Tweet |
MEHMET ERDAL
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Akbelen ziyaretinin, hani şu “ARABAYA DEĞİL, BARİKATA!” sloganları ile protesto edilip barikatlara yönelmek zorunda bırakıldığı günün bir gün öncesi (27.07.2023) Muğla İdare ve Vergi Mahkemeleri binası karşısındaydık, Akbelen'den gelecek yaşam savunucuları heyetini bekliyorduk; heyet, Akbelen'deki talan ile ilgili yeni bir dava açacak, bizler de o an oraya toplanmış olmakla onlara bir biçimde destek verdiğimizi göstermiş olacaktık.
Muğla İl Örgütü (Sol Parti) başkanımız Zekeriye Kargın ile kaldırımda, ayakta, yan yana durmuş konuşuyorduk. Bizim gibi Akbelen heyetini bekleyenlerin sayısı artmaya başlamıştı. Heyeti getiren aracın kısa bir süre sonra burada olacağı söyleniyordu.
Yanımıza iki kişi yaklaştı; birisi biraz daha yaşlı görünüyor, başında bencileyin saç var-yoktu. Diğeri daha gençten birisiydi. Başında kasketi vardı. Kasketli olan geldi ve doğrudan Zekeriya Kargın'a elini uzattı, “Önümüzdeki yerel seçimde bir kez daha kendinizi saydıracak mısınız?” dedi.
Bu sözü duyduğum anda kan beynime hücum etti. Zekeriya arkadaş bana dönerek “Ahmet Şık” dedi.
Gelenin ve gelir gelmez kendince il başkanımıza laf çarpıtanın TİP (Türkiye İşçi Partisi) Milletvekili Ahmet Şık olduğunu öğrenince kendimi tutamadım: “Evet. Kendimizi bir kez daha saydıracağız. Alper Taş da söylemişti ya 'Biz kendimizi saydırmayı seviyoruz' diye.”
İl başkanımız ve Ahmet Şık ile birlikte gelen kişi ki konuşma içerisinde TİP Köyceğiz İlçe Örgütü Başkanı olduğunu öğrendim, susuyor, biz ikimiz atışıyoruz.
Ahmet Şık “Alper Taş milletvekili olsa, parlamentoda konuşsa daha iyi olmaz mı?” diyor, ben “Alper eğer konuşmak ve halka hitap etmek istiyorsa gelir burada konuşur, ona engel olan mı var?” diyorum.
Ahmet Şık “Her yerde üçer-beşer oy almanın ne yararı var?” diyor, ben “Kendimizin ne olduğunu görürüz. HDP'nin (Yeşil Sol Parti) oyları üzerinden parlamentoya girmekten daha iyidir,” diyorum.
Tartışma devam ediyor. Ben 1975 sonrası İzmir'e atıfta bulunuyorum. Var olan gerçekliği biraz abartarak “Devrimci Gençlikçiler olarak 1976 yazında İzmir'de 9-10 kişiydik. Bir yıl sonra Devrimci Yolcular olarak en büyüktük,” diyorum. “Koşullar çok farklı. O dönem geride kaldı.” diyor. “Hep öyle söylerler. Bir yıl sonra biz size (TİP) soracağız 'Sayınız kaç?' diye.”
Birebir her şeyi anımsamak olası değil elbette, konuşma bu minvalde bir süre devam etti. Heyeti taşıyan araç geldi. Konuşma bitti.
Şimdi bunları neden yazıyorum?
Birincisi, Datça'da yaşamını sürdüren ve kendisini hala “sol, sosyalist, devrimci vb...” olarak tanımlayan oldukça çok sayıdaki seçmenin 31 Mart 2024 Yerel Seçimindeki tavırlarını sorgulamak ki bu konu Datça'da yaşamını sürdüren ve özellikle örgütlü olan solcuların, sosyalistlerin, devrimcilerin ilgisine mazhar olmayı beklemektedir.
İkincisi, Anayasa Mahkemesi'nin son verdiği karardan sonra Can Atalay konusunu görüşmek üzere 16.08.2024 günü olağanüstü toplanan TBMM'de konuşmaya başladıktan çok kısa bir süre sonra AKP İzmir Milletvekili Fehmi Alpay Özalan'ın yumruklu saldırısına uğradıktan sonra Ahmet Şık'ın şimdi ne düşündüğünü çok merak ettiğim için.
BirGün Gazetesi, TBMM'ne ve şu an ülkemizin içerisinde bulunduğu siyasi koşullara bakışınıza göre katılırsınız ya da katılmazsınız, Ahmet Şık'ın konuşmasının ilk anlarında saldırıya uğraması sonrası yaşananlardan hareketle 17.08.2024 günü “Meclis'te olmak artık anlamsız” manşetini atmış.
Ahmet Şık saldırıya uğrayıp TBMM'de konuşturulmadıktan sonra da halâ aynı görüşte mi, yani “Konuşmak için TBMM'de olmak şart” şeklinde mi, yoksa “Konuşmak isteyen sol, sosyalist, devrimci birisi için her yer uygun yerdir” şeklinde mi düşünüyor?