FİKRET ÇOBAN

''Hiçbir şey bu benimdir deme, yalnızca benim yanımdadır de. Çünkü hiçbir şey seninle kalmaz; ne güç, ne iktidar, ne altın, ne para... Hepsi zamanın ve doğanın sonsuzluğu karşısında bir hiçtir.''

Ünlü roman yazarı Lawrence’ının hayata bakışı böyle tabii ki insanlara tavsiyesi de böyle. Zamanın ebediliği ve doğanın varlığı karşısında  bizim yaptıklarımız bir hiçtir. Ancak zarar verir; yakar, yıkar kuruturuz o kadar. Zararı kime, zorluğu kime tabiki insana ve tüm canlı hayatına. Biz nasıl yapalım da insan yaşamı için olmazsa olmaz olan doğayı koruyalım ki gelecek kuşaklara bizi iyilikle yâd edecekleri ne bıraktıysak öyle bakacakları bir çevre  doğa bırakalım... Nerde bizim kayıp hikâyemiz bu işte.

'Doğayla savaşılmaz onun yasalarına uygun yaşanır. Doğa alt edilemez, onunla birlikte gelişme sağlanır. Doğa yoksa hayat yoktur, insan yoktur. Unutma ey insan sen yokken doğa vardı, sen gidince de doğa olacak...' Toprak deniz gökyüzü orman yoksa hayat mı olacak ki kazandığınız paralar mı karın doyuracak bir dakika soluk almadan havasız sayın bakalım o paralarınızı... Dağı  denizi ormanı yok et sonra gel saksıda çiçek yetiştir o da güzel ama sizin katilliğinizi ihanetinizi örtmez sizi kurtarmaz çocukların geleceği çocukların ahı sizi rahat bırakmaz.

Yaşamak için olmazsa olmaz ihtiyaçlarımızın başında su toprak ve hava geliyor, orman geliyor. O kesip durduğunuz bugüne kadar 70 kez yasalar üzerinde oynayarak yok ettiğiniz ormanlar ne işe yarıyor biliyor musunuz? Tabi cebini düşünen ormanı  kereste görür, enerji görür, inşaat görür kömür görür. 

Ormanlar yağmuru düzenler, yer altı sularını  tutar, onların devamlılığını sağlar.  Buharlaşma yoluyla bulut ve yağış sistemini oluştururlar. Biz çocuklara okullarda böyle öğretiyoruz, kitap böyle yazıyor, bilim böyle diyor. Gezegenimizdeki suların 0/075'inin kaynağı bu dere tepe demeyip kesip durduğunuz ağaçlar ve yok ettiğiniz ormanlar işte. 

Ormanlarımız son 50 yıldır iktidarların çıkardığı yasal düzenlemeler ile sürekli yok edildi, yangınlar cabası  hadi yangınlar kendi halinde kalsa orman kendi hayatını yeniden sağlar biyo çeşitliliğine kavuşur ama yanan yerleri de kurtaramıyoruz artık. Orman alanları HES, RES, TURİSTİK TESİS, VAKIF ÜNİVERSİTELERİ, MEDEN FAALİYETLERİ ŞİMDİ GENÇLEŞTİRME PLANTASYON ADI ALTINDA AROMATİK BİTKİ yetiştireceğiz diye orman dışı faaliyetlere, çıkarlara kurban edilmektedir.

Orman niteliğini kaybetti diye orman sistemi dışına çıkarılan kamu arazilerinin sonuçta orman kamu malıdır yani devletindir. 2 / A, 2/ B düzenlemeleri  derken şimdi de 2/C mi gündeme geliyor diye sormadan edemiyorum. Son cumhurbaşkanlığı genelgesi bunu gösteriyor. Orman alanı içinde beğenilen yerler bir öneriyle, bir planlamayla orman rejimi dışına çıkarılabilecek. Bu uygulama her haliyle anayasaya aykırılık taşımaktadır,

Anayasa'nın 56.maddesi 'çevreyi korumak devletin ve vatandaşın görevidir' diye yazar. 169.maddesi ise 'ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyete izin verilmez' der.  Gördüğümüz gibi anayasamızın ilgili maddesi vatandaşa da sorumluluk yüklüyor. Bu sorumluluğu alıp almamak vatandaşlık ölçümüz olacak gibi duruyor...   

Demlenmiş sözler: "Bir ülkenin gelişmişliği gökyüzünde uçakların gürlemesiyle değil, arıların vızıldamasıyla ölçülür..." A. Einstein