Bugun...



Milas Kent Konseyinden, 8 Mart’ta, ‘Emeğin Hikâyesi, Kadının Gücü’ Paneli

Kalkandelen, konuşmasında ilk olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün tarihçesi hakkında bilgiler verdi ve daha sonra Atatürk Devrimlerinin ve Cumhuriyetin Türk kadınlarına kazandırdıklarını anlattı. Kalkandelen son olarak; “Korkmayacağız, sinmeyeceğiz, örgütleneceğiz. Aydınları korkak olan ülkenin, zalimi cüretkâr olur,” dedi.

facebook-paylas
Güncelleme: 10-03-2025 13:30:24 Tarih: 09-03-2025 23:51

Milas Kent Konseyinden, 8 Mart’ta, ‘Emeğin Hikâyesi, Kadının Gücü’ Paneli

NEVZAT ÇAĞLAR TÜFEKÇİ

Milas Kent Konseyi Kadın Meclisi tarafından, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü anma etkinliğinde, ‘emeğin hikâyesi, kadının gücü’ isimli panel düzenlendi. Milas Belediyesi düğün ve toplantı salonunda düzenlenen panelin konuşmacıları; Cumhuriyet Gazetesi yazarı Zülal Kalkadelen ile Av. Medine Kabaçam’dı. Panelin açılışını Kent Konseyi Başkanı Ümit Özbek yaptı. Özbek, konuklara hoşgeldiniz dedikten sonra sözü panelistlerden Zülal Kalkandelen’e verdi.

Kalkandelen, konuşmasında ilk olarak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün tarihçesi hakkında bilgiler verdi, daha sonra Atatürk Devrimlerinin ve Cumhuriyetin Türk kadınlarına kazandırdıklarını anlattı. Kalkandelen konuşmasının ilerleyen bölümlerinde İstanbul sözleşmesinden çıkılması, kadına karşı şiddeti önleyen 6284 sayılı yasada yapılmak istenilen değişiklikler, kadın cinayetleri, aile içi şiddet vd. konularda bilgi aktarımında bulundu. Kalkandelen son olarak; “Korkmayacağız, sinmeyeceğiz, örgütleneceğiz. Aydınları korkak olan ülkenin, zalimi cüretkâr olur, dedi.

Cumhuriyet Yazarı Zülal Kalkandelen, konuşmasında şunları söyledi:

1950’den sonra tarikatların da etkisiyle Cumhuriyet’in kazanımları birer birer geri alınmaya başlandı. Türkiye’de yükselen gericilik hareketleri en çok kadın haklarında ödünlerin verilmesine neden oldu. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim vardı mesela. Bu kadın hakları açısından o kadar önemliydi ki… 1997-1998 öğretim yılında ilk kez uygulanmıştı. 5 yıl ilkokul, 3 yıl da ortaokulu okuyordu çocuklarımız. AKP döneminde 2012 yılında 4+4+4 yasası çıkarılarak; Tevhid-i Tedrisat (Öğrenim Birliği) rafa kaldırılarak, 8 yıllık zorunlu eğitim geri alınmış oldu. Çok büyük bir geri adımdı bu.

Sekiz yıllık temel eğitimin kaldırılması

8 yıllık eğitimim kaldırılmasından sonra özellikle kırsal alanlarda ilkokulu bitiren çocuklar ortaokula gidemedi, daha fazla okuyamadı. Dolayısıyla bu programın kaldırılmasıyla çocuk gelinler arttı. Kızlar küçük yaşta evlendirildi. İş hayatında ve Türk kadınlarının politikadaki durumları da çok geri durumda. Bugün erkeklerin çok çok gerisinde. TBMM’de çok az kadın milletvekili var. Bu erkek egemen toplumun, ata erkil kültürün aslında bir türlü aşılamamış olmasından kaynaklanıyor. Bu birden bire olmadı tabi. 40’ların ortalarında başladı ama son 23 yılda çoğulcu hayat tamamen engellenmeye başlandı. Burada, AKP döneminden bahsediyorum. Kadın hakları savunucusu olarak tespitlerde bulunuyorum. Son 23 yıllık AKP döneminde herkesin inancına, hayat tarzına saygı duyuyoruz dediler ama bunun tam tersini yaptılar.

Kadına yönelik baskılar

Ne oldu? Kıyafetleri ve yazdıkları şarkı sözleri yüzünden dillerinin koparılmak istendiği kadınlar oldu, bu ülkede. Sokakta yüksek sesle kahkahanın dizginlenmek istendiği kadınlar oldu. Kadınların bireysel ve aile içi şiddete karşı koruyan en yüksek dayanaklardan biri olan İstanbul Sözleşmesi, bir gecede bir kişinin imzasıyla o sözleşmeden çıkıldı. Bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülke halbuki Türkiye idi. Adı İstanbul. Bu, kadın hakları açısından çok büyük geri adım olarak belleklerde yer aldı.

Bu iktidar neden bu kadar kadına karşı?

İstiyorlar ki kadın evde otursun. Kadını doğum makinesi gibi görüp, en az üç çocuk doğursun. İstiyorlar ki sadece erkek çalışsın, erkek evlilik boyunca gelir elde etsin ama ev içi hizmetlerde kullanılan kadın o gelirden mahrum kalsın. Çünkü ailenin reisi olarak görülen erkeğe ekonomik bağımlılığı sürsün.  Kutsal aile dedikleri şey bu. Böyle bir kavram yarattılar. Ne yazık ki şimdi aile yılı ilan ettiler, bu yılı. Emekli yılı ilan ettiler, emeklileri açlığa mahkûm ettiler. Şimdi görelim bakalım Aile Yılında, kadınların başına ne çoraplar örülecek? Çok açık ki erkek egemen kültür, kadınları ötekileştirmek, geri plana atmak; Cumhuriyet’in öne çıkardığı, olması gereken yere taşıdığı kadını tekrar geriye götürmek, evin içine hapsetmek istiyor. Bu çok açık. Sussun ki her gün erkek şiddetine maruz kalan kadınlar haklarını arayamasın; sussun ki tecavüzcüsüne karşı sesini çıkaramasın ve ne yazık ki tecavüzcüsüyle evlendirilen kadınlar var Türkiye’de. Başlık parası denilen gelenek sürdürülüyor. Bekâret denilen bir kavramla kadınlar üzerinde ahlakçı bir hegemonya oluşturulmaya çalışılıyor. Bunları söylemek, dile getirmek zorundayız. 

Anayasal haklar

Anayasanın 10. Maddesi; bütün yurttaşların eşit olduğunu söylüyor. Din, dil, ırk, cinsiyet vb. Hepimiz eşitiz diyor bu madde. Peki, ailede eşitliği tanımlayan 41. Madde tam olarak uygulanıyor mu? O da geçerli olmuyor uygulamada. Bunları sormak zorundayız. İstanbul sözleşmesini hallettiler, şimdi kadının şiddete karşı korunmasını sağlayan 6284 sayılı yasayı dillerine doladılar. Onu değiştirmek istiyorlar. Medeni kanunu dillerine doladılar. YRP genel başkanı Fatih Erbakan 1-2 yıl önce 5 maddelik bir yasa teklifi hazırladı.  Neymiş efendim, medeni kanununda kadına verilen nafaka hakkı erkeğe mağduriyet yaratıyormuş. Onun sınırlandırılmasını istiyorlar. Kadının nafaka hakkını dahi geri almaya çalışıyorlar. Bu nafaka hakkından geri adım atılmaması için çok uyanık olmamız gerekiyor.

İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasını savunanlar arasında kadınlar da var

Bütün bunlar, erkek şiddeti karşısında kadını korumasız bırakmaya çalışan gericilerin çabaları. Az önce söylediğim bir ekonomik şiddet; kadının çalışmaması durumu. Giderek artan bir şiddet ortamındayız. Kadına karşı aile içinde uygulanan psikolojik ve fiziki şiddet var. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verdiği bir bilgi var.  2024 yılında 394 kadın erkekler tarafından katledilmiş. 259 da şüpheli ölüm var. Böyle bir ortamda bile İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasını halâ savunanlar var. Aralarında kadınlar da var onların. Bir de bilinçsizlikle mücadele etmemiz gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi neden kaldırıldı? Tarikatlar ve cemaatler, muazzam bir kampanya yürüttüler bunun için. Seçim öncesi onlara verilen bir ödündü o. Bir yandan Gezi Parkı direnişine katılan kadınlara, sürtük diyorlar. Ben de o parktaydım. Kadınlar bu kadar aşağılanabiliyor… TBMM’de kadın cinayetlerinin araştırılmasını isteyen önergeler, iktidarın oylarıyla reddediliyor.

8 Mart’ın ikiyüzlüleri

Kadın haklarının karşısında olanlar, kadını demokratik hak ve özgürlüklerinden mahrum kılmaya çalışan siyasetçilerin 8 Mart mesajlarına bakın; her biri kadınlara ne kadar değer verdiğinden söz ediyordur. Bir yandan da aynı kişilerin kadın cinayetlerinin araştırılması için verilen önergelere hiç düşünmeden hayır dediklerini görüyoruz. Bu nasıl bir çelişkidir sormayacak mıyız? Kadınların şiddete uğramasının en büyük nedeni gericiliğin yükselmesidir.

Diziler

TV dizileri toplumda çok izleniyor. Bu dizilerde kadınlar, nasıl resmediliyor? Zenginlik peşinde koşan, kendi gebeliğini bir zengin adamla evlenebilmek için tehdit olarak kullanan, bir köşke hanım olmak isteyen, aklı fikri tüketimde, gösterişte olan bomboş karakterler olarak resmediliyor. Bu dizileri yapanlar, güya kendilerine laik diyenler, o yapımda oynayan oyuncular, o yapımlarda oynayan kadın oyuncular; demiyorlar ki yav bu nasıl bir kadın temsilidir, bu? Entrika, yalan, dolan, kumpaslar, aşağılanmalar, kadına uygulanan şiddetler, zengin koca peşinde olan kadınlar vd. Dizide rol alanlar, Türkiye’deki kadınlar hep böyle mi diye niye sormuyorlar? Bu nasıl kadın haklarına saygı duruşu? Böyle dizileri takip etmemek gerekiyor. Gerçek kadın hikâyeleri yok mu, başarılı kadınlarımız yok mu, okumak için didinen kadınlar, tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelen emekçi kadınlar yok mu? Onların hikâyelerini biz dizilerde niye göremiyoruz? Kadınlar niye çocuk doğurup erkeğe hizmet edecek kişiler olarak sunuluyor, hep? Bu yakışıyor mu Cumhuriyet’e? Kadınların %30’u istihdamda yer alırken, geri kalan büyük oran ev içi hizmetlerle sınırlanıyor. Ekonominin iş gücüne ihtiyacı varken, kadınlar büyük oranda dışarıda kalıyor. Bunun da nedeni gericiliğin yükselmesi ve toplumu kuşatmasındandır.

Cumhuriyetin kazandırdıkları

Buraya kadar aslında konuşmama ilk başladığımda Cumhuriyetin bize getirdiklerini söyledim. Nasıl bir toplumdan, Osmanlı'dan buraya nasıl geldiğimizi, çığır atladığımızı anlattım. Osmanlı toplumu, bir din-tarım toplumuydu. Sanayi devrimini yaşamamış, Rönesans’ı kaçırmış geri bir toplumdu. Atatürk ve onun önderliğindeki Cumhuriyet Devrimi ne yaptı? O topluma çok kısa bir sürede hızlandırılmış bir devrim süreci yaşattı. Daha sonra iktidara gelenler yüzünden, tarikat ve cemaatleri oy deposu olarak görenler yüzünden kadın haklarında büyük darbelere yol açtılar. AKP’nin iktidar dönemi, aslında onun son dönemi. Son 22-23 yıl. Bu dönemde eğitimde büyük gericileşme yaşandı. Her şeyin başı eğitim. Eğitimsiz bir toplumda ne devrimi sahiplenebilirsiniz ne devrimi yürütebilirsiniz ne de toplumu ilerletebilirsiniz. Her şeyin başı eğitim, eğitim, eğitim.

Ne olacak, ne yapacağız?

Örgütlü bir toplumu hiçbir güç yenemez. Biz neyi ve neden kaybettiysek, onun nedeni örgütsüzlük.  Muhalif kesimden homurtular yükseliyor, homurtular var toplumda. Büyük bir ses çıkması lazım. Bu kadar büyük bir karşı devrim gücü varsa karşımızda, bizim de artık o homurtuları birleştirip ses çıkarmamız lazım. Bize düşen, bir köşeye çekilip sızlanmak değil, baskıya-zulme ve hegemonyalara karşı ortak mücadelenin içinde yer almaktır. Bize emanet edilen bu devrimi koruyacaksak, genç-yaşlı, kadın-erkek hepimiz; kendimize yakın bulduğumuz bir partiye, bir demokratik derneğe üye olarak toplumsal mücadele içinde yer almalı, karşı devrime karşı mücadele etmeliyiz. Dayanışmayı güçlendirmek, sesi yükseltmek bize düşüyor. Kapalı salon toplantıları da çok önemli çünkü dayanışmayı güçlendiriyor. Yalnız olmadığımızı gösteriyor. Her toplantıdan sonra İstanbul’a daha büyük umutla dönüyor, kendimi güçlenmiş hissediyorum. Eminim siz de öylesiniz. Biraz daha elimizi taşın altına koymamız, sokmamız lazım.  Sumakla olmuyor. Aydınları korkak olan ülkenin, zalimi cüretkâr olur. O zaman şikâyet etmeye de hakkımız kalmaz. Yaratılan bir korku imparatorluğu var ülkemizde. Sesini çıkaran herkese, fikrini belirten herkese bir şekilde bir şey yapmaya, sindirmeye çalışıyorlar ama böyle bir devrimi yaşamış toplum, siner mi sizce? Soruyorum size, siner mi? Sinmez! Sinmeyeceğiz, korkmayacağız.

***

Not: Saat 15’de şehir parkında ‘Milas Kadın Platformu’nun 8 Mart açıklamasına katılmak için salondan ayrılmak zorunda kaldığımdan Av. Medine Kabaçam’ın konuşmasına haberde yer verilememiştir.

 




Bu haber 659 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI