Bugun...


GÜLDEN SÖKELİOĞLU

facebook-paylas
ÖĞRETMENLERİN CANINA TAK EDİNCE
Tarih: 04-11-2022 15:23:00 Güncelleme: 04-11-2022 15:23:00


Yukarıdaki başlık, öğretmen, yazar Zeki Sarıhan'ın yazdığı, 

'Milli Mücadele'de Maarif Ordusu' adlı kitaptan özetlenen yazının başlığıdır.

    1. Dünya Savaşı, Türkiye halkını büyük bir sefalete itti, devletin kaynaklarını kuruttu. Mütareke(Mondros Ateşkes Antlaşması- 1918) imzalandıktan sonra Almanlardan gelen altınlar da kesilince Osmanlı Devleti, memur maaşlarını bile ödeyemez duruma düştü. Maaşlar aylarca sonra ödenebiliyordu. Ödeyebilecek bir aylık maaş yoksa bunun yarısı ödeniyor, diğer yarısı ise daha sonraya bırakılıyordu. Memurlar maaşlarını düzenli alabilseler bile bununla geçinebilmeleri mümkün değildi. Çünkü savaş hayat pahalılığını 1914 yılına göre 10 kat arttırmıştı. Maaş artışları hiç bir zaman hayat pahalılığına yetişemiyordu.
    Öğretmenler de bu sefaletten paylarına düşeni alıyorlardı. Aylardır maaş alamadıkları zaman evdeki eşyalarını satmaya varıncaya kadar direniyor gene de kutsal öğretmenlik mesleğini bırakmaya gönülleri elvermiyordu. Savaş sırasında zaten birçok okul kapanmış, veliler de eskisi gibi okula itibar etmez olmuşlardı.
İstanbul hükümetleri bir yandan öğretmen sayısını azaltmaya çalışırken diğer yandan eğitim bütçesini denkleştirmek için okulları satılığa çıkarıyor, ilköğretimin parasız olduğu yasalarda belirtildiği halde bunu bile
paralı yapmak için planlar üzerinde çalışıyordu. Yatılı okullarda dersi olan öğretmenlerin günlük 10 kuruş kadar bir bedeli  olan öğle yemeğini okulda yemesini bile yasaklıyordu.
  Fakat öğretmenlerin bir kesimi vardı ki, bunlar diğer meslektaşlarından daha da güç koşullarda yaşıyorlardı. Bunlar ilkokul öğretmenleriydi. İlkokul öğretmenlerinin maaşları ve ilkokulların giderleri öteki memurlar gibi genel bütçeden değil,  il özel idarelerinden ödeniyordu. 1913 'te çıkan İlköğretim Kanunu böyle emrediyordu. İl özel idarelerinin bütçesi bir takım vergilerden oluşuyordu ancak bu vergiler toplanamiyordu. 
    Herkes öğretmenliğin ne kadar önemli bir meslek olduğunu biliyordu. Hatta Türkiye'yi gerilikten ve sefaletten, aydın kuşaklar yetiştirerek öğretmenlerin  kurtaracağına inanılıyordu. Hele ilkokul öğretmenliği çok önemliydi. Gel gör ki, bu öğretmenler devletten üvey evlat muamelesi görüyor, zaten düşük olan maaşları diğer memurlar gibi genel bütçeden ödenmiyordu.
    Öğretmenliğin değeri ve onların sefaletten kurtarılmaları için basında birçok yazı çıktı. Öğretmenler de Maarif Nezareti'ne(Milli Eğitim Bakanlığı) başvurarak sefaletlerine son verilmesini pek çok kez istediler. Ancak ne Maarif Nezareti, ne Maliye Nezareti( Maliye Bakanlığı), ne de Valilikler   bu soruna çözüm bulabiliyordu.
    1920 yılının şubat ayı biterken İstanbul ilkokul öğretmenleri hâlâ ocak ayı maaşlarını alamamışlardı. Mebuslar Meclisi' de içinde olmak üzere yaptıkları başvurulardan bir sonuç alamayan ilkokul öğretmenleri 1 Mart1920 günü topluca greve gittiler.
    Bu Türkiye'de ilk öğretmen grevidir.Türkiye'nin aydınları gibi öğretmenleri de dünyada olup bitenlerden haberdardı. Savaş sonrasında Amerika'da, Avrupa'da işçiler sık sık grev yapıyorlardı. İstanbul’da da işçi grevleri yaygındı. Fakat memurlar gibi öğretmenlerin grev yapmaları yasaktı. Ancak ilkokul öğretmenlerinin canına tak edince Topluca işi bırakmaktan başka çare bulamadılar.
    Grev üzerine hükümet çevreleri önce öğretmenlere görevlerine devam etmeleri öğüdünde bulundular. Hatta:
- Grev yapsanız da, göreve devam etseniz de maaş alamıyorsunuz, bari boş oturacağınıza okullarda görevinizin başında bulunun, gibi öğütler de verdiler.
    İstanbul'da o tarihlerde özel olmayan 174 ilkokul vardı ve bunlarda, 800-1000 öğretmen görev yapıyordu. Okul müdürleri de öğretmenler gibi grevdeydi. 1 Mart 1920 günü okullarına gelen öğrenciler, okullarda ne müdürü, ne de  ôğretmeni bulabildiler. 20 bin ôğrenci evlerine geri döndü.
    Öğretmenlerin hiç fire vermeden böyle topluca okullarını terk etmesi Valiliği, Maarif ve Maliye Nezaretlerini telaşa düşürdü. İşin ciddi olduğunu anladılar. Öğretmenlerin 2 aylık maaşlarını nasıl ödeyeceklerini düşünmeye başladılar. İstanbul Maarif Müdürü valiye, vali maarif nazırı'na, maarif nazırı maliye nazırına çıkmakta, hep birlikte soruna bir çözüm aramaktaydılar.
Vali:
- Ocak ayı maaşlarınızı verelim, Şubat'ı da sonra düşünürüz, dediyse de öğretmenler buna razı olmadılar.
     Grev, 1 Mart 1920'den
14 Mart 1920'ye kadar 14 gün sürdü. Grevci öğretmenler, kamuoyunun ve velileriň desteğini aldılar.
    Öğretmenlerin birikmiş iki aylık maaşlarının ödenmesi için Maliye Nezareti, Dahiliye Nezareti'ne 63 bin lira yardıma karar verdi. Para,  neden Maarif Nezareti'ne değil de Dahiliye(İç İşleri) Nezareti'ne verildi derseniz? Çünkü, ilkokul öğretmenlerinin maaşlarını aldıkları özel idareler Valiliklere, valilikler de Dahiliye Nezareti'ne bağlıydı.
    İstanbul Maarif Müdürlüğü, bu paranın hepsini istedi, fakat nezaret bunun bir kısmının İstanbul dışındaki memurlar için kullanılacağını söyledi. Paranın hepsi ilkokul öğretmenlerine verilse bile 2 aylık maaşını ödemeye yetmiyordu; bunun için 90 bin lira gerekiyordu.
    Öğretmenler, yalnız 2 aylık maaşlarını değil, bundan sonra maaşlarının düzenli olarak ödenme garantisi istiyorlardı.
İstanbul dışında, Gebze'de, Şile'de ve Ödemişte'de öğretmenler grev yaptılar. 6 aydan beri maaş alamayan öğretmenler vardı.
    Öğretmenler, kiralarını ödeyemedikleri için ev sahipleriyle başları dertteydi. Okullarına uzak semtten gelenlerin yol parası bile yoktu. Yırtık ve yamalı üst başlarıyla öğrencilerinin karşısına çıkmaya utanıyorlardı. Onların bu durumu mizah dergilerine konu olmuştu.
Bir karikatüre göre, dilencilerin durumu bile öğretmenlerden daha iyiydi. Dilencilerin hiç değilse az çok para getiren bir "mesleği" vardı!
Grev 9 gün sürdükten sonra ilk sonuçlarını vermeye başladı. 9 Mart günü Ocak maaşları ödenmeye başladı. Fakat onlar, Şubat maaşları ödenmediği sürece tekrar greve devam etme kararı aldılar.
14 Mart 1920 günü İtibarı Milli Bankası, maaşların ödenmesi için Valiliğe 35 bin lira borç verdi, bununla ilkokul öğretmenlerinin Şubat maaşları da ödenince grevi yöneten temsilciler öğretmenlere bir bildiri yayımlayarak onları 15 Mart günü görevlerinin başına çağırdar.
    Hükümet, grev yapmak yasak olduğu halde öğretmen ve idarećiler hakkında bir işlem yapmadı.
    Öğretmenler, bu haklı eylemlerinden zaferle çıktılar.
    16 Mart 1920'de İtilaf Devletleri zaten denetim altında tuttukları İstanbul'u resmen işgal ettiler. Osmanlı Mebusan Meclis'ini 'bastılar. Hükümet istifa etti ve İngilizlerin sözünden çıkmayan Damat Ferit Paşa yeniden başa getirildi.
    İlkokul öğretmenlerinin maaşlarını özel idareden alınıp Maarif Nezareti'ne, yani bütçeye verilmesi için bir kanun değişikliği yapmak gerekiyordu. Hükümet, 1913 tarihli ilköğretim kanununda değişiklik yapmaya yanaşmadı. İlkokulların yerel yönetimlere kalmasında ısrar etti.Bu durum, 3 Mayıs 1920'de kurulan yeni Ankara hükümetinde de devam ettirildi.
    İstanbul ilkokul öğretmenleri, 1921 yılının Nisan ayında, 4,5 aydan beri maaş alamadikları için bir direniş daha yaptılar. Ankara öğretmenleri de maaş alamadıkları için işbaşı yapmadılar.

         *
    İlk defa ve toplu halde grev yapan öğretmenlerden 102 yıl sonra, 2 Kasım 2022'de yüzbinlerce öğretmen, bir günlük grev kararı aldı ve uyguladı.
    Peki, niçin bu karar alındı?
    Öğretmenlik Meslek Kanunu,(OMK) Şubat 2022'de TBMM'de kabul edilerek Resmi Gazete'de yayınlandı ve yürürlüğe girdi. Öğretmenlerin uzman öğretmen ve başöğretmen olabilmesi için yapılacak olan Kariyer Basamakları Sınavı'nın(KBS) iptal edilmesi, öğretmenlik onurunun ayaklar altına alınmaması için;
Eğitim-İş'in çağrısıyla 14 sendika bir araya gelerek 2 Kasım'da, Türkiye'nin birçok yerinde iş bırakma eylemi yaptı.
    Öğretmenleri kadrolu, sözleşmeli, ücretli diye ayıran; eşit işe eşit ücret vermeyen Mili Eğitim Bakanlığı, şimdi de 19 Kasım'da yapacağı 'Kariyer Basamakları Sınavı' ile  öğretmenleri biraz daha ayrıştırarak 'Uzman Öğretmen' ve ' Başöğretmen' diye bölecek.
    Öğretmenler, zor ekonomik şartlarda çalışıp ailesini geçindirmeye çalışırken şimdi de maaş artışı adına sınav stresini yaşamaya zorlanmaktadır.
    Eğitim sisteminde çözülmeyen  onlarca sorun varken, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda yapılan değişiklikler ve 'Kariyer Basamakları Sınavı' daha çok sorunlar ve haksızlıklar doğuracaktır. 
    Kutsal bir meslek olan öğretmenliğin onurunu zedelemek, öğretmenleri belli bir yaştan sonra sınava tabii tutmak hiç ahlâkî değil.
Bu sınav sonunda başarılı olamayan tecrübeli öğretmenlerin öğrencileri, velileri karşısında gururunun ve onurunun ayaklar altına alınacağını yetkililer düşünemiyor mu?
    Önemli mevkilerdeki insanları ve her meslekten insanları yetiştiren öğretmenlere layık olduğu değeri verelim... 
    Öğretmenler arasında ayırım yapmadan insan onuruna yakışacak şekilde ekonomik şartlarını düzeltelim.

    Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 'Sosyal Devlet' ilkesi gereğince gelecek nesilleri yetiştiren öğretmenlerini sınava tabii tutmadan yaşam şartlarını iyileştirmelidir.

Kaynak:
- Kurtuluş Savaşı Öyküleri 
5.kitap- Zeki Sarıhan


    



Bu yazı 2755 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI