Tweet |
GÜLDEN SÖKELİOĞLU
Bu söz, et almak için kasaba giden bir babanın elindeki para yetmeyince, kasabın müşteriye söylediği bir sözdür.
Ne yazık ki çoğu insan, et fiyatları sürekli arttığı için kasaba gidemiyor, gitse de istediği gibi et ya da kıyma alamıyor.
Çocuklarının protein yönünden beslenmesi için bazı annelerin kemik aldıklarına şahit oldum. Kemikleri kaynattığı suyla yemekleri yaparak, çocuklarının sağlıklı olmasını sağlıyorlar.
* *
Türk-İş'in(Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) 2022 Mayıs Ayı Raporuna göre Türkiye'de 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı, asgari ücreti geçerek 6 bin 17 TL' ye, yoksulluk sınırı ise 19 bin 602 TL' ye çıktı. (1)
Bu durumda maaşının büyük bir kısmını faturalara (elektrik, su, doğalgaz, internet, ulaşım, kira ve okul giderleri) veren bir aile, füze gibi fırlayan et fiyatları karşısında ne yapacağını şaşırıyor; canları istese de et, kıyma, tavuk ve balık alamıyor... Yeterli beslenemiyor.
**
IMF ve BM'den çarpıcı bir rapor... Türkiye'de açlık ile ilgili dikkat çeken bir artış.
BM( Birleşmiş Milletler) verilerinde Türkiye'de yetersiz beslenmenin son 3 ayda hızlı bir şekilde arttığı belirtildi.
Uluslararası Para Fonu(IMF) Finans ve Kalkınma isimli yayınında savaşın gıda krizini körüklediği, Türkiye'nin gıda güvenliği riski olan ülkeler arasında olduğu belirtildi.
BM Dünya Gıda Programı'nın açlık haritasında
(9 Mayıs 2022)
Türkiye'nin 'orta riskli ve istikrarlı ' olduğu belirtildi.
Haritada, 82,3 milyon nüfuslu Türkiye'de yetersiz gıda tüketimi olan kişi sayısının 3 ayda 410 bin kişi artarak. 14,8 milyon kişiye ulaştığı belirtildi. Mayıs ayında yeterli gıdaya ulaşamayan kişi sayısındaki 1 aylık artışın ise yaklaşık 50 bin kişi olduğu açıklandı.
BM raporuna göre; 5 yaş altı çocukların %1,7'sinin ağır beslenme eksikliği olduğu belirtilirken kronik beslenme yetersizliği yaşayan çocukların oranı ise % 6 oldu.
Türkiye'de yetersiz gıda tüketiminin en yüksek olduğu şehir ise Şırnak oldu. 540 bin nüfuslu Şırnak'ta 115,7 bin kişinin yeterli beslenmeye ulaşamadığı aktarıldı.(2)
**
Bir yandan savaşlar, bir yandan küresel ısınma nedeniyle yaşanan doğa felaketleri, bir yandan enflasyon ve diğer yandan silahlanma yarışı yüzünden yaşanan açlık krizi milyonlarca insanı ve çocuğu etkiliyor...
Maalesef en zayıf halka olan çocuklar ve kadınlar;
açlık, yoksulluk, sürgün, hastalık, ve ölümle yüzyüze kalıyor.
Bütün bu acılar, işgalci devletlerin liderlerinin doymak bilmeyen hırsları nedeniyle yaşanmaktadır.
Eskiden batılı ülkelerin işgal ettikleri Sudan ve Somali'de yaşanan açlık ve ölüm, günümüzde Yemen'de, Libya'da, Suriye'de, Irak'ta, Türkiye'de ve pek çok ülkede görülmektedir.
Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş ise bu iki ülkenin küresel buğday ihracatının dörtte birini oluşturduğu için bu ülkelerden buğday alamayan dünya ülkelerini ve Türkiye'yi olumsuz etkilemektedir.
**
Tanıdığım bir fırıncıya, "ekmekleri yaptığınız unlar, yerli mi, ithal mi?" diye sorduğumda bana, " Unun % 70'i ithal; eğer dışarıdan buğday gelmezse Türkiye aç kalır" dedi.
Oysa bir zamanlar, Konya Ovası, Türkiye'nin tahıl ambarı idi. Kendi ihtiyacı dışındakini de ihraç ederdi. Toprak Mahsulleri ofislerinin ambarları tahıl ürünleri ile doluydu...
Hatta mercimek stoklarını tüketmek için, Prof. Dr. Ayşe Baysal, televizyona çıkarak, "sağlığınız için, mercimek tüketin" derdi. Şimdi ise mercimeği Kanada'dan alıyoruz.
Eskiden fazlasıyla ürettiğimiz ve ihraç ettiğimiz buğday, arpa, yulaf, mercimek, kurufasulye, nohut, pirinç, ayçiçeğini şimdi dış ülkelerden alıyoruz...
Hatta peynir diyarı olduğumuz halde peyniri ve hayvanlar için çok önemli olan samanı bile dışarıdan alıyoruz...
Oysa savaş, salgın hastalık, doğal felâket durumlarında toplumların açlıkla ve ölümle yüzyüze kalmaması için devlet yöneticilerinin tarıma ve hayvancılığa çok vermesi ve köylüye her yönden destek vermesi gerekmektedir.
**
Mustafa Kemal, Harp Akademisi'ni birincilikle bitirdikten sonra (1905), Kurmay binbaşı olarak Sofya Askeri Ataşeliği'ne atanır ( 1913).
Bir gün, kahvaltı etmek için bir pastaneye gider.
Orada kahvaltı yaptığı sırada içeriye üstü başı perişan bir halde bir köylü girer, " kahvaltı istiyorum" der.
Pastane sahibi ise adamı tersler, " kahvaltı yok" der.
Köylü, tekrar kahvaltı istediğini söyleyince, pastane sahibi onu azarlar ve dışarı çıkarmak ister. Çok sinirlenen köylü, masaya yumruğunu vurarak, "sana sütü, yumurtayı, tereyağını, yoğurdu ve unu ben veriyorum. Bana kahvaltı getirmeye mecbursun; hiç bir yere gitmiyorum " der.
Pastane sahibi de köylünün kahvaltısını getirmek zorunda kalır.
Genç bir subay iken bu olaya tanık olan Mustafa Kemal, bu olayın etkisiyle, "benim köylüm de böyle güçlü olmalı" diye söylenir.(3)
Mustafa Kemal Atatürk, yıllar sonra da, " Köylü, milletin efendisidir," sözünü söyleyecek ve bunu gerçekleştirecektir.
Atatürk döneminde olduğu gibi köylünün milletin efendisi olması dileğiyle...
Aksi takdirde, dış devletlerin karşısında el açarız; açlıkla, yoksullukla ve hastalıklarla boğuşuruz.
Kaynak:
(1) dw.com web sitesi
(2) Sözcü.com.tr
(3) Erol Mütercimler'in bir TV programında anlatımı.