Nerden nereye gidersek gidelim , nerden bakarsak bakalım , yaşadığımız tüm çevre ve doğa katliamları kapilazmin ekolojik bir kanser olduğunu göstermektedir . Sonuçta çağımız şirket egemenliği çaği ; bu çağın insanliğa , kültüre ve canlı yaşamına vereceği , katacağı bir şey kalmamıştır .
Her gün birlikte yaşadığımız , giderek derinleşen ve yoksul kesimleri açlığa mahkum eden ekonomik kriz değil artık ekonomik çöküş devletin baskısı , muhalefetin siyaseti sandığa indirgemesi , sınıf hareketinin zayıflığı gibi nedenlerle zorla sürdürebilir bir durumda .
Ama ekolojik kriz , küresel ısınma , doğanın insan yaşamını kaldıramaz hale gelişi , öyle yasayla , yasakla zorla faşizmle bastıralacak bir şey değil . Artan sıcaklıklar , yangınlar , seller kuraklıklar , depremler , çevre kirliiği , temiz su kaynaklarının şirket egemenliğine geçmesi ; hava kirliliği , ekilebilir alanların çoraklaşması , toprakları küçük üretcinin elinden çıkıp büyük kapitalist şirketlerin eline geçmesi , kuruyan dereler , göller , nehirler , kıyıların talan edilmesi , canlı türlerinin azalması , kimyasal ve radyoaktif çöpler ...bunun önünü nasıl alacaksınız . Devlet baskısı , faşizm burda sökmez , bir işe yaramaz .
Son Erzincan - İliç'de altın madeni aramak için yapılan doğa katliamın sonucu dağ eridi , sel gibi aktı. Kaç kişinin kayıp olduğu , siyanürün suya karışıp karışmadığı konusunda net bilgi yok . Dağın erimesini büyük çevre felaketi olarak görenler çoğunlukta hatta Çernobil felaketi ile kıyaslayan işin uzmanı insanlar var. O kadar uyarılara , bilim insanlarının raporlarına rağmen iktidar kendi halkını koruyan , bilime göre tedbir alan değil paraya ve şirketlere inanan iktidar olduğu sürece bu felaketleri yaşayıp duracağız . Geldiğimiz nokta her acıdan felakettir .
Çağımız şirket egemanliği çağıdır . İstediklerini iktidara getirip iktidarda tutup istediklieri yasaları çıkartan yasal düzenlemeleri yaptıran şirket egemenliğinden söz ediyoruz . Emeğin sömürülmesi gibi doğanın talan edilmesinde sınır tanımayan büyük şirketler ; yanımızda , yöremizde , Akbelen'de , Latmos'ta , Ilbıra Dağlarında , ormanlarımızda, Milas'ın bütün dağ ve tepelerinde yaptıkları talanı ve katliamı görmek mümkün . Herkes her şeyi görüyor , her şey herkesin gözü önünde oluyor neden karşı çıkmıyoruz , yeter artık ortak yaşam alanlarımıza dokunma diyemiyoruz ? Seçimlerde elimize aldığımız oy pusulası üzerine basacağimiz mühür ; deremiz, suyumuz , dağımız ve çocuklarımızın geleceği için olsun . Kim , hangi parti ; doğanın talanından , ormanlarımzın katliamından , suyumuzun gaspedilmesinden sorumlu ise elinizin tersiyle vurun şamarı suratlarına , yüzlerine bakmayın , aldanmayın gülücüklerine el sıkmalarına hepsi sahtekar yalancı talancı .
Geldiğimiz noktada faiz indirmek bindirmek gibi oyunlarla ekonomik çöküşü sürdürebilir kılan mevcut iktidar ; kapitalizmin tarihsel krizi , doğa krizi , bir yok oluş krizi gerçek olarak karşımızdadır . Kapitalizmin doymak bilmez 200 yıllık döneminin krizidir bu . Bunu nasıl sürdürülebilir kılacak . Abartma değil inleyerek yok oluş sürecine doğru hızla ilerliyoruz .
Doğası gereği kapitalizm sürekli olarak büyümek zorunda olan bir üretim tarzı , burjuva sınıfının ekonomik modeli . Temeli sömürüye ve eşitsizliğe dayanan her seferinde daha çok üretmek daha çok pazar için her pisliği yapmaktan çekinmeyen bir sömürü sistemi . Yeter burda durayım demez. Doğanın da insanın da bir sınırı , bir siniri var demez . Bu sınırları aşarsak yaşam tehlikeye girer , insanlar ölür , hayat yok olur , demez ; düşünmez bile .
Ekolojik yıkıma ve iklim krizine etkin ve kalıcı çözüm, toplumların üretim , tüketim ve yaşam tarzının devrimci dönüşümüyle mümkün olabilir. Piyasa ekonomisi (kapitalizm) dahilinde sorunun ‘çözümü’ asla mümkün değildir . Gezegenimize bu şirketlerin kar hırsı kadar hiçbir şey bu kadar zarar vermedi . Çözüm toplu , ortak yaşam mücadelesi etrafında birleşerek , öfkelenerek bu vahşi şirket egemenliği dönemini sınırlamak , gücünü kırmaktan geçiyor . En azından dengeyi kurmalı , ağızlarına gem vurmalıyız . Gelecek ve yaşam buna bağlı , başka seçenek yok .