Tweet |
MEHMET ERDAL
Yeni eğitim-öğretim yılının bir önceki sorunlara ek olarak Yeni Müfredat, okullardaki temizlik sorunu, kadro yetersizliği ve düzensizliği, mekânların yetersizliği, baskılar, ekonomik sıkıntıların halka faturalandırmanın sonucu eğitim öğretimin maliyetinin yoksul kesimler tarafından karşılanamaması.. gibi birçok yeni sorunla başladığını dile getiren DATÇA EĞİTİM HAKKI PLATFORMU bütün bu sorunlara karşı duruşunu, tepkisini ve çözüm önerilerini halkla paylaşmak için bugün bir basın açıklaması yaptı.
Bugün saat 17.30'da Cumhuriyet Meydanı'nda yapılan basın açıklamasına EĞİTİM SEN Datça Temsilciliği, DATÇA DEMOKRASİ PLATFORMU, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Datça Şubesi ve bazı Datçalılar destek verdiler.
EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERİN SORUNLARIN GÖLGESİNDE BAŞLAMAKTADIR
Eğitim Sen Datça Temsilcisi Seyran Sakarya'nın okuduğu basın açıklaması “2024-2025 eğitim-öğretim yılı, Türkiye’de eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı derin sorunların gölgesinde başlamaktadır.” diye başladı ve şöyle devam etti: “Ekonomik krizin ağırlaşarak sürmesi, eğitim masraflarının artması, ÇEDES ve benzeri projelerle eğitimin dinselleştirilmesi çabaları, laikliğe ve bilime aykırı müfredat değişiklikleri, öğrencileri Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirme girişimleri gibi konular bu eğitim yılının temel tartışma başlıkları arasında yer almaktadır.
Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar her ne kadar görmezden gelinmeye çalışılsa da, eğitim sorunu, ülke ekonomisinde yaşanan sıkıntıların ardından halkın en öncelikli gündemi olmayı sürdürmektedir. Çocuklar, eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta; çocuk istismarı anlamına gelen çocuk yaşta evlendirme gibi sosyal sorunlar yeterince ele alınmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere kız çocukları ve kırsal kesimde yaşayan çocuklar açısından eğitime erişim konusunda yaşanan sorunlar devam etmektedir. Bölgesel, cinsel, sınıfsal eşitsizlikler ve ana dilinde eğitim hakkının gaspı gibi, iktidarın çözmek bir yana daha da derinleştirdiği temel sorunlarla kuşatılmış bir eğitim-öğretim dönemi bizi beklemektedir.
Eğitim sisteminde farklı kimlik ve kültürler üzerinden yaşanan ayrımcılıklar, eğitimde önemli bir eşitsizlik kaynağıdır. Farklı etnik kimliklere mensup öğrenciler, dil engelleri ve kültürel farklılıklar nedeniyle dışlanma tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. Temel bir insan hakkı olan ana dilinde eğitim hakkının yok sayılması, bu öğrencilerin eğitimde geri kalmalarına neden olmaktadır.
Kamusal eğitimden uzaklaşmanın iki temel sonucu bulunmaktadır: Birincisi, devlet okulu ve özel okullar arasındaki nitelik ayrımıdır. Bu ayrım, telafisi mümkün olmayan eşitsizliklerin doğmasına neden olmaktadır. İkincisi ise kamusal eğitimin tasfiyesidir. Devlet, okullarını ayrıştırarak zenginle yoksula ayrı ayrı ‘devlet okulu’ ve hatta aynı devlet okulu içinde gelir durumuna göre farklı sınıflar oluşturma gibi uygulamalarla bu tasfiyeyi belirgin şekilde yaygınlaştırmaktadır.
2023/2024 eğitim-öğretim yılının ikinci yarısında kamuoyu ile paylaşılan müfredat değişiklikleri, kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açmış, yapılan değişikliklerin bilimsel ve laik eğitime temelden aykırı düzenlemeler olduğu ortaya çıkmıştır. Yeni müfredat, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini zayıflatacak önemli kaygılar doğurmuştur. Eğitim sistemini Türk-İslam sentezi çerçevesinde yeniden şekillendirme çabalarının bir yansıması olarak karşımıza çıkan bu değişiklikler, ders kitaplarında İslami öğretilerin belirgin hale gelmesine neden olmuştur. Ayrıca, toplumsal cinsiyet rollerine yönelik geleneksel ve patriarkal bakış açısının yeniden güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının ele alınmaması gibi sorunlar da dikkat çekmektedir. Bu yaklaşım, öğrencilerin eşitlik ilkelerini benimsemelerini zorlaştıran bir etki yaratacak ve kadınların haklarına yönelik saldırıların meşrulaştırılmasına zemin hazırlayacaktır.
2024-2025 eğitim-öğretim yılı başında, öğrenciler ve veliler artan okul ve kırtasiye masraflarıyla karşı karşıyadır. Yüksek enflasyon ve ekonomik kriz, eğitim giderlerini ciddi anlamda artırmıştır. Yüksek kayıt ücretleri, zorunlu bağış uygulamaları ve kırtasiye ürünlerinin fiyatlarındaki artışlar, öğrenci ailelerinin bütçelerinde büyük gedikler açmaya başlamıştır.
Artan okul ve kırtasiye masrafları, eğitime erişimdeki eşitsizlikleri derinleştirmekte ve dar gelirli ailelerin çocukları, bu masrafları karşılayamadıkları için dezavantajlı duruma düşmektedir. Devlet, her bireyin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını sağlamakla yükümlüdür.
Eğitimdeki en önemli sorunlardan biri de öğrencilerin okullardaki beslenme sorunudur. Birçok öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, evine dönerken yemek yemeden gününü tamamlamaktadır. Sağlıklı beslenme, çocukların büyüme ve gelişimleri ile okul başarıları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Yetersiz beslenme, dikkat sürelerini kısaltmakta, öğrenme güçlüklerine ve davranış bozukluklarına neden olabilmektedir.
Okullardaki beslenme, ulaşım, barınma sorunları ve ekonomik sıkıntılar yetmezmiş gibi bugün bir kez daha çocuklarımızın geleceğine yapılan ihanetin tanığıyız. İşgücü Uyum Programı (İUP), okullarımızın en temel ihtiyacı olan temizlik ve hijyen konusunda dahi tasarruf tedbirleriyle kısıtlanıyor. Haftada yalnızca üç gün çalıştırılacak yardımcı hizmet personelleri, asgari ücretin bile çok altında bir ücretle görevlendiriliyor. Üstelik, çalıştıkları günler sigortaları yapılırken, bu süre emekliliğe bile sayılmıyor. Bu koşullarda kim bu işi yapmak ister? Üç gün yeter mi? Çocuklarımızın sağlığı bu kadar ucuz mu?
Okullarda temizlik bir lüks değil, zorunluluktur! Bir çocuğun sağlıklı bir ortamda eğitim alması, en temel insan haklarından biridir. Fakat bu sorumluluğu yerine getirmek yerine, hükümet geçici ve güvencesiz çözümlerle bizi oyalıyor. Okullarımızda hijyen eksikliği nedeniyle yaşanacak salgın hastalıklar kapıda bekliyor.
Sarayın harcamaları, sermayeye verilen vergi afları devam ederken, eğitim bütçesinden tasarruf yapılması hangi akla sığar? Devletin asli görevi, eğitime ve çocuklarımızın geleceğine yatırım yapmaktır. Ancak, milyonlarca lira sarayın lüks harcamalarına, büyük şirketlere teşvikler olarak aktarılırken okullarımıza yeterli ödenek ayrılmıyor.
Tasarruf adı altında, çocuklarımızın sağlığı ve geleceği riske atılamaz. Eğitim-Sen olarak, her çocuğun hijyenik koşullarda eğitim alması için kadrolu ve güvenceli temizlik personeli istihdam edilmesini talep ediyoruz. Ayrıca, her öğrenciye bir öğün yemek ve temiz içme suyu sağlanması, kamusal eğitimin bir parçası olarak kabul edilmelidir. Bu, çocuklarımızın sadece bugünü değil, yarınını da güvence altına alacak bir adımdır. Bütün bu olumsuzluklara çözüm olarak şu önerilerimizi halkımıza, taleplerimizi yetkililere sunuyoruz:
TALEPLERİMİZ
Eğitim sisteminin kamusal niteliği artırılmalı, eğitimde eşitlik sağlanmalıdır. Devlet, tüm çocukların eğitim hakkını güvence altına almalıdır.
Ailelerin eğitim masraflarını karşılamak için burs ve maddi destek programları oluşturulmalıdır. Okul kayıt ücretleri ve kırtasiye masrafları azaltılmalıdır.
Eğitim müfredatı, bilimsel ve laik ilkeler doğrultusunda yeniden düzenlenmeli, eleştirel düşünme becerilerini geliştiren içeriklere yer verilmelidir.
Tarikat, cemaat iş birliğine ve dolayısıyla ÇEDES ‘e son verilmeli.
Çocuk işçi sömürüsünün ve köleliğinin projesi olan MESEM uygulaması kaldırılmalı.
Kırsal ve dezavantajlı bölgelerdeki okulların altyapısı ve öğretmen sayısı artırılmalı, öğrencilere eşit eğitim fırsatları sunulmalıdır.
Farklı etnik kökenlere sahip çocuklar için anadilinde eğitim imkânı sağlanmalı, dil engellerinin aşılmasına yönelik destekler verilmelidir.
Okul yemek programları yaygınlaştırılmalı, tüm öğrencilere sağlıklı beslenme imkanları sunulmalıdır.
Engelli çocuklar için özel eğitim programları ve gerekli fiziksel altyapı sağlanmalı, eğitimde fırsat eşitliği temin edilmelidir.
Kız çocuklarının eğitim haklarının korunması için toplumsal bilinçlendirme kampanyaları düzenlenmeli, erken yaşta evliliklerin önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Mülteci çocukların eğitimlerine devam edebilmeleri için dil öğrenme ve entegrasyon programları oluşturulmalıdır.
Veliler, öğretmenler ve öğrencilerin görüşlerinin alındığı katılımcı bir eğitim yönetimi anlayışı benimsenmelidir.”