BİR GÖÇ HİKÂYESİ: MİLAS SEKKÖY’DEN, ÇANAKKALE GÖKÇEADA’YA…
ABDULLAH YALÇINTAŞ’LA SÖYLEŞİ
Söyleşi: Nevzat Çağlar Tüfekçi
xxx
“Bafa Gölü'nü arkamızda bırakıp gecenin bir yarısı Milas'a girdiğimizde Nevzat Çağlar Tüfekçi bizi Ticaret Odası'nın lokalinde bekliyordu. Masada yerel 'Menteşe' gazetesinin sahibi Oktay Dizdar ile belediye basın bürosundan Gürsel Tekin de vardı. Tam karşımda oturanı bir yerlerden tanıyordum ama nereden? Milaslı bir berberdi Halil Köse ve nereden tanıdığımızı anımsatınca bizi 19 yıl öncesine götürdü. 1984 yılında köyleri kömür havzasında kurulu olduğu için evleri ve arazileri kamulaştırılan Yatağan'ın Eskihisar ve Milas'ın Sekköylüleri Gökçeada'da iskâna gönderiliyordu. Yaklaşık 60 ailenin üç gün süren Gökçeada yolculuklarını izlemiştik bir gazeteci olarak. İşte Halil Köse de kendisine Gökçeada'da ev ve arazi verilen köylülerdendi. Öyküsünün devamını da gidişimizde öğrendik ki, bilinmeyen bir nedenden dolayı verilen ev ve arsa, o daha içine yerleşme fırsatı bile bulamadan geri alınmıştı. Halil Köse hâlâ daha neden Gökçeada'daki evinin ve arazisinin geri alındığını öğrenmeye çalışıyordu…” (Celal Başlangıç, Zaman-Mekân ve İnsan, Radikal, 29 Eylül 2003)
xxx
- Önce sizi tanıyalım…
- Abdullah Yalçıntaş. 1945 doğumluyum. 1984 yılında, Milas Sekköy’den tarımsal iskân olarak Çanakkale-Gökçeada Uğurlu köyüne yerleştirildik. 1984’den beri Gökçeada’da yaşıyoruz.
- Buradan oraya neden gittiniz?
- Sekköy’ün altında ve çevresinde linyit kömürü vardı. Köyümüz, istimlak sahası içinde kaldı. Yerlerimiz, Yeniköy Termik santralinin kömür ihtiyacı için kamulaştırıldı. Linyit için Gökçeada’ya gönderildik.
- Sekköy’den kaç aile oraya gitti?
- 18 aile olarak gittik.
- Muğla yöresinden başka Gökçeada’ya giden oldu mu?
- Oldu. Yatağan Eskihisar’dan 40 aile geldi.
- Aynı köye mi yerleştiniz?
- Evet hepimiz aynı köye yerleştirildik. Ayrıca Burdur Bucak ilçesi Kızıllı ve Karacaören köyünden gelenlerle birlikte bir köy kurduk.
- Gittiğinizde Uğurlu köyünde oturan var mıydı?
- Hayır hiç yoktu. O köy, bizlerle birlikte ilk kez kuruldu...
- Daha sonraki süreçte aynı ilden giden iki grup olarak Eskihisar ve Sekköylüler arasında bir uyumsuzluk yaşandı mı?
- Hayır. Sadece Burdur yöresiyle biraz yaşandı ama tez anlaşma yoluna gidildi. Büyükler devreye girdi, ne gerekiyorsa yapıldı ve uzlaşma sağlandı. Dövüşlü, kavgalı bir şey olmadı.
- Burdur yöresinden gelenler kaç aileydi?
- Onlar da 40-45 aileydi.
- Onlar neden dolayı Ada’ya gönderilmişler?
- Karacaören köyünde, bir baraj yapılıyor. Orada fıstık tarlaları vardı. Ben de gittim gördüm. Fıstık tarlaları barajdan dolayı istimlak ediliyor. Çok değerli, güzel yerleri vardı. Barajın çevresi, düz bir ova. Kenarları, bizim Milas’ın çevresi gibi dağ. Bizim Milas’ın Sodra dağının böğründeki evler gibi, orada da evler varmış. Köyleri halen duruyor ama toprakları yok. Toprakları olmadığı için onlar da bizim gibi Gökçeada’ya getiriliyorlar.
- Size orada toprak verildi mi?
- Her aileye nüfus başına toprak tahsisi yapıldı. En düşük nüfuslu aileye, nüfusu 2 veya 3 olan ailelere 30 dönüm toprak verildi. 6-7 kişilik ailelere de 48 ile 51 dönüm arasında yer verildi.
- Bunlar ekilip-biçilebilir topraklar mı?
- Evet tarım yapılabilir arazilerdi bunlar. Uğurlu köyünün tarıma uygun olmayan hiçbir arazisi yok! Bu arazilerin içinde 12’şer dönüm zeytinlik ve 5’er dönüm asma bağları vardı. Daha sonra üzüm bağlarından verim alınamadığı için çoğu kişi bağlarını söktü; yerine zeytin, elma, şeftali, kayısı gibi meyve ağaçları diktiler. Daha önce Rumlar tarafından yetiştirilen üzümler vardı, onların kıymetini bilemedik. Şaraplık üzümlerdi bunlar. Biz bunların değerini daha sonra anladık ama iş işten geçmişti…
- Bu şaraplık üzüm bağlarını sökerken sizi uyaran olmadı mı?
- Hayır olmadı.
- Orada ne ekip-biçiyordunuz?
- Arpa, buğday, mısır, susam ekiyorduk. Bunlardan, son zamanlardaki iktidarlar döneminde hiçbir gelir elde edemedik. Gübre pahalı, mazot pahalı, traktörün parçası pahalı… Bunlardan bir şey elde edemeyince hayvancılığa yöneldik. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık. Bu sefer yonca ekmeye başladık. Bu kez de hayvanların etinden zarar etmeye başladık. Her şey gene mazota dayalı, traktörün parçasına dayalı…
- Uğurlu’da muhtarlık yapmışsınız…
- Evet ben 1989’da Uğurlu köyüne muhtar oldum. Kenan Evren döneminde bizim köye bir gölet yapıldı. Bu göletten su alarak kanallar vasıtasıyla kıraç olan arazilere su gitmesini sağladım. Herkesin arazisi sulu tarım yapılabilecek bir araziye dönüştü. Bize verilen arazilerin içinde kıraç bölümler de vardı. 10 yıl muhtarlık yaptım. 1999’a kadar.
- Siyasi görevlerde de bulunmuşsunuz orada…
- 2000 yılında DSP ilçe başkanı oldum. Daha sonra CHP ilçe örgütünde çeşitli görevler aldım.
- Ada’da turizm nasıl?
- Yazın çok gelen olur Ada’ya. Türkiye’nin her yerinden gelenler olur. Çünkü havası ve denizi çok güzeldir. Buradaki köylerde pansiyonculuk yapılır. Yazın Ada’nın nüfusu 4-5 kat artar. Örneğin bizim Uğurlu köyünün nüfusu 800’dür. Bu nüfus yazın 3.500-4.000 olur. Gelenler pansiyonlarda kalır. Köylünün çoğu pansiyonculuk yapar. Ada’da pansiyonculuk bir geçim kaynağıdır. Yaz sezonu bizde 2-3 ay sürer. Tatil için Ada’ya gelenler buradan memnun ayrılırlar.
- Gökçeada’da kaç köy var?
- Dokuz köy var. Bir de ilçe merkezi.
- Gökçeada daha önce bir Rum yerleşim yeriydi. Şu anda Ada’da kaç Rum var?
- 70-80 aile var. Aile nüfusu 1 veya 2 kişi. Kalabalık değil. Yaşlılar kalmış adada. Yaş ortalamaları 70. Dul kadınlar çoğunlukta. Erkek az.
- Onlar Yunanistan’a gitmek istemiyor mu?
- Onların, Yunanistan tarafından burada kalmaları isteniyor.
- Onlar geçimini nasıl sağlıyorlar?
- Birer ikişer tane koyun, keçi… Yunan Devletinden maaş alıyorlar. Bazıları da hem Rum hem Türk vatandaşı. Çifte vatandaş.
- Gökçeada’da her köyde varlar mı, yoksa belli bir yerde mi?
- Dereköy’de, Eski Bademli’de, bir de şehir merkezinde varlar.
- Onların bulunduğu köylerde sadece onlar mı var Türkler de var mı?
- Dereköy’de Türkiye’den Doğu’dan gelen 25-30 aile var. 25 aile de Rumlardan var. Eski Bademli’de ise Türkiye’nin Doğusu’ndan gelenler var ve bir de Rumlar. Dereköy’de 3 bin konut var. Rumlar’dan kalma. Her Paskalya’da Yunanistan’dan Rumlar buraya gelir, paskalyalarını kutlar ve 20 gün durduktan sonra giderler. Dereköy eskiden Adanın en kalabalık Rum köyüymüş. Şimdi evleri boş duruyor.
- Oradaki Türklerle Rumların ilişkileri nasıl?
- Bir geçimsizlikleri yok. Samimiyetleri çok iyi. Merhabaları iyi, alışverişleri iyi. Dostluk ve barış içinde yaşayıp gidiyorlar. Çoğu zaten çifte vatandaş.
- Adadaki yaşam nasıl, insanlar için sağlıklı bir ortam var mı?
- Adadaki hava çok güzel. Çok sağlıklı. Oksijeni bol. Rumlar burada 100 yaşında ölenler için genç öldü derlermiş!..
- Neden öyle diyorlar?
- Havası güzel. Ben kendimden örnek vereyim. 74 yaşındayım ve daha sırtımı doktora açmadım. Onlar, bizim gibi alkol almıyor. Akşam yemeği yiyor, sağlık için bir kadeh şarap içiyor. Rakı içenleri, Yunan rakısı içiyor; o da ölçülü. Onların bizim çay bardağının yarısı kadar rakı bardakları var. Ölçüleri bu. Onu dolduruyorlar ve susuz içiyorlar. Fazla içmiyorlar yani şişenin dibini bulmuyorlar. Onlar alkolü ilaç niyetine veya sağlık için alıyorlar. Kırmızı şarabı çok içiyorlar.
- 1984 yılında buradan gittiniz. İlk anda orada bir uyum sorunu yaşadınız mı?
- Fazla sorun yaşamadık. Sadece bir-iki düğünde Burdur yöresinden gelenlerle Samsun-Çarşamba’dan gelen birkaç aile vardı, onların arasında oldu. Burdur yöresinden gelenler, erkeklerin çaldığı müzik aletlerinin önünde oynayan kadınları yadırgarlardı. Onlar muhafazakâr yapıdaydı. Bizim kadınlar daha modern giyinirdi. Daha sonra modern yaşam tarzı bakımından onlar bizi geçti. Daha sonra Muğlalılar’ın örf ve adetlerine uyum sağlayarak, onlar da bizim gibi oldular.
- Düğünleri nasıl yapıyorsunuz? Buradaki gelenekleri orada da sürdürüyor musunuz?
- Aynı. Hiç fark eden bir şey yok. Benim gelinlerden birisi Çarşamba’dan. Birisi Bucaklı. Onlarda çeyiz olgusu yok. Onların kız tarafı düğünlerde hiçbir şey yapmaz. Bizim kızımızı alıp gideceksiniz, bizden bir şey yok derler. İster zengin ister fakir olsun; bu, böyle. Bir düğünün ve evliliğin tüm masraflarını erkek tarafı karşılıyor.
- Ada’ya Muğla’dan Burdur’dan gelenler var başka nerelerden gelenler var?
- Isparta’dan gelenler var. Çaykaralılar var.
- 1984 yılında buradan gittiğinde kaç yaşındaydın?
- 39. Şu anda 74 yaşındayım. Ömrümün yarısı da Gökçeada’da geçti diyebilirim...
- Orada yaşarken, buraya özlem duyuyor musunuz?
- Anne-baba bir çocuğunu askere uğurlarken gözyaşı döküyor. Benimse buradan ayrılalı 36 yıl oldu. Burada iki kardeşim var. Yeğenlerim var. Amcalarımın çocukları var. Çocukluk arkadaşlarım var. Burayla bağlarımız sürüyor ve ister istemez burasıyla ilgili duygusal bağlarımız da devam ediyor. Bu hiç bitmez.
- Bir insanın uzun bir süre yaşadığı yerden koparılıp hiç bilmediği başka bir yere yerleştirilmesi nasıl bir duygu? Bunu anlatır mısınız?
- Çok üzücü! Hasretlik bambaşka bir şey. Bir yarın burada, diğer yarın orada. Kendini iki parçaya ayrılmış hissediyorsun. Şimdi oraya alıştık. Milas’ta yaşadığım yaş kadar da orada yaşadım. Orada yeni bir çevre yarattık kendimize.
- Diyelim ki orada oturuyorsunuz, içiyorsunuz. Buradaki arkadaşların, akrabaların aklına gelir mi hiç?
- Tabi gelir. Memleket anıları içimizden hiç çıkmaz. Biz nereye gidersek onlar da bizimle gider. Memleket özlemi bizden kopmaz bir parçadır. Bizim aidiyetimizdir o. Orada mutlu muyum? Çok mutluyum. Buradan gittiğimde, bacağımda romatizma vardı. Oranın havasından mı nedir; orada bu rahatsızlık geçti. Hiç başım ağrımadı, dişim ağrımadı, belim ağrımadı.
- Oranın insanı sağlıklı kılan, ömür uzatan bir havası mı var?
- Gerçekten öyle. Denizinde tuz oranı düşük. Denizi temiz. Havası temiz. Sabah kahvaltını yap, akşama kadar yemek yeme ihtiyacı duymazsınız.
- Arada bir buraya gelip gidiyor musunuz?
- Öyle sık gelip gitme olmuyor. Ben 5 yıl önce gelmiştim. Buraya geldiğimde, arkadaşlarımı, yakınlarımı görünce çok mutlu oldum. Onlarla çekildiğim fotoğrafları facebook’ta paylaştım. Mutluluğumu ifade ettim o paylaşımlarda. Facebook arkadaşlarımdan, ‘seni mutlu görmek bizi de mutlu etti’ diye geri bildirimler aldım.
- Beş yıl sonra geldiniz. Köyünüz Sekköy’e uğradın. Orada seni nasıl karşıladı eski köylülerin?
- Köyde kimseyi bulamadım. Sadece mezarlık ziyaretine gittim. Tekrar gidip eski tanıdıkları bulmaya çalışacağım. Çakıralan, Türkevleri, Çökertme, Bağdamları’ndaki tanıdıklarımı ziyaret edeceğim buradan ayrılmadan önce. Milas’takilerin hepsiyle görüştüm. Çok güzel karşıladılar. Çok mutlu oldum.