Bugun...


Erdal KARA

facebook-paylas
EHVEN-İ ŞER - 2
Tarih: 20-05-2020 12:39:00 Güncelleme: 20-05-2020 12:43:00


EHVEN-İ ŞER - 2

 

 

                      Belki şehre bir film gelir

           Bir güzel orman olur yazılarda

               İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.

                                                                                               K. Burkay

 

Ülkemizde ve Milas’ta Korona'nın onuncu günüydü. Sokaklar “iyi, kötü, çirkin”  filmindeki loşluk, tenhalık, ıssızlık içinde…    Yer kürenin tüm şehirlerinde savaşın soğukluğu gibi bir tehdit… Anlam ve anlatım yetersiz kalıyor:

Boşluk?..

Kaos?..

Şüphe?..

Mairutus Adasında yaşayan ve hiçbir doğal avcısı olmayan Dodo kuşlarının soyu, insanla karşılaşmasından altmış dört yıl içerisinde tükeniyor. Sebebi, bu kuşların, şüpheden yoksun olmaları. Hindiye benzer yapısı ve balıkçılardan kaçmaması, avlanmaları kolay olduğu için ava düşmesine ve hızla soylarının tükenmesine neden olur.

“Gözlerine far tutulmuş tavşan gibi çakılıp kalmak “ deyimindeki gibiyiz. Tavşanların gözleri, kafasının iki yanında olmasından dolayı, ışık kaynağının mesafesini, dolayısıyla tehdit kaynağının mesafesini kavrayamaz. Bu yüzden, tehlike geçinceye kadar olduğu yerde hareketsiz kalarak avlanmaktan kendini korumuş olur. Sokağa çıkamadığımız bu günlere ne kadar da benziyor tavşanların bu güvenlik refleksleri değil mi?

İnsanoğlunun ömrünü de uzatır, korku.

 Hele hele bugünlerde…

Tıp otoriteleri dahi virüsün geleceğiyle ilgili net bir söylemde bulunamazken, tedbiri elden bırakmamak lazım.

Tavşan kadar korkak canlılar olmasak da salgının seyri ve belirsizliği geçinceye kadar tavşan tedbirini elden bırakmayıp Dodo kuşlarının rahatlığıyla soyumuzun tükenmesine müsaade etmemeliyiz.

Bir de Schopenhauer (Şopınyır)’ ın insan iletişimi için verdiği örneği de hatırlamıyor değilim: Birbirimizi kanatmayacak kadar yakın, donmayacak kadar uzak olmalıyız. Mesafe ayarı, Schopenhauer’in kirpileri kadar insanlar için de elzem, bu günlerde…

Panik ve tehlike anında insan iki savunma refleksi ile karşılaşır: 

Savaş ya da kaç!

 Şu yaşadığımız günler belli ki ne savaşabileceğiz, ne de kaçabileceğiz.

Çözüm; kaçarak savaşacağız. En azından tehlike geçene kadar…

Bombalar yağan savaş filmlerindeki gibiydik birkaç aydır, biraz daha sürecek gibi…

Gökten yağan bombalardan korunma refleksi, ölümden kaçış paniği gibi birbirimizden kaçıyorduk… Sokaklar bomboş ve insansız…

  Çocukken hep insansız yerler bana ürkütücü gelmiştir. Şüphe, ürkütücülük, kaos insanı kendi ruhunun duvarlarının arkasına hapsediyor. Bu ürkütücü günlere karşı daha çok okuyarak, daha çok yazarak, daha çok düşünüp kendi ruhumla yüzleşerek baş etmeye çalışıyorum.

 “Ozon tabakasının deliği kapanmış.” haberleri, evde kalıp haklarımı doğadan yana feragat etmem konusunda isteklendirmiyor değil. Bu, ruhuma iyi geliyor. Ardından kaoslu dünya halinden sıyrılmaya karar veriyorum.  Bir şiir melodisi kulağımı tırmalıyor; yaşamımın korku ve panik hallerinde imdadıma zaman zaman koşan şu yoldaş dizeler…

İnsan kısmı bir misafirhane,
Her sabah yeni birisi gelir.

Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik,
Aniden farkına varmak bir şeyin,
Hepsi beklenmedik misafir

Karanlık düşünce, utanç ve garez,
Hepsini gülerek karşıla kapıda
Ve buyur et içeri.

Minnettar ol her gelene
Kim gelirse gelsin.
Çünkü bunların her birisi
Öte taraftan bir kılavuz
Olarak gönderildi.

 Mevlana’nın bu dizeleri, size de psikoterapi gibi geldi değil mi?

Bir süre sonra sokaklar tamamen insanlara kapatılıyor. Bir tiyatronun son perdesi kapatılır gibi…

Hayvanlar bir mutlu ki sormayın… Çimçek kuşları, senfoni orkestrasının şefleri eşliğinde daha yüksek sesleriyle, ahenk içinde…

 Sokağa çıkma yasakları, sokakla ilgili deyim ve sıfatları tek tek hatır gibi oluyor: Sokak satıcısı, sokak simitçisi, sokağın sesi, sokak arası, sokak lambası, sokak çocuğu, sokak ağzı, sokak hayvanları, sokak edebiyatı, sokak çalgıcısı, sokağın dili, sokağın sesi…

 Deyimler anlamlarını yitiriyor, ehven-i şer oluyor.  Sokaklar hayvanlara, gökyüzü kuşlara ve uçurtmalara kalıyor. Seslerini yalnızca ormanlarda duyabileceğimiz guguk kuşları evlerimizin arka sokaklarında tek nakaratlı şarkılar besteliyorlar…

Yunuslar kudurmuşçasına denizin üzerindeki mavi örtüyü paramparça ediyor, denizi köpürtüyor, özgürlüğün dansını yeniden yaratıyor…

Araçlar yayalara, araçlar hayvanlara korna çalmıyor artık.

Üç günlük sokak molası, evleri sokağa çeviriyor. Evlere sığınıyoruz. Evsizleri, sokak çocuklarını, sokak satıcılarını düşünüyorum; yüreğim burkuluyor. Malum, geçim derdi… Her ırgadın baharı farklı zamanlarda gelirmiş, yüreklerinin çorak topraklarına.

  “Rızkımı veren Hüda’dır kula minnet eylemem.” dizeleri mırıldanıyor gecekondu mahallerinden…

Sokak molası sonrası, tekrar sokaklar insanların…

Muğla’da ulaşım yasağı kalkıyor...

İşletmeler turist bekliyor. Bodrum’a bir günde yirmi altı bin araç akın ettiğini söylüyor, ana haber bültenleri... Bodrum yollarını, araçların hoyratça ezdiğini düşünüyorum.

 Hayvanlar sahneyi tekrar insanlara, onların araçlarına bırakıyor.

Araçlar yayalara, araçlar hayvanlara korna çalıyor…

Hız çağı…

 Altmış gündür unuttuğumuz trafik kazası haberleri, tekrar haber yayınlarına hazırlanıyor… Bense evimin mahzeninde “Karya’ya Mavi Yolculuk” tan sonra, “Engelsiz Yaşam Mümkün” belgeselinin peşini kovalıyorum. Malum, önümüzde Engelli Farkındalık Haftası var… Yazmaya, belge, video, görsel, röportaj soruları derken evden, uzaktan uzağa bir “Engelsiz Yaşam Mümkün” belgeseli filizleniyor.

Kemal Burkay’ın “Gülümse” şiiri sokağın yüreğinde ezgilenir gibi oluyor:

Hadi gülümse bulutlar gitsin

İşçiler iyi çalışsın, gülümse

Yoksa ben nasıl yenilenilirim

Belki şehre bir film gelir

Bir güzel orman olur yazılarda

İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.

 

                                                                                                                      Erdal KARA

                                                                                                                      16.05.2020

xxx

ERDAL KARA KİMDİR?

Türkçe öğretmeni Erdal Kara, görev yaptığı yerlerde, masal ve öykü yazma projeleriyle senaryo yazarlığı çalışmalarını hayata geçirdi, bu projelerde eğitmenlik yaptı. Yazarın Sarı Buğday Mavi Umut (roman), Soğuk Bir Kış Güncesi (roman), Kıyıya Vuran Öyküler (öyküler), Kırık Bastonda Saka Kuşları(roman), Nar Kabuğu (öyküler) isimli eserleri bulunuyor. Yazarın, “Sarı Buğday Mavi Umut” adlı senaryosu, Sinema Genel Müdürlüğünün proje desteği alan senaryolar listesine alındı.



Bu yazı 7890 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI