Bugun...



Cumhuriyet, 2. Yüzyılına Girerken!

Cumhuriyet, kuruluşunun 98. yılını geride bırakıyor; yüzyıla iki kaldı. Yüz yıl önce tepeden tırnağa teslim olmuş Osmanlı Devletinin küllerinden doğmuştu Cumhuriyet; tıpkı bir “Anka Kuşu” gibi. Unutmak olmaz; bu toprakları, yüzyıl önce “gökyüzü”nü temsilen Padişahlık denilen ve babadan oğula geçen bir hanedanlık, çıkmaza sürüklemişti.

facebook-paylas
Tarih: 31-10-2021 18:30

Cumhuriyet, 2. Yüzyılına Girerken!

Yüksel Işık

Cumhuriyet, kuruluşunun 98. yılını geride bırakıyor; yüzyıla iki kaldı.

Yüz yıl önce tepeden tırnağa teslim olmuş Osmanlı Devletinin küllerinden doğmuştu Cumhuriyet; tıpkı bir “Anka Kuşu” gibi.

Unutmak olmaz; bu toprakları, yüzyıl önce “gökyüzü”nü temsilen Padişahlık denilen ve babadan oğula geçen bir hanedanlık, çıkmaza sürüklemişti.

Sürüklemekle yetinmemiş; “çare” olarak da emperyalizme teslim olmayı görmüşlerdi.

İngiliz emperyalizminin savaş gemileriyle Boğaz’a demirlemesi de, “çare” olarak görülen çaresizliğin resmi olarak tarihin utanç sayfalarına geçmişti.

O günlerde söylemişti, Mustafa Kemal; tarihe “mıh gibi” çakılan, “geldikleri gibi giderler” sözünü.

Bu söz, emperyalistler tarafından çizilen “kader”e karşı gelmenin ve iktidarın, “gökyüzünden yeryüzü”ne indirileceğinin ilk işaretidir.

Önce unutturmak istediklerini hatırlatalım; yüzlerce yıl bu güzelim toprakları soyup soğana çevirmişlerdi. Boğaz’a demirleyen savaş gemileri, geride ne varsa üzerine çullanmak için gelmişti buralara.

Bizim için tek çıkar yol vardı; başkaldırmak!

GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLERSE...

1910’da başlayıp 1919’a kadar umutsuz bir biçimde devam eden ve ara sıra askeri kahramanlıklar elde edilse de her seferinde emperyalizm karşısında yenilgiyle sonuçlanan bıktırıcı bir sürecin sonunda mucizevi bir biçimde tarih sahnesine çıkan “başkaldırı” kimin eseridir?

On yıldır her savaşta yenilen ve yenildikçe yaşadığı toprak kaybını önlemek için kurtuluş çaresini İngiliz emperyalizmine sığınan bir devletin “tebaası”nın birden bire “direniş çizgisi”ne gelmesi nasıl mümkün olabilmişti?

Nazım Hikmet’in, Kuvayi Milliye Destanında, “Onlar ki uyup hainin iğvâsına/ sancaklarını elden yere düşürürler/ ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine” diye tanımladığı bu halk, nasıl olmuş da “destan” yazılmasına ilham kaynağı olabilmişti?

Hiç kuşkusuz, dikkatli bir okur, bu soruların cevaplarını da Kuvayi Milliye Destanında, örneğin Karayılan babında bulabilir.

Şöyle dizeleştirmiş Nazım o anı:

“Karayılan
Karayılan olmazdan önce
karayılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini.
‘İbret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında karayılanı bulan ölüm.’”

CESARET DE BULAŞICIDIR!

Gene Nazım’ın, Kuvayi Milliye’den İzmirli Ali Onbaşıya söylettiği gibi “tavşan korktuğu için kaçmaz/kaçtığı için korkar.

Özetle korkunun ecele faydasının olmadığını bilmek ve daha da önemlisi, bunu halka anlatabilmektedir.

Hiç kuşkum yok; “tarih kitlelerin eseridir”; ancak kitleleri sarıp sarmalayan korkunun bulaşıcılığını cesaretin bulaşıcılığına dönüştüren ise kahramanlardır.

Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde başrolü oynayan bir kahraman vardır; o kahramanın adı Mustafa Kemal’dir.

Onun için “iyi bir teşkilatçı… Kabiliyetli bir lider, … İlerici, akıllı bir devlet adamı… Padişahı da yardakçılarıyla birlikle silip süpürecek” denilmişti.

Nitekim öyle de yaptı!

Amacım, tarihteki yerini çoktan almış ve liderliği dost-düşman herkes tarafından kabul edilmiş Mustafa Kemal’i methetmek değil; tam tersine içine düşülen çıkmazdan nasıl kurtulacağına ilişkin tarihin derinliklerindeki izleri bulup, bugüne rehberlik etmesini sağlamaktır.

Tarihler değişir; çağ atlanır ama bazı anlar, bazı refleksler hiç değişmez.

Düşünün; emperyalizme teslim olmuş Osmanlı Padişahının ordusundan kaçıp “kuş uçmaz kervan geçmez” dağ kovuklarına saklanan köylüler, Mustafa Kemal ile birlikte yeniden tarih sahnesine çıkmak için can atmışlardı.

İsteyen bunu bir mucize olarak adlandırabilir ama bence bu bir mucize değil, o halkı sürecin sahibi haline getirme becerisidir.

Bugün de ihtiyacımız olan budur!

Yüzyıl sonra bile yüz önceki gibi halkı sürece katacak, halka önderlik edecek ama onlara tepeden bakmayacak bir yöntem, Cumhuriyet’in yeniden halkın Cumhuriyeti olmasının önünü açacak; Cumhuriyet’i ikinci yüzyıla taşıma becerisi gösterecektir.

İhtiyacımız olan Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına demokratik, parlamenter sistemle girebilmektir.

Ne mutlu o sürece omuz verenlere!

Not: Bu yazı, 2019’da yayınlanan yazımın gözden geçirilmiş halidir.




Bu haber 1839 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KONUK YAZAR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI