Türk toplumunun yapısı, son yıllarda belirgin biçimde kolektif yönelimden bireysel yönelime doğru bir evrim geçirmektedir. Bu değişim, yalnızca bireylerin davranış kalıplarını değil; değer yargılarını, dayanışma biçimlerini ve ekonomik ilişkileri de köklü biçimde dönüştürmektedir. Ne var ki bu evrim, kültürel ve toplumsal bir iyileşmeyi değil; bireysel çıkarların ön plana çıkmasını beraberinde getirmiştir.
Kolektif akıl ve eylem, tarihsel olarak toplumu bir arada tutan ve dayanışmayı besleyen temel bir güç olmuştur. Buna karşın bireysel akıl —özellikle etik ilkelerden koptuğunda— daha çok belirli kişi ve grupların zenginleşmesini sağlayan bir araç hâline gelmektedir. Bu durum, toplumsal faydanın gölgede kalmasına ve kişisel menfaatlerin öncelenmesine yol açmaktadır.
Bireysel yönelim, her ne kadar bireylere özgürlük ve kimlik kazandırsa da; kontrolsüz biçimde geliştiğinde, toplumsal eşitsizliği artırmakta, etik değerleri aşındırmakta ve halkın büyük kısmının ortak kaynaklardan adil biçimde faydalanmasını zorlaştırmaktadır.
Kayırmacı kapitalist sistemin Türkiye'de hız kazanması, bu bireysel yönelimi daha da pekiştirmiştir. Özellikle orta sınıfın zayıflaması, kolektif değerlerin geri plana itilmesi ve ekonomik kırılganlığın artması; bireysel kazanım arayışını neredeyse bir zorunluluk hâline getirmiştir. Bu süreçte toplum, zor zamanlarda birbirine omuz vermek yerine; rekabetin ve fırsatçılığın hâkim olduğu bir düzene yönelmiştir.
Bireyselcilik, ABD gibi birey odaklı kültürlerde işlevsel olabilir; Avrupa'nın bazı ülkelerinde ise kurumsal denge mekanizmalarıyla uyum içinde yürüyebilir. Ancak Türk toplumu, tarihsel olarak dayanışma, cemaat ruhu ve ortak değerler ekseninde şekillenmiştir. Bu nedenle Batı’dan aktarılan bireyci yaşam biçimi, bizim kültürel dokumuzla tam olarak örtüşmemektedir.
Toplumsal yapının bozulmaması ve derinleşen ekonomik eşitsizliklerin önüne geçilebilmesi için, asli değerlerimize yeniden yönelmemiz gerekmektedir. Bu bağlamda, ortak faydayı önceleyen ekonomi modelleri yeniden gündeme alınmalıdır. Özellikle Türk milletinin kendi kültürel ve toplumsal değerlerinden doğan Prof. Dr. Haydar Baş’ın "Milli Ekonomi Modeli", bu çerçevede dikkatle incelenmelidir. Ayrıca yerel kalkınma, kooperatifçilik ve adil bölüşüm ilkeleri de yeniden değerlendirilmelidir.
Bununla birlikte etik kurallar, yalnızca bireylerin değil; kurumların ve piyasanın da uyması gereken ortak ilkeler hâline getirilmelidir. Zira toplumun sağlıklı işleyebilmesi için, bireysel yönelim ile kolektif sorumluluk arasındaki denge mutlaka yeniden kurulmalıdır.