Tweet |
Yüksel Işık
Deniyor ki “Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu’na bir şans verdi de, o cesaret gösterip, bu fırsatı değerlendiremedi”.
Demokrasi kültürünü içselleştirmedikleri sürece Kılıçdaroğlu’nun hamlesini anlamaları zor!
Nedir demokrasi kültürü?
Farklılıkların varlığını kabullenmek; farklılıklarımızla birlikte yol almak…
Mümkün mü?
“Benim acelem var” diyerek, Türkiye’yi uçurumun kenarına getirenlerin anlaması zor ama elbette mümkün ve bunun pek çok çarpıcı örneğine tarihimizde rastlarız.
Zaten bugün sıklıkla kullandığımız pek çok atasözümüz de, bu tarihten alır gücünü.
O atasözlerinden biri, “el elden üstündür arşa kadar” şeklindedir.
Anlamı şudur: Yetenek, beceri ve nitelik, herhangi bir “üstün insan”a bahşedilmemiştir; potansiyel olarak her insanda bulunabilecek kadar sonsuzdur. Aslolan, onları doğru ve yerinde kullanabilmektir.
Bir başka atasözümüz de, “el, eli yıkar; el de döner yüzü yıkar” şeklinde ifade edilir; “bir elin nesi var, iki elin sesi var” sözü de bunu tamamlar.
Bunların da anlamı, hiç kimsenin aklının, bilgisinin, tecrübesinin küçümsenmemesi ve herkesin bilgisinden, görgüsünden, deneyiminden yararlanması gerektiğidir.
Kılıçdaroğlu da bunu yapıyor ve zaten katılımcılık da buna işaret eder.
DEVLET, “HODRİ MEYDAN” İLE YÖNETİLEMEZ
Neden mi yazıyorum bunları?
Deniyor ki Cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu’na, “Yüreği yetip 2023’te cumhurbaşkanı adayı olacak mı?” diye sormuş; Kılıçdaroğlu, bu resti görüp, “hodri meydan, çık karşıma; ben adayım” dememiş.
Peki ne yapmış Kılıçdaroğlu?
Adres olarak “Altılı İttifakı” göstererek demiş ki:
“Var mısın yarın erken seçimi ilan etmeye, aynı gün içinde adayımızı açıklayalım.”
Bazı aklı evvellerin, Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerine “vay sen misin bunu diyen?” şeklinde feveran ediyor olmaları, aklıma bir La Fontaine masalını getirdi.
Horozun biri, tilkiler zarar vermesin diye kümesi bekliyormuş.
O sırada kümese yanaşan bir tilki horozu görünce taktik değiştirmek zorunda kalıp, “müjdemi isterim” demiş horoza.
“Hayırdır, ne müjdesi?” diye sormuş horoz.
“Savaş bitti, bütün hayvanlar arasında barış imzalandı” demiş tilki; eklemeyi de ihmal etmemiş:
“Nöbet tutmanıza da gerek kalmadı; artık hiç kimse bir diğerine zarar vermeyecek. Ben de tavuklarla barışmaya geldim. Gel bir sarılalım.”
NE HOROZLAR VAR, TİLKİLERİ SUSTURAN…
Horoz dediysek, öyle böyle değil, bildiğiniz güngörmüş, tecrübe sahibi biriymiş. Tilkinin ısrarlı “sarılma” teklifini adabı usulünce cevaplayıp, bir de ders vermek istemiş.
“Bu habere çok sevindim tilki kardeş”, demiş horoz; “bundan daha güzel, bundan daha hoş bir haber olamaz. Bir de bu haberi senden duymuş olduğum için ayrıca memnun oldum”.
Tilki sabırsızlanmış:
“Eee hadi” demiş, “gel de sarılalım”.
“Gelmesine geleceğim de” diye cevaplamış horoz, “şu karşıdan gelen tazılar da galiba aynı müjdeli haberi vermek için bize doğru koşarak geliyor. İstersen onları da bekleyelim. Ha geldiler, ha gelecek; onlar gelene dek ben de inmiş olurum”.
Bütün planları bozulmuş tilkinin.
“Hoşça kal” demiş; “yolum uzun. Sarılmamız başka zamana kalsın; ben gidip diğerlerini haberdar edeyim” deyip hızla ayrılmış oradan.
Şimdi de “siyasetin tilkileri” kendince planlar yapıp, yaptıkları planların başkaları tarafından bozulmasına içerliyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun, başından beri, büyük bir girdaba kapılmış bulunan “Türkiye gemisini” sağ salim bir biçimde güvenli bir limana yanaştırmak için farklı siyasal partileri bir araya geldiğini biliyoruz.
“Altılı Masa”da ne konuşuluyorsa ona titizlikle uyacağını sayısız kere deklare ettiğini de…
Akıllarınca ortamı provoke etmek ve “Altılı Masa”yı dağıtmak istiyorlar. Buna bazen “Millet İttifakı”nda olduğunu sandığımız “Truva atları”nın da destek olup, “bulanık suda balık avlamak” sevdasına düştüklerini görüyoruz.
“Kerameti kendinden menkul” zannedip, akıllarınca, muhalefeti, kuralını kendi belirledikleri bir düzleme çekmek istiyorlar.
ELBETTE AYILTACAĞIZ CEYLANI!
Geçen yazımda atıfta bulunduğum Nazım Hikmet’in, “Kurtardım ceylanı avcının elinden/ Ama daha baygın yatar, ayılamadı” dizelerini yeri geldiği için yeniden hatırlatmak istiyorum.
2019 seçimleri, “ceylanı avcının elinden alma” seçimiydi; erken ya da geç, 2023 seçimleriyse “ceylanı ayıltma” seçimidir ve elbette “el eli yıka(yacak), el de dönüp yüzü yıka(yacaktı)r”.
O nedenle boş verin siz, “kümese dalmak için fırsat kollayan tilkiler”in provokatif girişimlerine; geleceğe odaklanın.
Sandık öyle ya da böyle bu milletin önüne gelecek; öncelikle oyları sandığa atmak, sonra da aynı öneme haiz bir biçimde sandığa atılan oyları, atıldığı şekliyle sandıktan çıkmasını sağlamaktır aslolan.
O zaman, muhatabımızın görüş ve düşüncelerine önem vermek, farklılığını zenginlik kabul etmek ve toplumsal aklı ortaklaştırmak mümkün olacaktır.
İhtiyacımız olan demokrasinin yeniden filizlenmesi de böyle mümkün olacaktır.
Demokrasi manifestomuzun taşıyıcı kolonları böyle sağlam örüldükten sonra adayı kim olacağı önemli değildir ve zaten Kılıçdaroğlu’nun “Altılı Masa”yı işaret etmesi de bunun işaretidir.