Tweet |
MEHMET ERDAL/DATÇA
Çoğunluğu kadınlardan oluşan yurttaşlar Datça Kadın Platformu'nun yaptığı çağrı üzerine bugün saat 09.30'da Datça Adliyesi önünde bir araya geldiler; 3. duruşması yapılan bir “Çocuk istismarı” davasında mağdur konumundaki aileye “dayanışma” gösterdiler. Duruşma sonunda davanın avukatlarından Gülhan Keleş duruşmanın 5 Temmuz 2023 tarihine ertelendiğini, mahkemenin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın müdahil olması nedeniyle Datça Kent Konseyi'nin müdahilliğine son verdiğini ama bu karara itiraz edileceğini söyledi.
Saat 11.30'da CHP Datça İlçe Örgütü önünde İlçe Örgütü tarafından 8 Mart ile ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirildi. İlçe Örgütü Kadın Kolları Başkanı Filiz Aydeniz ve bir kadın üyenin okuduğu oldukça uzun basın açıklamasına CHP Datça İlçe Örgütü Üyeleri'nin yanı sıra “dayanışma” amacıyla üye olmayan bazı yurttaşlar da katıldılar.
Datça Kadın Platformu'nun çağrısı üzerine saat 12.00'de Demokrasi Evi önünde toplanan kadınlar Cumhuriyet Meydanına kadar bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Bazı erkeklerin de arkalarda yürüyerek destek verdiği yürüyüş boyunca kadınlar ellerinde dövizler taşıdılar ve sloganlar attılar. “Erkek adalet değil, gerçek adalet”, “Depremler afet, ölümler cinayet”, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır”, “Çocukların takipçisiyiz”, “Jin, Jiyan, Azadi”, “Hükümet İstifa”... gibi dövizlerin taşındığı ve sloganların atıldığı yürüyüşün bitiminde Datça Kadın Platformu ve Datça Kent Konseyi Kadın Meclisi tarafından ortaklaşa hazırlanan basın açıklaması okundu.
“Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. 166 yıl önce Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışma saatlerinin azaltılması talebiyle grev yapan tekstil işçisi kadınlardan, işverenin çıkarttığı yangın sonunda 129 kız kardeşimizin yanarak öldükleri günün yıl dönümü. 8 Mart’lar, biz Türkiyeli kadınlar olarak erkek egemen sistemlerin üzerimizde yarattığı derin ayrımcılığı, haksızlıkları, sadece kadın olduğumuz için yaşadığımız şiddet çeşitlerini haykırmak, daha güzel bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmak için alanlara çıktığımız bir gün.” diye başlayan basın açıklamasında daha sonra özet olarak şunlar dile getirildi:
“6 Şubat sabahı hepimiz büyük bir felaketin haberiyle uyandık. Bu felaket, fay hatlarında oluşan ve ülkemizin 11 ilini kapsayan bir depremdi. Bu büyük sarsıntı ülkemizdeki sistemin de çürümüşlüğünü, devlet mekanizmalarının nasıl yerle bir olduğunu hepimizin gözlerinin önüne serdi. Binlerce canımızı kaybettik. Tarihi değerine paha biçilemez şehirlerimiz yok oldu. Deprem değil içinde yaşadığımız binalar bu felakete yol açtı. Yaşadığımız bu büyük acı asla kaderimiz değildi. Bunu yaratan erkek egemen sistemdi. Rant ve para uğruna, demokrasiden, insan haklarından özellikle son 20 yıldır hızla uzaklaşan, insanları çürük betonlarda yaşamaya mahkûm eden sistem ve bu sistemi 20 yıldır kesintisiz iktidarıyla sürdüren AKP bu felaketin baş sorumlusudur. Hükümet derhal istifa etmelidir!
Depremin ardından 2 tam gün özellikle Hatay ve Adıyaman’a hiçbir yardımın gitmemesini, insanların diri diri göçük altlarında karanlıklarda ölüme terk edilmesini asla unutmayacağız! Kurtarma çalışmalarında etkin olabilecek ve ortaya çıkan asayiş sorunlarından vatandaşları koruyacak askeri birliklerin yine 2 tam gün depremzedelerin yanına gitmesini engelleyenleri asla unutmayacağız!
Haftalarca soğukta, yağmurda, kar altında dışarıda bekleyen insanlara çadır götürmeyen, çadırları yine ilk iki gün bekleterek parayla satan ve açık bırakılan borsada kar amaçlı faaliyet sürdüren Kızılay’ı asla unutmayacağız.
Arama kurtarma konusunda büyük katkı sunacak Zonguldak maden işçilerini saatlerce bekletip otobüsle 16 saat yol gitmelerine sebep olanları asla unutmayacağız.
Koordinasyondan sorumlu AFAD’ın da bir afete dönüştüğünü asla unutmayacağız! Depremin ilk saatlerinden itibaren Türkiye’nin her yerinden vatandaşların, sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerinin akın akın koştuğu ve ulaştırmaya çalıştıkları yardım malzemelerini haftalarca adil ve programlı bir şekilde ihtiyacı olanlara ulaştırmayanları, o koşullarda bile ayrımcılıktan hiç vaz geçmeyenleri asla unutmayacağız!
Hesap vereceksiniz, hesabını soracağız!
Gerici düşünce algısı için de çadır verilmesinin “aile” olma koşuluna bağlanması, tek yaşayan kadınları ve LGBTİ+’ların bir kez daha ayrımcılığa uğramalarına sebep olmuştur. Kendi olanaklarıyla birden fazla ailenin bir arada küçücük yerlerde yaşam sürdürme çabaları ise yine kadınları tacize açık hale getirmiştir. Her türlü doğa olayının bir felakete dönüştüğü ülkemizde en büyük bedeli biz kadınlar ödüyoruz. Bu büyük felaketle yoksulluğun daha da yaygınlaşacağının, bir grup azınlığın ise zenginliğini daha da arttıracağının farkındayız.
En büyük bedeli ödeyen bir başka kesimde çocuklardır. Refakatsız kalan çocukların nasıl bir yaşama savruldukları büyük bir sorun. Çocukları alelacele tarikatlara teslim eden, evlat edinenlerin bu çocuklarla evlenebilecekleri fetvasını verebilecek kadar ileri giden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kaç çocuğun kimsesiz kaldığını asla öğrenemeyebiliriz. Çocukların ve haklarının takipçisiyiz.
Depremin ilk saatlerinden itibaren Datça halkı ve Datça Kadın Platformu hiç durmadan çalışma yürüttü. Hep birlikte ‘dayanışma yaşatır’ dedik. Dayanışmamızla umudumuzu büyüttük.
Biz kadınların hayatta kalmak için, yaşamı korumak için mücadele etmeyi nasıl bildiğimizi, nasıl eşit, ortak, yaratıcı olduğumuzu tekrar tekrar yaşadık. Dayanışma ile yaşamı, kentleri yeniden kadınlarla kuracağız. Datçalı kadınlar bütün süreçlerde olmaya devam edecek...
Kadınları yaşatmayan ve hepimizi göçük altında yok etmeye çalışan politikaları üreten, sürdüren ve besleyen erkek devlet şiddetidir. Türkiye kadın hareketinin şiddete karşı mücadelesinde en temel belgemiz olan İstanbul Sözleşmesini bir gecede fesheden iktidarla depremi felakete dönüştüren iktidar aynı iktidardır. İstanbul Sözleşmesinden de eşit, barış içinde bir arada yaşama mücadelemizden de asla vazgeçmiyoruz. İnsan hakları, demokrasi, eşit ve barış içinde bir arada yaşama mücadelesi verdikleri için yıllarca hapis ve sürgün cezaları verilen tüm kadın arkadaşlarımızı selamlıyoruz.
Yaşananlardan ötürü çok öfkeliyiz. Kaybettiğimiz bütün canlarımız için yastayız. Ama en önemlisi de isyandayız. Bu sistem ve sistemin yürütücüleri hesap verecek. Biz kadınlar tüm ezilenlerle hep birlikte yürüyeceğiz, eşit ve özgür bir yaşam için erkek devlet şiddetine ve politikalarına, bunların yürütücüsü iktidara karşı mücadele edenlerle sesimizi ortaklaştıracağız. Dayanışacağız, mücadele ederken umudumuzu büyüteceğiz, özgürleşeceğiz. Kadınlar özgürleştikçe ülke de özgürleşecek!”
Basın açıklamasından sonra akşam saat 20.00'de PTT önünden başlayarak Cumhuriyet Meydanına kadar devam edecek olan “Gece Yürüyüşü”ne katılım çağrısı yapıldı.