir slogan var ya şimdilerde dillere pelesenk olan “Acele işin varsa ne işin var Datça'da?” diye. Bu slogan bir yerde Datça insanının kültürünü ve yaşam tarzını ifade ediyor. 1994 yılından beri buradayım. Bu süre içerisinde tanıdığım Datçalılar yemeyi içmeyi seviyorlar. Düğünlerini biliyorum, örneğin Betçe'de kamyonla içki tüketilir ve bu bir prestij olarak görülür. Datçalılar kavgayı sevmiyorlar. Ben buraya ilk adım attığım yıllarda “Datça'da hırsızlık olmaz” denirdi, şimdilerde tek tük de olsa başladı. Yani burada böyle bir kültür var. Öteden beri Datça'da yaşayan ve bu kültürü oluşturan siz Datçalılar hakkında ne söyleyebilirsiniz?

“Biraz önce siz de özetlediniz. Datçalı yemeli, içmeli, eğlenmeli... Hayatı neşeyle, keyifle yaşamalı. Bir başkasının malıymış, şusuymuş, busuymuş kimsenin umurunda değil. Biliyorsunuz hoş görünün en yüksek olduğu yerdir Datça. Yaşam biçimi de öyledir. Kimse kimseye kolay kolay karışmaz. Herkes istediği gibi yaşar. Hırçınlığı, kavgayı sevmez. Datçalı sadece hayatı yaşamalı...”

Peki muhtarım siz bir daha muhtarlığa aday mısınız? Yoksa geçenlerde bana söylediğiniz gibi %51 aday değil misiniz?

“Hala %51 noktasındayım. Bilemiyorum. Bakalım. Tam karar vermiş değilim. Bir taraftan düşünüyorsun 'her şeyin sonu var, hizmetin de, çalışmanın da bir sonu var' ama bir taraftan da bir boşluk, belki bu çalışmaktan kaynaklanan bir alışkanlık, 'bir boşluğa düşer miyim?' diyorum...”

Teşekkür ederim muhtarım!

 




Bu haber 1970 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SÖYLEŞİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI