Bugun...


YÜKSEL IŞIK

facebook-paylas
15 Temmuz’un Serencamı
Tarih: 20-07-2022 15:32:00 Güncelleme: 20-07-2022 15:32:00


“Alışacaksınız” demişti Turgut Özal.

Neye alışacaktık?

Üzerine giydiği şort pantolon ile sırtına giydiği tişörte.

“Ne var ki bunda?” diye sorulabilir.

Malum, “hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür”; bu yüzden hatırlatalım.

Çünkü söz konusu kıyafetle bir manga askeri teftiş edip, selamlamış; bunun üzerine yoğun eleştiri almıştı.

Hatta o sıralarda Teğmen olarak görev yapan Murat Şeref Baba, 22 Şubat 1990’da, Turgut Özal’a, “… ben sizin Cumhurbaşkanı olmanıza alışamadım” şeklinde telgraf çekmişti.

O telgraf, Baba’nın ordudan atılmasına neden olmuş; Özal’ın “devlet refleksi” olarak adlandırılabilecek her şeyi elinin tersiyle itiyor olmasınaysa zamanla alışmıştık.

Tıpkı 15 Temmuz’da yaşananlara alıştığımız gibi.

NE OLMUŞTU 15 TEMMUZ’DA?

Hatırlatalım!

15 Temmuz 2016’da, hava henüz kararmış; ben de Batıkent’teki evimizin önünde oturmuş, kitap okurken bir arkadaşım telefon etmiş; "izliyor musun?” diye sormuştu.

“Neyi?” diye karşılık verdiğimi hatırlıyorum.

Arkadaşımın, “darbe yapıyorlar galiba" dediğini de…

“Benimle kafa buluyor” diye geçirdim içimden; “git işine” dedim.

 “Duymuyor musun patlamaları?” diye üstelemişti.

O sesler, havai fişek yahu” diye de bilgiçlik taslamış; “hem bu saatte darbe mi olur?" diye de bilgiçliğimi teyit etmiştim.

O beni ikna etmekten vazgeçerken, “ben dışarı çıkıyorum şimdi” demişti.

Fakat telefonum susmamıştı.

Baktım, olacak gibi değil; televizyonu açtım.

Darbe haberlerinin bini bir para!

12 Eylül darbesini bütün iliklerine kadar yaşamış biri olarak, haberlerin akışı, özellikle AHBR ve TRT'de okunan o "içler acısı" Darbe Bildirisi beni güldürmüştü.

BÖYLE DARBE Mİ OLUR?

Ne yaptıklarını bilemez şaşkınlık içinde oldukları yüzlerinde okunan erlerin Boğaz Köprüsü’nü, üstelik tek yönlü kapattıklarına ilişkin görüntüler de, zihnimdeki kuşkuların “tuzu biberi” olmuştu.

“Böyle darbe mi olurmuş?” diye geçirdim içimden.

Her şey o kadar acemice idi ki ister istemez, insan, işin içinde bir "bit yeniği" arıyor.

O darbe girişiminde bir "bit yeniği" olup olmadığına, zamanı geldiğinde, tarih tanıklık edecektir elbette.

Öyle ya da böyle bir Darbe Girişimi olduğu açıktı.

Başarmaları, ağır aksak da olsa işlemekte olan demokrasimiz açısından felaket olurdu.

Karşı çıkmak şarttı.

Nitekim ilk karşı çıkan ve bombalanan TBMM’ne ilk giden CHP Meclis Grup Başkan Vekili Özgür Özel olmuş; tepelerine bomba yağarken Mecliste darbe girişimine açıkça karşı çıkan o olmuştu.[1]

Buna rağmen TBMM ve Cumhurbaşkanlığı dahil Türkiye demokrasisi açısından sembolik öneme sahip pek çok mekan bombalanmış; toplamda, 251 insanımız katledilmiş; 2196’sı yaralanmıştı.

Derken habercilik açısından müthiş sayılabilecek bir hamle ile CNN TÜRK, Erdoğan'a bağlanmış; Erdoğan’ın açıklamaları, zaten hem toplumsal destekten yoksun oluşu hem de yapılış biçimi itibariyle acemice olan darbenin çökmesini hızlandırmıştı.

Erdoğan o gecenin sabahında şunları dile getirmişti:

"… bu hareket Allah'ın bize büyük bir lütfu. Niye büyük bir lütfu? Çünkü bu, tertemiz olması gereken Silahlı Kuvvetlerimizin temizlenmesine vesile olacak olan bir harekettir."[2]

3 Ağustos 2016 günüyse şunları söylemişti:

" Hatta ‘Allah dedikleri için müsamaha gösterdik, dedik ki ‘bir ortak yanımız vardır.’ Ama inanın bana, aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının, aslında bambaşka niyetlerin, sinsi hesapların aleti, aracı, örtüsü olduğunu uzun süre görmedik, göremedik."[3]

Aynı konuşmanın birkaç cümle öncesinde söylediği şu cümleleri de not edelim:

"Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin."[4]

Bundan daha içten bir açıklama olabilir mi?

Diyeceksiniz ki “içtenliğin ölçütü, gereğinin yapılmasıdır”.

Yapıldı mı?

Üzerinden altı yıl geçti ama siyasi ayağının henüz bulunamadığını belirtmek, bu sorunun yanıtı olabilir.

DARBE GİRİŞİMİNİ “DEMOKLES’İN KILICI”NA DÖNÜŞTÜRMEK

Üstelik kim iktidara yönelik bir eleştiride bulunsa ona yönelik kullanılan “demoklesin kılıcı”na dönüştüğüne de tanık olduk.

FETÖ'nün kiminle "iş tuttuğu" neden deşifre edilemiyor;  bilmiyoruz. FETÖ “şeytanının içimize sızmasına” kimin göz yumduğunu da…

"Aynı menzile" gitsin ya da gitmesin, kimin FETÖ ile "yol arkadaşı" olduğunu hala merak ediyoruz.

Mesele, “FETÖ'yü siz beslediniz”; “hayır siz savundunuz” gibi “sade suya tirit” babında açıklamaların çok ötesinde bir anlam taşıyor. İşte bu nedenle kime karşı yapılırsa yapılsın, darbeye de, darbecilere de karşıyız; “amasız, fakatsız” karşı çıktığımızın altını çizelim.

Farkındayım; bu tarz açıklamalar, ne yazık ki “günah keçisi” yaratma konusunda mahir olan bu toplumun gerçeğe ulaşmasını engelleyen bir perde işlevi görüyor olabilir ama biz, bu toplumun ekseriyeti, “gerçeğe, sadece gerçeğe ulaşmak” istiyoruz.

Ellerinde tuttukları kamunun gücünü kullanarak, “günah keçisi” yaratmak isteyenler olabilir ama Türkiye’nin ihtiyacı, “günah keçisi” bulmak değil, gerçeğe ulaşmaktır.

Gerçeğe ulaşmak için her koşulda evrensel demokratik ilkeleri savunmaktır bize düşen.

Geleceğin özgür ve demokratik Türkiye’sini kurabilmek için atmamız gereken adım, 150 yılı aşkın bir süredir ilmek ilmek örme çabasında olduğumuz demokrasi kültürümüze sahip çıkmaktır.

 



Bu yazı 2696 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI