Tweet |
MİTHAT ÖZLÜ / ANKARA
Otobanda saatte 200 km hızla gidip, trafik kazası sonucu hayatını kaybeden kişiye"kaderinde trafik kazası sonucu hayatını kaybetmek varmış"diyenlere şiddetle itiraz ediyor ve diyorum ki;" Hayır, bu kader değil, kural tanımazlığın sonucu bir ölümdür. Yasal hız sınırında gitse idi bu kaza olmaz ve bu kişi ölmezdi"
Şimdi bazılarınız bana"kaderine yazılmışsa, hızı ne olursa olsun bu kaza olacak ve o kişi hayatını kaybedecektir."Ben de o zaman derim ki;" Eğer herkes kaderini yaşayacak ve söz konusu kişi trafik kazasında ölecek ise, ne gerek var trafik kurallarına, kaldırın hepsini, nasıl olsa kader belirlemiş ya, ne kadar kaza olacağını, kimlerin bu kazalarda öleceğini. "
" Kaldırın hukuk kurallarını, kimin katil, kimin maktul, kimin hırsız olacağı kaderleri ile belirlenmiş ise. Ne gerek var ilaçlara, ameliyatlara, doktorlara kimin ne zaman, hangi hastalıktan öleceğine kaderi karar veriyorsa"
Bu sözüm de Cumhurbaşkanı'na; "Kaderde suikast sonucu ölmek varsa, ne gerek var binlerce korumaya, zırhlı araçlara? Bütün kurallar, önlemler ve tedbirler kadere karşı gelmek, dolayısı ile imanın 6 şartından birine karşı gelmek anlamına gelmiyor mu?"
Kadercilik, insanın kendi hata, ihmal, kusur ve beceriksizliği sonucu doğan olumsuzlukları, Allah'ın üstüne yıkmaktan başka bir şey değildir.
Şurası bir gerçek ki, siyasiler hep böyle yapmıştır. (Ama hepsi değil şüphesiz) Sıkıştıklarında kötülüğü Allah’a bağlamışlardır. Mesela ekonomi iyi gitmiyor, enflasyon yüzde 80 mi, cevap kolaydır: Bu, Allah’ın takdiridir. Maden ocaklarında facialar mı yaşanıyor, cevap kolay: Bu, Allah’ın takdiridir. Depremlerde binlerce can mı ölüyor. İzahı kolay: Bu, Allah’ın takdiridir. Böyle bir kader anlayışı İslam’ın kader anlayışı değildir. Çünkü bu, sorumluluktan kaçmaktır. Kötülüğü, günahı Allah’a yüklemektir. Bu, müşrikçe bir yaklaşım tarzıdır. Emevi hükümranlarının, erklerine zeval gelmesin diye, ayet ve hadisleri keyflerine göre eyip bükmelerinin sonucudur.
Kader denilince insanoğlunun aklına şunlar gelmiştir. “Kötü kader”, “Kaderin oyunu”, “Alın yazısı”, “Bu benim kaderim”, “Kaderimde varmış”, “Ne yapayım yapılacak bir şey yok”, “Elimden ne gelir ki”, “Bunu ben seçmedim” , “Allah benim için takdir etti.(!) Vs.
Nereden bakılırsa bakılsın, bu kavramların her birinde bir acizlik ve bir isyan vardır…
Eğer İnsanoğlu bu sözlere teslim olursa, artık söz tükenmiş ve o sözler bir inanca dönüşmüştür.
Mehmet Akif Ersoy, Tevekkül adlı şiirinde Emevi kadeciliğine karşı çıkmıştır.
“Kadermiş!” öyle mi? Hâşâ bu söz değil doğru.
Belânı istedin Allah ta verdi… Doğrusu bu!
“Çalış!” dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Bu şiirin başlangıcında yer alan yukarıdaki bir kaç mısra, söylemek istediklerimizin bir özetidir aslında.