Bugun...



DURAN, DÜŞER!

Sol Parti'nin “İktidarın Çürüttüğü Eğitimi Değiştireceğiz” başlıklı Datça buluşması, dün gerçekleşti; Taşlık'taki Atatürk Kent Park'ta saat 20.00'de oldukça sert esen rüzgarlı bir havada gerçekleşen buluşmaya Eğitimci-yazar Feray Aytekin Erdoğan ile Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen konuşmacı olarak katıldılar.

facebook-paylas
Tarih: 17-06-2025 00:47

DURAN, DÜŞER!

MEHMET ERDAL

Sol Parti Datça İlçe Örgütünden Kadriye Bakşi'nin kolaylaştırıcılığını yaptığı buluşmada ilk sözü alan Feray Aytekin Erdoğan, Türkiye'de eğitimin içinde bulunduğu durumu ve geldiği noktayı, eğitimde ve ülkede solun, sosyalistlerin, ilericilerin, demokratların ve yurtseverlerin yapması gerekenleri özetleyen akıcı bir konuşma yaptı.

Önder İşleyen ise, bir parçası olduğumuz Ortadoğu'da yaşanan son güncel gelişmeler ile ülkemizde yaşananları harmanlayarak yaptığı akıcı konuşmasına Feray Aytekin'in yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak başladı ve şunları söyledi:

TÜRKİYE TOPLUMU, İÇİNE İTİLDİĞİ KARANLIĞA DİRENİYOR!

“Eğitim alanında yaşadıklarımız, ülkenin içerisine sokulduğu durumu gösteren en önemli göstergelerden birisidir. Aslında, genel planda Türkiye böyle bir karanlığın içerisine doğru sürüklendi. Bütün çağ, böyle bir çağ; çürüyen emperyalizmin içerisinden Ortaçağ karanlığı fışkırıyor ve bütün bir dünyaya yayılan şey, onların bu karanlığı. Türkiye, bu karanlığın içerisinde Ortadoğu'daki daha koyulaşmış bir karanlık çemberin içerisine itildi ve öyle bir şeyin içerisinde dönüştürülüyor. Bütün tarihin akışına ters olan bir şey var, o da Türkiye'de devleti, orduyu, istihbaratı, her şeyi ele geçirebildiler ama Türkiye toplumunu ele geçiremediler. Türkiye toplumunu, bütün bu çeyrek yüzyılı bulan süreç içerisinde dönüştürmeyi başaramadılar. Toplumun çok büyük bir çoğunluğu bu rejime itiraz eden bir noktada.

Türkiye'nin bugünkü çelişkisi budur. Bir tarafta devletin bütün organizasyonunu ele geçirmiş, büyük bir ekonomiye hükmeden, arkasındaki emperyalizmin desteğini bugün Trump ile birlikte yeniden kuvvetlendirmeye çalışan bir iktidar var ama (bu iktidarın) toplumdaki desteği çok zayıflamış durumda; toplumun büyük bir çoğunluğu, 19 Mart'tan sonra da gördüğümüz gibi ona karşı.

SİYASİ İKTİDAR, EŞİĞİ AŞMAYA ÇALIŞIYOR

İşte, şimdi bulunduğumuz aşama, onlar için bu eşiğin aşılma aşamasıdır. Bundan sonrasında ne söyleyeceksem, buna bağlı şeyler söyleyeceğim. Çünkü hakikaten bu rejimin olağan bir şekilde sürdürülme şansı ortadan kalkmış durumda. Asgari demokratik bir seçim olsa, en az %60-70 oy ile kaybederler; bunu hepimiz biliyoruz. O yüzden çeşitli zorbalıklar ve hilelerle bu rejimi sürdürmeye çalışıyorlar. Şunu özellikle vurgulamam gerekir, bu 'sürdürülmeye çalışılıyor' sözü, kulağımızdaki daha önceki seçimlerde de çok duyduğumuz 'köprüden önceki son çıkış' diye ifade edilenin daha ötesinde bir şeydir. Daha fazla önemsememiz gereken bir şeydir. Çünkü bu süreci tamamlamak istiyorlar. Kırık dökük yapabildikleri Türkiye'deki siyasal İslamcı dönüşümü sıçratmak ve kalıcı hale getirmek istiyorlar. O noktadan geriye dönüş yollarını, kapatmak istiyorlar. Onu yapabildikleri oranda da toplumdaki bütün direniş odaklarını söndürmek ve bugün direnen toplumun aydınlık geleceğini temsil eden bütün direnme noktalarını süreç içerisinde ortadan kaldırmak ve Türkiye'yi yepyeni bir Ortaçağ karanlığının içerisine, uzun süre içerisinden çıkamayacağı bir karanlığın içine sürüklemek istiyorlar.

Türkiye'nin içinde bulunduğu eşik, budur. Mücadele ettiğimiz şey, budur. Türkiye, böyle bir kırılma noktasına doğru gidiyor. Hiçbir şey, bundan daha kritik ve önemli değildir. Ülkenin neredeyse yarım yüzyıllık geçmişinin içerisinden gelişen bir dinci-gerici akım, ABD destekli bir gerici akım Türkiye'yi, cumhuriyetin bütün ilerici birikimlerini olabildiğince yok ederek kendi rejimini buraya kadar getirdi ve şimdi, onu yeni bir Anayasa ile bir üst aşamaya taşıyarak diyelim, yeni Anayasa olmasa bile Erdoğan'a en az bir dönem daha başkanlık yolunu açarak bir imkan yaratmak için diyelim, ama ne olursa olsun bu artık çökmeye yüz tutmuş rejimi ayakta tutmak ve sıçratmak için her şeyi yapıyorlar ve yapacaklar.

HER ŞEYE SAHİPLER AMA TOPLUM NEZDİNDE GÜÇLÜ DEĞİLLER

Bizim için, ana mesele budur. Türkiye'de bugün yaşanan her şeye, Ortadoğu'da yaşanan her şeye bu pencereden bakmak, bunun etrafındaki iktidar planlarını görmek ve ona karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Bu rejim, demokratik, öyle çok söylendiği gibi halk desteğiyle, halkın çoğunluk desteğiyle kurulan bir rejim filan olmadı. Bu rejim, mühürsüz oylarla kurulabildi, hepimiz yaşadık, YSK'nın mühürsüz oylarıyla kuruldu. 2017 Referandumu, Türkiye'de olağanüstü hal koşullarında, 'Hayır' demenin neredeyse yasaklandığı bir ortamda yapıldı ve Türkiye tek adam rejimine geçti; YSK hilesiyle geçebildi. Bütün seçimlerde aslında çeşitli zorbalıklar, hileler yaptılar. Onlar da yetmedi, bugün aklımızda tutmamız gereken bir şey daha yaptılar: Muhalefeti parçalayarak kendilerine güçleri çektiler ve öyle kazanabildiler. Hani, döndü dolaştı, hiç kazanamayacakları seçimleri bile 'Adam kazandı' oyununa döndürebilmeyi başardılar. Bütün bu dersleri ve bugün yürüttükleri stratejiyi görerek hareket etmeliyiz; önümüzdeki dönem, Türkiye tarihinin en kritik mücadele eşiklerinden bir tanesidir. Burada birliğin, dayanışmanın ve mücadelenin ne kadar güçlendirildiği, sonucu tayin edecektir.

'Çok güçlüler' demek istemiyorum; ellerinde devlet aygıtları, medyaları, paraları, çeteleri, tarikatları, mafyaları var...' ama güçlü değiller. Toplum nezdinde güçlü değiller ve kazanabilecek durumda değiller. Eğer muhalefet hareketleri olarak sorumlu, birleşik ve bugün gösterdiğimiz gibi cesaretli bir mücadeleyi sürdürdüğümüz oranda saray rejimi mutlaka yenilecek; onu görüyorlar, biliyorlar ve ona uygun bir strateji izlemeye çalışıyorlar.

ORTADOĞU'DA YENİ BİR OYUN KURULUYOR

Şimdi, ona ilişkin birkaç şey söyleyeceğim: Birincisi, birkaç gündür İsrail'in İran'a dönük saldırılarıyla başlayan, herkesin BOP'un (Büyük Ortadoğu Projesi) yeni bir aşaması diye ifade ettiği bir sürece geçtiler. Aslında Afganistan, Irak, Libya, Suriye... bütün bu süreçlere bakarsak, bunun içerisine Türkiye'yi de almamız gerekir. Çünkü, BOP denilen şey Amerikan hegemonyasının bölgedeki tesisi ise onun hemen hemen merkez ülkelerinden bir tanesi olan Türkiye kurgulandı. AKP, doğrudan ABD tarafından bu amaç doğrultusunda kurduruldu. Erdoğan, bu doğrultuda BOP eş başkanı olarak görevlendirildi. Hatta, 'Türkiye'de bir Hilafet rejimi kurulmalı, Ortadoğu'daki İslamcılığı Amerikan ekseni içerisinde toparlayacak bir Hilafet merkezi kurulmalı' sözlerini söylediler ve Türkiye, bu doğrultuda devletin içerisinde kalan Kemalist, ilerici, cumhuriyetçi birikimleri yok edilerek Amerika'nın uyguladığı siyaset doğrultusunda dönüştürüldü; bugün, Türkiye bu cenderenin içerisinde tekrar bir role büründürülmeye çalışılıyor. İki gün önce miydi ne (iktidar yanlısı gazeteci) Abdülkadir Selvi bir yazı yazdı; biliyorsunuz, Amerika'da Los Angeles'te başlayan direnişler Amerikan Oligarşisi içerisindeki iç savaşa dair bir görünüm olarak kendini gösteriyor, o şöyle bir şey yazdı, 'Trump bize lazım.' Trump, (onlara) niye lazım? Türkiye'de iktidarlarını sürdürebilmeleri için, Trump onlara lazım. Çünkü, Trump'ın desteğini alarak iktidarda kalabileceklerini düşünüyorlar. Çünkü Suriye'den başlayarak Amerika ve İsrail'in Ortadoğu'da kurdukları yeni oyunda görev alarak, Türkiye'de iktidarlarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Çünkü, Trump 'Akıllı adamdır. Söylediğimi yapar' dediği ve bir tarafından da sopayı gösterdiği süreçte bütün Suriye'nin Colani denilen, hepimizin bildiği bir IŞID, El Kaide artığı bir cihatçı katile teslim edilmesi sürecinde oynadıkları rolü hepimiz biliyoruz.

TÜRKİYE'YE BİR ROL BİÇİLMEYE ÇALIŞILIYOR

Buradan yeni bir oyun kuruluyor ve Türkiye'ye bunun içerisinde bir rol biçilmeye çalışılıyor. Bu rol, çok açık ki İsrail ile birlikte Ortadoğu'da güvenlik çemberi oluşturma ve bu doğrultuda Türkiye'nin konumlanmasıdır. Hatta şunu da söyleyelim, Türkiye'deki açılım sürecinin bununla bağlantılı olarak Ortadoğu'da bir ittifak biçimine büründürülmesi içeren bir büyük yeni proje ile karşı karşıya olduğumuz çok açıktır. Bunun Ortadoğu'daki yansımaları ayrı bir tartışma konusu, içerideki yansıması, önümüzdeki dönem çok duyacağımız bir şey var; o da 'İç cephe tahkimatı' diye başlayacakları, yeni bir 'Milli ve Yerli' diye ifade edecekleri bir siyaset inşaa etmektir. Bu inşaa ettikleri siyasette görüyoruz ki ittifaklarını ve düşmanlarını yeniden tanımlıyorlar. Bundan 10 yıl önce bu rejim, bu tek adam rejimine geçiş ile birlikte başlayan süreçte hepimiz biliyoruz, iki tane şeytanlaştırılan muhalefet hareketi vardı; bir tanesi Kürt hareketiydi, bir tanesi 15 Temmuz sonrası FETÖ idi. Bütün muhalefeti bu iki şeytanlaştırılan unsur etrafına dizerek ezmeye ve etkisizleştirmeye çalıştılar.

REJİM, DÜŞMANLARINI VE DOSTLARINI YENİDEN TARİF ETMEYE ÇALIŞIYOR

Bugün rejim, kendi düşmanlarını ve dostlarını yeniden tarif etmeye çalışıyor ve burada çok açık görünüyor ki bir tarafta Kürt hareketini de kendi çizgisi içerisinde toparlamak, bu manada muhalefeti de çok önemli bir muhalefet gücünü pasifize etmek ve kendi çizgisi etrafında toparlamaya çalışıyor. Bunu yaparken de şimdi yeni şeytan olarak ilan ettikleri CHP, yeni şeytan olarak konumlandırılıyor ve bunun etrafında toplumsal muhalefet, işte GEZİ göndermeleri, 19 Mart göndermeleriyle rejim kendisine buradan bir yol açmaya çalışıyor. Yani, bu stratejiyle ayakta kalmaya çalışacak. Önümüzdeki dönemde dikkat edilmesi gereken temel mesele budur.

HİÇBİR ŞEY, REJİMİN KÖTÜLÜĞÜNE HİZMET ETMEMELİDİR

Bir açılım süreci, Türkiye'de var. Hani, hep soruluyor, burada da söyleyelim, ne diyorsunuz bu konuda diye. Biz Türkiye tarihinin belki en özgürlükçü, devrimci hareketi olarak, bütün tarihimiz boyunca da söylediğimiz gibi elbette silahların ortadan kalkması ve Kürt halkının bütün haklarına kavuşması konusunda kimsenin hiçbir tereddütü olamaz. Şunu, bu süreçte de söyledik, böylesi bir şeyden doğacak iyilik, silahların bırakılmasından doğacak iyilik, bu rejimin kötülüğüne hizmet etmemelidir. Bu rejimin yeni bir Anayasa'ya varan süreçlerinin taşlarını döşemeye hizmet etmemelidir. Yine bu rejimi ayakta tutacak hiçbir an ve hiçbir noktada onun yanında olunmadan mücadele edilmelidir. Haklar için mücadele edilecekse, hep birlikteyiz ama esas olan şey, bu rejimin ortadan kalkmasına karşı bir mücadelenin önümüze konulmasıdır. Çünkü şunu biliyoruz, biz Türkiye'de 25 yıllık süreç içerisinde de gördük ki bu iktidar kimi zaman kimi kesimlere işte şu hakları tanıyacağız, bu hakları tanıyacağız, şunları vereceğiz... dedi. İşte yaşadık, 2010 Referandumlarından geçti bu ülke, bunları yaşadık. Bütün bunlarla kendi rejimini tesis etti. Kendi rejimini tesis etme yolunda her zaman muhalefeti bölecek bir eksen kurmanın yollarını aradı. Bugün de temel olarak derdi şudur: Çok geniş bir muhalefet cephesi var, Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, işçisi, öğrencisi, köylüsüyle Türkiye'de çok büyük, çok geniş bir muhalefet cephesi var ve inanın ki baş edebilecekleri bir şey değil. Bunu bölmeye çalışıyorlar. Bu muhalefetin belli parçalarını pasifize etmeye, söylediğim gibi Anayasa tartışmaları etrafında, çeşitli süreçler etrafında kendi etraflarında toplamaya ya da en azından muhalefet cephesinden koparmaya, orada pasif bir duruşa doğru sürüklemeye çalışıyorlar. Bir taraftan da muhalefetin bir kesimi de olabildiğince baskı altına alıyorlar. Şu çok açık, hepimiz de biliriz, ülkenin bir yerine faşizm, bir yerine demokrasi olmaz. Bir yere biraz özgürlük, diğer tarafa biraz faşizm olmaz.

İSLAMCI FAŞİZM, KURUMSALLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR

Yaşadığımız süreç çok açıktır ki Türkiye İslamcı Faşizm içerisindedir. Böyle bir sistemin altındadır. Bu kurumsallaştırılmaya çalışılmaktadır. Esas olan budur. Ana çizgi budur. Bunun içerisinde nasıl, neler olacağı ayrı bir tartışmadır. Bu durum görülmeden mücadele edilemez. Hiçbir muhalefet hareketi, bunu eksenine almadan önümüzdeki dönem bir muhalefet hareketi olarak kendi varlığını da koruyamaz. Bu da çok açık bir şeydir.

Feray'ın anlattıkları, gerçekten bir yanıyla dehşet verici bir şey; 4-5 yaşındaki çocukların Kuran kurslarında kafalarına türban geçiren bir gericilik, Colani'nin Suriye'deki gericiliğinden, Afganistan'ı teslim alan Taliban gericiliğinden farksızdır. Ülke buraya doğru sürüklenmek istenmektedir. Temel hedefleri budur... Türkiye'nin buraya teslim edilmemesi için mücadele etmemiz esastır. Onun ötesinde bütün haklarımızı birlikte kazanacağımız, özgürlüklerimizi kazanacağımız, kardeşçe yaşayacağımız bir ülkeyi kurmak elbette bu ülkedeki bu ilerici, demokrat, yurtsever, sosyalistlerin ortak görevi olarak önümüzde durmaya devam edecektir. Geldiğimiz bu eşikte, bizim için en önemli şey bütün muhalefet hareketleri için, işçi sınıfı hareketleri için, demokratlar, yurtseverler, cumhuriyetçiler için temel mesele, Türkiye'yi bu Siyasal İslamcı cendereden çıkarmak, bu tek adam rejiminden Türkiye'yi kurtarmaktır.

TÜRKİYE'Yİ İSLAMCI FAŞİZMDEN KURTARMA NOKTASINDA BİRLEŞMELİYİZ

Burada birleşmek zorundayız. Burada ayrılırken başka bir yerde birleşemeyiz. Esas birleşeceğimiz yer, buradadır. Sonra, bunun içinde kendi haklarımızı ve özgürlüklerimizi de birlikte aramaya devam edeceğiz. Bu yüzden ana mesele, söylediğim gibi iktidarın tek bir stratejisi var, bu muhalefet cephesini bölmek, bu muhalefet cephesinin içerisine nifak sokmak, bakın işte, 'kayyum mu atayalım CHP'ye, şunu mu yapalım, onun içerisinden bir şeyler çıkartabilir miyiz, onu bölebilir miyiz, muhalefetin geniş cephesini milliyetçilikler etrafında birbirlerine kırdırabilir miyiz, biraz Kürt, biraz Türk diye muhalefeti bölebilir miyiz...'

Hani, 2025 Genel Seçimlerini hatırlayın, bunu söylerken. Çıktılar, sadece şunu söylediler, doğrudur, montajdır, şantajdır, nedir... diye söylediler ama işte 'Kürt'tü, Türk'tü, Aleviydi, Sünni’ydi, seccadeye bastı, Selahattin Demirtaş'ı çıkartacak...' diye başlayan bir harala gürele içerisinde çoklu muhalefeti Kürt'tü, Türk'tü, Aleviydi, Sünniydi diye bölerek başardılar. Bugün bir kez daha yapmak istedikleri şey bu. Onun için biz şunun farkındayız, hepimiz farkındayızdır herhalde, bu ülkenin Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi... yani hepimiz çok büyük acılar çekiyoruz toplum olarak. Çok derin bir eşitsizlik ve yoksulluk altında, çok derin bir baskı altında boğulmuş, nefes alamayan bir toplumuz. Bu toplumun birliğini savunmak, siyasetlere söylüyorum, eleştirilerimiz olabilir birbirimize, farklılıklarımız da var ama bugün eleştirilerimizle ve farklılıklarımızla, farklılıklarımıza saygı duyarak, onları bugünün ana meselesi haline getirmeden bir arada durmanın yolunu bulmamız gerekiyor. Çünkü, (A) partisi, (B) partisi meselesinin ötesine geçmiş bir memleket meselesiyle karşı karşıyayız.

 

19 MART'TA BAŞARDIĞIMIZI KALICI HALE GETİREBİLİRİZ

Şöyle tamamlayayım: Birincisi, 19 Mart'ta, evet öğrencilerin öncülüğünde, onların cesaretiyle, Saraçhane'ye yürüyüşleriyle başlayan ve ülkeye yayılan, bu direniş de şunu gösterdi ki, evet orada da çok farklılıklarımız var; bayraklarımız, sloganlarımız ayrı olabilir ama orada bizi birlikte tutan şey neydi? Orada birbirimize saygı, yan yana durabilme ve ortak hedeften kopmadan yürüyebilme becerisini gösterebilmemizdi. O sorumluluğu gösterebilmemizdi. Bugün de bu sorumluluğu göstermeye devam etmemiz gerekli. Dediğim gibi böyle bir eşikte çok fazla müdahaleyle muhalefet hareketi karşı karşıya kalacak. Hani, bize hiç dokunmayacaklar, yani hiçbir müdahale etmeyecekler diye bir şey yok. Bölmeye, nifak sokmaya çalışacaklar. Bunun karşısında birlik, bunun karşısında dayanışma, bunun karşısında birbirine saygı, bunun karşısında farklılıkları körüklemeyen bir birlikte mücadele çizgisi önümüzdeki dönemin en önemli muhalefet unsuru, değeri olacaktır. Biz böyle bir sorumluluğu aslında yaymaya çalışıyoruz.

İkincisi de Türkiye'nin tek adam rejiminden kurtulduğunda tarikatlardan, paralı eğitimden, paralı sağlıktan, topraklarımızı işgal eden emperyalist tekellerin varlığından kurtulamayacağımızı, Türkiye'nin bağımlı olduğu bu kapitalist sömürü düzenine karşı birlikte mücadeleyi sürdürmemiz gerektiğinin farkında ve bilincinde olarak eğitimden sağlığa, tarımdan doğa mücadelelerine kadar farklı alanlarda mücadele cepheleri kurup, buralarda birikmeye devam etmemiz gerekiyor.

 

YENİ MÜCADELE ALANLARI, CEPHELERİ AÇMAMIZ GEREKİYOR

Bu, şu açıdan da önemli: Bugün 19 Mart'ta başlayan direnişin tek bir çizgide sürmesi, çok mümkün değildir. Evet, mitingler sürüyor. Mitinglerde yine hep beraberiz ama giderek yorgun, yorulan ve giderek tekleşen bir muhalefet çizgisi iktidara yeni saldırı alanları açıyor. Bu yüzden, buralarda birlikte olmaya devam ederken, mücadelede yeni alanlar, ortaklaşacağımız, birlikte mücadele edeceğimiz, kitle dinamizmini koruyabileceğimiz yeni mücadele cepheleri açmamız gerekiyor. Bizim biraz eğitim mücadelesiyle başlayan, ülkeyi değiştirme iddiasıyla başlattığımız sürecin nedenlerinden birisi de budur; muhalefeti çoklaştırmak, birleşik muhalefeti sağlamlaştırmak ve muhalefet cephelerini çoklaştırmak Çünkü, mücadele belli ki önümüzdeki dönem çok farklı saldırılarla yüz yüze kalacak. O yüzden, kendi birlikteliklerimizi, yan yana gelişlerimizi çoğaltmanın yollarını bulmamız gerekir. Mahallemizde, iş yerimizde, kampüsümüzde dediğim gibi sokakta nasıl farklılıklarımızla birlikteysek, orada da meclislerimizle, inisiyatiflerimizle, her ne ise adı, oralarda da farklılıklarımızla yan yana ve birlikte olacağımız, direnişi kazanana kadar sürdüreceğimiz bir sorumlulukla ve dinamizmle sürdürmemiz gerekiyor.

Öyle bir çarpışma anındayız ki geri adım atan düşer, duran düşer. Çünkü geldiğimiz yer şudur: Evet, iktidar çok büyük saldırıya başladı. Sırada kayyumlar, İstanbul'da en büyük darbeyi vurdu. O anda aslında teslim alabileceğini düşündü. Peşine kayyumla birlikte bir silsilenin bozulacağını düşündü ama orada bir direnç çıktı ortaya ve o direnç durumu pata pat hale getirdi. Evet, o yüzden diyorum, bir pat halindeyiz. Aşağı yukarı pat halindeyiz. Duran düşer. Onlar da bunun farkında, sürekli saldırıyor. O yüzden biz de sürekli direnmek, savunmak ve ileri gidip, onları iteceğimiz ve kazanacağımız bir noktaya götürmek için dinamik, aktif birlikte bir mücadele sürecini her bir etapta, her bir aşamada, her bir mücadele alanında kararlılıkla sürdürmeye devam edelim. Sonunda hep birlikte kazanacağımıza yürekten inanıyoruz.”

Buluşmasöyleyecek sözü olanların sözlerini söylemesi, soracak sorusu olanların sorularını sorması ve konuşmacıların bunlara dair son söyledikleri ile sona erdi.

 




Bu haber 2166 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI