Bugun...


Erdal KARA

facebook-paylas
YILDIZLARI KEŞFEDERKEN, ÇUKURU GÖREMEMEK
Tarih: 16-07-2020 22:49:00 Güncelleme: 16-07-2020 22:52:00


EHVEN-İ ŞER YAZILARI: 5

2015 yılında varlığı bilimsel olarak tespit edilen Covit 19, yüz yirmi gündür, genetiği değiş(-tiril)miş, çıldırmış, serseri mayın gibi, yerkürenin altını üstüne getirmeye devam ediyor. Belirsizliği ve kontrol edilemezliği insanlarda geleceği görememe endişesi yaratıyor. Her şeyi görebilen ancak yarınını göremeyen bir fener gibi insanoğlu…

 Platon, gece yıldızları incelemek için yola çıkar, hizmetkârı, ona eşlik eder. Başı, gökyüzünde parıldayan yıldızlarda dolaşırken ayağı, yolunun üzerindeki bir çukura düşer. Hizmetçisini bir gülmek alır. Platon, “Bunda gülünecek ne var?” diye sorunca gülmesini kesip Platon’a cevap verir: “Siz henüz önünüzdeki çukuru görmekten acizsiniz. Gökyüzündeki yıldızı nasıl keşfedeceksiniz?” Coronavirüs’ün küresel güçleri, Avrupa Birliği, Japonya ve Çin gibi, dünyayı avucunun içinde görenlerin bilimlerini ve teknolojilerini düşürdüğü durum da Platon’un bu hikâyesinde anlatıldığı gibidir.

 Temmuz’un ilk günlerine gelmemize rağmen hoparlörden hocalar var güçleriyle “Yaz rehavetine kapılmayın!” uyarılara devam ediyor… “Maskelerinizi takın!” uyarıları bir tür çaresizlik kılıfına dönüşüyor. “Kontrollü sosyal hayat” elden gitti, gidiyor…

 İnsanlar, kışın dört duvar arasında geçen buzul tecridinin yorgunluğunu, tenlerini denizin tuzunda ıslatarak eritiyor.

Muğla’da sahiller insanlarla dolu…  Kurallara hassasiyet göstererek, sosyal mesafe adına kumdan ve şezlongdan feragat edip çimlere uzanarak birbirinden uzak mesafede kalmaya gayret ediyor. Koranavirüs’ün 2.dalgasına yakalanmadan güneş toplamaya devam edeceğiz.

                        ÇERNOBİL’İN VİRÜSÜ KAZIM’I DA ÖLDÜRDÜ

25 Haziran…  Etnik Laz müziğini Roc müziğine kardeşlik bağıyla örüp dünyaya duyuran “Karadeniz’in Hırçın, şair ceketli çocuğu” Kâzım Koyuncu’nun ölüm yıl dönümüydü. Yalnızca Lazca değil, Hemşince, Gürcüce türkülerini de Karadeniz’in hırçın dalgalarından besleyip martılarla, filikalarla, kayıklarla, takalarla kıtalardan kıtalara yayılmasını sağlamıştır. Kıyıya Vuran Öykülerden biri de “Kardeşimin saçları” ydı. Çernobil virüsünün (Nükleer Santrali) patlamasının ardından, Karadeniz’imizde 20 yıl sonra insanlara yaydığı kanserin acımasızlığına dikkat çekmek istedim.

Covit-19’un hayırlı bir işi daha oldu hareketsiz günlerimde “Kardeşim’in Saçları” hikâyemin senaryosunu yazıp kısa film yapmaya karar verdim. Hopa’da, değerli ailesiyle de görüşüp onaylarını alarak Kazım Koyuncu’nun köyündeki evinde yapmak istediğim kısa filmde,  18 Nisan 1986 yılı Çernobil’ine ve Çernobil gibi insanlığı yok etme potansiyeli olan teknolojik hoyratlığa dikkat çekmek istiyorum.  Karadenizli dostlarımızı da film projeme destek olmaya davet ediyorum.

KORONAVİRÜS GÖLGESİNDE LGS, YKS;

 DÖRT SEÇENEKLİ DÜNYADAN; OKUMA, DÜŞÜNME DÜNYASINA…

Yaz ayına LGS, YKS sınavlarının ertelensin-ertelenmesin tartışmaları,  Covit-19 gölgesinde sınavlara katılan öğrencilerimiz ters köşe sorular yüzünden hem ter döktü, hem de virüsle köşe kapmaca oynayarak geçirdiler. Bu sınavlarla ilgili, Türkçe ve Edebiyat Öğretmenleri gruplarında yapılan tartışmalara tanık oldum. Bir eğitimci gözlemiyle baktığımda öğrenciler ağlarına gol yemiş, ters köşe olmuş bir ruh hali içinde olduklarını gördüm.

Eğri oturup doğru konuşmakta yarar var; ters köşeye yatıran Türkçe ve edebiyat soruları önceki sorulardan daha üst düzey düşünme disiplinini gerektiriyor muydu? Bana sorarsanız, evet derim.

Kaliteli miydi? Bana sorarsanız, evet derim. İlle de bir sınav olacaksa,  doğrudan ezber bilgiler istemeyen;  kitap okumanın ve sorgulayıcı, araştırıcı yeteneğin avantajının öne çıktığı bir sınavdan yanayım.

Peki, müfredatla sorular örtüşüyor muydu? Bana sorarsanız hayır, derim.

Kitap okumanın sadece bilgi edinme değil, erdemli, sorgulayan bir dünyanın basamaklarına uzanan adımlar sayıldığı kadim zamanlardan öğrencilerin test çözmelerine ayak bağı, zaman kaybı olarak görüldüğü zamanlara geldik. Eğitim sistemi böyle emrediyor, biz eğitimciler de, veliler de ne bir eksiğini ne de bir fazlasını istiyoruz. Ders kitapları, testler, bilgiler, hazır bir yemek gibi eğitimcilerin ve öğrencilerin önlerine tepsiyle sunuluyor. Eğitimciler işin mutfağında değil, servis bölümünde çalıştırılıyor. Eğitimde teknolojinin kısa vadeli faydacı yönünü bir yana bırakırsak, yaratıcılığı öldürdüğünün farkında olmayanlar işin kolayına kaçarak “akıllı tahta var, akıllı öğretmen yok”  diyerek, yaratıcılığı ezbere ve teknolojiye mahkûm etmeye devam ediyor.

Öğrencilerin çocuk ve ilk gençlik yazarlarıyla buluşmasından korkulur oldu, zaman kaybı olarak görüldü, ticari kaygı gerekçesiyle kitaplarla öğrenciler arasına duvarlar örüldü.

Zaten tarihe de baktığımızda kitaplar karşısında insanlığın sicilinin bozuk olduğunu görüyoruz.

Kitaba karşı beslenen tarihi düşmanlıklara, tarihin kitap virüslerine bir göz atalım:

Büyük İskender’in Persopolis Kütüphanesini yakması…

M.Ö 75 tarihinde Apollon Tarikatı rahipleri tarafından Sibilli yazıtlarının yok edilmesi… Dünyanın en büyük kütüphanelerinden biri olan İskenderiye Kütüphane’sinin ilk olarak M.Ö 48 yılında iç savaşta, daha sonra M.S. 490’da Romalı bağnaz tarafından ikinci kez yakılmıştır. 

 M.S. 783’te İsoryalı Leon, Bizans kütüphanelerindeki 300 bin kitabı yakmıştır.

M.S. 789’da Torur, Nantes ve Toledo kütüphaneleri yakılmıştır.

9. Yüzyılın başlarında Abbasiler Döneminde Bağdat’ta kurulan Beyt’ül Hikmet (Hikmetler Evi, İlim İrfan Yuvası)  dönemin en önemli Bilim ve Kültür Merkezi olarak bilinir. Bu merkez Moğollar tarafından yerle bir edilir.

M.S. 12. Yüzyılın sonlarında İstanbul’u ele geçiren Anadolu Haçlıları, her tarafı yağmalarken, kitaplıkları da ateşe vermişler.

2011 yılında Mısır'ın Bilgi Tapınağı, Modern Mısır'ın en önemli arşivlerinden biri olan Mısır Enstitüsü (Nam-ı diğer Bilgi Tapınağı), Arap Baharı sırasında çıkan ayaklanmalardan birinde atılan Molotof Kokteyli ile yanar. En eskisi 15. yüzyıla ait olan eserlerin yalnızca küçük bir kısmı kurtarılır…

Bu örnekler o kadar uzuyor ki, yazının çerçevesini koruma adına örnekleri bunlarla sınırlandırıyorum.

Sözün Özü;

Rivayete göre, 1400 yıl önce Hint İmparatoru, Pers İmparatoru Nevşiyan’a hediye olarak santranç oyunu gönderir ve yanına da bir mektup iliştirir. Mektubunda oyunla ilgili hiçbir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır:

“Kim daha çok düşünüyor,

Kim daha iyi biliyor,

Kim ileriyi görüyorsa,

O kazanır.”

Kitaplarımız, çocuklarımıza ve gençlerimize düşünmeyi, bilgiyi bilmeyi, ileriyi görmeyi öğretir. Korkmayınız…

Not:Milas Belediyesi Karia Masalları Atölyemizin masal –animasyon-film gösterimleri 17 Temmuz’da başlayıp bir ay boyunca devam edecek. Milas Belediyesi facebook ve YouTube sitelerinden çocuklarımızı, gençlerimizi filmlerimizi izlemeye davet ediyorum.

 



Bu yazı 7852 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI