Bugun...



CHP'yi Demokratikleştirmeliyiz!

Adım Sayit Demirelli. 1997, Datça doğumluyum. Babam Datçalı, İskele Mahallesi'nden. Annem ise Datça doğumlu, dedem Manisa Akhisar'dan gelip buraya yerleşmiş. Üç kardeşiz. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Spor Akademisi Beden Eğitimi Bölümü 2020 yılı mezunuyum. Aynı yıl Datça Belediyesi'ne basketbol antrenörü olarak işe girdim, 2 yıla yakın basketbol antrenörlüğü yaptım ve 2022 yılı içerisinde işi bıraktım.

facebook-paylas
Tarih: 01-07-2023 15:15

CHP'yi Demokratikleştirmeliyiz!

SÖYLEŞİ: MEHMET ERDAL / DATÇA

“Adım Sayit Demirelli. 1997, Datça doğumluyum. Babam Datçalı, İskele Mahallesi'nden. Annem ise Datça doğumlu, dedem Manisa Akhisar'dan gelip buraya yerleşmiş. Üç kardeşiz.

Manisa Celal Bayar Üniversitesi Spor Akademisi Beden Eğitimi Bölümü 2020 yılı mezunuyum. Aynı yıl Datça Belediyesi'ne basketbol antrenörü olarak işe girdim, 2 yıla yakın basketbol antrenörlüğü yaptım ve 2022 yılı içerisinde işi bıraktım.”

Sayit daha ilk anda mesleğinden ve Datça Belediyesi'ndeki işinden söz edince içimden, “Sayit'in içi hala dolu; üyesi olduğu CHP Datça İlçe Örgütünde ve bir dönem çalıştığı Datça Belediyesi'nde yaşadığını söylediği şeylerin bilinmesini istediği anlaşılıyor ama benim bu söyleşideki amacım, onun bu yaşadığını söylediği şeylerden hareketle de olsa CHP üyesi bir genç olarak CHP'ye dair bugün gündemde olan bazı konularda neler düşündüğünü öğrenmek.” diyorum.

Söyleşiye başlıyoruz.

 AİLEM ÖTEDEN BERİ CHP'LİDİR

Sayit'in babası Durmuş Demirelli'ye dair amiyane deyimle “kemik bir CHP'lidir” denildiğini bildiğim için CHP'nin yönetimde olduğu Datça Belediyesi'nde işe alınmasında babasının bu siyasi kimliğinin belirleyici bir etken olup olmadığını soruyorum.

“Babam 1999 yılında Datça Belediyesi seçimini kazanmamızdan (Erol Karakullukçu seçilmişti) çok öncesinde de CHP'li idi” diyerek anlatmaya başladı. “CHP 1999 yılından beri seçimlerde yüksek oy alınca, Datça'nın öteden beri hep CHP'li olduğu gibi bir algı var, bu doğru değildir. Babam ve benim ailem CHP Datça'da azınlıkta iken de CHP'yi destekleyenlerdendir. Bugün CHP Datça İlçe Örgütü'nün önde gelenlerinden bazıları da babam ve benim ailem gibi öteden beri CHP'li olanlardandır. CHP yerelde iktidar olmaya başladıktan sonra, sağ partili olan ya da sağ partilere destek verenlerden pek çok kişi CHP'ye yöneldi ve gelip üye oldu...”

Sayit, CHP'ye olan bu yönelimi bir nevi “menfaatçilik” ve “güçlü olanın yanında yer almak” olarak yorumluyor. Benim yorumum ise biraz daha farklı: 1990'lı yılların sonu ile 2000'li yılların başlarında siyasal İslam’ın merkezi yönetimde iktidar olabilecek boyuta ulaşması karşısında yalnızca Datça'da değil, Ege'nin bazı yerlerinde de seküler yaşamı benimsemiş olan ve geleneksel olarak Menderes-Demirel çizgisine oy veren bir kesim CHP'ye yöneldi, siyasal olarak kendilerini CHP'de konumlandırdılar...

 LİYAKAT SAHİBİ OLDUĞUM İÇİN İŞE ALINDIM

“Akademik anlamda bu iş için en yeterli kişi bendim, Datça'da. Öteden beri Datça Belediyesi Basketbol Takımı'nda oynadım ve üniversitede iken de yazları antrenörlük yaptım. Emek verdim. Bir çevrem oluştu, kendi çapımda. Datça'da işe alındıktan sonra da en genç antrenör oldum.”

Belediye beni işe almakla 'liyakat' açısından doğru bir tercihte bulunmuştur” diyebilir misin?

“Kesinlikle. Bu konuyu kime sorarsan sor, vicdanen bunun böyle olduğunu söyler. Eğer bu böyle olmasaydı, yani liyakatli oluşumdan dolayı değil de babamdan ya da CHP'ye yakın olmamdan dolayı işe alınmış olsaydım, istifa etmezdim. Kalırdım.”

Anlatımına göre, belediyede çalıştığı 2 yıla yakın sürede basketbolu 6 yaş kategorisine kadar indirmiş, köy okullarına bu konuda ders vermeye gitmiş. “Böylesi bir hizmeti veren belediye Türkiye'de çok azdır. Üniversiteye öğrenci hazırladım, 5 yıl okuması için. Kazanamayanlar da oldu ama 2 kişi kazandı. Hangi belediyenin üniversiteye öğrenci hazırlama gibi bir misyonu oldu? Datça'da olmayan şeyleri getirdim. Projeler ürettim. Belediyede çalışmaya devam etseydim daha başka projelerim de olacaktı, örneğin engellilere yönelik deniz turizmi ile ilgili, fakat nasip olmadı.”

 DUYGUSAL OLARAK ÖTEDEN BERİ CHP'LİYDİM

CHP Datça İlçe Örgütüne Datça Belediyesi'nde işe başladıktan sonra üye olmuş. Babasının öteden beri “kemik bir CHP'li” olması nedeniyle çocukluğundan beri yereldeki politik gelişmeler ile bir biçimde içli dışlı imiş. “Beni tanıyan herkes bunu bilir” diyor. “Üniversitedeki bölümüm nedeniyle öğretmen de olabileceğimden resmi olarak CHP'ye üye olmamıştım. Duygusal olarak partiye çok önceden beri bağlıyım. Küçük yaşlarımdan beri partinin olsun, belediyenin olsun bütün çalışmalarında bulundum. Lise dönemimden beri, hatta 7. ya da 8. sınıftan beri katıldığım mitinglere, örneğin, Kılıçdaroğlu'nun Muğla'ya ilk geldiğinde yapılan mitinge katıldığıma dair fotoğrafım var.”

Bu dönemdeki kimliğini nasıl tanımlayabiliyorsun?

“Deniz Gezmiş'in fotoğrafını görmüştüm, sosyal medyada, ilgimi çekmişti. Onunla ilgili bilgileri orada okudum. Daha sonra Lenin, Stalin... işte Türkiye'nin yakın tarihi filan o dönemde çok ilgimi çekti. O dönemde kendimi 'Solcu, Devrimci, Atatürkçü' olarak tanımlıyordum. Her şeyi daha tam olarak bilemiyordum... Deniz Gezmiş'e çok büyük hayranlığım vardı. Ama CHP'liydim. Başka bir yöne yönelmem hiç olmadı.”

 CHP'YE ÜYELİK İÇİN 15 KİŞİ BAŞVURDUK

Senin gibi üyeliğe başvuran başka gençler de var mıydı?

“Vardı.” dedikten sonra üyelik sürecini özet olarak anlatmaya başladı. “Önce Datça ADD Gençlik Kollarını kurduk ki ben gençlik kolları başkanı idim. ADD'de yer alan gençler olarak CHP içinde de aktif olarak siyaset yapmak istedik. Biliyorsun, gençlerin siyasete ilgi duymaları çok fazla olmuyor ülkemizde, yıllardır. Biz ilgi duyuyorduk. Bir biçimde katkı vermeye çalışıyorduk. Üye başvurularında bulunduk ama sonrasında bir kısım arkadaşımızı üye olarak kabul etmediler.”

Neden?

“Nedeni, gerçekte, mevcut ilçe yönetimini desteklemiyor oluşumuzdu. Bizi 'muhalif gençler' olarak tanımlamışlar. Başvuranlarımızın bir kısmını kabul ettiler, bir kısmını çok uğraştırdılar, bazılarımızı ise hala üye olarak kabul etmiyorlar.

Ben ilk kabul edilenler arasındaydım ama benimkisi de sıkıntılı oldu. Şöyle ki, biz başvuruda bulunduktan sonra ilçe yönetimindeki bir üye (...) bize mülakat yapılmasını önermiş. Yönetimdeki bazı üyeler bu öneriye 'olmaz öyle şey' demişler. İtiraz etmişler. 'Biz bu gençleri tanıyoruz. Bunlar parti için çalışan gençler. Bu gençleri üye yapmalıyız. Bizim misyonumuz bunu gerektiriyor.' Sağ olsunlar, bizi desteklemişler. Sonunda mülakat yapılmadı. Ama o üyelik başvurusu sürecinde yıprandık. CHP'de siyaset yapmak isteyen bizler bu süreçten çok rahatsız olduk.”

İlçe başkanı, seni, aileni tanıyan birisi olarak “Sayit seni tanırız ama şu şu arkadaşlarını alamayız, nedeni şudur...” gibi bir şey söyledi mi?

“Hayır. Hatta ben görüşmek istedim. Hiçbir geri dönüş olmadı.” Kendisi ile birlikte üyelik başvurusunda bulunanlardan üyeliğine zorluk çıkarılan ya da üyeliği kabul edilmeyenler ile ilgili muhtelif söylentiler duymuş ve bu söylentiyi aktaran kişilere de gerekli açıklamaları yapmış ama bu konuya dair ilçe başkanı kendisi ile hiç konuşmamış.

Siz CHP'li olmak istiyordunuz?

“Elbette. Biliyorsunuz, belediyenin bir personel alım gücü var. Bunu herkes biliyor. Belediyenin başka partililerden işe aldıkları oluyor. Onları işe alıp sonra da partiye üye yapıyorlar. Ama bizi partiye üye yapmıyorlar...”

Üyelik başvurusu kabul edilmeyenler şimdi ne yapıyorlar?

“Hiç bir partiye üye değiller. Partisiz olarak yaşamlarını devam ettiriyorlar. ADD üyesi konumundalar.”

BELEDİYE'DEN AYRILMAK ZORUNDA KALDIM

Datça Belediyesindeki işinden neden istifa ettin?

“Belediye'deki işimden ayrılmamın birden çok nedeni var. Öncelikle, ben belediyenin kurumsal ve tüzel bir kişilik olarak hareket etmesini savunuyordum. Örneğin, belediyenin gelirleri tekrar belediyeye dönsün ve hizmet amaçlı kullanılsın, işe alımlar eşit şekilde olsun, personel olarak işe alınacaklar gerçekten çalışmak isteyenlerden alınsın... Diğer yandan, ilçe örgütüne üye bir genç olarak ilçe örgütündeki bazı uygulamalara karşı çıktım. Belediye'de çalışan bir partili olarak her iki yönden düşüncelerimi belirttim ve tepki aldım.”

Sayit hem çalıştığı Datça Belediyesine hem de üyesi olduğu CHP Datça İlçe Örgütüne karşı eleştirel bir tutum takınmasının her iki kurumun yöneticileri tarafından hiç hoş karşılanmadığını söylüyor.

Sana belediyeden “ayrıl” mı dediler? Seni ayrılmak zorunda mı bıraktılar? Ne oldu?

“Ayrılmak zorunda kaldım. Ayrılmam sürecindeki olaylar çok detaylı...”

Sayit, bu noktada, kendi açısından belediyedeki işinden ayrılma sürecinde yaşadıklarını ve son nokta olarak değerlendirdiği bir olayı anlatıyor...

Belediye'deki işinden ayrılmaya karar verince ve istifa dilekçesi yazınca, belediyeden yetkili konumunda hiç kimse, örneğin başkan seni çağırıp “Sayit sen neden istifa ettin? Hele şunu anlat. Yapılabilecek bir şey var ise yapalım,” filan demedi mi? Yoksa senin istifa edeceğini bekliyorlar mıydı?

“Bekliyorlardı. Çağırsalardı da oturup konuşmam danışıklı döğüş gibi bir şey olurdu, bunu da ben kabul etmezdim ama böyle bir durum hiç olmadı.”

Bu konuyu üyesi olduğun CHP Datça İlçe Örgütü'nden konuştuğun bir yetkili oldu mu?

“İlçe başkanı ile görüştüm. Dinledi. Bana hak verdi. 'İşine dön' demedi. 'Dön' dese de ben dönmemekte çok kararlıydım.” Anlatımındaki bu noktaya dair olayı daha anlaşılır hale getirecek başka sorular da soruyorum. “Bana hak verdi söylem düzeyinde ama şunu da belirtmeliyim, o söylemine uygun davranmadı...”

İstifa ettin ve sonra İzmir'e gittin. İzmir'e neden gittin?

“Çalışmaya. İşten ayrılma sürecinde yaşadıklarım beni oldukça yıpratmıştı ama asıl olarak mesleğimi devam ettirmeliydim. Bir süre çalıştım. Sonra Datça'ya döndüm. Şimdi bir arkadaş ile ortak spor salonu işletiyoruz. İşimi yapıyorum.”

DATÇA'DA SİYASET BRİÇ KULÜBÜ GİBİ

Bu yaşadıklarından nasıl bir sonuç çıkarıyorsun? Datça CHP İlçe Örgütü gençlere karşı biraz mesafeli mi duruyor?

“Kesinlikle. Datça'da siyaset, briç kulübü gibi. Yaşça büyük herkes. Gençleri istiyorlar ama...”

Aykırı gençleri” istemiyorlar mı?

“Biz 'aykırı gençler' de değiliz. Hani Deniz Gezmişleri 1961 Anayasası’nın şu şu maddelerine aykırı davranmaktan yargılıyorlardı da Deniz Gezmiş kalkıp 'Hayır. 1961 Anayasasını biz değil siz uygulamıyorsunuz. Sizin yargılanmanız gerekir” diyor ya bizim dediğimiz de o; biz CHP'de olması gerekeni söylüyoruz. CHP bu...”

Siz 2020 yılında üyelik için başvurmuşsunuz. Şimdi 2023 yılındayız. Datça CHP İlçe Örgütünde bu konuda bir değişiklik gözlüyor musun?

“Şu sıralar var, çünkü herkes belediye başkanlığına aday adayı olduğunu açıklıyor ya da açıklamaya hazırlanıyor. Haliyle, aday adayı olan ya da olmayı düşünen, gençleri arkasına aldığını göstermek istiyor.”

 ŞU AN CHP'de “BÜYÜME” GİBİ BİR DERT YOK

14 Mayıs öncesi günlerde ben Avukat Levent Gördesligil ile söyleşi yaparken sen yanımızdan geçmiş ve K. Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamayacağını söylemiştin, biz ise “Hayır. Kazanacak” demiştik. Sen haklı çıktın. O öngörünün nedeni ya da nedenleri nelerdi?

“Anlattıklarım bir yerde partinin içinde bulunduğu durumun özeti gibidir aslında. Ben partinin içindeki durumu biliyorum. Bizim partimizin büyüme gibi bir derdi yok, büyüme ihtiyacı duyulmuyor. Bu anlamda bir şeyler yapmaya ihtiyaç duymuyorlar. Bunun sadece ilçe örgütü ile sınırlı olduğunu da düşünmüyorum. Sokakta manevi duygularla çalışmazsan hiçbir seçimi kazanamazsın. Sokağın içinden gelmen lazım. Gönüllüler ile çalışman lazım. Menfaat guruplarıyla seçim kazanılmaz. O davaya inanan, ilkelere bağlı gruplarla kazanılır. Ne yazık ki bir genç olarak bizzat yaşadığım durumlar da belki buna sebeptir, bu şekilde gördüm olup biteni ve kazanılamayacağını düşündüm. Bunun başka sebepleri de var, bu başlı başına bir konu olmalı.”

CHP nasıl olmalı?

“CHP kişilerin inisiyatifi ile değil kurumlarının inisiyatifi ile hareket eden, şahsımın yorumlarıyla değil de olaylara daha farklı yöntemlerle yaklaşan bir parti olmalı.”

 DEMOKRASİYİ EN ALT ZİNCİRE KADAR İNDİRMEMİZ LAZIM

Seçimin sonuçları nedeniyle CHP'de ciddi bir moral bozukluğu var. İster istemez bir iç tartışma süreci başladı; “Değişim” dillendiriliyor. İmamoğlu, Özgür Özel, Bülent Tezcan, hatta K. Kılıçdaroğlu'nun kendisi de “değişim” diyor. Senin düşüncen ne bu konuda?

“Değişim, kişiler bazında değil, tüzükte yapılmalı. Demokrasiyi en alt zincire kadar indirmemiz lazım. CHP'de üyeler genel başkanı bile kendileri seçmeliler. Belediyelerin ve belediyelerin belirlediği delegasyonun gücüyle genel başkan seçilmemeli. Genel başkanın seçiminde dahi üyelerin önüne sandık konulmalı.”

Bu önerisi ve bu önerisinin CHP gibi üye sayısı bir milyon dört yüz bin civarında olan bir partide ne ölçüde uygulanabilir olduğu ile ilgili düşüncelerini öğrenebilmek için sorular soruyorum. Bunun bir bakış açısı olduğunu ve her şeyin bu bakış açısı ile çözülmesi gerektiğini söylüyor. “Örneğin AKP de bile bir kişinin 3 dönemden fazla milletvekili olamayacağı kuralı var. CHP'de ise 6-7 dönemdir milletvekilliği yapanlar var. Değişimi, önümüzdeki dönem genel başkan İmamoğlu, Özgür Özel olsun, K. Kılıçdaroğlu olmasın şeklinde değil, tüzükte değişiklik olsun şeklinde anlamalıyız.

Yani sence CHP'de demokratik bir işleyiş mekanizması olmalı ve bunun kuralları mı konulmalı?

“Verdiğim örnek ne kadar komik aslında, ironik. AKP'de 3 dönem milletvekili olunabiliyor, bizde ise 6-7 dönem milletvekili olanlar var. Şimdi K. Kılıçdaroğlu diyor ki 'Milletvekili adaylarını ön seçimle seçeceğiz'. Önümüzde milletvekili seçimi yok ki, yerel seçim var. Belediye başkan adayı ve belediye meclis üyeleri adayları için aynı şey neden söylenmiyor?”

 ÖN SEÇİM OLMALI

Ön seçim olmalı mı?”

“Kesinlikle”

Olmalı ise ön seçim sonucu seçilecek kişinin genç, kadın, istenen bir kişi ya da tam tersi olup olamayacağını baştan bilme şansımız yok.

“Olsun. Herhangi bir sınıflandırma yapmadan ön seçim ile seçilmeli bir lider. Elbette gönlümden geçen gençlerin seçilmesidir ama gençlerin de yanlış yapması ya da yanlış yapmasına müsait bir ortam olabilir. Bütün bunlara rağmen bu ayrımı yapmadan ön seçimler yapılmalı her yerde. Gençlik kolları başkanı bile atama ile belirleniyor bu partide....”

Şaşırıyorum. Anlatıyor. Doğruymuş. Devam ediyor.

“Yönetimde olunan belediyelerin gücü aslında var olan merkezi yönetimin yanlış uygulamalarına karşı kullanılmalı. Bizde belediyelerin gücü belirli kişi ve kesimlerin rahat yaşaması için kullanılıyor. Bu mantıkla AKP'yi yenemeyiz. R. T. Erdoğan çok güçlendi. Şu durumda bile seçim kazandı ya, inanılır gibi değil. Demek ki ülkenin şu an içinde bulunduğu durumdan dolayı sorumlu olan öncelikle biziz, Erdoğan'ı destekleyenler değil. Sorun bizim kendi içimizde.

Yani diyorsun ki “Ön seçim yapılmalı ama benim gönlümden geçen gençlerin seçilmesidir.”!

“Evet, gençler ve kadınlar.”

Peki 60 yaşına geldiğinde de böyle düşünecek misin?

“Umarım, düşünürüm. Ben değişmem ama zaman ne getirir ne götürür şimdiden bilemem.”

 BİZ DE ELEŞTİRDİĞİMİZ AKP'YE BENZEDİK

CHP İsmet İnönü'nün son döneminde “Ortanın solu”, Ecevit döneminde “Demokratik sol” olarak tanımlandı. 12 Eylül dönemi yaşandı. Şimdinin CHP'si İnönü'nün, Ecevit'in genel başkan olduğu dönemdeki CHP değil. Şimdiki genel başkan K. Kılıçdaroğlu “Sol-sağ gibi tanımlamalar 18. Yüzyılda kaldı” diyor. Sen ne düşünüyorsun?

