Tweet |
MEHMET ERDAL
CHP Genel Başkanı Özgür Özel CHP Datça İlçe Örgütü binası önünde yaptığı kısa konuşmada Datça'ya daha önce gelişinde olduğu gibi yine hemen gelip, hemen gitmek zorunda olduğunu anımsatarak “Kusura bakmayın ama benim acelem var yine. Gidiyorum ama şunu söyleyeyim: Acelem var, partiyi iktidara getirmemiz lazım. Acelem var, bu iktidarı bir şekilde göndermemiz lazım. Emeklinin, işçinin, memurun, çiftçinin, gençlerin yüzlerini güldürmemiz lazım. Onun için acelem var. Onun için gidiyorum. Bunlar gidince geleceğim, uzun uzun Datça'da tatil yapacağım. Söz veriyorum,” dedi.
ALAN DOLMADI
13.10.2024 pazar günü saat 11.50 gibi CHP Datça İlçe Örgütü binasının bulunduğu yere vardım; CHP İlçe Örgütü binasının önündeki alanda tahminen 100 civarında insan vardı. CHP Datça İlçe Örgütü'nün hafta içindeki sosyal medya paylaşımlarında CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in saat 12.00 gibi ilçe örgütü binasında olacağı duyurulmuştu; Datça'da yerel yönetimde 1999 yılından beri CHP'nin aralıksız iktidarda olduğu ve 20 yıl aradan sonra gelen kişinin de CHP Genel Başkanı olduğu düşünülürse bu kalabalık bana göre çok azdı.
Alanda dolaşmaya başladım. Alana açılan ara sokaklardan, özellikle YNS Tekstil ile İş Bankası'nın arasındaki sokaktan gelmeler devam ediyordu. Alanda 3'erli 5'erli gruplar halinde kendi aralarında sohbet eden bazı CHP Belediye Meclis üyelerine, mahalle muhtarlarına, CHP'li ya da değil tanıdığım Datçalılara yaklaşarak Özgür Özel'i karşılamaya gelen kalabalığa dair gözlemimi aktarıp düşüncelerini öğrenmeye çalıştım. Sadece düşüncesini öğrenmek istediğim ilk kişilerden birisi alanın dolabileceğine dair umutluydu, “Gelirler. Özgür Özel'in gelmesine daha çok var” dedi. Meğer benim gördüğüm sosyal medya paylaşımlarının dışında Özgür Özel'in Datça'ya geliş zamanına ilişkin saat 12.30, saat 13.00 gibi başka paylaşımlar da yapılmış; bilmiyordum.
Ben, 31 Mart 2024 Yerel Seçiminde partisini Cumhur İttifakı'nın önüne geçirmiş, en azından CHP'liler arasında “iktidar olma” umudunu yeşertmiş ekibin önemli bir paydaşı olan genel başkana özellikle belden aşağı saldırıların yapıldığı şu günlerde tartışmasız sahip çıkıldığının gösterilmesi anlamında 10 dakika da olsa konuşma yapacağı bu meydanın zınka zınk doldurulması gerektiğini düşünen birisi olarak ciddi hayal kırıklığı içerisindeydim. İsimlerini ve konumlarını yazmak istemem, “Datçalıları bilirsin, akşam içmiştir, yeni kalkmıştır. Gelir”, “Datça'yı çantada keklik gördüklerinden, bu toplantıya gelmeyi umursamıyorlardır”, “Biz şekle bakmıyoruz, özde kalabalığı önemsiyoruz”, “Duyuru yeterince yapılamadı, en azından bir araç çıkarıp dolaştırabilirler, anons ettirebilirlerdi”, “İki gün öncesinden basını çağırıp programla ilgili bilgilendirme yapılabilirdi” gibi düşünce belirtenler oldu. En ilginç yorumu hiç tanımadığım iki izleyici kadın yaptı: “Buraya gelirken sahilde oturan CHP'liler gördük. Neden gelmediklerini sorduk 'Erdoğan TBMM'ne girerken ayağa kalktı, o nedenle kızgınız' dediler.” Anlaşılan o ki meydanın dolmamasının pek çok nedeni vardı.
Saat 13.00 gibi o an alanda kaç kişinin olduğunu merak ederek birkaç kişinin fikrini almak istedim. Özgür Özel'i izleyen, Datça'ya bu nedenle gelen deneyimli bir gazeteci dahil birden çok kişi 300 rakamını telaffuz etti; ben maksimum 500 tahmin ediyordum. Sonradan, alanın tahmini m2'si üzerinden 400 rakamının daha gerçekçi olduğu sonucuna vardım. Sanırım, Özgür Özel'in konuşması anında 400 civarda izleyici vardı. Bana göre, sonrasında sohbet ettiğim bir esnaf tanıdığın söylemiyle “Yerel seçimde 7.000 küsur oy alarak belediye başkanlığını kazanan bir partinin genel başkanını karşılamaya 400 kişinin gelmesi” CHP Datça İlçe Örgütü tarafından ciddi olarak sorgulanması gereken düşündürücü bir durumdur.
GELİŞ ANI ÇOK GECİKTİ
Özgür Özel'in CHP İlçe Örgütü'ne geliş saati 12.00, 12.30, 13.00 olarak önceden değiştirilerek duyurulmuş olsa da saat 13.00 geçtikten sonra birkaç defa “Türkiye Partisi'nin kurucusu, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılının lideri Özgür Özel birazdan aramızda olacak” anonsu yapılınca merak duygusu zirve yapmaya başladı. Nihayet saat 13.32'de Özgür Özel'i Datça'ya getirecek helikopterin Bodrum'dan hareket ettiği kulaklara fısıldandı. Saat 13.52'de CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, CHP Muğla İl Başkanı Zekican Balcı, Datça Belediye Başkanı Aytaç Kurt, CHP Datça İlçe Örgütü Başkanı Sezai Öz ve daha başkaları alkışlar arasında alana giriş yaptılar.
DERDİMİZ ÇOK
Özgür Özel konuşmaya başlamadan CHP Datça İlçe Örgütü Başkanı Sezai Öz kürsüye çıktı ve çok kısa bir konuşma yaptı. “2023 Genel Seçim sonrası halkımızda büyük bir umutsuzluk hakimdi. Türkiye'nin yeniden umut etmeye, yeniden inanmaya ve mücadele etme ruhuna bir kez daha kavuşmaya ihtiyacı vardı. Yılgınlık ve umutsuzluk, insanların en büyük düşmanıdır. Adına 'değişim' dediğimiz yeni bir yola çıktık ve bugün aramızda bulunan, bizleri gururlandıran sayın genel başkanımız Özgür Özel'in öncülüğünde CHP Türkiye'nin birinci partisi oldu. 31 Mart 2024 sonrası umutlar yeniden filizlendi. Bugün merkezi iktidarın yönettiği kriz sarmalının Türkiye'de yeni umutsuzluklara neden olduğunu biliyoruz. Derdimiz çok. Derdimiz çocuklar. Derdimiz kadın cinayetleri. Derdimiz eğitim. Derdimiz ekonomi. Derdimiz sokak hayvanları. Derdimiz emeklilerin sorunları. Ancak her derdin vardır bir çaresi, o da Cumhuriyet Halk Partisi. Türkiye'nin iyi ve vicdanlı insanlarıyla bir cephe oluşturmak zorundayız. Birlikte çalışıp, birlikte bir yol yürümeliyiz. İşte o yolun adı Türkiye İttifakıdır. Hedefimiz de iktidardır. 20 yıl sonra bir genel başkanı ağırlamanın gururu ve sevinci içerisindeyiz. Birlikte çalışıp birlikte kazanacağız.”
GAZİ MUSTAFA KEMAL'İN PARTİSİ İLK SEÇİMDE İKTİDAR OLACAK
Sezai Öz'den sonra Özgür Özel kürsüye çıktı; yorgun ve uykusuz görünüyordu ya da bana öyle geldi. “Güzelim Datça'nın güzel insanları, böyle bir pazar gününde, bu kadar güzel yazdan kalma son bir günde bugünü eşiyle, dostuyla, ailesiyle, çocuğuyla, torunuyla, annesiyle, babasıyla geçirmek varken ilçe ziyaretimize gelip, ilçenin önünü böyle miting alanına çeviren ve Türkiye'nin en büyük ailesi olduğunu gösteren Cumhuriyet Halk Partililer, hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz.” dedikten sonra büyük ölçüde doğaçlama oldukça sade ama kendisine verilen yazılı notlardan kaynaklı olduğu kolayca anlaşılabilen bazı hatalı bilgiler de içeren akıcı bir konuşma yapmaya başladı.
“Datça'nın kış nüfusu 25.000, yazın 100.000'i geçiyor, 150.000'i buluyor diyenler var. Datça'ya olanaklar, kışa göre yollanıyor; para, hizmet yaza göre isteniyor. Muğla'da da aynı sorun var. Ahmet başkan bu kadar yüksek bir oy alınca, Datça'daki su sorununu da biliyorum, dedim ki 'Datçalılar bize bir mesaj vermiş. Büyük bir destekle yüksek bir hizmet bekliyorlar.' Biraz önce dedi ki '1. Etap çalışmayı bitirdik. 8 mahallenin su sorununu çözdük. 2. Etaba başladık. Geri kalanını da çözüyoruz.' Kendisine teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum.
Aytaç başkan örgüt emekçisi. Siyasi yaşamamızda da hem aramızın çok iyi olduğu, ben 'değişim' yoluna çıktığımda beni ilk destekleyen ilçe başkanlarımızdan, delegelerimizden bir tanesiydi.
O Datça'da Belediye Başkanlığına aday oldu. Anketimizi yaptık. Örgütümüzdeki gücünün sokakta da, Datça'da da olduğunu gördük. Görevlendirdik, o da çok büyük bir başarı elde etti. Tabii Datça çok önemli bir kent. Hasan Ali Yücel'in oğlu Can Yücel'in memleketi. Onun gözbebeği bir yer. Knidos Antik Kenti var; Ege ile Akdeniz'i ayıran burun. Dünyanın en stratejik deniz noktalarından bir tanesi tarih boyunca. O Knidos Antik Kenti'nin adına kurulan Knidos Derneği bundan 3 yıl önce, 4 yıl önce bana 'Yılın milletvekili' ödülünü vermişti. Uzun bir yolculuktan sonra o ödülü almaya gelmiştim. Sonra beni güneş batımına götürdüler. 'Burada bir dilek dile' dediler. Ben Türkiye ile ilgili bir dilek diledim ama yanımdakiler kendimle ilgili bir dileği söyleyip 'Buraya geldin, inşallah bir dahaki sefere genel başkan olarak geleceksin' demişlerdi. Bugün Knidos'a gidemedik ama Datça'ya genel başkan olarak geldik. Emin olun, şunu söyleyeyim, Knidos'ta tuttuğum dilek kendime dair değildi, makama mevkiye dair değildi. Yanımdakilerin tuttuğu dilek gerçek oldu. İnşallah benim dileğim de gerçek olacak ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi ilk seçimde iktidar olacak.
CHP İKTİDARININ ANAHTARI BELEDİYE BAŞKANLARININ CEPLERİNDE
235 km'lik sahili, 52 koyuyla Türkiye'nin en önemli turizm merkezlerinden bir tanesindeyiz. Başkana 'Nasıl geçti?' dedim. 'İyi geçti' dedi. Bütün belediyelerin 6 ayını ölçüyoruz. Muğla'nın da, Datça'nın da ölçüyoruz. Görünen o ki yaz sezonu açılırken, Datça'da açılan Halk Lokantası, Datça'nın Cumalı, Çeşme, Yazı, Belen mahallelerini kapsayan Betçe 3. Etap Su Projesinin hazırlanması, 1. Etabın, 2. Etabın çok önemli sorunları çözmüş olması, vatandaşın Anayasaya aykırı olarak girişinin engellendiği sahillerin, halka açılması, sahilleri açtık, işletenlere karşı işlem yapılması ve kamunun, halkın menfaatlerinin savunulması, 160 depremzede öğrenciye Datça'da ev sahipliği yapılması, sahip çıkılması, Datça Limanındaki iskelelerin yenilenmesi, kapasitelerinin genişletilmesi, Sarıcayaz Festivalinin yapılmış olması... görüyorum ki Datça'da büyük bir memnuniyet yaratmış, anketlere yansımış. Başkanı tebrik ediyorum. Sizlere teşekkür ediyorum.
Çok dar bir vakitte oradan oraya koşuyoruz... Şundan emin olun: Cumhuriyet Halk Partisi sadece genel başkanı değil, milletvekilleriyle, parti meclis üyeleriyle, MYK üyeleriyle, il başkanlarıyla, belediye başkanlarıyla farklı bir motivasyonla çalışıyor. Motivasyonumuz kendimize dair işlerimiz değil, örneğin, hep söylüyorum, Ahmet Aras'ın cebinde bir anahtar var. Aytaç Kurt'un cebinde bir anahtar var. Aytaç başkanın cebindeki anahtar Datça Belediyesi'nin kapısının, kasasının anahtarı değil. Ahmet başkanın cebindeki anahtar Muğla'nın altın anahtarı değil. Onların ceplerindeki anahtar, önümüzdeki seçimlerde Atatürk'ün partisinin iktidarının anahtarı. Eğer ki bugüne kadar çalıştıkları gibi, umduğunuz gibi dürüst çalıştıklarında, gayretli çalıştıklarında, emeğe değer verdiklerinde, doğayı koruduklarında kent suçlarına karşı mücadele ettiklerinde bu yaptıkları görev, bizim partimize iktidar yolunu açacak. İktidarın anahtarı onların ceplerinde.
KURU KAVGA ETMEYECEĞİZ
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bakın, emekliler var ve diyorlar ki 'Emekliler için etkin mücadele, emekliler için sendikal statü.' Emeklilerin örgütlü mücadelesini burada ifade ediyorlar. Biliyorsunuz, genel başkan oldum. O gün çıktım, şunu dedim: 'Kuru kavga etmeyeceğiz. Asla ve asla Tayyip Erdoğan'ın istediği tartışmaların, Tayyip Erdoğan'ın istediği itişmenin, kakışmanın, sürekli onunla ağız dalaşına girip gündemi onun istediği yere çekmesine izin vermeyeceğim.' Elbette Tayyip beyle kavga edeceğim ama onunla yapacağım kavga onun istediği gibi kimlik kavgası değil, etnik kavga değil, mezhep kavgası değil, onun istediği gibi suni bir gündem üzerinde o bana hakaret, ben ona hakaret değil. Onunla yapacağım kavga, geçinemeyen emeklinin mahkûm edildiği 12.500 TL'nin davası. Onunla yapacağım kavga, seçimden önce '4 kez zam yapacağım' deyip bu sene bir kere bile zam vermediği asgari ücretlinin kavgası. Onunla yapacağımız kavga, yoksul çiftçilerin, emeklilerin kavgası. Gelecekten güveni kalmayan, geleceğinden endişe duyan gençlerin, yurtdışına gitmek isteyen gençlerin Türkiye'de kalmaları, yaşamaları, hayal kurmalarına dair kavga. Bir yanda Tayyip Bey, bir yanda Devlet bey, sürekli bir beka sorunu buluyorlar. O beka sorunu, bu beka sorunu...
Ne olacak? 'İşgal olacak. Dünya devi ülkeler gelecek, dünyanın gelişmiş ülkeleri Türkiye'yi işgal edecek. Onun için birlikte durmalıyız.' Tayyip beye şunu söylüyorum: Bu ülkede bir beka sorunu olursa ki oldu, 100 yıl önce oldu, 110 yıl önce oldu. Geldiler, işgal ettiler. Ne oldu? Ne oldu? Geldikleri gibi gittiler. O günlerde birileri işgal donanmasına kırmızı halı seriyorlardı, ama birileri 'Geldikleri gibi gidecekler' diyordu. O gün bu ülke beka sorununa düştüğünde, Atatürk çağırıyor diye Tayyip beyin yaptığı gibi mitinglerine gelip de kotun üstüne perdelik kumaştan yalandan kefen çekenler değil, aha da bu memleketi 83 milyonun toprak altında yatan kefensiz dedeleri kurtardı, nineleri kurtardı. O gün geldiğinde gereğini bu milleti yapar. Esas beka sorunu, insanları korkutup 'Dünyanın gelişmiş ülkeleri gelecek. Buralarda hayal kuruyorlar' deyip de milleti korkutmak değil. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin Türkiye'de hayal kurması normal. Şu Muğla'nın bir ilçesi, Allah göstermeye, Datça'nın yarısını ver sana Hollanda'nın tapusunu yaparlar. Marmaris'i vermeye kalk, Almanya'nın iki katını versinler. O yüzden onlar burada hayal kurar, vız gelir tırıs gider. Esas beka sorunu, bu ülkenin gençlerinin dünyanın başka ülkelerinde hayal kurmasıdır. Dünyanın o ülkelerinin buralarla ilgili hayal kurması değil, bu ülkenin dört gencinden üçü dünyanın başka ülkelerinde hayal kuruyorsa işte beka sorunu odur.
“İSRAİL TÜRKİYE'YE SALDIRACAK” KORKUSUNUN BİR MAKSADI VARMIŞ
Tayyip Bey geçtiğimiz günlerde bir beka sorunu daha uydurdu. Ne dedi? 'İsrail Türkiye'ye saldıracak.' Hemen, geçmişte bu numaraları yaptı, yutan oldu, yutmayan oldu. Hemen dedim 'Gel. Anlat bunu.' Tabi geçmişte bunu deyince, 'Devlet sırrı. Bildiğimiz var. İstihbarat teşkilatım var. Jandarma var, polis var. Askeri istihbarat var. Bildiklerim var.' derdi. 'Gel' dedim, 'Kapalı oturum yapalım. 'İkna olursak, hep beraberiz. Ama eğer ki sen bunun altını dolduramazsan, gizli oturumda ne konuşulduğu konuşulmaz. Ama ne konuşulmadığını anlatırım.' Kendi gelmedi. İki bakan yolladı. İki bakan sizin TV'de duymadığınız hiçbir şeyi anlatmadı. Demek ki neymiş? 'İsrail Türkiye'ye saldıracak' korkusunun bir maksadı varmış. Ama ben de yanılmışım. Ben sanmıştım ki o bunu şunun için yapıyor: 'Efendim, İsrail Türkiye'ye saldıracak. Açsın, güvencesizsin, işsizsin, kimsesizsin ama derdini konuşma, unut. Beni desteklemelisin, çünkü tehlike var.' Vallahi benim bu dediğimi yapıyor ama fazlasını yapıyormuş. Diyor ki 'İsrail saldıracak. Sizin elinizi cebinize atmanız, bana 70 milyar vergi vermeniz lazım.' Bakın, Tayyip bey 2017'de Savunma Sanayi Fonundaki 3 milyarı, bugünkü parayla 30 milyar, 'İhtiyacı yok. Savunma sanayine yeterince destek verdik' deyip, o parayı alıp Varlık Fonu'na devretmiştir. O para bugün olsa 30-35 milyar, işlettiğin takdirde 50 milyar, 70 milyar. Şimdi sizin her birinizin her harcamanızdan yeni vergiler alacak. Demek ki mesele İsrail tehlikesi değilmiş. Vatandaşa cambaza bak deyip cebine el atmakmış. Tayyip beyin bu oyununu milletimize şikâyet ediyoruz.
NUMAN KURTULMUŞ HÜDAPAR'IN ALANINI GENİŞLETMEYE ÇALIŞIYOR
Diğer bir yandan bir de Numan Kurtulmuş çıktı, geçtiğimiz günlerde. Tayyip Bey sizlere verdiği sözü tuttu mu? Peki, kime verdiği sözü tuttu? HÜDAPAR'a. Kim onlar? Domuz bağcılarının avukatları. Kim onlar? 'Kadınlar sahipsiz kalmasın. Sokak hayvanları gibi sahiplendirelim onları' diyenler. Bunlara söz verdi diye gitti İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı. Yani kadınların, gençlerin arkasından Devleti çekti. Şimdi dünya kadar cinayet işlenince 'cezasızlık oluyor. Bu işi çözmeliyiz.' diyor. Bir cezasızlık varsa bunun müsebbibi Tayyip beydir, İstanbul Sözleşmesinden çıkmasıdır. Saldırganlara, arsızlara, kadın düşmanlarına cesaret vermesidir. O HÜDAPAR'a söz verdi diye İstanbul Sözleşmesinden çıktı; o, HÜDAPAR tuttu, sürekli ne dedi? 'Anayasa'nın ilk 4 maddesi tartışılsın.' Anayasa'nın 4. Maddesi 'İlk 4 madde değiştirilemez'dir. 'O maddeye karşı çıkıyoruz diyenleri üzer.' Geçtiğimiz haftalarda sorduk, kıvırdılar. Dün, bu sefer TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş çıktı, dedi ki 'Devletin milletiyle ve ülkesiyle bir bölünmez bütün olduğu ifadesi yanlış.' Bu nerede yazıyor? Aynı yerde yazıyor. Felsefede, güya bir entelektüel tartışma başlatacak. Devletin milletiyle ve ülkesiyle değil de millet devletiyle ve ülkesiyle olacakmış. Platon diyor ki 'Devlet kişilerin kurduğu bir yapı değil, şartların gerektirdiği zorunlu bir oluşumdur. Platon devleti kutsuyor, öbürü ümmeti kutsuyor, öbürü milleti kutsuyor.' Kardeşim, hiç oynamaya gerek yok. Elini uzatanın eli kırılsın, Anayasa'nın ilk dört maddesinden. Orayı okuyunca şunu anlıyorsun: Türkiye Cumhuriyeti devletiyle, milletiyle, ülkesiyle bölünmez bir bütündür. Nokta.
Numan Bey, baktı, Tayyip bey HÜDAPAR'a bir şey diyemiyor, bu da HÜDAPAR'ın alanını genişletecek, hesapta entelektüel tartışma açıyor: Devlet mi milletiyle bütünmüş, millet mi devletiyle bütünmüş? Biz okuduğumuzdan onu anlıyoruz. Yok efendim askerler yanlış yazmış. Vallahi biz Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarıyız. Türküyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkes’iyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Hristiyanıyla, Yahudisiyle, Müslümanıyla biz hep beraber bir ve beraberiz. Orada yazandan anladığımız şudur: Devletimizle, milletimizle, ülkemizle birlikte bir bütünüz. Bayrağımız belli, başkentimiz belli, kurucumuz belli, bununla sorunlu olanlar da belli. Onlara, ilk 4 maddeye el uzatanın da elini kıracağız, o kadar.
BEN DATÇA'YI ÇOK SEVİYORUM
Ben bu Datça'yı çok seviyorum ama hep böyle gelip hızlı hızlı gidiyorum. Bir kere daha gelmiştim. 'Çok acelem var' demiştim. Aytaç başkanla ilçe başkanım, o zamanlar tabii Aytaç başkan ilçe başkanıydı, önceki belediye başkanım ile beni aldılar, bir şeyin önüne götürdüler. 'Acelem var' diyorum. 'Bir fotoğraf çektir, öyle gidersin' diyorlar. Bir duvarın önünde fotoğraf çektirdik. Bir baktım, bir salyangoz resmi, yanında yazıyor ki 'Çok acelen varsa bu dünyada, ne işin var Datça'da.' Kusura bakmayın ama benim acelem var yine. Gidiyorum ama şunu söyleyeyim: Acelem var, partiyi iktidara getirmemiz lazım. Acelem var, bu iktidarı bir şekilde göndermemiz lazım. Emeklinin, işçinin, memurun, çiftçinin, gençlerin yüzlerini güldürmemiz lazım. Onun için acelem var. Onun için gidiyorum. Bunlar gidince geleceğim, uzun uzun Datça'da tatil yapacağım. Söz veriyorum. Hoşça kalın.”