Bugun...


FİKRET ÇOBAN

facebook-paylas
Suçıkan‘da Susuz Kalmak!
Tarih: 18-06-2024 14:43:00 Güncelleme: 18-06-2024 14:43:00


Kömürden elektrik üretimi için suyun teknik olarak kullanılması zorunludur. Kömür madenciliği susuz yapılmaz. Dolaysıyla bulunduğu ortamda suyu kurutur, yok eder ancak o sayede enerji elde edilir. Önce kömürü çıkarmak için kömürün üstündeki su tabakası patlamayla, kuyularla yerin kat be kat altına itilir. Yani binlerce yıldır oluşmuş su yatakları, suyolları bozulur, değişir. Suçıkan dediğimiz su gözleri yavaş yavaş kurur. Sonra kömür çıkarılır, kömür suyla yıkanır, kömür suyla soğutulur. Yani kömürden enerji elde etmenin her aşamasında tonlarca su kullanılır. Sadece bu kadar değil aynı zamanda santrallerin yarattığı kirlilik kalan suyun da kirlenmesine yol açar.

Su ve hava yaşam döngüsünün birinci kaynağıdır.  Bunu ormanlar ve ağaçlar, bitkiler sağlar. Kömür çıkarmak onu enerjiye dönüştürmek Akbelen gerçeğinde olduğu gibi bir yaşam döngüsünü yok eder. 

Avrupa ülkeleri 40 yıl önce kömürlü santrallerin kullanımını bıraktılar ve yasakladılar. Su havzalarının olduğu yerlerin on kilometre yakınına kadar her tür fabrikasyon işlerini yasakladılar. Su  kanunu çıkardılar 40 yıl önce. Herkesin uyulmasına gayret gösterdiği bir kanun oldu. Devleti yönetenlerden  sade vatandaşa kadar herkes su kanunundan ve suyun kullanımından sorumludur Avrupa ülkelerinde. İkibinli yılların başında su stresi altında olan Avrupa ülkeleri su kıtlığından uzaklaşmış rahat su kullanımına geçmişlerdir. Bu titizlik ve suyu koruma kanunu sayesinde.

Biz ise kömürü merkezine alan enerji politikası ve yönetimi sayesinde su kıtlığı, su kirliliği, hava kirliliği, ormansızlaştırma  gibi iklim değişikliğine sebep olan kuraklık, sıcaklık gibi tehlikeli durumları yaşayarak öğreniyoruz.

Maalesef siyaseti belirleyen, yönlendiren besleyen şirketler enerji politikasını suya göre, doğaya göre değil de kendi çıkarlarına kendi zenginleşmelerine göre belirliyorlar. Bilim insanlarının, ekoloji mücadelesi verenlerin; bilgiye, belgeye, ispata dayanan raporlarını, açıklamalarını görmezden geliyorlar. Kendi kurdukları, besledikleri, fonladıkları kuruluşlarla, yazarlarla yalan beyanlarla gerçeklerin üstünü örtmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Ama gerçeklerin de birgün kendini göstermesi gerçeğinden onlarda kurtulamayacak. Geçtiğimiz günlerde Karacahisar köyü Suçıkan'ın başında bir etkinlik vardı. Muğla Su İnisiyatifi düzenlemiş bizler destek için oradaydık. Çevreye, ekojik yaşama duyarlı yurttaşlar oradaydı. Akbelen direnişçileri, hak savunucuları ve dostları da oradaydı.  Yaz sıcağında rahatını, konforunu, işini bırakıp gelmiş insanların varlığı ve giderek çoğalması gelecek açısından umut vericidir. Köylülerin orda olması,  yaşamla, tecrübeyle oluşmuş bilgece görüşleri, haykırışları o koca çınarların altında bir isyan bayrağı gibi dalgalandı durdu çınar yaprakları ile birlikte.

 Umudu diri tutmak, gerçek kılmak hepimizin ortak geleceğinde ve omuzlarındadır.  

Unutmayalım omuzlarımızdaki yük ağırdır. Hem yaşadığımız hayatın hem de gelecek kuşakların, çocuklarımızın, yükü var. Ya günü birlik yiyip içip ömür tüketeceğiz ya da doğayla, tüm canlı yaşamıyla uyumlu birlikte bir hayatı, ekolojik ve özgür bir hayatı var edeceğiz. Yaşam garantimiz bu duruma bağlı. 

İnsan türü 300 bin yıl kadar önce evrimleşti bugünlere geldi. Güneşe bağlı gezegenimiz Dünya ise 4. 54 milyar yıldır var olan bir sistem. Yani bir insan türünün ortaya çıkışını bir de dünyanın varlığını düşünün.

Doğa, bizim değer yargılarımızla şekillenmedi. Doğa yasaları, bizim değerlerimizden tamamen özgür halde. Biz insan olarak tarih sahnesine çok ama çok sonradan çıkmış bir türüz. Doğanın kendisi veya evrim gibi doğa yasaları, insan veya benzeri türler yaratmaya çabalamıyor. Her türün kendi evrimsel geçmişi var ve günümüzdeki türler, geçmişteki en uyumlu soyların torunları. Yani bu konuda bizim burada olmamızdan tamamen farksızlar. Doğadaki hiçbir canlı bizden daha alçak veya daha üstün değiller. Onlar da doğanın bir parçası... 

19.  yüzyılda gelişmeye başlayan endüstriyel üretim, fabrikalar giderek artan teknolojik kazanımlar hayatımızı kolaylaştırdı ama 21. yüzyılda toplu yok oluşa doğru hızla gittiğimizin de yeni farkına vardık. Doymak bilmez sermaye şirketleri ve onların kurdukları, destekledikleri sistemin adı kapitalizmdir. Artık bu kadar da olmaz burda duralım sonuçta biz de bu gezegende yaşıyoruz, demezler. Doğaya hiçbir zaman senin benim baktığın gibi bakmazlar. Doğa onlar için bir maldır. Paradır, zenginleşme aracıdır. Çünkü ideolojileri, felsefeleri, kültürleri, inançları, dinleri hep onların doğayı talan etmesine yok etmesine hizmet eder. 

Doğaya bakış açımızı kökten değiştirmek zorundayız. Doğanın; bize, insan türüne, şirketlere, kapitalizme katlanma lüksü yok. Biz kendimizi zihniyetlerimizi ekolojik bir yaşama göre  yenilemedeğimiz sürece kaybeden tüm canlı yaşamı olacak. Ne zaman ki doğayı bir bütün olarak kendimizi de onun parçası olarak görmeye başlarız üretimi, tüketimi, tüm yaşamı buna göre yeni baştan kurgularız ancak o zaman insanlar için bir gelecek var .

 Evet doğa, doğa olduğu için o muhteşem büyük döngüsüyle var. Biz var olduğumuz için aklımız, bilimimiz, inancımız, ırkımız, savaşlarınız sürsün birbirimizi öldürüp duralım diye değil!

 



Bu yazı 4057 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI