MEHMET ERDAL/DATÇA

Datça Belediyesi 21.05.2024 günü itibarıyla Kumluk Sahili'nde, 22.05.2024 günü itibarıyla da Sevgi Yolu'nun alt kısmında kalan bölgede sürüp giden “kıyı işgallerine” karşı “ortak akıl” oluşturarak gündeme getirdiğini söylediği bir uygulamaya yönelmiş, belediye başkanı Aytaç Kurt 22.05.2024 günü yaptığım söyleşide bu uygulamanın hem sadece masaların, sandalyelerin ve şezlongların geri çekilmesiyle hem de bu iki bölgeyle sınırlı kalmayacağını söylemişti. Bu söyleşinin yayınlanmasının akabinde Datça'da örgütlü konumundaki sosyalistlere belediyenin attığı bu adımı nasıl değerlendirdiklerini sormuş, iki bölüm halinde DEM, EMEP, SOL PARTİ, TİP ve TÖP Datça İlçe Örgütlerine/Temsilciliklerinden gelen yazılı yanıtları yayınlamıştık.

Denizci dostumuz Ahmet Seyhan Gürelli sosyalistlerin Datça ilçe örgütlerinin / temsilciliklerinin bu görüşleri yayınlandıktan sonra tarafımıza ulaştı ve “Söyleyeceklerim var” dedi. “Yaz, yolla, yayınlarız,” dedik. Yazdı ve yolladı.

“Evet Kıyılar Halkındır Ama Ya Denizler…

Merhabalar,

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin 'tuhaf' açıklaması ile tekrar başlayan ve 'Kıyılar Halkındır' şeklinde özetlenebilecek olan konu ile ilgili iki gün üst üste yayınladığınız röportaja, bir denizci olarak sizlerden farklı bir yerden 'denizden doğru' bakınca toplumun, memleketin 'vicdanı' olan sol örgütlerin konuya çok da özenli bir şekilde yaklaşamadıklarını ve her zaman söylenebilecek açıklamalar ile konudaki asıl 'gizi' es geçtikleri hissine kapıldım. Böylece bu konuda bir iki kelam ederek dikkat çekmek istedim…

AKP’nin bunca yıl sonra garip 'yumuşama' çağrıları ardından, talanı fütursuzca yürüttüğü alanlardan olan kıyılar ve denizlerimiz hakkında da birdenbire 'halkındır' demesindeki garipliğin araştırılmamasına, hatta sahiplenir gibi 'sloganın üzerine atlanmasına', konuyu, kıyı belediyelerinden bazılarının 'plajlara giriş çıkışı ücretsiz yapacağız' açıklamalarına sıkıştırılmasına olan üzüntümü es geçerek dikkatinizi sinsice yürütülen 'projelere' çekmek istiyorum…

Bakanlığın sitesinde Sn. Bakan 'şecaat arz ederken sirkatin söylemiş' zaten;

'Oraları temizleyeceğiz. Bir kısmını Kültür ve Turizm Bakanımızla yine konuştuk, halk plajları açacaklar. Bizim tüm Türkiye'deki kıyılara bakan MUÇEV adında bir kuruluşumuz var. Sahillerde sorumlu olduğu yerleri işletecek. Buralarda bir iki ihtiyaç mahali yapacağız tabii. Denizlerimizin kirlenmesini önleyeceğiz. Temiz tutacağız…' (Açıklamanın tamamı için bkz: https://csb.gov.tr/cevre-sehircilik-ve-iklim-degisikligi-bakani-mehmet-ozhaseki-sahil-seridindeki-kacak-yapilar-yikilacak-yatlara-yeni-duzenleme-yapilacak-bakanlik-faaliyetleri-40120 )

Son yıllarda kıyılara daha organize saldırılar için pusuda bekleyen MUÇEV garabetini bakan es geçmemişken, sol örgütlerin görmezden gelmesini anlayamam. Kıyıları sadece plaj+şezlong olarak görmeyelim, otopark, büfe, kafe hatta WC işletmelerine yavaş yavaş el koyan bir 'örgüttür' MUÇEV… Mesela, Gökova’nın o canım Akbük koyu karadan tek girişi olan şahane bir koydur bilen bilir, geçen yıllarda girişe henüz belli olmayan bir başka projenin saklayıcısı olarak MUÇEV barakası ve kapı kontrolü kondu bile. Ayrıca Okluk koyunun hepimizce malum işgali sonrası, Gökova’daki denizcilerin son birkaç ikmal yerinden biri olarak kalan Karacasöğüt’teki marina cinayetinin de kahramanıdır MUÇEV… Eminim daha sayılacak örneği çoktur bakanın gururla 'kuruluşumuz' dediği MUÇEV’in. Yine Özhaseki’nin açıklamasında yer alan 'özel yatlara yeni düzenleme yapacağız, denizlerimizi temiz tutacağız' şeklindeki 'masumane' açıklaması, özel yatlara birazcık uzaktan bakan her kesim tarafından 'sahiplenilmiş' görünüyor. Bunca yıl sonra AKP’nin attığı herhangi bir adıma kuşku ile bakılmaması garip kaçmıyor mu?

Size bakanın açıklamalarından iki ipucu daha vererek sonlandırıyorum, uzatmayayım;

Bakan 'yatlar teknelerini ağaçlara bağlıyor' diyerek Cumhuriyet tarihinin en acımasız ağaç katili olduklarını gizlemekle kalmıyor, iki yıldır MUÇEV aracılığı ile peşinde oldukları koylara tonoz ve şamandıra koyma uygulamasının da zeminini hazırlıyor. Biliyorum, 'ne var bunda denetlensinler, nerde durdukları belli olsun yatların' diyeceksiniz ama tahminlerinizin çok ötesinde paralar konuşulacak bir proje bu, yani, 'aman başka yere kaçmasın rant…'

İkinci konu ise, hepimizin hassas yaklaştığı denizlerin temizliğini teknelerin 'sintine boşaltmalarına' bağlayarak taraf oluvereceğimiz 'denizlerimizi temiz tutacağız' açıklamasının ardındaki sır… Bu 'sintine boşaltma' mevzuundaki yanlışlığı bir denizci olarak belki sonra size anlatırım konu hiç de bildiğiniz gibi değil ama onu şimdilik geçerek şuna dikkatinizi çekeceğim;

Yaklaşık beş yıldır kademeli olarak uygulanan 'denizde teknelerden atık toplama' işi yerel yönetimler tarafından kolayca ve adil bir şekilde uygulanabilecekken en etkin atık toplama merkezlerinin marinalar olması gerçeğini görmezden gelmeyelim lütfen, belki siz hissetmiyorsunuz ama buradan da para sesi geliyor… Son birkaç yıldır marinalar, önceden ücretsiz olan ikmal için yapılan kısa süreli bağlanmalara astronomik ücretler talep ederken, atık toplamayı denizlerin ve denizcilerin hayrına bedava yapmazlar takdir edersiniz. Bir yerde para akıyorsa ona uzaktan bakacak bir iktidar yok karşımızda unutmayalım…

Ezcümle, bakanlık belki de kafamızı karıştıran bu 'kıyılar halkındır' açıklamaları ile yine ve her zaman yaptığı gibi yeni rant kapılarına yasal ve meşru zemin hazırlama kaygısında bunu öncelikle sol örgütlerin görmesi ve biraz daha özenli yaklaşmalarını beklerdim…

Unutmayalım artık 'her taşın altına acaba rant var mı diye bakan' örgütlü bir güruh ile karşı karşıyayız…

Son olarak, son yıllarda denizlerimizde yaşadığımız kayıplar olağanüstü boyutlara ulaştı toplumun hemen her kesimine yayılan erozyon hem denizlerimiz ve hem de denizcilerin profilinde de gözleniyor… Bu derdimi de umarım bir başka sefer sizlerle paylaşırım…

Selamlar sevgiler…”