Tweet |
İSKENDERUN / MEHMET ERDAL
6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan depremin hemen sonrasında gönüllü olmuştuk her üçümüz; deprem bölgesinde çalışmalara katılacak ve Dayanışma Gönüllüsü olacaktık. Her nedense bir türlü gelmemişti “Sıranız geldi. Sen şuraya, sen şuraya, sen de şuraya” haberi.
Aradan 14/28 Mayıs 2023 tarihli Genel Seçim geçti. Yaz geçti. Datça'da ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz “Hadi Gari” mitingi geçti. Geldik bugüne.
“Önümüz Kış. Şimdi gidemezsek bir daha gidemeyiz Hatay'a” diyerekten Dayanışma Gönüllülerine ulaştık: “Hatay'a gideceğiz. Oraları görmek istiyoruz. Orada çalışma yürüten Dayanışma Gönüllülerine de uğrayacağız. İş verirlerse yapacağız. Vermezler ise sadece dolaşıp döneceğiz.”
YOL UZUN. GİT GİT BİTMİYOR.
Datça, Fethiye, Korkuteli, Antalya, Mersin, Adana üzerinden ilk elde İskenderun'a varmak üzere 22 Ekim sabahı yola çıktık. Birçok kez mola verdik. 1070 KM yaptık. Navigasyon’un azizliğine uğrayıp İskenderun içinde bir-iki kez dönüp durduktan sonra 23 Ekim günü saat 02.00 gibi İskenderun Mustafa Kemal Mahallesindeki Dayanışma Gönüllüleri merkezine ulaştık. Bizi Dayanışma Gönüllülerinden İzmirli bir arkadaş karşıladı. “Buraya gezmeye ve sizlere faydalı olmaya geldik. Bize 'Gittik ve faydalı olduk' duygusunu yaşatın, misafir muamelesi yapmayın” dedik. “Şimdi yatalım. Sabah saat 08.30'da kahvaltı yapacağız. Saat 09.30'da kreşe çocuklar ve aileleri geliyor.” dedi İzmirli arkadaş. Saat 02.40'da yattık.
DAYANIŞMA GÖNÜLLÜLERİ MERKEZİ
İskenderun Dayanışma Gönüllüleri merkezinin tam karşısında Hacıbektaş Derneği Anadolu Kültür Vakfı Cemevi Şubesi binası bulunuyor; bina Cemevi'ne aitmiş. Arada bir yol var. Cemevi'nin alt katında İHD (İnsan Hakları Derneği) İskenderun Şubesi de faaliyet gösteriyormuş. Cemevi'nin bir yanında bitişik konumda birkaç tane konteynır gördük. Dayanışma Gönüllüleri'nden eğitmenlerin şu an LGS'ye hazırlık başta olmak üzere öğrencilere gönüllü eğitim verdikleri bu konteynırların bulunduğu alanda depremin ikinci gününden itibaren ülkenin her yerinden gelen Dayanışma Gönüllüleri depremzedelere her türlü yardımı yapmaya başlamışlar; 2500 kişiye her gün 3 öğün yemek verebilmeyi bile başarmışlar. Sonrasında bu yardım faaliyetleri şu an bulunduğumuz yere taşınmış. Yardımlar süreç içerisinde şekil değiştirmiş. Şimdilerde çocuklara kreş, bisiklet kullanma, sosyal aktiviteler, kadınlara boyama, örgü, ihtiyaç duyup gelen her vatandaşa çamaşırlarını yıkama, WC, duş... gibi hizmetlerin yanı sıra talep edilirse çocuklara mama, kadınlara ped dağıtımı yapılıyor. 3 daimi eğitmenin yanı sıra gönüllü eğitmenler de bu faaliyetlerde görev alıyorlar.
Dayanışma Gönüllüleri'nin İskenderun merkezinin üzerinde bulunduğu yer özel mülk konumunda olan bir arazi. Bir vatandaş bu araziyi Dayanışma Gönüllülerine tahsis etmiş. Dayanışma Gönüllüleri ellerindeki malzeme çerçevesinde bu arazi üzerine gerekli gördükleri mekanları yapmışlar: Mutfak. İçerisinde çocukların ve kadınların eğitim faaliyetlerini yürüttükleri bir alan, kadın ve erkek gönüllülerin ayrı ayrı yatıp uyuyabilecekleri bölümler olan oldukça büyük kapalı bir mekan. Çocukların ve kadınların kullanabilecekleri açık alanlar. Kreş olarak kullanılan konteynır. WC ve duşlar. İsteyen herkesin gelip çamaşırlarını yıkayabilecekleri çamaşırhane. Vatandaşlardan ve sponsorlardan gelen malzemelerin bulunduğu iki depo. Oldukça büyük bir su arıtma istasyonu...
Burada asgari düzeyde de olsa pek çok kişiyi barındırabilecek ve depremzedelere pek çok alanda hizmet verebilecek bir yaşam merkezi oluşturulmuş.
Bu dayanışma merkezi yurt içi-yurt dışı kişi, dernek ve yardım kuruluşlarının desteğiyle faaliyet yürütebiliyor; ilk girişte, büyük kapalı mekânın ön duvarında oldukça büyük bir panoda bu merkeze yardım gönderen kişi ve kuruluşların adları yazılı.
Depremin ilk günlerinde İskenderun'da yardım faaliyeti yürüten sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler farklı nedenlerle sahadan çekilmişler; istikrarlı yardım faaliyeti yürütüp gelen tek oluşum Dayanışma Gönüllüleri olmuş.
Dayanışma Gönüllüleri'nin ilk kez 1999 Gölcük depremi sırasında depremzedelere yardım faaliyetleri sırasında gündeme geldiğini, o günden bugüne çok yararlı işler yaptığını anlattı bir dayanışma gönüllüsü bize bir gün oturup sohbet ettiğimizde. İskenderun'da bu yerin kişisel inisiyatifler ile oluşturulduğunu ve “olmaz” denilenin başarılarak bugünlere gelindiğini söyledi. “Burasını oluşturmak bir hayaldi, o hayali gerçekleştirdik” dedi. Hayal ettikleri bu yer deprem sonrası içinde yaşanılmaya başlanan koşullarda sokakta karşılığı olan bir şeymiş ve önceden tanıdık ya da tanımadık pek çok kişi/kuruluş bu hayali duyar duymaz gerçekleştirilmesi için her türlü desteği vermiş.
İskenderun Dayanışma Gönüllüleri Merkezi pek çok kişinin çok uzun süre çok yoğun harcadığı emeğin ürünüydü, öyle akşamdan sabaha oluşturulmamıştı.
Dayanışma Gönüllülerine, bu tür faaliyetlerin nasıl yürütülmesi gerektiğine ve geleceğine dair çok yararlı konuşmalar yaptık o ve daha başka gönüllülerle.
DEPREMİN YOL AÇTIĞI YIKIMLA YÜZLEŞTİK
Navigasyon’un azizliği sonucu İskenderun içerisinde gir-çık-dön yaparken yorgunluktan, uykusuzluktan, dikkat dağılmasından ve belki de gece yarısı oluşundan kaynaklanıyor olabilir aman aman bir yıkımla karşılaşmamıştık. Bu nedenle depremin yol açtığı yıkıma dair çok belirgin bir görüntüye tanık olmadığımızı ifade ettik.
“Olur mu? Bu mahalle Mustafa Kemal Mahallesi'dir ve depremin İskenderun'da en çok yıkıma yol açtığı mahalledir” dediler. Bu yıkımı görmemiz için bulunduğumuz yerin karşısında bulunan Cemevi'nin arka kısmına geçmemiz yeterliydi.
Cemevi'nin arka kısmında çok geniş uzun bir alan bomboştu. Depremde ya da ağır hasarlı olduğu için bilahare yıkılan binaların kalıntıları tam anlamıyla temizlenmemişti. Her yerde moloz kalıntıları vardı. Görüntü iç karartıcıydı. Dolaşmaya devam ettik. Kapıları, pencere pervazları yerlerinde duran duvarları çatlamış boş ya da kapıları, pencere pervazları sökülmüş duvarları çatlak ve deprem anında kısmen yıkım görmüş binalar gördük. Üzerlerinde “Davalık” yazılanlar da vardı. Antakya'da çok daha fazla tanık olacağımız bu tür “Davalık/Dağvalık” ya da “Yıkmayın” yazılı binalar devlet tarafından önerilen “yerinde dönüşümü” kabul etmeyen mülk sahipleri tarafından yıkılmaması için mahkemeye başvurulan binalarmış.
Anlatılanlara göre devlet yıkılan ya da bilirkişi olarak görevlendirilen kişilerce “ağır hasarlı” tespiti yapılarak yıkılmasına karar verilen binalarda daire sahibi vatandaşlara, sahibi olduğu daire sayısı kaç tane olursa olsun 750.000 TL. hibe+750.000 TL. 2 yıl geri ödemesiz faizsiz kredi teklif ediyormuş. Bu teklifin gerçekçi olmadığını, bu teklifi kabul eder ise eninde sonunda mülksüz, yani “başını dahi sokacak bir yeri olmayan vatandaş” haline geleceğini düşünen vatandaş eğer binası ya da içerisinde dairesinin bulunduğu bina “ağır hasarlı, yıkılacak” olarak tespit edilmiş ise can havliyle mahkemenin yolunu tutup “Binamı yıkmayın. Ben kendim gereken güçlendirmeyi yapacağım” diyormuş.
KONTEYNIR KENTLER
İskenderun Adliye Binası yakınlarında Üsküdar Belediyesi'nin yaptırdığı konteynır kentini gördük. Yanı başında bir cami vardı.
Anlatılanlara göre konteynır sayısı 240 ile 400 arasında değişen 15 civarında konteynır merkezi varmış İskenderun'da. “'Devlet vatandaşı çadırda yaşatmaya devam ediyor' paylaşımlarından bıkmış olmalı ki devlet, İskenderun'da çadırda yaşayan vatandaş bırakmadı, herkesi konteynırlarda kalmaya zorluyor” şeklinde yorumlara tanık olduk.
Bu konteynırlarda yaşayan bazı vatandaşlar konteynırlara su ve elektrik sayacı takılarak kendilerinden kullandıkları su ve elektrik paralarının alınmaya başlanacağının duyumlarını aldıklarını söylediler. Yetişkin kızı depremde ölen bir anne devletin konteynırda yaşayanların aylık gereksinimleri için konteynır başına 3.000 TL. alışveriş fişi dağıtacağı bilgisini verdi. Bunların yanı sıra aile bireyleri kalabalık olan ailelerin tek konteynırda kalıyor olmalarından, pek çok konteynırda yağmur yağdığında ortaya çıkan su sızıntısından, ortak kullanım alanlarının yetersiz oluşundan ya da personel sıkıntısı nedeniyle yaşanılan sıkıntılara dair şikayetlere de tanıklık ettik.
Bir akşam Dayanışma merkezinde otururken içerisinde bir kadın ile bir erkek olan bir araç yaklaştı. Şoför mahallindeki erkek indi ve bize “Burada çamaşırlarımızı yıkayabiliyor muyuz?” diye sordu. “Elbette” dedik. Eşine işaret etti. Eşi elinde çamaşırda kullanılan sıvı deterjanlar ile indi. Erkek bagajdan içerisinde kirli çamaşırları olduğu anlaşılan oldukça büyük iki-üç bohça indirdi. Bir arkadaş yol gösterdi. Çamaşırhaneye yöneldiler. Kirli çamaşırları çamaşır yıkama makinalarına koyduktan sonra yanımıza geldiler. Erkek çok kızgındı. “A... konteynır kentinde kalıyorum. Çamaşırhanede görevli kişi saat 08.00-17.00 arası görev yapıyor. Sonra da çamaşırhaneyi kapatıp gidiyor. Karı-koca çalışanlar işten saat 17.30'da dönüyor ve haliyle çamaşırhaneyi kullanamıyorlar. Bu durumda pencereleri kırıp içeri giriyor insanlar” dedi. Ona konteynırlarda kalanların istedikleri zaman buraya gelip çamaşırlarını yıkayabileceklerini, deterjan da verildiğini söyledik. Bir süre sonra yıkanmış temiz giysilerini almak için geri gelmek üzere memnun bir şekilde ayrıldılar.
“BİR FAYDAMIZ OLMUŞTUR” DUYGUSUNU YAŞADIK
“Sizler taa Datça'dan kalkıp buraya bizleri görmeye geldiniz ya bu bile yeter” demelerine bakmadık, ısrarla “Bizlere misafir muamelesi yapmayın. Size bir faydamız olursa asıl biz çok mutlu olacağız.” dedik. Mutfakta, çevre temizliğinde, iç-dış ve depo düzenlemesinde yardımcı olmaya çalıştık. Depremin ilk anından itibaren Dayanışma Gönüllüleri ile birlikte farklı zamanlarda farklı işlerde birlikte çalışıp gün boyu ya da bir-iki güne bir gelip uğrayanlarla sohbet ettik. Daha çok onlar anlattı bizler dinledik.
“Buralara gelmekte çok geç kalmışız. 'İnisiyatif kullanıp çıkıp gelmeliymişiz ve burada bu arkadaşlara yardımcı olmalıymışız” dediğim çok oldu.
Şimdi bile “çok geç” değil. Deprem bölgesi dışında yaşayan ve “Belki benim de bir faydam olur” diye düşünen herkes çıkıp gelmeli buraya; becerisi neyse, ne verebilecekse burada yaşayan insanlara, vermeli. Her yaştan kadın-erkek “Ben ne verebilirim ki depremzedelere?” diye düşünmemeli. Buralarda her şeye, her yeteneğe, her beceriye... gereksinim var. Gelmeli ve “Benim de bir faydam oldu” duygusunu yaşamalı.
Burada daha uzun süre bu koşullar devam edecek. Akşamdan sabaha, bugünden yarına ya da merkezi yönetim tarafından farklı ağızlardan ifade edildiği gibi bir-iki yılda normale dönecek bir hayat yok burada. Yol uzun ve her anlamda çok sorunlu geçecek. Uzaktan gazel okumanın bu bölgede bu koşulları yaşayan insanlara hiçbir yararı yok. Depremzedeler kendi kaderleriyle baş başa bırakılırlarsa korkarım ki bir süre sonra deprem bölgesinde yaşayanlar ile deprem bölgesi dışında yaşayanlar arasında duygusal kopuş süreci yaşanmaya başlanacak...
Dayanışma Gönüllüleri arasında beş gün çok çabuk geçti.
İskenderun'u hiç gezemedik değil, gezdik. Sakıt (Suçıkağı) mahallesinin oradaki Çağlayan Şelalesine, İskenderun sahiline, “Yemek yediğim zaman çok mutlu oluyorum” diyen çok sempatik bir rehberimiz ile Payas'a gittik. Ayakta kalmaya çalışan bazı esnafların iş yerlerinde yerel tatları tattık. Yıllardır görmediğim bir dostumu gördüm.
Cumartesi günü öğle civarı Defne'ye gitmek için yola çıktık.
(Devam edecek)