Bugun...



Ne Düşünüyorlar? (5):

Knidos, Hazine Arazileri, Taşınmazların Satılması ve Sahillerin Kullanım Yetkisi üzerine

facebook-paylas
Tarih: 01-02-2025 14:06

Ne Düşünüyorlar? (5):

MEHMET ERDAL

Sol, sosyalist partilerin örgütlü oldukları ya da resmi olarak temsil edildikleri yerellerde olup bitenler hakkında görüş bildirmelerini ve tavır ortaya koymalarını çok önemsiyorum. Bu çerçevede Datça'da ilçe örgütü bulunan ya da temsil edilen sol, sosyalist partilere (DEM, EMEP, SOL PARTİ, TİP, TÖP) yerel düzlemdeki gelişmeler hakkında (her zaman olamasa da) ne düşündüklerini sormak ve verecekleri yanıtları kamuoyunca bilinir kılmak istiyorum.

Şimdilik 4 soru sordum:
1- “Knidos'ta 1960'lı yıllarda Yazıköylüler tarafından imece yoluyla yapılan ve 2014 yılında çıkarılan Büyükşehir Yasası ile köy tüzel kişiliğinden Datça Belediyesi mülkiyetine geçen restaurantın ve bazı parsellerin kamulaştırılması doğrultusunda merkezi yönetim tarafından alınan karar ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
2- Yarımadamızın bazı bölgelerinde (Reşadiye, Kızlan, Çevre Yolu üzeri...) bulunan hazineye ait bazı arazilerin bazı kişilerce yasal olmayan bir biçimde “özel mülkiyet” haline dönüştürülmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
3- Datça Belediyesinin 2014 yılında çıkarılan Büyükşehir Yasası ile köy tüzel kişiliklerinden belediye mülküne geçen bazı taşınmazları çalışanlarının SGK'na olan borçlarını ödemek ya da başka gereksinimleri karşılamak amacıyla zaman zaman satışa çıkarması hakkında ne düşünüyorsunuz?
4- 03.09.2024 günü yapılan Datça Belediye Meclisi Eylül Ayı Olağan Toplantısında “Sahillerin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'ndan Datça Belediyesi'ne tahsis edilmesi talebinde bulunma” önerisi uzun tartışmalardan sonra toplantıda hazır bulunan CHP, MHP ve AKP'li Belediye Meclis Üyelerinin oy birliğiyle kabul edilmişti. Ne düşünüyorsunuz?”

Sorulara yanıt veren partilerin yanıt verme biçimlerine saygı duyarak bu görüşleri alfabetik sıraya göre birer gün arayla yayınlıyorum.

TÖP DATÇA TEMSİLCİLİĞİ

1- “Mevcut hükümet ülkede denetimi dışında bulunan tüm değerlere bir şekilde el koyma yolu ile kendine bağlama uğraşı içerisinde. Özellikle 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra ortaya çıkan siyasi tablo ülkede iktidar koalisyonunun güç kaybettiğini net bir biçimde gösterdi. İktidar hem oy hem de yönettiği alanların nüfus ve yüzölçümü olarak büyük bir kısmını muhalefete kaybetti. Şimdi bu kayıpları geri almak üzere bir yönelim içerisinde. Ülkeyi özel mülkü gibi gören Saray iktidarı kamuya ait her bir karış toprağı ticaret ve talanı derinleştirmek üzere değerlendirmeye çalışıyor. Orta Vadeli Program (OVP) ve Kalkınma Planları hep özel sermayenin ve ticaretin geliştirilmesi ve kamuya ayrılan kaynakların azaltılması üzerinden yapılıyor. Bütçede kamuya ayrılan paylar her sene azaltılıyor. Bu anlamda kamulaştırmanın gerçekten bu alanların kamu malı olduğu anlamını taşımadığını biliyoruz. Kaldı ki yerel yönetimleri kamudan ayrı düşünmek başlı başına sorunlu bir bakış açısı. Bu bakış açısı hukuksuzluğu da beraberinde getiriyor. Bugün Knidos'ta gerçekleştirilmeye çalışılan 'kamulaştırma' ile belediyelere atanan kayyım politikası özünde aynı siyasi stratejinin bir sonucudur. Siyasi çıkarlar bugün kamu çıkarlarının önüne geçmiştir. Knidos'ta gerçekleştirilen kamulaştırmanın adı el koymadır.

2- Hazine arazilerinin özel mülkiyet haline getirilmesi ister yasal yollarla olsun ister yasadışı kamu malının gasp edilmesidir. Bu fiili uygulayan herkes kamu önünde suç işlemiş demektir. Bugün bu gaspın durdurulması için hukuk mücadelesi yetmemektedir. İktidarın da kılavuzu olan neoliberalizm sonsuz bir talan ve gasp üzerine kurulmuş, sermaye lehine kamu iradesini ezmeye dönük bir sistemdir. Özelleştirmeler yoluyla kamu mallarının özel sektöre peşkeş çekilmesi kamu çıkarlarının geri plana bırakılmasını da beraberinde getirmiştir. Bu çıkarların geri planda bırakılması ile beraber baskılanan ücretler ve halkın sırtına yüklenen vergi yükü yoksullaşmayı derinleştirmiştir. Yani kamudan alınan her bir değer kamunun yoksullaşmasına sebep olmaktadır. Bu yüzden hazine arazilerinin kamu aleyhine işgal edilmesi halkın yoksullaşmasının sebeplerinden biridir. Bu yoksullaşma karşısında bir kişi veya grubun zenginleşmesi bulunmaktadır. Bu kamu malına, günün tabiriyle, 'çökerek' sağlanan haksız bir zenginleşmedir.

Hukuk ancak gasp karşısında sesin yükselmesiyle devreye girmektedir. İşte Datça yat limanı, Marmaris Sinpaş'ta ve pek çok yerde gördüğümüz durum budur. Bu gaspı durduracak olan halkın haklarına ve ortak çıkarlarına sahip çıkması olacaktır.

3- Burada iki farklı sorun ile karşı karşıyayız. Sorunların ilki 31 Mart 2024 yerel seçimleri sonrası Saray iktidarının muhalefetin kazandığı belediyelere karşı giriştiği bir mücadele var. Bu mücadelenin ilk ayağı yaşanan ekonomik krizi bahane ederek kamuya dönük çıkartılan tasarruf tedbirleri. Bu tedbirler ile birlikte iktidar dışında kalan tüm belediyelerin elleri kolları bağlanmış duruma getirildi. Bu mücadelenin ikinci ayağında ise zaten gelirleri ve merkezi bütçeden aldıkları paylar kısıtlı bu belediyeler borçları üzerinden sıkıştırılmaya başlandı. Erdoğan'ın bizzat verdiği talimat ile 'silkelenen' iktidar dışında kalan belediyeler bu borçları ödemenin en kolay yollarını aramaya başladı. Bu yollardan ilk akla gelenlerden biri de belediye mülkünde bulunan taşınmazların satılması oldu haliyle. Bu sorunlardan ilkiydi ve iktidarın 'diz çöktürme' stratejisi diyebileceğimiz yönelimin bir sonucuydu.

Diğer sorun ise muhalefet açısından bu stratejinin kabul edilmesidir. Ortada açıkça iktidar dışındaki belediyelere açılmış bir 'savaş' var ve bu savaşa karşı ana muhalefet partisi belediyeleri iktidarın çizdiği stratejiyi bozacak bir hamle yapmaktan ısrarla kaçınıyor. SGK borçlarının yapılmasını gerektirecek ortamın nasıl yaratıldığı ciddi bir sorun ve bu sorunun kaynağına inmeden sonuçlarıyla hareket etmek kamu çıkarlarını ister isteme geri plana itiyor. Örneğin DEM Partili belediyelerin seçim sonrası kayyımların bıraktığı borç bataklığını kamuoyuyla paylaşmaları ve bugün bu kayyımlara karşı verilen mücadele oldukça önemlidir. Bugün hukukun tükendiği, siyasi kararların esas olduğu herkes tarafından dillendirilen bir gerçek. O zaman bu gerçeğe göre hareket etmek de esas olmalıdır.

4- Anayasanın 43 Maddesi kıyıların kullanımında 'öncelikle kamu yararı gözetilir' diyerek bu tartışmaya önemli bir nokta koymuştur. Yani kanunla düzenlenecek olan kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartlarında öncelik kamu yararındadır. Tartışmalı anayasamızın kamu yararını gözeten parçalarından biri. İktidarın yeni anayasa tartışmasında yerini korur mu bilinmez ama bugün için kıyıların halkın olduğu anayasal bir gerçek. Özünde ülkenin yer altı ve yerüstü tüm zenginlikleri halktan başka kimsenin değildir. Bugünkü sistem ve uygulanan politikalar bunun tam tersini önümüze getiriyor olsa da biz sosyalistlerin savunduğu tek gerçek budur. O yüzden kıyıların halkın olması gerçeği anayasadan öte bir durumdur ve bugünkü iktidarın elinde bu alanlar rant kaynağı olarak özel sermayeye peşkeş çekilmektedir. Burada asıl olan kamu çıkarının ezilerek bir kişi ya da grubun çıkarına hizmet ediliyor oluşudur. Bu durum ister merkezi hükümet ister yerel yönetim tarafından yapılıyor olsun kabul edilemez. Bu açıdan merkezi hükümetin rant politikalarından kurtarılma adına sahillerin yerel yönetime tahsis edilmesi talebi halkın yararına kullanılma lehine olacak şekilde olumlu bir taleptir.”

BİTTİ!




Bu haber 540 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI