AKP ve MHP’nin oluşturduğu iktidar, şu anda derin bir açmaz ve çıkmazın içinde. Ekonomik kriz ve pandeminin yarattığı sağlık krizi kadar, iktidarın bu krizlerden dolayı ülkeyi yönetememe krizi de var. Ekonomik sorunlara çare bulunamıyor, salgını önleyebilmek için toplumun aşı olması gerekiyor ama gerekli aşılar sağlanamıyor. İktidarın sorunları çözememesi ise ülke genelinde vatandaşlar arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyor. İşsizlik ve yoksulluk çok ileri düzeylerde. Hiçkimsenin kısa sürede bu sorunların aşılacağına, bir refaha kavuşacağına ve yarına dair bir umudu yok!

Salgında ölenlerin sayısı resmi olarak 30 binlere yaklaştı. Oysa uzmanların söyledikleri; koronadan ölenlerin sayısı, bu resmi rakamın en az 2 katı kadar.  İktidar ve Sağlık Bakanlığı, vatandaşa koronodan korunma konusunda gerekli tavsiyeleri yaparken; kendilerinin ‘lebaleb’ dolu salonlarda kongrelerini yapmaları ise bu salgının yayılmasında ayrı bir etken...

YÖNETEMEME KRİZİ

İçerideki sorunları çözemeyen iktidar, çözümü otoriterleşmekte ve sertlik politikalarını hayata geçirmekte buluyor. Vatandaşın ve muhaliflerin eleştiri hakları tamamen yok sayılıyor, her türlü eleştiri ise siyasallaştırılan yargı vasıtasıyla cezalandırılıyor. En basit bir tweet paylaşımı bile cezaevine konulma nedeni olabiliyor. Gazeteciler açık açık saldırıya uğruyor, saldıranlar için bir yaptırım uygulanmıyor.

Halka vereceği bir vaat kalmayan iktidar; sertleşme politikalarıyla kendi tabanını diri tutmak istemektedir. Bunun en somut örnekleri, son günlerde tanık olduklarımızdır. HDP Milletvekili ve İnsan Hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilli, erişim yasağı olmayan bir haberi tweetlediği için ceza aldı ve cezası, onca bekleyen terör davaları varken(Örneğin: Ankara Gar katliamını yapan ve 103 kişinin öldüğü olayın failleri olan İŞİD’liler davası), hızlı bir şekilde cezası onaylandı ve milletvekilliği düşürüldü.

TAVİZ POLİTİKALARIYLA GÖNÜLLEME

AKP’nin, barış sürecini birlikte sürdürdükleri HDP için Yargıtay Başsavcılığı kapatma davası açtı. Başta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olmak üzere, diğer AKP yöneticileri parti kapatmalara karşıyız demelerine rağmen bu dava açıldı/açtırıldı.

2011 yılında imzalanan, TBMM’nin onayından geçen ve imzadan sonra bundan övünçle söz edilen “İstanbul Sözleşmesi” 2021 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından feshedildi. Aslında bu anlaşma, Türkiye’de 42 milyon kadını ilgilendiren, “kadına yönelik ve aile içi şiddetin önlenmesine” yönelik çok önemli uluslararası bir sözleşmeydi.

Akparti’nin, geçmişte savunduğu ve bugün 180 derece dönüş yaptığı bu tutumlarının altında ne yatmaktadır? Her şeyden önce bir daha Cumhurbaşkanı seçilebilmek için %50+1’i bulma telaşı ve sıkıntısıdır. Akparti kaybettiği oyları toplayabilmek için şu anda tam bir taviz politikası izlemektedir. HDP’yi kapatmakla, MHP’yi gönüllemekte; İstanbul Sözleşmesini iptal etmekle, Saadet Partisi çevreleriyle tarikat ve cemaat mensuplarını gönüllemeye çalışmaktadır.

PATİKA TEORİSİ

Akparti’nin şu anda içinde bulunduğu durum “Patika Teorisi”yle açıklanmaktadır. Patika Teorisini HDP Eşgenel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle açıklıyor: “Patika teorisi, başta iktisat olmak üzere değişik alanlarda kullanılan açıklayıcı bir teoridir. AKP öncülüğündeki iktidar bileşimi 5 yıldır bir patikada ilerliyor. Eğer patikaya girerseniz hareket kabiliyetiniz azalır, bir noktadan sonra da ortadan kalkar. Artık siz yolu belirleyen aktör olmaktan çıkarsınız, patika sizin yolunuzu belirler. Sağa sola dönemezsiniz. Tek seçeneğiniz vardır; ya ileri gitmek ya da geri dönmek. Geri dönmek muhtemelen bir bedel gerektirecek. Daha ileriye gitmek ise tek bir noktaya doğru ilerlemek demektir; Çöküş ve tarihe karışmak. Şu an AKP patikada yolun yarısını geçmiştir. Bana göre söz konusu olan bir bakıma gönüllü bir çöküş yolculuğudur…” (Nergis Demirkaya’nın Mithat Sancar’la söyleşisi, gazeteduvar.com.tr, 28 Kasım 2020)