Tweet |
Mehmet Erdal’ın Datça Belediye Başkanı Gürsel Uçar’la Yaptığı Söyleşi
“17 Ocak Salı günü size geldiğimde Hızırşah, Mesudiye ve Yaka Mahallelerinde 'Köy yerleşim ve gelişim alanlarına' 01.01.2023 tarihinden itibaren verilmeye başlanan 'geçici yapılaşma koşulları' çerçevesindeki 'imar durum belgesi' ile ilgili bazı sorular sormuş ve siz de yanıtlamıştınız. Bu sorulardan birisi, bu çerçevede sizin önünüze gelen dosyaların içerisinde Datça Belediye Meclisi Üyelerine ait kaç dosya olduğu idi. Siz 'bir' dosya olduğunu söylemiştiniz. Ben, bu dosya sahibinin kim olduğunu sormamış ve siz de söylememiştiniz. Şimdi, bu konu, bir vesileyle AKP Belediye Meclis Üyesi ve Grup Sözcüsü Haluk Laçin'in sahibi olduğu Datça Haber Gazetesi'nin 27 Ocak 2023 tarihli yayınına manşet olunca artık bunu birinci ağızlardan öğrenmek için açıkça sormak, yazmak ve kamuoyunu bilgilendirmek şart oldu.
Nedir bu olay?”
Bir süredir Datça'da çokça konuşulan ve yerel basında da haber konusu olan bir “alım-satım” olayının aslını astarını öğrenmek için ilk olarak Belediye Başkanı Gürsel Uçar'dan randevu istedim; başkan randevuyu kabul etti. 30.01.2023 günü mesai başladığında makam odasında yukarıdaki soruyu sorarak söyleşiye başladım.
YENİCE İMARA AÇILAN BİR YER YOK
“Şimdi, öncelikle şunu açıklığa kavuşturmak gerekiyor” diyerek söze başladı Başkan Gürsel Uçar. Habere konu olan ve günlerdir “alımı-satımı” tartışılan yer, yenice imara açılan bir yer değildi. Bu üç mahallede yenice imara açılan bir yer yoktu. Belediye tarafından imar planları yapılmaya çalışılan ve şimdi “imar durum belgesi” verilen yerler, 1994 yılında yapılan 1/25.000'lik plan içerisinde “Köy yerleşim ve gelişim alanı” olarak gösterilen yerlerdi. Yani 1/25.000'lik planın dışında hiç bir köyde/mahallede plan yapma hakkı hiç kimse de yoktu. Bakanlığın da yoktu. Bakanlık, sadece, 1/25.000'lik planların 1/5.000'lik ve 1/1.000'lik planlarını yapıyordu.
Belediye tarafından yapılmaya çalışılan bu yerlere dair imar planlarının yapılıp tamamlanmasının geç kalmasından dolayı... bu üç mahallede bu çerçevede pek çok sorunla karşılaşılıyordu. 20 Aralık Salı günü Ankara'ya gittiğinde, Bakanlık yetkililerine, bu üç mahalledeki imara dair bu sorunun çözülmesi gerektiğini anlatmıştı. Ankara'ya kimlerle gittiğini sordum. Ankara'ya Belediye İmar Müdürü ve Belediye Şehir Plancısı ile birlikte gitmişti. Giden grup içinde herhangi bir Belediye Meclis Üyesi var mıydı? Yokmuş.
Bu üç mahallede yaşayan vatandaşlar, kendisine gelip, Başkanım, ya bu imar planlarını bir an önce yapıp bitirin ya da nasıl Kızlan'da, Sındı'da, Yazıköy'de Bakanlığın getirmiş olduğu “geçici yapılaşma koşulları” çerçevesinde “imar durum belgesi” veriyorsanız bize de o çerçevede imar izni verin, diyorlardı. Bakanlık yetkililerine bunları aktarmış, vatandaş beni sıkıştırıyor, demiş. Başkan, haklısınız, eğer o mahallelerde bademlik alanları falan imara açmayacaksak, oralarda adam gibi bir imar planı çıkarmak hiç olası değil; Bakanlıklar bu konuları kendi aralarında görüşüp ortaklaşıncaya kadar insanları mağdur etmeme adına “geçici yapılaşma koşulları” çerçevesinde inşaat ruhsatı verebilirsiniz, demişler...
ANKARA'YA GİDECEĞİMİ VE BU SORUNU ÇÖZECEĞİMİ HERKESE SÖYLEDİM
Başkan, 20 Aralık günü Ankara'ya gitmeden önce olduğu gibi giderken de bu sorunu %99,5 oranında çözebileceğine inandığına dair konuştuğunu, söyleyerek açıklamalarına devam etti. Bunu kimlere söylemişti? CHP Meclis Grubu'na mı? Meclis üyelerine mi? Başkan, bu düşüncesini, bu konuda soru soran herkese söylemiş; Mesudiye'den dolmuşçu Cüneyt, Mesudiye Muhtarı, MHP Meclis Grup Sözcüsü Serdar Ören... vb. Soranlara, arkadaşlar, bu sorunu çözeceğim, demiş.
Ankara'dan dönünce, Ankara'da Bakanlık yetkililerince kendisine yakılan bu “yeşil ışık”tan kimseye söz etmemiş. 2023 yılına şunun şurasında ne kaldı ki, 03.01.2023 günü yapılacak olan Belediye Meclis Toplantısında gelişmeleri anlatır ve “imar durum belgesi” verilmeye başlanacağını duyururum, diye düşünmüş. Soranlara da 03 Ocak 2023 günü yapılacak Belediye Meclis Toplantısında bu konuda açıklama yapacağını, söylemiş. Israrla sordum, ısrarla kimseye özel bir bilgi vermediğini, söyledi... Benin bu sorunu kısa sürede çözeceğimi, bu sorunu çözmek için Ankara'ya gittiğimi ve orada Bakanlık yetkilileri ile bu konuyu görüşeceğimi, herkes biliyordu, dedi. “Vallahi Başkan, neredeyse haftada bir Belediyeye uğrayan birisi olarak benim bunlardan zerrece haberim olmadı, ilk kez Belediye Meclisinin Ocak Ayı toplantısında sizden duydum ve haberini de yaptım”, dedim.
03 Ocak 2023 günü yapılan Belediye Meclis Toplantısında 01.01.2023 gününden itibaren bu üç mahallede “geçici yapılaşma koşulları” çerçevesinde imar durum belgesi verilmeye başlandığının açıklanmasına karşın 01-03 Ocak 2023 günleri arasında verilen izin belgesi hiç olmamış. Belge, 03 Ocak'tan sonra verilmeye başlanmış.
SÖZÜ EDİLEN KİŞİ CHP BELEDİYE MECLİS ÜYESİ CAN CANBEY
Başkana, bu üç mahallede verilmeye başlanan imar durum belgeleri ile ilgili 17 Ocak günü kendisine sorduğum sorular içinde yer alan ve ismi konuşulmayan belediye Meclis Üyesinin kim olduğunu, sordum; Can, dedi. CHP Belediye Meclis Üyesi ve Grup Sözcüsü Can Canbey'in Mesudiye Damarası’nda “köy yerleşim alanı” içerisinde bulunan 2 parsel ile ilgili bir başvurusu olmuş.
Can Canbey'in bu başvurusunun tarihini sordum; hatırlamıyorum ama istersen öğreneyim, dedi. Söyleşi sırasında soramadık. Kaldı. Tarihler üzerinden analizler yapıldığı için ısrarla adım adım konuyu anlamaya çalıştığımı ve tarihleri sorduğumu, söyledim. Başkan, kesinlikle, benim Belediye Meclis Toplantısındaki açıklamamdan sonra müracaat etmiştir, dedi. Önceden müracaat etme şansı hiç yokmuş.
Başkan, ısrarlı sorularım karşısında, o konudaki sıkıntı şu, dedi; bu parseller 28 Aralık'ta mı ne alınmış. Tapu devrinin 28 Aralık'ta yapıldığı söyleniyor, dedim. Başkan, Can Canbey üzerine tapu devri yapılan parsellerin sahibini kastederek, Doktor beni aradı, dedi. 28 Aralık'tan sonra mı, diye sordum. Geçen hafta, aramış. Demiş ki Doktor, Başkanım, bunlar bu olayı (imar izni verileceğini) sezdiler ve beni 1,5 ay oyaladılar. Kim oyalamış, Doktoru? Doktor, Can Canbey'i kastediyormuş. Başkan, konuya açıklık getirme gereği duydu: Doktorun anlatımına göre Can'gil bu yeri alacaklarmış ama işi garantiye bağlamak için ki bu yerleri bir emlakçı satıyormuş, emlakçı, ha bugün ha yarın olacak, yer satıldı, deyip durmuş. Israr ediyorum, emlakçı, Can Canbey'in adını mı vermiş? Yoksa Doktor, olay olup bittikten sonra geriye doğru bakıp kendince böyle bir yorum mu yapıyor?
Başkan, Doktorun anlatımları çerçevesinde olayı anlattığı için doktorun gerçekten oyalanıp oyalanmadığına, oyalanmış ise bu oyalamanın emlakçıdan mı yoksa o iki parseli almaya çalışandan mı kaynaklandığına, parseli almaya çalışan kişilerin baştan beri Can Canbey ve Volkan Karacaoğlu olup olmadığına ya da Can Canbey ile Volkan Karacaoğlu'nun 20 Aralık'tan sonra devreye girip girmediğine, Doktorun bu konuda somut bir bilgiye dayanarak mı yoksa olay olup bittikten sonra geriye doğru bakarak bir yorum yapıp yapamadığına dair net bir şey söyleyemiyor. Bilmiyorum, Doktor böyle söylüyor, diyor. (Bu soruların cevabını yalnızca emlakçı verebilir ama çok doğal olarak bu alışveriş emlakçı açısından ticari bir faaliyet olduğu için ona bu soruları sorsak bile cevabını alabilme olasılığı sıfırdır. Bu nedenle kim olduğunu bile araştırmaya gerek duymuyorum.)
SÖZÜ EDİLEN İKİNCİ KİŞİ CHP BELEDİYE MECLİS ÜYESİ VOLKAN KARACAOĞLU
Başkan, Doktor'a, Doktorum, ben bu iki arkadaşı iyi tanırım, diyerek açıklamaya devam edince, ikinci kişi kim, diye sordum. İkinci kişi CHP Belediye Meclis Üyesi Volkan Karacaoğlu imiş. Can Canbey'in ve Volkan Karacaoğlu'nun bu parselleri ortak aldıkları söyleniyormuş. Tapu, Can Canbey'in üzerine aitmiş. Bunu kendileri de söylüyorlarmış.
Ortak almışlar ama bu yeri ortak almaya karar verdiklerinde Volkan Karacaoğlu'nun parası yokmuş ya da yeterli değilmiş. Volkan, sahip olduğu evi satıp parasını o parsellerin alımına yatırmış. Başkan, Doktora, sözünü ettiği oyalamanın sebebinin, dur hele iş kesinleşsin ondan sonra alalım düşüncesinden değil Volkan'ın evini satması nedeniyle olabileceğini, söylemiş. Sonra, Doktora, siz bu yerin “imar durum belgesi” çıkabilecek yerler arasında olduğunu ve benim bu iznin çıkması için çaba sarf ettiğimi biliyordunuz, demiş. Başkan, orada, bir imar değişikliği yok ki dedi, o parseller zaten imar izni çıkacak bölgedeydi. Bugün çıkmasa yarın çıkacaktı. Yani bu iki meclis üyesi için yeni bir imar durumu yaratılmış gibi bir algı oluşturulmasını doğru bulmuyordu.
ETİK OLMAYAN HİÇ BİR ŞEY YOK AMA BU TİCARİ FAALİYET OLMAMALIYDI
Başkan, şimdi bu alışverişin etik olmadığını söylüyorlar, katılmıyorum, bana göre etik olmayan bir durum söz konusu değil, dedi. Başkana göre bu normal bir ticari faaliyet miydi? Başkan, evet, bana göre bu normal bir ticari faaliyettir, dedi.
Ama ne yazık ki, şu var, diye devam etti: Siyasetçi için, toplum nezdinde, sanki her şeyi kendilerinden bir adım önde öğreniyor, gibi bir algı var. Bakın, bu ticari faaliyette etik olmayan hiç bir şey yoktur diye defaten söylüyorum ama bu iki meclis üyesi arkadaş bu alışverişi yapmalı mıydılar? Bir siyasetçi olarak yapmamalıydılar.
“Yani Başkanım” diye soruyorum, “size göre, bu alışverişte siyasi konum nedeniyle elde edilmiş bir bilginin kişisel rant için kullanılması söz konusu değildir ve bu tamamen normal bir ticari faaliyettir?”
Kesinlikle, normal bir ticari faaliyettir. Sanki Belediye Meclisindeymiş de bu yeri yenice imara açmışız, imara sokmuşuz veya onlar aldıktan sonra imara girmiş gibi herhangi bir şey yoktur. Orası 1994 yılından beri “köy yerleşim alanı” içerisindedir.
“Peki Başkanım, bir varsayım olarak soruyorum, sizin düşüncenizi öğrenmek için soruyorum, bir Meclis Üyesi, bir Belediye çalışanı ya da siz bulunduğunuz konumdan dolayı elde edilmiş bir bilgiyi kişisel ranta döndürürseniz bu ahlaken yanlış mıdır?”
Başkan, tereddütsüz, evet yanlıştır, dedi.
“Böyle yapılırsa yanlıştır?”
Yanlıştır.
“Yani görüşünüz bu?”
Şimdi, bir Belediye Başkanı olarak, ben çocuğuma bir ev alabilir miyim?
“Normal koşullarda evet.”
Alırım. Ama siyaset öyle bir şey ki...
“Alırsanız sıkıntı doğar.”
Sıkıntı doğar.
“Algı nedeniyle sıkıntı doğar.”
Evet. Bu nedenle, bu iki arkadaş, bana göre bu ticari faaliyeti yapmamalıydılar. Her şey para değil. Kendimden verdiğim örnek gibi ben çocuğuma bir müteahhitten ev alabilirim ama insanların bu konuda yapacağı yorumlar beni yorar.
OLAY DUYULDUKTAN SONRA GRUP TOPLANTISI YAPILMADI AMA BİLGİ ALDIM
“Peki Başkanım, bu olay size yansıdıktan sonra, siz, burada, CHP Belediye Meclis Grubu olarak bir toplantı yaptınız mı?”
Başkan, yok, Grup olarak toplantı yapmadık, dedi. Bu iki arkadaşı çağırdım. Bana bu olayı anlatın, dedim. Biz, dediler, senin mecliste olsun, soran vatandaşlara olsun söylediğin bir söz vardı: Ya bu planları yapacağım ya da vatandaşlara “geçici yapılaşma koşulları” çerçevesinde diğer mahallelere verilmiş olan hakkı bu mahallelere de vereceğim. Biz, öyle de olsa böyle de olsa buraya “imar durum belgesi” bir gün verilecek diyerekten bu yeri aldık, dediler. Sonuçta bir ticaret yaptık. Dedim ki bu yeri almanızda, ticaret yapmanızda bence hiç bir sakınca yoktur. Ama siyaset ne yazık ki bunu defalarca da dile getirseniz, bu olacaklardan hiç haberimiz yok da deseniz yorumlar öyle olmaz...
“Sokaktaki yorumlar bu işin 'suistimal' olduğu doğrultusunda”
Yok yok. Öyle değil. Elbette öyle yorumlar yapılıyordur. İnsanlar her yorumu yapar. İnsanlar sizi yıpratır. Sokaktan birisi olsam, iki Meclis üyesinin bu yeri alırken yılbaşından sonra, 03 Ocak'tan sonra Belediye Başkanı bu yerlere imar izni verileceğini açıklayacak, buralara “imar durum belgesi” verilecek, onlar bunu baştan biliyordu dan başka bir şey düşündüremezsiniz bana...
“Başkanım, buraya kadar ki anlattıklarınız çerçevesinde bu iki meclis üyesi arkadaşınız ve siz bu alışverişi normal bir ticari faaliyet olarak görüyorsunuz. Peki siz bu iki meclis üyesine bundan sonra bu sorunu çözmek için şunu ya da bunu yapın gibi bir şey önerdiniz mi? Ya da onlar, Başkanım, biz şunları yapmayı düşünüyoruz gibi bir şeyler söylediler mi?”
Yok.
“Başkanım, siz buranın Belediye Başkanısınız ve üstelik aynı partidensiniz”
Bunlara, bakın, siz, her ne kadar biz ticari bir faaliyet yaptık deseniz de bunu toplumdaki insanlara, karşınızdaki insanlara, farklı siyasetten insanlara anlatamazsınız arkadaşlar, dedim.
CHP BELEDİYE MECLİS ÜYESİ TUGAY ESER EMLAKÇIYI UYARIYOR
“Başkanım, konuşulanlara göre bir belediye Meclis üyesi bu alışverişi duyunca satışa aracılık eden emlakçıyı uyarıyor, 'bu yerlere imar izni verilebilir, satış yapılmasın', diye ama satış oluyor.”
Başkan, bu meclis üyesinin Tugay Eser olduğunu ve onun da emlakçılık yaptığını, söyledi.
Ben, “Başkanım” diyerek, ısrar ediyorum, “bu olayda bütün mesele, sizin 20 Aralık'ta Ankara'ya gidip geldikten sonra konuyu açıkladığınız 03 Ocak arasında geçen sürede bu yere imar durum belgesi verileceğinin öğrenilip bu ticari faaliyetin o edinilen bilgi çerçevesinde yapılıp yapılmadığıdır. Ben bu nedenle, ısrarla bu soruları soruyorum.”
Başkan, alışverişin 28 Aralık'ta olması nedeniyle, evet, satış o dönemde oldu, diyor.
“Başkanım, bu satışın siz Ankara'dan döndükten sonra elde edilmiş bilgi çerçevesinde yapılma olasılığını sorguluyorum.”
Başkan, kendisinin bu çabasının Mısır'daki Sağır Sultan tarafından bile duyulmuş olduğunu düşündüğünü söylüyor; bu işi ya çözeceğiz ya da çözeceğiz diyordum zaten, diyor. Bir başka deyişle, Başkana göre, böyle bir ticari faaliyete girişmek için özel olarak edinilmiş bir bilgiye gereksinim yoktu. Başkana göre bu konudaki çabası ve bu nedenle Ankara'ya gideceği, Başkanın bu konuyu %99,5 çözeceği bütün Meclis Üyelerinin, Belediye personelinin ve bu konuda soru soran herkesin bildiği bir şeydi.
“Başkanım, Tugay Eser ile bir konuşmanız oldu mu?”
Olmuş. Tugay Eser, bu konu dillere pelesenk olunca gitmiş ve Başkanım, benim de adım geçiyor, benim rolüm şu şekilde, demiş. Başkanın Tugay Eser ile konuşması, Başkanın Can Canbey ve Volkan Karacaoğlu ile yaptığı görüşmeden sonra olmuş; Başkan, Can Canbey ve Volkan Karacaoğlu ile yaptığı konuşma sırasında bazı meclis üyelerinin olduğunu söyledi. İsim konuşulmadı.
SİYASETÇİ ALIMINA, ÇALIMINA DİKKAT ETMELİ
Başkan, bir kez daha Doktor ile yaptığı konuşmayı anlatmaya başladı. Oldukça ayrıntılı anlattı. Konuşmasının bir yerinde, Doktora da söyledim, dedi, bu arkadaşlar yaptıklarının ticari bir faaliyet olduğunu, ahlaki olduğunu ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar, toplumda onlara karşı bir tepki var mı, var. Yani, siyasetçi alımına, çalımına dikkat etmeli. Oturmasına, konuşmasına dikkat etmeli. Oldu ki böyle bir şey oldu, biz buraya şu parayı yatırdık, bizim de zararımız bu, evi sattık, bankadan para çektik, faizi şu, evi bana geri alın, alan şimdi kaç para der, bunları ödeyin, kusura bakmayın, alın mülkiyetinizi, biz burada rant peşinde değiliz, diyebilirler, dedim. Doktor onlara 100 bin TL teklif etmiş. Tamam da Volkan evini satmış, zararı ne, onu bilemezsin.
“Son bir soru: Bu yeri alan meclis üyelerinden size Başkanım biz şöyle ya da böyle yapacağız gibi bir şey beyanı yok herhalde?”
Yok. Hatta Doktor'un anlatımına göre, Can Canbey Doktoru aramış, yeri alanların kendileri olduğunu, hiç bir zaman onu mağdur etmeyi düşünmediklerini ama bu yeri almaları nedeniyle de vicdan azabı içerisinde olmadığını, sonuçta biz bir fiyat verdik ve siz de tamam dediniz, yeri aldık... demiş. Doktor, Başkana, onun vicdan azabı içerisinde değiliz sözü beni üzdü, demiş. Can Canbey Doktorun 100 bin TL teklifini kabul etmemiş. Biz sizin yerinizi zorla almadık, hesabımızı kitabımızı ona göre yaptık, bu bir alışverişti demiş.
BU ALIŞVERİŞTE BİR RANT SÖZ KONUSU MUDUR? EVET.
Başkan, bu alışverişte bir rant var mı, var, diyerek konuşmasına devam etti. Buraya bir yıl sonra imar durum belgesi vermekle bir ay sonra imar durum belgesi vermek arasında bir yıl var. Burada rant yok diyemem. Bu dönemde bu amaçla alanlar satanlar var mıdır? Vardır. Bu zaman kadar bu gözle bakmadım.
“Başkanım, bu olay, bu arkadaşların Belediye Meclis Üyesi olmaları nedeniyle gündeme geldi. Yoksa kimse orada kaç yer alındı-satıldı, bunu araştırmaz. Açık konuşalım.”
Şimdi, baktığımda, o bölgede, çok önceleri, örn: bir yıl önce siyasi parti ilçe başkanı olup da yer alanlar da var. Ama kimse onu sorgulamıyor. Çünkü bu alışveriş bir yıl önce olmuş. Bu bir ticari faaliyettir. Can Canbey ile Volkan Karacaoğlu'nun alışverişlerinin gündem olması kısa süre içerisinde olmasından kaynaklıdır.
SİYASETÇİ PARAYI ÇOK SEVMEMELİ, ÇOK HIRSLI OLMAMALI
“Tamam, konu anlaşıldı başkanım”
Başkan, sen bunları yaz, yazma demem ama sokaktaki vatandaş bu yazdıklarına ne kadar inanır, güvenir onu bilemem, dedi.
Güldüm. “Vallahi ben yazıyorum, inanın onu ben de bilemiyorum ama yazmaya devam edeceğim.” dedim.
Başkan, Datça'da kendilerini yıpratmaya çalışan bir gücün olduğunu da söyledi. Ben, dedi, arkadaşlarıma, siyasetçi, parayı çok sevmemeli, çok hırslı olmamalı, diyorum. Bu alışverişin yasal olarak herhangi bir sıkıntısı yok. Doktor dava açsa ne olacak? Zorla alınmadı ki. Ama siyaseten zararını görür müyüz? Görürüz.
“Bugün bu olayda adı geçen herkese bugün ve yarın mikrofonu tutup söz hakkı vereceğiz. Birinci ağızlardan olay hakkında kamuoyunu bilgilendirmeye çalışacağız.”
Başkana göre Belediye Meclisi içerisinde siyaset yapan arkadaşlar hem kendi siyasi geleceklerini yıpratmama hem CHP'yi koruma adına bu yeri alırken bunların olacağını öngörmeliydi. Eğer öngöremiyorlarsa siyaset yapmamalıydılar. İnsanları inandıramazsınız. Ben başkası olmuş olsam, bu iki arkadaşımın biz bunu aldık, şansımız yaver gitti cümlelerine gülerim, inanmam. Vatandaş haklı. Vatandaş bu tür konularda duyarlı. Bazen her şeyin para olmadığını, ticareti nerelerde yapabileceğimizi, nerelerde yapamayacağımızı iyi bilmeliyiz.
“Başkanım, şimdi siz, belediye başkanlığına aday iken aslında şu iddiayı mesaj olarak vatandaşa veriyorsunuz: Ben, sizin adınıza kamu görevi görmek için buraya adayım. Meclis üyesi de aslında aday olduğunda aynı iddiayı söylemiş demektir. Halk da diyor ki evet sen benim adıma kamu görevlerini görmek için oraya geç. Öyleyse, vatandaş o meclis üyesinden şunu bekliyor: Bir meclis üyesinin kendi kişisel çıkarı ile kamunun çıkarı arasında tercihini kamudan yana yapmasını bekliyor. Buna inandığı için o meclis üyesini oraya seçiyor. Bu tartışılan olayda böyle bir şey var mı?”
Şimdi, tabi, ben olsam, kendim için o yeri alırken, bana şunu söylemedi demeyin, der ve şunları söylerdim: Belediye, buraya, kısa bir süre sonra imar durum belgesi verebilir. Yarın, bana, ben burayı aldıktan sonra, bakın ben meclis üyesiyim, siyasetin içindeyim. Laf etmeyin. Bunları vallahi de billahi de söylerdim. Söylerdim. Söylerdim. Bunu söyleyerek, sanki bir fırsatçılık gibi oluşan algıyı ortadan kaldırırdım. Açık ve net söylüyorum. Alır mıydım? Bu yeri alırdım.
“İddialı birisi iseniz özellikle buna dikkat etmelisiniz.”
Kesinlikle. Kesinlikle. Şimdi Can arkadaşımız, sonuçta Datça Belediye Başkanlığına adını geçirtmeye çalışan bir arkadaşımız. İsmi geçiyor mu? Geçiyor. Belediye Başkanlığını belki kendisi istiyor belki de halk onu oraya yakıştırıyor. Sonuçta adı bu çerçevede konuşuluyor. Yarın belki de kendisi istiyor ise o isteğini halk birazcık olsun frenleyecek ya da halk istiyor ise halk bu isteğini geri çekecek. Bunu bilecek. Yani, tamam, para kazanabilirsiniz. O iş'te var ya 2 milyar da kazanılabilir. Ama sadece kazandığın 2 milyar ne senin siyasetteki yerini yükseltir ne de bulunduğun siyasi partinin yüzünü güldürür. Hem kendini yıpratıyorsun hem de parti yıpranıyor. Bunu yapma demiyorum, çoluğunun çocuğunun rızkını kazanma demiyorum, zengin ol, çocuklarını en iyi şekilde her türlü imkanlarla buluştur ama böyle bir yerin sana yarın geri dönüşünün bu şekilde olacağını da bil. Yıllardır planı yapılmış yerlerden yer aldın, bina yaptın, sattın, sana kim karıştı? Kim konuştu, burayı da Can aldı diye? Hiç kimse imar planları yapılmış yerlerden aldıklarınla ilgili konuşmadı. Kimse gocunmadı. Bu süreçte bunun ayrımını bileceklerdi. Bunu düşüneceklerdi. Etik olarak bir sıkıntı var mı? Vallahi yok. Sıkıntı bu. Sıkıntı, bu arkadaşların siyasetin içinde olmalarıdır. Sıkıntı Can arkadaşın adının Belediye Başkanlığında geçmesi, konuşulmasıdır. Sıkıntı, vatandaşın, bu bilgileri kendilerinden önce onların almalarını ve değerlendirdiklerini düşünmeleridir. Ne kadar bu olay yasal ve etiktir desek de sonuçta siyaset toplumun desteği ile oluyor...
CAN CANBEY CUMA GÜNÜ YAZILI BASIN AÇIKLAMASI YAPACAKMIŞ
Belediye Başkanının yanından ayrıldıktan sonra CHP İlçe Örgütü Başkanı Aytaç Kurt'u aradım. Kendisinin görüşlerini almak istediğimi söyledim. Aytaç bey, öncelikle olayda adı geçen arkadaşlarıyla görüşmemi ve bilahare kendisiyle görüşmemi önerdi. Tamam, dedim.
Volkan Karacaoğlu'nu aradım. Olayda adı geçen kişilere mikrofonu tuttuğumu ve birinci ağızdan kamuoyunu bilgilendirmek istediğimizi söyledim. Pazartesi günü olması nedeniyle çok meşgul olduğunu söyledi. Bir boşlukta görüşme konusunda anlaştık. Öğle üzeri aradı ve Can Canbey ile görüştüğünü, Can Canbey'in ilçe dışında olduğunu, süreci onunla birlikte yürüttüklerini, Can Canbey'in Cuma günü (03 Şubat) avukatıyla birlikte yazılı bir açıklama yapacağını, benim de o yazılı açıklamayı alabileceğimi söyledi.
Can Canbey'i aradım. İlçe dışında olduğunu, Cuma günü Datça Haber Gazetesi ile buluşacaklarını, çünkü haberi ilk onların yaptığını, haliyle ilk onlarla buluşmak için söz verdiğini, söyledi. Peki, Cuma günü avukatıyla birlikte iken Datça Haber Gazetesine vereceği yazılı açıklamayı aynı gün bize de verecek miydi? Hayır, veremezdi. O yazılı açıklaması muhtemelen 07 Şubat günü Datça Haber gazetesinde yayınlanacak ve biz de oradan alabilecektik. Peki 03 Şubat günü ile 07 Şubat günü arasında bizimle bir söyleşi yapabilir miydi? Hayır yapamazdı. Bizimle ancak, eğer söyleşi yapmak istiyorsak, 07 Şubat gününden sonra söyleşi yapabilirdi. Başkan ile görüştüğümü, uzun bir söyleşiyi kaydettiğimi, CHP İlçe Örgütü Başkanı Aytaç Kurt ve Tugay Eser ile de görüşeceğimi, bu görüşmeleri yayınlayacağımızı, söyledim. Gazeteci olarak hakkınız, bir şey diyemem, dedi.
CHP İLÇE BAŞKANI AYTAÇ KURT BİLAHARE AÇIKLAMA YAPACAK
CHP İlçe Örgütü binası içinde Aytaç Bey ile bir araya geldik. Gelişmeleri anlattım. Bu durumda kendisinin beklemesinin, olayda adı geçen herkes konuştuktan sonra konuşmasının daha doğru olacağını, söyledi. Bir şeyler söylemesi konusunda ısrar edince, özet olarak, belli makamlarda olan kişilerin bu tür olaylarda adının geçmesini etik olarak doğru bulmadığını öğrendim. 17 Ocak günü benim yazmamdan ya da kendi olanaklarıyla bu olayı öğrendikten sonra İlçe Örgütü olarak bu konuda bir toplantı yapmışlar mıydı? Evet yapmışlardı. Bu toplantıyı olayda adı geçen arkadaşlar istemişti. Toplantının içeriği olay hakkında bilgilendirme yapmak ve bilgi sahibi olmaktı. Bu olay ticari bir olay olduğu için olaya çok müdahil olmayı ve partinin de müdahil olmasını çok doğru bulmuyordu. Sadece, olayda adı geçen arkadaşların Belediye Meclisi olmaları nedeniyle bu olayı sorgulama gereği duyabilirdi. Olay henüz tam anlamıyla gelişimini tamamlamamıştı. Öncelikle süreci bir bütün olarak görmeliydi. Olay hakkında yeterli bilgisi olmadığı için yorum yapması doğru değildi... Peki, deyip, Belediye Başkanı Gürsel Uçar'a sorduğum bir sorunun benzerini Aytaç beye de sordum: Kendisi Belediye Meclis üyesi olsa böyle bir ticari alışveriş içerisine girer miydi? Aytaç bey, kesinlikle girmezdim, dedi. Bir Belediye Meclis üyesi olsaydı, şunu şu kadara alır bu kadara satarım diye o ticari alışverişe girmezdi. Bu konularda bir “Etik Yasasına” gereksinim olduğunu düşünüyordu. Bu çok önemliydi. Aytaç beye göre bir olayın ahlaki ve vicdani boyutu hukuki boyutundan daha önemliydi. Bu nedenle, belli konumlara gelmiş ve görevler üstlenmiş kişilerin ticari faaliyetler içerisine girmelerini doğru bulmuyordu.
En son Tugay Eser ile görüştüm. Kendisi, Belediye Başkanı Gürsel Uçar'ın açıklamalarının yeterli olduğunu düşünüyordu. Kendisi doğru olduğuna inandığı bir şey yapmıştı.