Bugun...


NİLSU ACAR

facebook-paylas
Yeşil Devrim
Tarih: 19-06-2023 21:24:00 Güncelleme: 19-06-2023 21:24:00


Endüstriyel tarım diğer adıyla fabrika tarımı çiftlik hayvanları, balık ve ekinlerin endüstriyel üretimi esasına dayanır. Kullanılan yöntemler en düşük maliyetle en fazla çıktı üretimini ve karı hedefler. 10 bin yıllık tarım tarihinde keskin bir dönemeç olarak kabul edebileceğimiz bu süreç, Sanayi Devrimi olarak anılan farklı sanayi faaliyetlerindeki gelişmelerle yakından bağlantılıdır. Tarımın kapitalistleşmesi, tarımsal üretimin endüstriyel bir tarzda üretilmeye başlanması ile gıdanın metalaşmasının, gıda üretiminin beslenmek için değil, kâr elde etmek için yapılır hale gelmesinin yolunu açmıştı.

Bu tarzda gıda üretimi, gıdanın yeniden metalaşması da tarımın sanayileşmesini tetikledi. Makinenin tarımda kullanılmaya başlaması, biyolojinin ve kimyanın tarıma uygulanması, deniz ve kara ulaşımındaki gelişmelerin tarıma ekonomik etkisi ile birlikte dünya çapına yayılmaya başlayan yeni bir metalaşma biçimi doğdu.

Gıdanın kâra dayalı üretimi ile birlikte, azot ve fosforun bitki yetiştirmede önemli faktörler olarak tanımlanması sentetik gübre üretimini teşvik etti. Bu da yoğun tarımı olanaklı hale getirdi. Vitaminlerin keşfi, 20. yüzyılın ilk 20 yılında hayvan beslenmesinde takviye olarak kullanılmalarını sağladı. Çiftlik hayvanları daha çok üretim için kapalı mekânlarda yetiştirilmeye başlandı. 1940’larda antibiyotiklerin keşfi, hastalıkların kolayca kontrol edilerek çiftlik hayvanlarının büyük sayılarda bir arada yetiştirilmelerine olanak sağladı. Kimyasalların 2. Dünya Savaşı’nda kullanılmak üzere geliştirilmeleri tarımda sentetik pestisit (haşerelere ve yabancı otlara karşı kullanılan tarım ilaçlarının genel adı) kullanımını artırdı. Deniz taşımacılığında yaşanan gelişmeler tarım ürünlerinin uzak mesafelere taşınmasını, yerel pazarlardan uluslararası pazarlara girmesine olanak sağladı.

Yeşil Devrim

Tam da bu süreç, tarımsal üretim sürecinin giderek daha fazla sanayi denetimine girmesine yol açtı. Yeşil Devrim tabiri de sanayiye dayalı kapitalist tarımın girdiği yeni bir aşamayı ifade etmek için kullanıldı. Bu tabir 1940 ve 1970’li yıllar arasında tarımsal üretimde belirgin bir artışa yol açan gelişmekte olan -geç kapitalistleşen- ülkelerdeki tarımın tam olarak dönüşümünü-kapitalistleşmesini ifade etmektedir. Bu değişim Rockefeller ve Ford Vakıfları ile hükümetlerin büyük destekleri sonucu tarımsal araştırmalar yapılması, yaygınlaştırılması ile altyapı geliştirme programlarının bir sonucu olarak gerçekleşti. Yeşil Devrim 1943 yılında Rockefeller Vakfı ile Meksika hükümetinin işbirliği ile Özel Çalışmalar Ofisi’nin Meksika’da kurulmasıyla başladı. Bu ofiste yüksek verimli buğday ve mısır çeşitleri geliştirildi. 1951 yılına gelindiğinde Meksika buğday üretiminde kendine yeterliliği yakalamış ve ihraç etmeye başlamıştı. Özel Çalışmalar Ofisi 1959 yılında gayri resmi bir uluslararası araştırma enstitüsüne çevrildi ve 1963’te de resmen CIMMYT (Uluslararası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi) oldu.


Yeşil Devrim uygulamaları ile dünyanın pek çok yöresinde 1980 ve 1995 yılları arasında tarım ürünleri üretimi en üst noktaya ulaştı. Ancak büyümeye ve sürekli kara dayalı bu tarımsal yöntem kısa sürede sorunlarını açığa vurdu. Çölleşme ve sulama uygulamalarında yapılan hatalar sonucu üretimde düşmeler yaşanmaya başladı. Bunların bir sonucu olarak Yeşil Devrim birçok bölgede tarımsal üretimde kısmi ya da tam bir sınırlayıcı faktör olmaya da başladı. Yeşil Devrim’in sunduğu yüksek verimli çeşitler başlangıçta öyle olmamasına karşın ilerleyen süreçte sadece bir kez ürün veren şekle dönüştürüldüler. Bu da çiftçinin tohumda şirketlere bağımlılığını ve üretim maliyetini artırıcı bir unsur oldu. Yeşil Devrim ile üretimde sağlanan artış beraberinde de bir takım tartışmaları da getirdi. Örneğin çok sayıda hayvanın bir arada yetiştirilmesi hastalık riskini artırıyor ve antibiyotik kullanımını teşvik ediyordu. Bu durum da insan sindirim sistemindeki bakterilerde antibiyotik direnci oluşturmak suretiyle insan sağlığını olumsuz etkiliyordu. ABD’de hayvanların hızlı büyümesini sağlamak amacıyla büyüme hormonları kullanılmış, ancak kısa bir süre sonra bunları tüketen insanların kanlarında bu hormon görülmeye başlayıp, buna bağlı bir takım sağlık sorunlarıyla karşılaşılınca bu hormonun kullanımı derhal yasaklanmıştır.

Yoğun hayvansal ve bitkisel üretimden arta kalanlar, çevre kirliliğine yol açmaktadır. Yine özellikle hayvanların sıkışık bir düzende kapalı mekanlarda yetiştirilmesi streslerinin artmasına neden olmaktadır. Yoğun tarım aynı zamanda yoğun kaynak kullanımını gerektirmektedir. Yoğun tarım sistemi, gıdanın kaynağının izlenebilirliğini de zorlaştırmaktadır. Tüketici, ürünü doğrudan üreticiden alamamaktadır. Bitkisel üretim açısından bakıldığında ise tek ürünün geniş arazilerde her yıl üst üste yetiştirildiği görülmektedir. Bu da beraberinde sentetik gübre ve tarım ilaçlarının kullanımını artırmıştır. Makineli tarımın yaygınlaşması ve tarım arazilerinde görülen genişleme erozyon ve küresel ısınmanın nedeni sera gazı çıkışını da hızlandırmıştır. Büyük alanların sulamaya açılması, yanlış kullanımdan dolayı kimi bölgelerde tuzlanma yüzünden tarımsal üretimi sınırlamıştır.

Türkiye’de Yeşil Devrim Dünya’daki gelişmelere paralel olarak tarımsal yapıların kapitalistleşmesi süreci Türkiye’de 1950’li yıllarla hızlandı. 1950’li yıllarda tarımda makineleşmenin etkisiyle, tarımda insan gücüne ihtiyacın azalmaya başlaması nedeniyle kırsal alanda yaşayan nüfus kentlere doğru hareketlenmeye başladı. Türkiye’de 1963 yılından itibaren planlı döneme geçildi. İlk üç plan devletçi özellikler taşırken, dördüncü plandan itibaren liberal ekonomi politikaları uygulanmaya başlandı. Birinci plan döneminde tarım ve sanayinin dengeli büyümesi öngörülürken, ikinci plan döneminden itibaren sanayi sektörünün ekonomiyi sürüklemesi öngörüldü.

Dördüncü plan dönemi neoliberal politikaların uygulamaya konduğu dönemdir ve 1950’lerden itibaren kentlere doğru başlayan hafif hareketlenme, 1980’den itibaren adeta bir göç dalgasına dönüştü. 1980’lerden itibaren ülkemizde uygulamaya konan neoliberal politikalar günümüzde en başarılı günlerini yaşamaktadır. 2002 yılında tarımın istihdama katkısı %35 iken Nisan 2009’da %24’e geriledi. Türkiye %14,9 işsizlik oranı ile neredeyse dünya rekoru kırdı. Birinci yeşil devrim sürecini tamamlayan gelişmeler de işte 1980 sonrasında tarımın liberalize edilmesi sürecine denk düştü. Bu süreç, 1990’lı yıllarla birlikte ikinci yeşil devrim sürecinin kapısını araladı.

Açlık ve İkinci Yeşil Devrim Birinci Yeşil Devrim açlığa çare olamadı, çünkü açlığın asıl nedeni tarımsal üretimin yetersizliği değil, kapitalist tarımsal üretim tarzı ve üretilen tarımsal ürünlerin adil dağıtılmaması ile finansal ve politik nedenlerdi. Asıl nedenleri görmezden gelen sermaye çevreleri 1980’li yılların başlarında temelleri atılan, 1990’lı yılların ortalarında ticari amaçla yayılmaya başlayan 2. Yeşil Devrim’i devreye soktular ve bu bağlamda tarım ürünlerinin genleriyle oynamaya başladılar. Sorun doğru tespit edilmeyince çözüm de faydalı olamadı ve birbiri ardına gerçekleştirilen yeşil devrimler sonrasında bugün hala 1 milyar 20 milyon insan yatağına aç yatmaktadır.



Bu yazı 3020 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI