"Şeytan gelin alması!" deyimini hiç duymayanlar şaşırabilir. Bu deyim, Ege'de yaşayanlara tanıdık gelmiştir, diye düşünüyorum. Çünkü, bu deyim, Egeliler arasında çok kullanılır. Açık havada dolaşırken, birden rüzgar eser, küçük bir hortum oluşur ve her şeyi önüne katarak sürekli yer değiştirir. Toz toprak içinde göz gözü görmez. Kısa süren bu doğa olayına halk arasında "şeytan gelin alması!" denir. Normal bir "gelin alma" töreninin ise davullu zurnalı olduğunu hepimiz biliriz.
Ülkemizin içinde bulunduğu atmosfer de aynı durum sözkonusu. Göz gözü görmüyor, bir belirsizlik var ve insanlar ne yapacağını şaşırmış durumda.
Neden derseniz?
Son zamanlarda yaşanan olaylar toplumu çok düşündürüyor. Sürekli yaşanan tutuklamalar, gözaltılar, savcılığa ifade için çağrılınca gidecek olanların evine çok erken saatte yapılan baskınlarla ifadeye götürülmesi, sosyal medya paylaşımlarının suç sayılarak yapılan tutuklamalar ve son altı ayda tutuklu sayısının 50 bine çıkması, cezaevleri dolduğu için bu yıl içinde 11 yeni cezaevinin Adalet Bakanlığı tarafından temelinin atılacağı ve 2027 'ye kadar tamamlanacağının açıklanması, insanları düşündürüyor.
Parti liderlerinin, milletvekillerinin, çeşitli meslek sahiplerinin, işçilerin, işverenlerin, sanatçıların, akademisyenlerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, ev kadınlarının, doğa ve hayvan savunucularının, emeklilerin hiç bir güvencesi kalmadı. Bugün özgür olanların yarın ne olacağı belli değil.
Geçiremediği için hak arayanlar, " özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi, insan hakları" diyenler, atanamayan öğretmenler susturulurken; Hüdapar lıların yaptığı toplantıda yayınlanan bildirgeye göre; "sınırlar kaldırılsın ve şeffaf olsun, Anayasa'nın ilk döt maddesi kalksın, yeni anayasa yapılsın, herkes anadilinde eğitim yapsın, Kürtlere eşit vatandaşlık verilsin, Şeyh Sait'den devlet adına özür dilensin, Ulus devlet yerine federasyon kurulsun ve ümmetçilik esas alınsın, Atatürk'e hakaret suç sayılmasın" gibi maddeler açıkça Anayasa'ya ve bu ülkenin kurucu lideri olan Atatürk'e karşı suç teşkil etmektedir.
Ülkemizin sınırları vatanı uğruna hiç düşünmeden canını veren Mehmetçiklerin kanıyla çizildi. Sömürgeci devletler ve işbirlikçilerine karşı verilen Kurtuluş Savaşı sonunda yapılan Lozan Antlaşması'yla ekonomik ve siyasi bağımsızlığımız sağlandı. Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkıp, Anayasa'yı kaldırıp İran ve Suriye'deki gibi İslam Devleti'ni kurmak isteyen, bütün dünyanın saygı duyduğu Atatürk'e hakaret eden Hüdapar zihniyeti Türk halkının çelik iradesi karşısında başarılı olamayacaktır.
FETÖ'cülerin etkin olduğu dönemde de başdöndürücü bir şekilde davalar açıldı, uzun yıllar boyunca özgürlükler kısıtlandı, askerler ve siviller yıllarca hapis hayatı yaşadı. Sonunda bu davalarda yargılananlar beraat etti ama İnsanların hayatları karartıldı. O zaman da belirsizlik, korku vardı ve göz gözü görmüyordu.
Okuduğum, yazarı George R. R. Martin olan, 'Kralların Çarpışması' kitabında bir söz çok dikkatimi çekti: "Korku kılıçtan daha derin keser." Vatandaşlar arasında korku yerine sevgi ve güven duygusu yerleştirilmelidir.
T. Cumhuriyeti vatandaşlarının Anayasa'da belirtildiği gibi; dil, din, mezhep farkı gözetmeksizin yasalar önünde eşit olduğu, hiç bir sınıfa, zümreye ayrıcalık yapılmadığı, insanların "başıma bir şey gelir mi?" diye korkmadan düşüncelerini ifade edebildiği, 'şeytan gelin alması' gibi toz bulutu içinde yaşamak yerine ortamın berrak ve şeffaf olduğu, herkesin mutlu, huzurlu ve güven içinde olduğu güzel günler dileğiyle.