“Bilgiyi bir kenara bırakmak zorundaydım ki inanca yer açılabilsin.”
— Immanuel Kant
Felsefe, gerçek olanla, yani aklın kavrayabileceği ve doğru kabul edebileceği konularla ilgilenir. Felsefi bir inanç, ancak akıl ve deneyimle desteklendiğinde anlam kazanır. Beş duyu organımızla algılayamadığımız, şeylerin dışında kalan konular üzerine kesin sonuçlara ulaşmaya çalışmak felsefenin doğasına aykırıdır. Çünkü felsefe, gerçek olmayan şeylerin doğası üzerine yargıya varmakta yetersiz kalır.
Ne yazık ki günümüzde birçok inançlı kişinin, Tanrı'ya inanmanın bilimsel, inanmamanın ise bilim dışı olduğunu savunduğunu hayretle dinliyorum. Kendimi, akademik unvanlara sahip bu kişilerin, aklın sınırlarını aşan konularda bu kadar kesin konuşabilmesine şaşmaktan alıkoyamıyorum. Ortada hiçbir felsefi veya bilimsel veri yokken, akıl ve bilim dışında kalan konularda nasıl bu kadar emin olabiliyorlar?
Bana göre bu kişiler, inançlarına bilimsel ya da felsefi bir dayanak arayışındalar. Ancak felsefe ve bilim, ilahi olanı anlamak ve anlamlandırmakta son derece yetersizdir. İnançlarını desteklemek için sundukları argümanların çoğu zaman sonuçsuz kalacağı kesindir.
En sık karşılaşılan argümanlardan biri, “Her şeyin bir ustası vardır; doğal olarak var olanların da bir ustası olmalıdır.” düşüncesidir. Ancak bu argüman, bizi kesin olarak Tanrı'nın varlığına götürmez.
Birincisi, bir kalemin yapıldığına şahit olabiliriz ve bu deneyime dayanarak onun bir ustasının olduğunu biliriz. Bu nedenle kalem örneğinde mantık geçerlidir. Fakat bir ağacın “yapılışına” tanıklık edemediğimiz için aynı mantığı burada uygulamak doğru değildir. Bir kalemi yapan usta ile doğayı veya evreni “yaratanı” aynı kefeye koymak sağlıklı bir yaklaşım değildir.
İkincisi, “her şeyin bir ustası vardır” mantığını sonuna kadar götürdüğümüzde, bu düşünce bizi kaçınılmaz olarak Tanrı'nın da bir yaratanı olması gerektiği sonucuna ulaştırır ki bu, son derece problemli bir çıkarımdır.
Özetle, akıl ve bilimin yetersiz kaldığı Tanrı ve ilahi konulara inanmak için ille de akılcı ve bilimsel dayanaklar aramaya gerek yoktur. Aklı bir kenara koyarak da inanabiliriz. Çünkü bilim nesnel bir gerçekliğe dayanırken, inanç tamamen öznel bir olgudur. İnandığımız şeyi başkalarına ispatlamak zorunda değiliz. Tanrı’ya veya ilahi varlıklara inanmak için sadece inanmak yeterlidir.