Bugun...



Tarımın Unutturulmaya Çalışılan Yüzü: Kooperatifler

Tarım, tarımsal uygulamalar ve tarımsal üretim; üzerinde uzun vadeli politika üretilip geliştirilmekten uzak ve hatta bilinçli bir tercih olarak politika üretilmeyen bir konumdadır. Bunun doğal sonucu olarak da üretici üvey evlat konumunda bırakılmıştır. Neden mi?

facebook-paylas
Tarih: 08-04-2020 17:16

Tarımın Unutturulmaya Çalışılan Yüzü: Kooperatifler

Eşber KAYA

Avrupa Birliği organlarının tanımına göre bakıldığında, kırsal kalkınma; sadece kırsal alanlarda yaşayan yoksul kitlenin refah seviyesinin yükseltilmesinin değil aynı zamanda bu alanlarda yaşayan bütün nüfus kitlesinin daha iyi koşullarda yaşaması, varlığını sürdürmesi gibi nüfusa yönelik çabalarının yanı sıra, kırsal yaşamın devamlılığının sağlanması, çevrenin korunması, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanılması ve kırsal mirasın korunması gibi daha gelişmiş hedefleri ifade etmektedir.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın yaptığı tanımlamada ise kırsal kalkınma “bu alanlarda yaşayan en yoksul kesimi oluşturan küçük çiftçiler, kiracı üreticiler ve topraksız köylülerin refah düzeyini yükseltmek” olarak belirtilmiştir.

Ülkemizden duruma bakılınca, kırsal kalkınmanın ana unsuru olarak değerlendirilen tarımsal faaliyetler ise üzerinde çok uzun düşünülmeyen, çiftçinin öğrenmeye son derece açık olmasına rağmen geleneksel yöntemlerin ağırlıkla kullanıldığı ve özellikle tohum başta olmak üzere üretimin devamı için gereken araçların temini konusunda dışa bağımlı bir görünümdedir.

Hal böyle olunca tarım, tarımsal uygulamalar ve tarımsal üretim; üzerinde uzun vadeli politika üretilip geliştirilmekten uzak ve hatta bilinçli bir tercih olarak politika üretilmeyen bir konumdadır. Bunun doğal sonucu olarak da üretici üvey evlat konumunda bırakılmıştır. Neden mi? Örnek olarak tek gelir kaynağı zeytincilik olan bir zeytin üreticisi, bir yıl öncesinden tüccara borçlanmaktayken, mevcut politikasızlıktan kaynaklı olarak seneye ürününü ne kadara satacağını bilememektedir. Özetle, bunun doğal sonucu olarak da bir sonraki yıl ise bir kısım büyük tekellerin belirlediği piyasanın insafına kalmakta ve ürününü yok paraya satmaktadır. Para kazanamadığı için de zeytinliğine bakım noktasında eksik kalıp üretiminin azalması ya da bitmesi sonucu ile karşı karşıya kalabilmektedir.

Keza, girdi maliyetleri ve plansızlık bir sorun olarak ortada iken ekonomik krizden ilk olarak da üretici etkilenmektedir. Kriz durumlarında öncelikle tarımsal desteklerin miktarı ve adedi azaltılmakta, bir yıl öncesinden gelecek yılın üretimini planlamak zorunda olan üretici ise krize hepimizden bir yıl önce yakalanmaktadır.

Türkiye’de özelleştirmenin tarımla başlaması neticesinde Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Yem Sanayi özelleştirilerek hayvancılık bir kısım tekellere ve ithalata dayalı kalmaya mahkum edilmiştir. Bu kurumların piyasa belirleyici özellikleri de ortadan kalktığı için girdi maliyetleri özel sektör insafına terkedilmiş; zengin daha zengin olurken, üretici ise kendi topraklarında sefalete mahkum edilmiştir. Üretici; zengin toprakların fakir çocuğu olmamalıdır.  

Sorunun çözümünde birinci öncelik; sorunun ve sorunun kaynağının doğru tespitinin yapılmasıdır. Süleyman Demirel’in ‘’tarımdaki istihdamı %10 ve altına indireceğiz’’ söylemi, iktidar partisi tarafından da sahiplenilmiş, tarım ile alakalı olarak uzun vadeli gerçekçi stratejik planlar hazırlanmamıştır. Bu süreçte endüstriyel tarıma ağırlık verilirken, halkın mutfağında tükettiği gıda malzemeleri ise ithal edilerek halkın parası çarçur edilmiştir. Tarım politikalarını yürütmekle görevlendirilen kişiler ise işin sadece tüccarlık kısmı ile ilgilenen patronlar olan tarım bakanları tarafından atanmıştır. Sadece bu bile ayrı bir yazıya konu olabilecek trajikliktedir. 

Kangren olan bir uzvu kesmek yerine aspirin kullanmak aldatmacadır. Çözüm için ise en doğru yol üreticinin kendi öz örgütlülüğünü yaratmasıdır. Kooperatifler ise şimdiye kadar denenmiş ve sonuç alınabilmiş en işlevsel çözümdür. Kooperatifler hem üreticiyi bir araya getirip bir arada tutan bir örgütlülük, hem de yapısı dolayısıyla yerel demokratik kitle örgütlerindendir.

Ekonomik bakımdan yeterli güce sahip olmayan üreticilerin geçim ihtiyaçlarını karşılıklı yardım ve dayanışma ile rasyonel bir şekilde ve ekonomik olarak karşılamak ve temin etmek kooperatiflerin birincil görevidir.

Ülkemizde de kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarımdan sağlayan insanlarımızın gelirini arttırmak ve refah düzeylerini yükseltmek için kullanabileceği en önemli araçlardan biri kooperatifçiliktir. Üreticilerimizin, üretim aşamasında meydana gelen riskleri paylaşmak, daha çok ve kaliteli ürünler üretmek,  ürünlerini daha iyi şartlarda pazarlayabilmek ve elde edecekleri gelirle hayat standartlarını yükseltmek amacıyla bir araya gelerek örgütlenmeleri gerekmektedir. Bu örgütlenme biçimi hem aracıları ortadan kaldırarak ürünün tüketiciye gerçek değerinde ulaşmasını sağlayacak, hem de üretici, aracının ve toptancının iki dudağından çıkacak söze bakmak zorunda kalmayacaktır.

Ancak, üretici ve tüketiciden oluşan bu ikili ilişkinin sağlamlaştırılması için organizasyon ve denetleme ayağının da teşkil edilmesi gereklidir. Bu sayede üçlü sacayağı tamamlanacaktır. Organizasyon ve denetleme konusunda bu zamana kadar olan tecrübelerimize bakarak bu işi Tarım Bakanlığından beklemek ham hayaldir. Yıllardan beri TKDK (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) tarafından açıklanan desteklerin belirli bölge ve kişilere aktarılması, Genç Çiftçi projesi ile getirilen hayvanların damızlık değerlerinin olmaması ve ithalattaki usulsüzlükler, zamanında dağıtılmayan destekler, yerli üretim yerine ithale dayalı tarımsal uygulamalar, meraların imara açılması, tarımsal alanda kullanılan elektrikteki fahiş fiyatlar vb çoğaltabileceğimiz örnekler bakanlığın üreticinin değil tüccarın ve patronların yanında olduğunun küçük örnekleridir.

Bu noktada organizasyon ve denetlemenin sağlanabilmesi için yerel yönetimler acilen devreye girmelidir. Mevzuat zaten bunun için uygundur. 5393 sayılı Belediye Kanununun 14/a maddesine göre belediyeler “ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır”. 6360 sayılı kanunun 7. maddesine göre de “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.’’ ibaresi yer almaktadır. Bu sacayağının oluşturulabilmesi için yerel yönetimlerin önünde yasal hiçbir engel yoktur.

Yerel yönetimler özellikle içerisinden geçtiğimiz salgın döneminde üreticiye alım garantisi vererek üretimin devamı noktasında da yardımcı olmalıdır. Bunun yanı sıra üretimin ve kooperatiflerin desteklenmesi için mülkiyeti kendisinde bulunan tarıma elverişli arazilerde üretim faaliyetine başlamak ya da bu arazileri kooperatif kanalı ile üreticiye tahsis edilmesi de alternatiflerden sadece birisidir.

İçerisinde üreticinin belirleyici unsur olarak yer almak yerine tabi olmasını öngören her türlü öneri çözümden uzaktır. Üretici, kendi topraklarında bedellik yapmamalıdır. Çözüme dönük uygulamaların mümkün olamadığı her durumda tarımsal üretimde dışa bağımlılık artacak, tarımsal üretim azalacak, yapılacak desteklemeler ise her zaman için yetersiz kalacaktır. Üreticinin tarlada akıttığı ve binlerce yıllık deneyim ve bilgiyle yoğrulmuş olan alın teri, tekellerin insafına terkedilemeyecek kadar kıymetlidir.




Bu haber 957 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EKONOMİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI