Bugun...



Solcu, Sosyalist Olduğumu Hiç Saklamadım

Hasan Kaya 1938 yılında Reşadiye Mahallesi’nde doğmuş. İlkokulu Datça'da okumuş. Kendi ifadesiyle “O yıllarda Datça'da ortaokul olmadığı için” ortaokula Marmaris'te başlamış, Milas'ta bitirmiş. “Babam benim okulu bitirebilmem için çalışmak zorundaydı” diyor. Babası rençber imiş

facebook-paylas
Güncelleme: 26-07-2023 16:49:30 Tarih: 26-07-2023 15:18

Solcu, Sosyalist Olduğumu Hiç Saklamadım

Söyleşi: Mehmet Erdal

Hasan Kaya 1938 yılında Reşadiye Mahallesi’nde doğmuş. İlkokulu Datça'da okumuş. Kendi ifadesiyle “O yıllarda Datça'da ortaokul olmadığı için” ortaokula Marmaris'te başlamış, Milas'ta bitirmiş. “Babam benim okulu bitirebilmem için çalışmak zorundaydı” diyor. Babası rençber imiş. Liseyi Muğla'da bitirdikten sonra İstanbul Eğitim Enstitüsü sınavına girmiş. Kazanmış. Resim ve müzik bölümleri 3 yıllık olan bu okulun 2 yıllık Türkçe Edebiyat Bölümünde parasız yatılı öğrenci olarak okumuş ve 1961 yılında mezun olmuş. Eşi Sevim Yüce ile sınıf arkadaşıymışlar.

 SÜRGÜN, SÜRGÜN YİNE SÜRGÜN

Aynı yıl Nevşehir Kız Öğretmen Okulu’nda görevlendirilmiş. Bu okulda görev yaparken okul yönetimiyle arasında çıkan bazı sorunlar nedeniyle 1964 yılı gibi Rize'nin Çayeli ilçesine sürgün edilmiş. 1967 yılına kadar orada çalışmış. Sonra askere gitmiş.

Askerlik dönüşü önce Sinop'un Türkeli ilçesine, sonrasında da eşinin hem doğduğu hem de görev yaptığı yer olan Sinop ili Ayancık ilçesine tayin edilmiş. Önceki geliş gidişleriyle birlikte toplam olarak 22 yıl Ayancık'ta yaşamışlar. “Hanımın memleketini kendime ikinci vatan seçtim” diyor.

1976 yılında, “ayrıntısını 'KIRK YIL ÖNCE KIRK YIL SONRA AYANCIK/Pel Yayınları kitabımdan okuyabilirsiniz” diyor, okul aile birliğinin yaptığı bir toplantıda bir olay oluyor; müdür öğretmenleri suçluyor. Dayanamıyor. Bir konuşma yapıyor. Bu konuşması üzerine hakkında soruşturma açılıyor, tahkikatın sonunda sürgünü çıkıyor, Erzincan Yaylakent'in bir köyüne, ilkokul öğretmeni olarak.

Okul yeni açılmış, “Bir kahvehanenin altındaydı. Binanın her tarafı sloganlarla boyanmıştı” diyor. Orada kendisini göreve başlatacak bir yetkili bulamamış, Erzincan'a gelmiş. Bir dilekçe yazmış. “Ben” demiş dilekçesinde “göreve başladım.” Zamanın Erzincan Milli Eğitim Müdürü “Zahmet etmişsiniz. Siz şu anda öğretmen değilsiniz. Öğretmenliğe başlayamazsınız” demiş. Gülüyor. Meğer onu görevden almışlar.

Erzincan'dan Ankara'ya geçiyor. Danıştay'a dava açmak istiyor. Avukat Halit Çelenk ile görüşüyor. Halit Çelenk dinliyor ve “Haklısın. Senin davanı alıyorum ve olumlu sonuca ulaştıracağız. Ama şu an var olan iktidardan bu çıkacak kararın yerine getirileceğini beklemeyin” diyor. İktidarda kimin olduğunu tam olarak anımsayamıyor ama “Milli Eğitim'de Ayvaz Gökdemir'in egemen olduğu dönemdi” diyor.

Ayvaz Gökdemir'in yardımcısı konumunda Cavit adında bir arkadaşı varmış. Bu arkadaşı fen dersleri öğretmenliği yaparken Ayancık Lisesi'nde, sonrasında bürokraside yükselmiş ve Ayvaz Gökdemir'in yardımcılarından olmuş. Kendisini görünce ellerini iki yakaya açmış, “elimden bir şey gelmez” demeye getirmiş.

 AYANCIK BELEDİYE BAŞKANI SEÇİLDİM

Ayancık'ta yapılan okul aile birliği toplantısında sürgününe neden olan konuşmasını dinleyenler arasında zamanın CHP Ayancık İlçe Başkanı Abdullah Çelem de varmış. Konuşmasını çok beğenmiş. 1977 yılında yapılan yerel seçimlerde CHP adına Ayancık'ta gösterilecek belediye başkanı aranırken, “Ecevit'te galiba o ilçe yöneticilerini sıkıştırıyormuş, 'seçimi kazanacak bir aday bulun' diye” diyor, kendisine belediye başkan adayı olmayı teklif ediyorlar. “Görevimden alınınca, CHP'nin teklifini kabul etmek zorunda kaldım” diyor.

Yapılan yerel seçim sonucunda belediye başkanı seçiliyor.

Aday gösterilmenizden önce CHP ilçe örgütünde ön seçim yapılmış mıydı?

“Ön seçim yapılmadı. O yıllarda çok nadir olarak bazı yerlerde ön seçim yapılıyordu.” Hasan (Kaya) hoca bu noktada ön seçim üzerine konuşmak istiyor. “CHP'de hala ön seçim diye bir sorun vardır” diyor. “Oraya geleceğiz...” diyorum. Devam ediyor: “Kılıçdaroğlu'nun, göreve geldiğinde ilk cümlesi 'Bundan sonra partimizin belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin ve milletvekillerinin adaylıklarını ön seçim ile belirleyeceğiz' idi ama maalesef bir iki kez denemesi yapıldı, sonrasında ön seçime hiç yanaşılmadı. Adaylar doğrudan doğruya merkez tarafından belirlendi. Bu da büyük yanlışlıklara neden oldu...”

 BELEDİYE BAŞKANLIĞI GÖREVİMDEN ALINDIM

Tamam hocam bu konuya da gireceğiz ama şimdi hikayeye kaldığımız yerden devam edelim.

1977-80 yılları arasında Ayancık Belediye Başkanlığı yapıyor. “11 Aralık 1977'de göreve başladım, 12 Eylül 1980'de görevden alındım” diyor.

Sizi neden görevden aldılar?

“Ayancık'taki örgütsel olaylar nedeniyle.”

O dönemde hangi sol örgütlenmeler vardı Ayancık'ta?

“Egemen olan Kurtuluş'tu, Devrimci Yol da onun arkasından geliyordu. Zaman zaman Devrimci Yol ile Kurtuluş arasında mücadeleler de vardı.”

Sizi bu örgütler ile nasıl ilişkilendirdiler?

“'Teröristleri koruyan adamsın sen' dediler. 'Belediye başkanı olarak Ayancık'taki terör olaylarına karşı çıkman gerekirken onlarla birlikte hareket ettin, onlarla işbirliği yaptın' dediler. Çünkü ben devrimcilerin Ayancık'ta yaptıkları bütün toplantılara, mitinglere, hatta Karadeniz Bölgesinde Arhavi'ye kadar yapılan bütün toplantılara katıldım, oralarda da konuşmalar yaptım. Ayancık Belediyesi Karadeniz Belediyeler Birliği'ne katıldı. Belediye başkanı olur olmaz yaptığım ilk iş de belediye çalışanlarını hemen sarı sendika üyeliğinden istifa ettirip DİSK'e bağlı sendikaya üye yaptırmamdır; Ayancık Belediye İşçileri hala DİSK'e bağlı sendikaya (Genel İş) üyedirler.”

Anladığım kadarıyla, siz CHP Ayancık Belediye Başkanlığına aday olduğunuz andan itibaren CHP'ye üye oldunuz...

“Hala da üyeyim. Ben politikaya denize dalar gibi dalmadım. İsteyerek dalmadım. Bir zorunluluktu bu. Görevden alınmışım, orta yerde kalmışım, yapacak bir şeyim yok, 'evet' dedim ve çalışmalara başladık. Seçimi kazandık. Belediye başkanı oldum.”

CHP'ye üye olmadan önceki döneminde sol siyasi yapılanmalardan birisi ile ilişkin, herhangi birisine eğilimin, sempati duyman vs... var mıydı?

“Sol yapılanmalar ile aram gayet iyi idi. Bu nedenle onların toplantılarına gittiğim için, ki Ayancık'ta TÖBDER o zamanlar Kurtuluş'un toplanma merkezi idi, gözaltına alındım.”

Gözaltına alınıp bırakıldınız mı yoksa tutuklandınız mı?

“Gözaltına alındım. 40 gün kadar kaldım. O, 40 gün içerisinde bir hayli derin işkencelerden geçirildim... Sonra elime bir belge verdiler 'Suçlu görülmemiştir' diye.”

 YENİDEN ÖĞRETMENLİĞE DÖNDÜM

Gözaltından çıktıktan sonra bir yandan göreve dönmek için Milli Eğitim Bakanlığı'na dilekçeler veriyor, bir yandan da Ayancık'ta 'Halk Kitapevi' adında bir kırtasiye dükkanı açıyor. Eşi öğretmenliğe devam ediyor.

İlk iki dilekçesine “Branş öğretmenliğine ihtiyacımız yoktur” cevabı geliyor. Daha sonraki başvurularının birisinde diyorlar ki “Sizi ortaöğretimde görevlendiremiyoruz ama 'ilköğretim de olur' derseniz hemen görevlendirelim.” Kabul ediyor. “Zaten emekliliğim de yaklaşmıştı” diyor. Ayancık’ın bir köyüne tayin ediliyor ama rahat vermiyorlar, o köy olmaz buraya, orası da olmaz şuraya... diyorlar. Yıldırmak için Samsun'un Çarşamba İlçesi Yukarı Esenli köyü dahil 4-5 köyde dolaştırıyorlar... En sonunda, 1990 yılında eşi Sevim hoca Datça Lisesi'ne tayin istiyor. Hasan hoca da eş durumu nedeniyle Hızırşah İlkokulu'na tayin ediliyor.

 EMEKLİ OLDUM

Hızırşah'ta 4 yıl çalışıyor ve 1994 yılında emekli oluyor.

Emekli olunca “haydi, şimdi politikaya döneyim” deyip yeniden CHP'ye üye mi oldunuz?

“Ben öğretmenken de CHP'liydim. Öğretmenken de politika yaptım. Devrimci politikalar yaptım. Gönlümde CHP hep vardı. Resmi üyeliğim doğal olarak Ayancık'ta kalmıştı. Ayancık'ta parti içinde ilk kavga ettiğim kişi de Ayancık CHP İlçe Başkanı idi. Daha sonra bir gün ben onu belediyeden o da beni partiden kovdu. Böyle bir durum yaşadım. Anlaşamadım yani CHP'liler ile orada da. Ayancık halkı ise beni çok severdi. Örneğin, yakın bir zaman önce ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Ayancık Şubesi beni Ayancık'a davet etti. Büyük bir topluluk ile karşıladılar...”

 ALBAY REMZİ BEY

CHP Datça İlçe Örgütü Başkanı kimdi?

“Albay Remzi beydi.”

Yakın zaman önce ölen emekli albay Remzi (Özbek) beyin adını duyunca CHP'li bazı üyelerden duyduklarımı aktararak CHP Datça İlçe Örgütünde adı bir nevi efsaneleşen Remzi bey ile ilgili ne düşündüğünü merak ediyorum.

Söyleşi yaptığımız sırada Hasan hoca, eşi Sevim hanım, bu söyleşiye vesile olan damadı Aras Akanaras, birlikte gittiğim arkadaşım Mehmet Kızıler ile birlikteydik.

Hem Hasan hoca hem de Sevim hoca, Remzi beyin CHP Datça İlçe Örgütü'nü kalıcı anlamda dizayn eden ve ilçe örgütünün bugünlere gelmesinde çok önemli katkıları olan bir kişi olduğunu kabul ediyor. “1999 yerel seçimlerinde CHP İlçe Örgütü'nün başarısının en önemli kişisi Remzi albaydır.” diyorlar.

1999 yerel seçiminden bir süre sonra Remzi albay ile belediye başkanı olan Erol Karakullukçu'nun araları açılıyor. “Erol Karakullukçu ikinci kez (2004) aday olmak isteyince Remzi albay karşı çıktı. Genel merkez Karakullukçu'yu aday göstermedi, Betçe'deki Alim Karaman'ı aday gösterdi. Halktan büyük bir tepki geldi. İmzalar toplandı. Ben ve belediye başkanımız Erol Karakullukçu, genel merkezi ikna etmek için Ankara'ya gittik.

CHP Genel Sekreter'i Önder Sav idi. Onun yanına çıktım. Dedim ki 'Belediye başkanımız burada. Yanlış bir karar verdiniz. Eğer bu kararınızda ısrar ederseniz seçimi kaybederiz.' Bu sözlerim üzerine bana bir hayli kızdı. 'Siz' dedi 'bizden daha mı iyi biliyorsunuz?' 'Sizden daha iyi bildiğimizi iddia etmiyorum ama bu karar Datça'yı, Datça'daki şartları bilmeden verilmiş bir karardır. Bu durumda belediye başkanlığını kaybederiz. İsterseniz belediye başkanımızı çağıralım' dedim. 'Gerek yok. Ben belediye başkanı ile görüşmem. İlçe başkanı sensin' dedi. 'Sen ne diyorsun, onu söyle. Kimin yanındasın?' dedi, 'Erol Karakullukçu'nun yanındayım' dedim. Önüme bir kağıt uzattı, üzerinde 'Şayet seçimi kaybedersek istifa edeceğim...' yazıyordu. 'İmzala' dedi, imzaladım. Döndük geldik. Genel merkez Karakullukçu'yu yeniden aday gösterdi.

Karakullukçu'nun yeniden aday olması için Ankara'ya gittiğimizde Ankara'da partiyi yönetenlerin bana sorduğu tek bir şey vardı 'Bu Remzi bey kim? Nereden çıktı bu Remzi bey?'”

Neden?

“Remzi bey defalarca başvurmuş genel merkeze Erol Karakullukçu'nun görevden alınması doğrultusunda.”

Remzi albay Datçalı mı?

“Değil. Erzincanlı. Emekli olduktan sonra Datça'ya gelip yerleşmiş.”

 EROL KARAKULLUKÇU'YU SEVERİM

Şimdi yeniden sizin hikayenize dönelim: Siz CHP Datça İlçe Örgütü'ne üye oldunuz ve peki sonra ne oldu?

“Üye olduktan sonra 'İşte sen bilgilisin, Ayancık'ta belediye başkanlığı da yapmışsın' deyip beni 1999 yılında ilçe yönetim kuruluna aldılar. 4 yıl ilçe sekreterliği görevinde bulundum. 2003-2008 yılları arasında ilçe başkanlığı yaptım. İlçe, il ya da kurultay delegesi hiç olmadım.”

Bu noktada bugün hayatta olmayan Erol Karakullukçu ile ilgili olarak bir şeyler söyleme gereği duyuyor. “Erol Karakullukçu, Datça tarihinde, Datça'ya en büyük eserleri kazandırmış belediye başkanıdır. On-on iki tane milyonluk, milyarlık eserleri vardır. On yıl süresince hiç boş durmamıştır. Hatta Muğla Belediyesi'nden önce gerçekleştirmiştir bazı işleri; mesela arıtma tesisini, çöp deposunu, işte şu anki belediye binasını...” Sevim hoca “Kent Parkı” diyor. Hasan hoca devam ediyor: “Bu başarısından eminim ve Karakullukçu'yu severim. Kendisiyle en çok kavga eden ve didişen kişi de benim. Onunla da ilçe binasında bazen çok sert tartışmalar yaptığımız oldu. Çünkü ben ilçe başkanı olduğum süre içerisinde yaptığımız ilçe yönetim kurulu toplantılarına belediye başkanını da çağırırdım...”

Bir süre rahmetli Erol Karakullukçu üzerine konuşuyoruz.

 

1999 YEREL SEÇİMİ

1994 yılı Eylül ayında Datça'ya ilk kez adım atan ve 2001 yılından itibaren de Datça'da 7/24 yaşayan birisi olarak 1999’da yapılan yerel seçimin CHP Datça İlçe Örgütü, Datça Belediyesi ve Datça için “milat” derecesinde önemli olduğunu düşünürüm; 1999 yılında yapılan yerel seçimde CHP Datça İlçe Örgütü'nün gösterdiği aday (Erol Karakullukçu) Datça Belediye Başkanı oluyor ve sonrasındaki bütün yerel seçimleri CHP adayları kazanmaya devam ediyor.

1999 yılında yapılan yerel seçime dair sorular soruyorum.

CHP ilk kez 1999 yılında yapılan yerel seçimde Datça Belediye Başkanlığı'nı aldı ve ilginçtir Karadenizli Erol Karakullukçu ile bunu başardı. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

“Bu olay, Datça halkının demokrasiye olan bağlılığını gösterir. Datçalı ırkçı değildir, yerelci değildir. Kıymetli bulduğu, değerli gördüğü insanı göreve getirmiştir. Bu olay Datça'nın yüz akıdır. Ben Ayancık'ta belediye başkanlığı yaptım. Ayancık'ta belediye başkanı olabilecek pek çok kimse vardı. Orada belediye başkanlığı yapan bir Ayancıklı yerine ben belediye başkanı oldum. İnsanların oralı ya da buralı olması halkımız için önemli değildir. ..”

Geçmişinde sol bir yapılanmaya yakınlık duyduğu söylenen Erol Karakullukçu'nun belediye başkanı seçildiği 1999 yerel seçim öncesi Datça'nın, pek de solcu bir yer olmadığı, Datça'da ağır basanın Menderes-Demirel çizgisi olduğu söylenir. 1999 bu anlamda da Datça için bir milat oluyor. Bunu nasıl açıklayabilirsiniz?

“1946 seçimlerinden 1999 yılına kadar Datça'da CHP'li olan yalnızca Reşadiye Mahallesidir. Genel ve yerel seçimlerde, mahallesinden Savaş Özalp (1982-1989), Mustafa Soytok (1989-1999) gibi başka bir partiden belediye başkanları çıkmış olmasına rağmen, Reşadiyeliler her daim CHP'nin arkasında durmuşlardır. Seçimleri kaybettiğimiz zaman bile...

1999 yılındaki çok süratli bir çalışma başlattık. Geceleri köy köy dolaşıp, gece mitingleri yaptığımı biliyorum. Kahve toplantıları yaptığımı biliyorum. Halkla içli dışlıydık. Betçe'nin, Emecik'in, Kızlan'ın yollarını düz ettik parti olarak. Datça'da ilk kez 3-5 bin kişiyi bulan mitingler yaptık.” Sevim hoca söze giriyor: “ Kavak ağacı dediğimiz (şimdilerde 'Demokrasi Meydanı' olan yerin yan tarafı) yerde seçim bürosu vardı, Ali Aslan da (CHP Muğla Milletvekili) geldiydi galiba, ilk konuşmayı Hasan (Kaya) yaptı. Sonrasında Erol bey, Gürol bey konuştular. Bizim öğretmen arkadaşlar buna 'sert konuşma' demişler, bu dedi ki 'benim kafamı serbest bırakın'. Orada doğruları söyledi. Hatta bizim bir öğretmen arkadaşımız geldi, 'Sevim abla, Hasan abi bizlerin tüylerini diken diken etti. Sert konuşuyor. Ne kadar güzel konuşuyor' dedi.”

 SOLCU, SOSYALİST OLDUĞUMU HİÇ SAKLAMADIM

Hoca anlatmaya devam etti.

CHP'de çalıştığım sürece solcu olduğumu, hatta sosyalist olduğumu hiç saklamadım. Ayancık'ta karşımdaki adayların benim hakkımda en büyük düşmanlıkları da bu yüzdendir. Ben her zaman 'solcuyum, sosyalistim' demişimdir.”

Karşımdakiler” derken CHP içini mi yoksa dışını mı kastediyorsun?

“Dıştaki, dıştaki karşıtlar. Ama CHP'nin solculukla, sosyalistlikle ne kadar ilgisi var? 'Ben sosyalistim' dediğim zaman CHP içinde de buz gibi olanlar oldu. Benden kopanlar ve uzaklaşanlar oldu. Ben Datça'da da aynı şeyleri yaşadım...”

Ali Geremeli'nin Yarımadanın Sesi Gazetesi’ndeki yazılarında sana “Devrimci Solcu” dediğini anımsıyorum, nedir bu hikaye?...

“Ben de okurdum” diyor. Gülüşüyoruz. Bu konuda bilgi veriyor. Sonrasında Geremeli'nin fabrikasında zeytinlerini sıktırdığını, sohbet ettiğini ve hatta dost olduklarını anlattı.

Gülmeye devam ediyoruz.

İlçe başkanı olduğunuz 2003-2008 yılları arasında ilçe yönetiminde kimler vardı?

“Gökhan Sağır, bir ara Nazmi Gültekin, Lale Demirli, Barış İlhan... çıkaramıyorum. Notlarıma bakmam gerekiyor.”

Sizin yerinize kim ilçe başkanı seçildi?

“Gökhan Sağır.”

2008'de ilçe başkanlığını bıraktınız ama üyeliğiniz devam etti. Parti ile ilişkiniz?

“Hala gidip geliyordum. Bir şeyler sormak için bana gelenler oluyordu. Belediye başkanlığına aday olmayı düşünenler gelip benimle görüşüyorlardı. İlçe örgütü yöneticileri sık sık ziyaret ediyorlardı.”

1999 ve 2004'te Erol Karakullukçu'nun doğru aday olduğuna inanıyordunuz...

“Evet”

 2009 YEREL SEÇİMİNDE GÖSTERİLECEK ADAY İÇİN ÖN SEÇİM YAPILMALIYDI

2004 yılında olduğu gibi 2009 yılında da Erol Karakullukçu'nun adaylığı nedeniyle parti içinde bazı sıkıntılar yaşandı, Timur Kabaklarlı olayı gündeme geldi. Timur Kabaklarlı adı anketlerde önde çıktı, Ali Şen yatıyla Karaköy'e demirledi ve “Yeni belediye başkanınız Timur Kabaklarlı'dır. Bu konuda Deniz (Baykal) bey ile görüşeceğim” dedi, yerel basın bunu manşetten duyurdu. Timur bey bir ara ilçe başkanlığını da kazandı... ama aday yapılmadı.

“O dönem içerisinde Parti genel merkezinin çok büyük yanlışları oldu. Erol Karakullukçu dışında 8 tane belediye başkan aday adayı vardı.” Adlarını anımsayabildiklerimiz üzerine konuşuyoruz. “Aday adayı bolluğu karşısında 'ön seçim yapalım' filan dedik. Ön seçim yapılmadı. Genel merkez yerelde bir araştırma yaptı. Araştırma sonucuna göre aday adayları sıraya konuldu. İlk sırada Timur Kabaklarlı vardı. Genel merkez, bu 8 kişi arasında olmayan Şener (Tokcan) beye 'sen adaysın' dedi”

Deniyor ki o günlere dair olarak, “İşte CHP Datça İlçe Örgütü aday olarak Timur Kabaklarlı'yı değil, Erol Karakullukçu'yu istiyordu. Genel merkez ise Erol beyi 3. dönem aday göstermek istemiyordu. Bu durumda hem bürokrasiden geldiği hem de parti içinde politik kimliği ön plana çıkmadığı için Şener beyi aday yaptılar”. Bunlar doğru mu?

“Doğru. Pek çok aday adayı varken Şener beyin aday olarak öne çıkarılması genel merkezin en büyük yanlışıydı. Bu yanlışlığı, Şener beyin başkanlığı sırasında açık seçik gördüm. 2009-2014 yılları arasında. İkinci dönem için yeniden seçildi, bazı nedenlerle ayrıldı başkanlıktan. Yerine Gürsel (Uçar) bey geçti.”

 ŞENER (TOKCAN) BEYİN ADAY GÖSTERİLMESİNDE BENİM DE SUÇUM VAR

Öncesinde nasıl belirlendiğini bilemiyorum ama 1999, 2004, 2009, 2014 ve 2019 yıllarında yapılan yerel seçimlerde CHP Datça İlçe Örgütü adına gösterilen belediye başkan adaylarının hiçbirisi ön seçim yapılarak aday gösterilmiyor. Bu durumda bu adaylar nasıl belirleniyor? İlçe örgütü ile il örgütü Ankara'ya bir isim mi öneriyor ya da aday adayları kendi kişisel ilişkileri üzerinden aday olma kararı mı aldırtmaya çalışıyorlar?

“Genel merkez yetkilerini kullanıyor.”

Genel merkez nereden biliyor bu aday adaylarının nasıl birer kişi olduklarını?

“Genel merkez il, ilçe örgütleri ve önde gelen yöneticiler ile görüşüyor. Sonunda da 'Ben şunu seçtim, adayımız odur' diyor. Aday olacak kişi hakkında bir kanaat edinmesi yaptığı o araştırmalardan sonradır...”

Bu noktada, bir not düşme gereği duyuyor.

“Parti o günlerde Datça için aday arıyor. Bir gün Gürsel (Uçar) benim yanıma geldi. 'Genel merkez aday belirlemek için birisini görevlendirmiş, Fevzi Topuz'a (Milas eski belediye başkanı, milletvekili ve Deniz Baykal'ın en yakınlarından) yetki verilmiş.' dedi. Tamam, Fevzi Topuz ile birlikte konuşalım, münasip aday kim ise onu tavsiye edelim' dedim. Gürsel bey, Fevzi Topuz ile konuştu, herhangi bir öneride bulunmadı. Ben konuştum. 'Sen görevlendirilmişsin burada aday belirlemekle, öyle deniyor. Doğru mu?' dedim. 'Evet, doğru gibi hocam' dedi. 'O zaman Datça'da belediye başkanlığını kazanalım' dedim. 'Nasıl kazanacağız?' dedi. 'Şener Tokcan deyin' dedim.”

Yani Şener beyi siz mi önerdiniz?

“Evet”

Vallahi bunu yazarım.

Sevim hoca gülüyor.

“Şener beye anlatmaya çalıştım bütün bunları ama anlamadı. Burada belediye meclisinde görev almak istedim, Şener bey yanıma bile yaklaşmadı. Fevzi Topuz ile konuşmamızdan iki gün sonra Şener beyin adaylığı bildirildi. Fevzi Topuz benim sözlerimden ne ölçüde etkilendi bilemiyorum ama Şener beyin aday olmasını ben de istedim.”

Hasan hoca bu konuda Fevzi Topuz ile de konuşmanın iyi olacağını söylüyor; “Hocam” diyorum, “ben akademik bir araştırma yapmıyorum. Sizin ağzından bu hikayeyi anlatmaya çalışıyorum. Bu sizin hikayeniz. O nedenle Fevzi Topuz ile bu konuda konuşmak çok da önemli değil.”

 BEN BAŞTAN BERİ ÖN SEÇİMDEN YANAYIM

Belli bir katkınız ve rolünüz olan 1999, 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde gösterilen adayların belirlenmesiyle ilgili olarak “Belki başka türlü bir gelişme de olabilirdi ama ön seçim olsaydı daha sağlıklı olurdu” diyebilir misiniz?

“Ön seçim olsaydı bu seçimler kazanılabilir miydi kazanılamaz mıydı, bugünden geriye bakıp bir şey söyleyemem. Ama ön seçim olması demokrasinin gereğidir.”

Demokrasinin gereğini yerine getirmek mi yoksa seçimi kazanmak mı daha önemli sizce?

“Demokrasinin gereğini yerine getirerek seçimi kazanacaksınız, demokrasi olmadan diktatörlük ile seçim kazanılmaz ki? Kazanılırsa Recep Tayyip Erdoğan olursunuz.”

Sizin tavrınız tartışmasız ön seçimden yana mı?

“Ben ön seçimden yanayım, baştan beri.”

Bir süre karşılıklı olarak bu konuda konuşuyoruz; CHP'nin 1970'li yıllarını, İhsan Alyanak'ın, Nurettin Sözen'in, Süleyman Genç'in adını anıyoruz.

 AYNI KOLTUKTA OTURMAYA BİR SÜRE SINIRI KONULMALI

2024 yılında yapılacak yerel seçimde CHP adına Datça'da kimin belediye başkan adayı ve kimlerin belediye meclis üyeliği için aday gösterileceklerini şimdilik bilemiyoruz.

Yalnızca belediye başkanlığında değil, belediye meclis üyeliklerinde, bir siyasi partinin ilçe, il, genel başkanlığında, milletvekilliğinde, cumhurbaşkanlığında vb... bir kimse halk onu istediği sürece o makamda kalmalı mıdır yoksa bu konuda bir süre sınırlamasına gidilmeli midir?

“Bir süre sınırlaması getirilmeli. Toplumun bir kişiyi o makamda isteyip istememesi elbette çok önemli ama bir kişinin o seçildiği makamda kalacağı süreler de baştan açıkça ifade edilmeli. İnsan seçildiği makamda zamanla eskiyor, farklı nedenlerle yıpranıyor. Onun için bir süre mutlaka konulmalı; hangi makam olursa olsun. 2 yıl, 3 yıl gibi... Ki arkadaki genç nesil de kendisine bir yer bulabilsin, sol ya da sağ kesimden olsun...”

Yani bu süre sınırlamasını sadece CHP için değil her kesim için öneriyorsun?

“Elbette. Bu genel bir sorundur, Türkiye'nin sorunudur. Biz maalesef bir koltuğa oturduk mu o koltuktan kalkmayı bilmiyoruz. Ülkemizde politikacılarımızın geneli böyle. Politikacılar o koltuklarına bir oturuyorlar ve bir daha kalkmak istemiyorlar. Bana göre politikacılar için en zor iş iktidardan düşmektir...”

Bir süre bu konu üzerine konuşuyoruz.

 DEMOKRASİ YAŞAYARAK ÖĞRENİLİR

2024 yılında yapılacak yerel seçimde CHP adına gösterilecek belediye meclis üyesi ve belediye başkanı adaylarının belirlenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

“Ön seçim yoluyla belirlenmez ise genel merkez işe koyulur, adayını bulu , çıkarır... Bu bir dayatmadır. Dayatma ile demokrasi olmaz. Ben Datça halkının bilinç düzeyi ne olursa olsun, onların vereceği kararın genel merkezin vereceği karardan daha doğru olacağına inanıyorum. Ön seçimden vazgeçilmemeli. Ön seçimin belki bazı aksaklıkları vardır, örneğin, politikacılar ön seçim öncesi bazı yerlerde insanlarımızı bir biçimde etkiliyor ve sağlıklı sonuç alınamıyor olabilir ama zamanla alınacak. Demokrasi kitaptan okunarak değil yaşayarak öğreniliyor. Halkı politikanın içerisine katacaksınız, halk politikanın içinde politikayı öğrenecek. Hepimiz öyle öğrendik. Halk da öyle öğrenecek ama hep uzak tutuyoruz.”

İÇKİ, ÖN SEÇİM YAPMAMANIN MAZERETİ OLAMAZ

2019 yerel seçim sürecinde CHP'li üye ve aday adayların ön seçim konusunda neler düşündüğünü merak etmiş ve bazılarına da sormuştum. Ön seçimi savunmayanların çok ilginç bir gerekçesi vardı: “Ön seçim iyi ama bizim insanlarımız içkiyi çok sever. İçkiyi görünce oy vereceği kişiyi değiştirir.” Datçalıların içkiyi sevdiği bilinen bir şey. Öyle ki 2009 yerel seçimlerinde AKP Datça İlçe Teşkilatı aday tanıtımını davetlilere alkollü içki ikram ederek yapmış ve bu da bazı ulusal gazetelerde manşet haber olarak yayınlanmıştı. Şimdi, bir aday adayının bu gerekçeyle ön seçime karşı çıkması nasıl bir şeydir?

“Ön seçime bu biçimde karşı çıkış doğru değildir. Öncelikle Datçalılar ile Muğlalıların ve Türkiye'de yaşayan her vatandaşın müşterek bir tarafları vardır; farklılıkları değil, benzerlikleri çoktur. Datça için söylenen bu problem Türkiye'nin her yerinde vardır. Datçalı içkiyi sever de başka yerlerdeki vatandaşlar sevmez mi? Datçalıyı içki nedeniyle yanlış kararlar vereceği varsayımıyla suçlamak doğru değildir. 'Üyeler sarhoş olarak oy kullanmaya gelecek ve sarhoşların verdiği oylarla belirlenmiş bir aday Datça'yı yönetecek' mantığını savunmak mümkün değildir.”

Bu mantık bizi “Türkiye Cumhuriyeti'ni iki sarhoş (Atatürk ve İnönü) kurdu” muhabbetine götürür...

“Haliyle. Bu bakış açısına katılmıyorum. Ön seçimde üyeler yapa yapa bunu öğrenecekler ve kendilerince doğru kararı vereceklerdir. Tabi ön seçimi gerçekleştirebilmemiz için de parti yöneticilerimizin bilinçli olması gerekiyor. Asıl bunu nasıl başarabiliriz, onu düşünmemiz gerekiyor.”

 REŞADİYELİLER HER DAİM CHP'NİN SAHİBİ OLMUŞLARDIR

Israr etmem üzerine, Hasan (Kaya) hoca, beni kırmayıp bu okuduğunuz söyleşiyi doğaçlama yapmayı kabul etti. Söyleşinin sonlarında elindeki notlara bakarak Reşadiye ile ilgili bir şeyler söyleme gereği duyduğunda da ben onu kırmadım.

“Reşadiyelilerin 1946 yılından beri her koşulda CHP'nin arkasında durmasına ben 'Cumhuriyeti koruma bilinci' diyorum. Reşadiyeliler uzun zaman bu siyasi tavırları nedeniyle suçlandılar. 'Yahu siz deli misiniz? Akıl yok mu sizde? DP'den yana olsanıza. İşte iktidardaki bilmem ne partiden yana olsanıza. Hizmet gelmiyor bakın Reşadiye'ye' dediler. Bu gerçektir.”

Bunun tarihsel kökenleri üzerine neler söyleyebiliriz?

“Reşadiyelilerin 1946'dan beri dik durması bir direniştir. Bu direniş Datça'nın başka hiçbir mahallesinde gösterilememiştir. Benim çocukluğumda Betçe köylerinde bir tane CHP'li yoktu. Çoğu DP'ye, diğer partilere oy verdiler. Reşadiye hiç dönmedi CHP'den.

Reşadiye ile ilgili birkaç şey daha söyleyeyim: Datça'nın en geri kalmış mahallesidir Reşadiye. Halkın yorumu, bunun nedeninin 'muhalif' olmalarından olduğudur. Ben bunu direniş olarak görüyorum. Bu tavır Cumhuriyete bir katkı olmuştur. Datça'nın son yıllarda özellikle mahalli seçimlerde öne çıkması, Reşadiye halkının tavrıyla da yakından ilgilidir. Reşadiye'nin tavrı öteki mahallelere de yansımıştır. Reşadiye halkı bu konuda 'Biz hep üvey evlat olduk' der. Bunun nedenini de politik tavrına bağlar. 80 yıl önce Datça dışına çıkmış bir Reşadiyeli şimdi Datça'ya dönse Reşadiye’yi hiç değişmemiş olarak görecektir. Ne yerel yönetimden ne de devlette hiçbir yatırım yapılmamıştır.”

Reşadiye Muhtarı Sami Akkın'ın yaklaşımını söylüyorum.

“Hayır, hayır” diyor. “Erol Karakullukçu oraya, caminin yanına küçücük bir park yaptı, ilk parkımız odur, bir de yolumuz taş döşenmiştir. Tepelere çıkan bütün yolları görsünler, bugün bile arabalar ile çıkmak sıkıntılıdır. Reşadiye'nin adam gibi bir WC' si bile yoktur. Reşadiye ihmal edilmiş bir yerdir.”

Birlikte gittiğim Mehmet Kızıler söze giriyor “Datça 25 yıla yakın CHP tarafından yönetiliyor. Reşadiye'ye hiçbir yatırım yapmadılar mı?” diye soruyor.

“Yapmadılar. Bakın. Görün. Bir tek kavak dibi dediğimiz yer vardır, Mehmet adında birisi geldi ve o büyük binayı yaptı. Bir de Datçalı rahmetli kahveci İsmail Kırmızı amcanın oğlu Sadık Kırmızı oraya bir kahve yaptı. Şimdi biz bir misafirimiz geldiği zaman 'Buyur, gel arkadaş, şurada bir kahve içelim' diyebileceğimiz bir tek o yer var. Başka bir şeyimiz yok. Reşadiye o kadar kupkuru bir yer. Kavak dibi denilen yere ( M.Ali Konağı'nın bulunduğu meydan) devlet eli uzanmadı hiç. Caminin tamirini on yılda zor bitirdik, hala eksiklikleri var.”

Mehmet Kızıler “25 yıldır yerel yönetimde iktidar olan CHP'nin Cumhuriyet tarihi boyunca Datça'da CHP'nin kalesi sayılabilecek Reşadiye'ye hiçbir yatırım yapmamasının nedeni nedir?” diyor.

“Vallahi bilmiyorum.” diyor Hasan hoca.

(Hasan hoca ile bir kez daha oturup yıllardır üyesi olduğu ve emek verdiği, “Yapılacak her ilçe ve il kongreleri 'direniş kongreleri', yapılacak kurultayı 'direniş kurultayı' olmalı” dediği CHP üzerine konuşmak istiyoruz.)

 




Bu haber 2933 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SÖYLEŞİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI