İki yıldan beri Milas- İkizköy'deki Akbelen ormanlarının kesilmemesi için İkizköylüler ve çevreciler mücadele veriyor.
Peki, Akbelen ormanları niçin kesilmek isteniyor?
Tabii ki Milas- Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri'ni işleten Limak - İçtaş ortaklığındaki YK Enerji'nin santrallere gerekli olan linyit madeni için. YK Enerji, Akbelen Ormanları' nın olduğu 750 dönümlük alandaki kömür havzasını çıkarmak ve santrallerde kullanmak istiyor.
Peki, 50-60 yıllık ömrü olan termik santraller için yüzlerce yıllık çam ağaçlarının olduğu ormanlık alan niçin yok edilecek?..
Tabii ki para kazanma hırsı için.
İki yıl içinde Akbelen Ormanı'ndaki ağaçların bir kısmı gizli gizli kesildi .
Ancak geçtiğimiz Pazartesi günü, çok erken saatlerde Jandarmanın ormanı ablukaya alması ve kesim ekiplerinin ağaçları kesmeye başlaması üzerine İkizköylüler yaşam alanlarını korumak istediler. Jandarma ekiplerinin haberleşmeyi engellemek için Jammer araçları getirmesine rağmen büyük bir topluluk oluştu. Jandarma ekiplerinin köylülere ve çevrecilere karşı çok sert davranması; Toma'dan tazyikli su ve insanların gözüne yakın mesafeden biber gazı sıkması yürekleri sızlattı. Hele hele çam ağaçlarının kesilmemesi için genç yaşlı, kadın erkek herkesin ağaçlara sarılması üzerine zorla alandan uzaklaştırılması, yapılan uygulamanın düşman hukuku olduğunu gösteriyor.
Akbelen ormanlık alanının yakınında zeytinliklerin, tarlaların ve hatta antik bir kentin olduğu belirtiliyor. Bütün bunlar tehdit altında.
Tarım hayvancılık ve zeytincilikle geçinen köylülerin gelir kaynaklarını yok etmek; Anayasa'nın herkesin yasalar karşısındaki eşitlik ilkesine aykırı değil mi?
Köylüler ve halk değil de, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri'ni işleten Limak- İçtas ortaklığındaki Y.K Enerji korunuyor.
750 dönümlük Akbelen ormanları yok edilirse yeraltı su kaynakları( Karacahisar ve Çamköy su havzaları) kuruyacak. Bu su kaynakları, Milas ve Bodrum'un su kaynaklarını oluşturuyor.
Bu santralleri işleten büyük şirketlerin milyonlarca geliri için, Bodrum'un milyarlarca dolarlık geliri hiçe sayılıyor.
Su olmayınca yaşamın, turizmin, tarımın hayvancılığın ve insanlığın yok olacağını düşünmüyorlar mı?
Ayrıca Termik Santralleri'nin etkisiyle Yatağan ve Milas'ta kanser vakalarının arttığı, insanların erken öldüğü gerçeği de ortada.
Hava kirliliğini ve ölüm riskini arttıran Termik ve Nükleer santraller yerine, temiz enerji olan Rüzgar ve Güneş enerjisi santrallerine ağırlık verilmelidir.
Yağmurun yağmasını sağlayan, oksijen deposu olan, halkın besin, su ve geçim kaynağı olan ormanlar yok edilirse çevremiz, Ege Bölgesi ve Türkiye çölleşecek.
Yapılan barajlar ve hidroelektrik santralleriyle dereler ve nehirler kurutulursa, kesilen ağaçlar ve çıkarılan büyük yangınlarla ormanlar yok edilirse, maden işletme ruhsatlarıyla yerin altı üstüne getirilirse, yaşam alanları yok edilirse bu insanlar ve halk ne yiyip içecek?...Yazık değil mi bu insanlara?
İkizköylülere ve çevrecilere yapılan düşman hukukudur.
Bu yapılanlar, Kurtuluş Savaşı'nda, Batı Anadolu'yu işgal eden Yunanlıların Türklerin evlerini ve ormanlarını yakmalarını, kadın ve çocuklara dipçikle saldırılarını, Yunan zulmünden kaçan insanların açlık ve susuzluktan ölmeleri için su kuyularını zehirlemelerini ve taşla doldurmalarını hatırlattı.
1920'li yıllardan 100 yıl sonra Türk askerinin kendi vatandaşlarına yaptığı zulüm durmalı; İkizköylü kadınlara karşı daha saygılı davranmalıdır.
Bu ülkenin kaynakları, zenginlikleri bir kaç kişiye, gruba ve sınıfa değil de gerçek sahibi olan halka ve köylülere verilmelidir.
Muğla ormanlarının %61'lik alanında maden işletme ruhsatı verildiği belirtilmektedir. Maden ruhsatı alan şirketlerin kâr hırsı için dağlarımız ve ormanlarımız peşkeş çekilmektedir.
Su kaynaklarımızı ve ormanlarımızı gelecek kuşaklar için gözümüz gibi korumalıyız. Aksi takdirde doğa intikamını en acımasız bir şekilde alır. Bedelini de bir avuç azınlık değil, masum olan halk öder.
Bunun örneklerini, ormanların yok edildiği yerlerde can ve mal kaybına sebep olan sel ve heyelan olaylarında yaşıyoruz.
En son yaşadığımız pandemi döneminde, nice varlıklı insanların yoğun bakım servislerinde, oksijene bağlı olarak yaşam savaşı verdiğini ve çoğunun bu savaşı kaybettiğini, servetin hiç bir işe yaramadığını hepimiz anladık. Ama çoğu bu acılı günleri çok çabuk unuttular ve yine zenginlik hırsı içine girdiler.
Zenginlik hırsı uğruna yaşam varlıklarımızın yok edilmesine izin vermeyelim; oksijen ve su kaynağı olan ormanlarımızı çocuklarımızın geleceği için koruyalım.
Bir Kızılderili atasözü şöyledir:
" Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.!"