“Bir genç olarak ciddi bir ideolojik karmaşa yaşıyoruz. Bakıyoruz Sadullah Ergin İzmir'den bizim parti listesinden milletvekili adayı gösterildi, DSP, AKP ile ittifak yaptı. Konjonktür çok değişti. K. Kılıçdaroğlu'nun yaptığı Makyavelist siyaset çok anlamsızdı. Bu siyaset başarılı olmadı, yaşayarak gördük. Bakıyorsunuz Millet İttifakında SAADET PARTİSİ var TKP yok, sol gruplar yok. Halbuki sol grupların şöyle bir özelliği vardır, az kişi de olsalar sokakta iyi çalışırlar. Bakıyorsunuz hiç oyu olmayan DEMOKRAT PARTİ var, DEMOKRAT PARTİ'nin Genel Başkanı sokaktan geçse kimse onu tanımaz bile. Bunlar çok mantıksız şeyler. Hani bunlar güçlü olsalar hadi bize katabilecekleri bir şeyler var, AKP'yi yenmek için bunlara eyvallah diyelim, diyeceğim. Öyle bir durum da söz konusu değil. 14/28 Mayıs günleri seçim kaybedilince bu gerçek ortaya çıktı. Seçim öncesi biz bunları savunduk. Bu olup bitenler birer mantık hatası idi. 2x2=4 eder, bu da bunun gibi bir şeydir. Ne oldu? Milletvekili koltuklarını kaptırdık. Kime kaptırdık? Ülkenin bu duruma gelmesi yalnızca Erdoğan yüzünden midir? Baştan beri onun yanında yer alanlar, ona çalışanlar bu süreçten sorumlu değiller mi? Eğer parti tüzüğü bu şekilde olmasaydı, üyeler bu konuda belirleyici olsaydı bunlar CHP listelerinden aday olabilirler miydi? Olamazlardı. İşte ben de bunu söylüyorum, biz bir anlamda eleştirdiklerimize benzedik. Yıkım olur, asrın felaketi deprem olur ama biz yine de seçim kazanamayız. Bu mantıkla gidildiği sürece hiç bir seçim kazanılamaz.

 EHİL KİŞİLERİ SEÇMELİYİZ

3 Temmuz'dan itibaren CHP'de mahalle delegeleri seçimi başlayacak. Seçilen bu mahalle delegeleri ilçe yönetimlerini, ilçe yönetimleri il delegelerini, il delegeleri il yönetimlerini, il yönetimleri kurultay delegelerini, kurultay delegeleri PM üyelerini ve genel başkanı seçecekler. CHP'de sistem böyle çalışıyor. Ön seçimi savunan birisi olarak mahalle delegelerini seçecek üyelere ne öneriyorsun?

“Olaya biraz yukarıdan bakalım: Muğla Büyükşehir Belediye Başkanımız Osman Gürün 1999 yılından beri 24 yıldır bu makamda bulunuyor. Osman Gürün'ü o koltuğa oturtan zincir aşağıdan, mahalle delegeleri seçimi ile oluşturulmaya başlanıyor. CHP'liler dahil kimse memnun değil hem Datça'daki hem de Muğla Büyükşehir'deki belediyecilikten. Yani başarısızlık üstü başarısızlık... Bunun sorumlusu kim? Delege, ilçe başkanı, belediye başkanı adayı ya da belediye meclis üyesi adayı seçerken kimin kimden menfaati olduğu için değil de kim bu işi gerçekten yapabilir diye düşünmek gerekiyor. O noktada da biraz vicdan devreye girmeli. Bu konu, ideolojik ve ilkesel bir sorundur. Genel merkez ön seçime pek değer vermediği için üyeler hali hazırdaki durumdan, yani atama yoluyla adayın belirlenmesinden yılmış durumda. Örneğin ön seçim olsa üyeler Datça'da kimin CHP belediye başkan adayı olması gerektiğini çok iyi bilir... Durum böyleyken birilerinin atama yoluyla aday gösterilmesi, belediyenin gücünü, işe alımları kullanarak belediye başkanı adaylığını kazanması ya da belediye meclis üyesi adaylarını belirlemesi, karşısındaki kişileri yıldırıyor otomatik olarak... Örneğin bir belediye meclis üyemiz var, belediye meclis üyeliğine aday gösterileceği anlaşıldıktan sonra partiye üye oldu. CHP'liler olarak bunu sorgulamalıyız.”

Böyle bir şeyi hiç duymadığım için şaşırıyorum.

 ÖN SEÇİMİN YANI SIRA KAMUOYU YOKLAMASI DA YAPILMALIDIR

Datça, Bodrum, Marmaris, Fethiye... için olsun CHP Belediye Meclis Üyeleri ve Belediye Başkan Adaylarının belirlenmesinde söz sahibinin mutlak anlamda o ilçe örgütü üyelerinin olması ve kararın onlara bırakılması mı gerekiyor?

“Evet, üyelere bırakılması gerekiyor. Aslında, belediye bütün halka hizmet götüren bir kurum, bu nedenle de belediye başkanlığına bütün halkın kabul edebileceği bir adayın çıkarılması gerekiyor; CHP'nin ideolojisine, ilkelerine bağlı olanlar arasından...”

Bu söylediklerini hiç beklemiyordum. Şaşırdım.

Nasıl yani? Adayı üyeler değil de o yerelde yaşayanlar mı belirleyecek? Bu nasıl olacak?

“Anket firmaları var. Hatta demokrasiyi ben şuraya indirgiyorum, burada, 'nasıl olsa biz burada seçimi kazanıyoruz' mantığı var. Bu nedenle oluşan 'istediğimiz adayı seçtiririz' mantığı ile değil de 'gönüllerde taht kuran adayı seçtirmeliyiz' mantığı ile aday belirlemeliyiz. Bu da halka açık anketler yaptırarak, ki bunu CHP Genel Merkezi yaptırmalı, halk kimi aday olarak görmek istiyorsa onu aday olarak göstermeliyiz...”

Bu noktada Sayit ile ön seçim ile kamuoyu yoklamaları arasındaki fark, ön seçim ile kamuoyu yoklamaları sonrasında belirlenecek adayların çakışıp çakışmayacağı, çakışmaz ise hangisinin esas alınması ve savunulması gerektiği vb... konulara dair oldukça uzun bir diyalog sürdürüyoruz. Sayit yaklaşım olarak hem ön seçimi hem de kamuoyu yoklamalarını savunuyor. İlk anda ikisi arasında dengeli bir yaklaşımı savunduğu izlenimi verirken ikisinin belirlediği adayın farklı olması durumunda hangisinin esas alınması gerektiğini sorduğumda kamuoyu yoklamalarının esas alınması gerektiğini söylüyor. Bu noktada 2019 yılında yapılan yerel seçimde Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan ve seçilen Mansur Yavaş örneğini veriyor.

“Mansur Yavaş CHP'li değildi. Kamuoyu yoklamalarında birinci geldi, aday gösterildi ve kazandı. Ben de ilk başlarda, aday gösterildiğinde çok benimsememiştim. Seçilince işini çok iyi yapmaya başladı ve şimdi ona bakışım değişti. CHP felsefesine inandığını da düşünüyorum. Onun kazanmasına çok da mutlu oldum.”

Sayit ile kamuoyu yoklamalarında aday adayı gösterilecek kişilerin belirlenmesinde kriterlerin neler olacağı, bu kriterlerin ve aday adaylarının belirlenmesine kimin karar vereceği, bu karar vermenin o yerde yaşayan parti üyelerinin iradesinin askıya alınıp alınmaması anlamına gelip gelmeyeceği vb... konularında da uzun uzun konuşuyoruz.

Söyleşinin sonunda son söz olarak söyleyeceği bir şey olup olmadığını soruyorum; CHP adına Datça için düşündüğü belediye başkanı adayının tanımını yapıyor. Gülümsüyorum.

Sayit açık sözlü birisi. Ben, açık sözlü kişileri seviyorum.

“Datça'nın geleceği çelikten yoğuruluyor ve o gelecekte biz gençlerin olması lazım; parti içinde de belediyede de...”

Bir gün dönme umudun var mı belediyeye?

“Var!”

Söyleşiyi bitiriyoruz.

 




Bu haber 2602 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SÖYLEŞİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI