Bugun...



“BirGün Gazetesi” Bir Başarı Öyküsüdür!

Baştan sona pür dikkat izlenen bir saatlik belgeselin gösterimi öncesi BirGün yazarlarından Barış İnce kendisinin de bir özne olarak içerisinde yer aldığı öyküye dair çok akıcı kısa bir konuşma yaptı. BirGün muhabiri Berkay Sağol'un etkinliğe gelenleri selamlaması sonrası sahneye çıkan Barış İnce'nin konuşması şöyleydi:

facebook-paylas
Güncelleme: 19-01-2025 22:35:40 Tarih: 19-01-2025 22:29

“BirGün Gazetesi” Bir Başarı Öyküsüdür!

MEHMET ERDAL

“Patronsuz Gazete” BirGün'ün 20 yıllık öyküsünü anlatan “Bir Düş” belgeselinin Datça gösterimi gerçekleşti; dün saat 19.00'da Bülent Ecevit Kültür Merkezinde gerçekleşen gösterimi Datça Belediye Başkanı Aytaç Kurt, CHP Belediye Meclis Üyesi Yüksel Temel ve Melike Işıktekin, CHP Datça İlçe Örgütü Kadın Kolları Başkanı Solmaz Sarı, TİP Datça İlçe Örgütü Başkanı Zehra Kahraman, EMEP Datça İlçe Örgütü Başkanı Gökay Sümer, TÖP Datça Temsilcisi Haluk Koşar, Sol Parti Datça İlçe Örgütü Başkanı Abidin Akbulut ve 100'ün üzerinde Datçalı izledi.

BİRGÜN GAZETESİ “ÇOK HİSSEDARLI” ÇIKMIŞTI

“İçinizde beni belki kitaplarımdan, belki siyaseten, belki de TV'lerdeki tartışma programlarından tanıyanlar vardır; benim esas tanındığım yer BirGün Gazetesidir. Uzun yıllar BirGün Gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptım. Yaklaşık 20 senelik bir çalışma hayatım BirGün'de geçti. Bu yolculuğa dair biraz konuşmak istiyorum, sizlerle, bir 5-10 dakika. Zaten uzun bir belgesel, yaklaşık bir saat, o yüzden sizleri de daha fazla yormadan belgeselin gösterimine geçeceğiz.

BirGün Gazetesiyle benim tanışıklığım genç bir gazeteciyken oldu. O dönemlerde bir dergide çalışıyordum aslında, bir ekonomi dergisinde. BirGün Gazetesi çıktığında bizler, o dönemin gençleri olarak solcu, sosyalist, devrimci... diyoruz kendimize. BirGün'ün çıkışından dolayı çok heyecanlandık. O dönemde BirGün çıkarken, hepiniz hatırlarsınız belki, 'çok hissedarlı' çıkmıştı. Pek çok kişi ortak oldu BirGün Gazetesi'ne ve epeyinin de çabasıyla çıktı BirGün Gazetesi, aslında. Böyle bir gazetenin varlığı ve patronsuz oluşu hepimizin ilgisini çekiyordu. Sol fikirlerin, kadınlardan, gençlerden yana fikirlerin, emekçilerden yana en önemlisi fikirlerin yayınlanabileceği bir gazete olmasını umuyorduk. O anlamda biz de gençler olarak dedik ki 'Beyazıt Meydanı'nda, İstanbul Üniversitesi'nde, o meşhur kapının önünde BirGün Gazetesi dağıtalım'. Bizi de çağırmışlardı; BirGün Gazetesi'nin çıktığı ilk gün ben orada diğer arkadaşlarımla beraber gazete dağıtımında bulundum.

PATRONSUZ AMA SAHİPSİZ DEĞİL

O günlerde gazete dağıtırken insanlar alıyordu, biz tabii bedava dağıtıyoruz, reklam olsun diye. Diyorlardı ki 'Bu gazetenin patronu kim?' Biz de 'Patronsuz gazete' diye bağırıyorduk. Fakat bir kişi geldi, 'Patronsuz gazete güzel olmaz.' dedi. Çünkü o dönem Doğan Medyası var, efendim, Sabah Gazetesi, Sabah Grubu var... Pek çok patron var ve bunların hepsi de gazetecilik faaliyeti içerisinde. Onların yaptığı gazetelerin güzel olduğunu düşünüyordu ve bizim yayınlayacağımız gazetenin güzel olmayacağını, tutmayacağını, içeriğinin boş olacağını düşünüyordu. O dönemlerde ben tabii cevap veremedim ona. Çünkü bilemiyorduk. Yani bir süreç de yaşamamıştık. Sadece kendimce anlatmaya çalıştım. Bugüne geldiğimizde, patron gazetelerinin ne hale geldiğini gördük; hepsi AKP tarafından teslim alındı. Hepsi belli ihaleler uğruna yalan haberler yapmaya başladı. İşte hepiniz buradaki çevrelerin işlerini görüyorsunuz; hiçbiri yazmadılar. Ülkemizin en güzel koylarından, en güzel yerlerinde büyük inşaatlar yaparlarken, hepsi bunun bir parçası olduğu için aslında, hiçbirisi yazmadı ama 'patronsuz' BirGün Gazetesi yazdı. Şimdiki aklım olsa 'patronsuz ama sahipsiz değil' derdim. O gün onu bilemedim.

Bugüne baktığımda BirGün Gazetesi işte o sahipleriyle beraber hayatta. Bende, dedim ya işte genç bir gazeteciyim, çalışıyorum, o günlerde. 2 yıl başka yerlerde çalıştım. Fena da kazanmıyorduk o zamanlar; sonuçta başımızda patron vardı ama mutlu değildik. Çünkü istediğimizi yazamıyoruz. Kapitalizme karşı bir söz söyleyemiyoruz. Halkı ilgilendiren haberleri, ekonomi alanında haberleri yapamıyoruz. Öyle olunca o dönemlerde, işte birazdan belgeselde de göreceksiniz, İbrahim Aydın vardı, İbrahim Aydın'a bir siyasi toplantı sonrasında, Ankara'daki otogarda dedim ki 'Ben' dedim 'şu an çalıştığım yerden mutlu değilim. Siz BirGün Gazetesi olarak zorluklar içerisindesiniz. Eğer kabul ederseniz sizinle çalışmak istiyorum.' İbrahim abi dedi ki 'Olur ama sen çok para istersin.' gibi böyle bir laf etti, nereden çıktı bilmiyorum. Dedim ki 'Yok ya istemem. İşte ne veriyorsunuz?' O zaman ki maaşın 1/3'ü gibi bir şey önerdi. 'Olur' dedim, kabul ettim. Fakat bilmediğim bir şey varmış, hiç para vermiyormuş.

KENDİMİZİ “SAHİPSİZ” HİSSETTİĞİMİZ ANLAR OLDU

Başladık... Uzun yıllar orada zorluklar içerisinde geçti. Belgeselin yapımında ben yer almadım fakat benden de görüş aldılar. Orada bu kısmı anlatmıştım ama tabii uzun bir belgesel, pek çok kişinin konuşması yer alamamış, benim o kısım atılmış. Şunu söylemem gerekir belki, biz bir dönem Karaköy'de BirGün Gazetesi'nin ilk çıktığı dönemlerde, büyük bir ekonomik darboğaz içerisinde çalıştık. Sadece siyasi baskı değil, yani aldığımız hapis cezaları... sorunlar sadece bunlar değildi. Ekonomik baskı çok yüklüydü. O dönemlerde pek çok arkadaşımız geçinemediği için gazeteyi bırakmak zorunda kaldı. Bu durum neredeyse 2007'den 2013'e kadar sürdü. Bu dönemlerde pek çok arkadaşımız, dediğim gibi psikolojik sorunlarla boğuştu, gazeteyi bıraktı, başka başka yerlere gitti. Gururuna yediremeyenler oldu. Mesleği bırakanlar oldu. İşte 'sahipsiz' hissettiğimiz anların bir kısmı burasıdır ama o dönemlerde de sizlerin varlığıyla beraber, imza kampanyalarıyla, işte kiminiz yemekler organize ediyordunuz, kiminiz daha başka kampanyalarla... Bazen yemeklerimizi orada yiyorduk, bu güzel kampanyalarla kimi zaman maaşlarımızı aldığımız zamanlar olmuştur.

GEZİ DİRENİŞİ” BİR DÖNÜM NOKTASIDIR

Gidişat bu haldeyken bizim takip ettiğimiz bir dönem oldu, bu dönem kuşkusuz sizlerin çabasıyla oldu; o da Gezi Direnişi. Türkiye'deki Gezi Direnişiyle beraber insanlar şunu fark etti: dediler ki 'Yahu sokakta bir şeyler söylüyoruz. Bir şeyleri protesto ediyoruz. Başımızdaki o baskıları, efendim parkın göbeğine AVM yapılmasını protesto ediyoruz. Hiçbir gazete, hiçbir televizyon bunu yayınlamıyor. Üstüne Penguen belgeseli veriyorlar. Bunu verebilen tek gazete BirGün Gazetesi' diyerek özellikle sosyal medyada bir patlama yaşandı. Bu patlama yaşanınca tabii ki halkın ilgisi de büyük oldu.

Buraya gelene kadar BirGün Gazetesinin en önemli yaptığı şey, yani ilgiye gelene kadar, politik yörüngesini doğru tutmak olmuştu. Çünkü politik yönergede de belli sapmalar oluyordu. Yani 'Aslında AKP demokrat mı?' Biliyorsunuz 'Taraf' gazetesi gibi gazeteler çıktı. Hani 'AKP desteklenmeli mi?' gibi... Eğer biz o dönemlerde öyle bir ideolojik savrulma yaşasaydık, Gezi (Direnişi) dönemine de yanlış bir bilinç ile girecektik ve oradaki protestocuları iyi gözlemleyip, anlayıp doğru haberleri veremeyecektik. Bunun önemi çok büyüktü. Yani o yaşadığımız yoksulluk döneminde politik çizginin doğru tutulmasının çok önemliydi.

2013'ten itibaren gazetenin satışları arttı. Gezi Direnişi sonrasında biz de çeşitli hamleler yaptık. Gazeteyi daha geniş kitlelere duyurmaya çalıştık. En azından çalışanlarımız asgari ücret de olsa maaşlarını almaya başladılar. BirGün Gazetesi toplumsal bir mücadelenin parçası olarak hepimizin cebinde, evinde, işte elinde taşıdığı bir gazete haline gelmeye başladı. BirGün ötesi o dönemlerde Geziyi keşfederken kuşkusuz bizim en büyük avantajımız aslında orada protestoculardan biri olmamızdı. Kendileriyle birlikte olmasak da fikir olarak bizler de bu baskıya, bu 'ben yaptım, oldu'cu baskıcı anlayışa, bu çevre katliamlarına karşı olan insanlardık. Aynı duyguyu paylaşınca aynı sözü söylemek daha kolay oldu. Duvar yazılarındaki sloganları hatırlayın. Gençlerin o günlerdeki isyanını hatırlayın. Aynı dili kullandıkça o zamanın gençleri, bugün bir kısmı benim yaşımdalar, 'BirGün benim gazetem!' demeye başladı ve onunla birlikte abonelik kampanyaları, efendim bu online abone, PDF kampanyalığı, çoğunuz üyesiniz, üyelik kampanyalarıyla beraber gazetenin görüntüsü kurumsal bir hale dönüşmüş oldu.

BU BAŞARI HİKAYESİ HEPİMİZİNDİR

Bu çok önemli bir yolculuk ve sizlerin sayesinde olan bir yolculuk. Bu sadece bir gazetecilik yolculuğu değil, bu aynı zamanda Türkiye'de solun, demokratların bir başarı hikayesidir. Bu başarı hikayesi sadece bizim değil, sizlerin de hikayedir. O yüzden hep birlikte bu hikayeye sahip çıkmak gerekiyor.

Bu yolculuğun belli durakları var, dediğim gibi. Ben bu durakların başında bindim. Şu an hala daha bu yolculuğun içerisindeyim. Ama yaşadığımız zorlukların hiçbirinden de pişman değiliz. Dedim ya işte pek çok şekilde beni anabilirler; yazar olarak, siyaset yapıyoruz, ondan anabilirler. İşte 'TV'lerde konuşuyor' diyebilirler ama bu hayat bir biçimde sona erdiğinde, 'Barış İnce, hangi Barış?' dediklerinde, işte pek çok Barış da var, edebiyatta var, Barış Pehlivan var, Barış Terkoğlu var, 'BirGün Barış' diye anılmak isterim. Bu benim için gerçekten gurur verici, onur verici bir şey. Bunu bu yolculuk içerisinde zorluklarımız sadece tabii ki ekonomiik değil, siyasi zorlukları da yaşadık. Hepimizin başına pek çok dava geldi. Arkadaşlarımız hapse girdi, çıktı. Bizler müebbetle yargılandık.

HİÇBİRİMİZ BOYUN EĞMEDİK

Bu dönemlerde, şunu hep bir gurur nişanesi olarak da taşırım; gazetemizdeki hiçbir arkadaşımız boynunu bükmedi. Hiçbir arkadaşımız geri adım atmadı. Bilirsiniz, eskiden belki siyasi mücadele içerisinde olanlar veya hatta şu anda bile dergi çıkaranlar şunu bilir: Bir dergiye da gazeteye dava gelecekse, o sorumlu müdüre, yazı işlerine gelir. Yani ben bir haber yaptım diyelim ki, bana açılıyor, bir de sorumlu müdüre açılıyor. Böyle olunca sorumlu yazı işlerine 4 tane, 5 tane, 6 tane dava geldi mi üst üste, diyoruz ki 'Eyvah bu gidiyor. Bu artık cezaevine girecek' O zaman ne yapıyoruz? Sürekli biz sorumlu yazı işleri müdürlerini değiştirdik. Yani BirGün Gazetesi o yolculuğu boyunca yılda bir, iki yılda bir yazı işleri müdürü değiştiriyordu. Personelimizin neredeyse tümü bir dönem sorumlu yazı işleri müdürü oldu. Bir dönem öyle bir hale geldi ki gazeteye yazı işleri müdürü bulamayınca gazetenin çaycısı sorumlu yazı işleri müdürü oldu. Düşünün ki BirGün Gazetesi müdürlük açısından müthiş, elverişli bir yer. Yani kariyer yapmak isteyen genç arkadaşlar varsa BirGün bu konuda çok elverişli.

Bu, hani komik olarak da anlatabildiğimiz şeyler aslında biz biraz yaratıcılıkla, biraz gençliğin dinamizmiyle, biraz da tarihimizden gelen cesaretle, yani biz neyin parçası olduğumuzun farkındaydık. Biz Demokrat Gazetesinden beri gelen bir geleneğin parçası olduğumuzu biliyorduk ve ona göre davranmalıydık. Haberlerimizi yaparken bunun ağırlığını taşımalıydık. Başımıza gelebilecek her belada da bunun önemini bilmeliydik.

Belki BirGün Gazetesini en önemli kılan şeylerden birisi de bu politik doğrultuyu, az önce bahsettiğim, cesareti, biraz halkın diliyle birleştirebilmesiydi ve işte o attığımız manşetlerdi. Bir tanesiyle bitirmek istiyorum sözümü.

BİZ DE BABAANNEMİZİ EVİNDE ZOR TUTUYORUZ

Biliyorsunuz, Gezi'nin ilk günlerinde başbakan, o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan çıktı ve 'Siz' dedi, 'işte böyle bir kalabalığı toplamışsınız ama ben de kendi %50'mi evinde zor tutuyorum.', bilmem hatırlar mısınız? Ben bunu gördüğümde çok bozuldum, açıkçası. Bir başbakan böyle bir şeyi nasıl söyler? Sonuçta bir yığın insan var sokakta, diyor ki yani 'ben öbür tarafı da dışarıya salarım, kavga ettiririm sizinle.' Bu çok ayıp bir şeydi ama bir gazeteci bunu 'Biz de çıkarız, biz de şunu yaparız...' gibi yazmamalı. Çünkü toplumu da korumalı, toplumdaki insanların can güvenliğini sağlamalı, provokasyona hiçbir zaman önayak olmamalı. Bu yüzden 'Biz bunu bir espriyle basit bir şeyle nasıl geçiştirebiliriz? Bizim de cevap vermemiz lazım. Çünkü biz Gazi'nin gazetesiyiz. Muhatap biziz. İnsanlar bizi takip ediyor.' O dönem ben bunu düşünürken Onurkan vardı, arkadaşım, haber müdürü, bir fotoğraf getirdi. Fotoğrafta çok yaşlı bir kişi, yani işte anneannelerimiz, dedelerimiz, ninelerimiz yaşında bir hanımefendi aşağıya inmiş, gösterici gençlere yaprak sarması dağıtıyordu. Böyle bir fotoğraf. Çocuklar da orada ellerinde gaz maskeleri, bir şeyler... sarma yiyor. Dedim ki 'Ya ben bunu birinci sayfaya koyayım, manşet yapayım.' Yazdım üstüne Erdoğan'ın açıklamasını '%50'yi zor tutuyoruz' diye, altına da manşet olarak 'Biz de babaannemizi evinde zor tutuyoruz', şeklinde bir manşet atmıştım.

Şimdi bu işin esprisi şu: BirGün Gazetesini sahiplenen o dönem bir kitle var. Bu kitle sokaklarda ve bu kitlenin enteresan bir şekilde babaannesi hayatta. Yani 'babaanne' kelimesinin buradaki kritikliğini anlatmaya çalışıyorum. Yani 'Biz de evinde zor tutuyoruz' deyip onu koysam başka bir yaş kuşağına hitap etmiş olurum. Orada kimlerin olduğunu, oradakilerin babaannelerinin hayatta olup olmadığını hissetmek gerekiyor. Bu hissiyat işte orada olmakla, onun içerisinde olmakla mümkün.

Bugün Akbelen'de, Marmaris'te, Datça'nın herhangi bir yerinde en ufak bir çevre sorununda, çevre direnişinde BirGün Gazetesi oradadır. Muhabiri orada olmasa da ruhu oradadır. Sizin yollayabileceğiniz herhangi bir haber gazetenin manşeti ya da haberi olmuş olur. İşte diyorum ya keşke bugün yine o adamla karşılaşsam ve şunu desem ki 'BirGün patronsuz ama sahipsiz değil.' İyi ki varsınız. Çok teşekkürler.”

Gösterim bittiğinde bazı izleyiciler zaman zaman çok duygusal anlar yaşadıklarını, “Bir Düş” belgeselini çok güzel bulduklarını söyleyerek düzenleyenlere teşekkür ettiler. Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyenleri kırmayan Barış İnce belgeseli izlemeye gelen Datça Belediye Başkanı Aytaç Kurt ile de ayaküstü kısa bir sohbet etti, fotoğraf çektirdi ve gösterim öncesi olduğu gibi gösterim sonrası da kitaplarını imzaladı.

 




Bu haber 1015 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SÖYLEŞİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI