Bugun...



"Corona Günlerinde" Psikoloji

İnsanlık tarihi boyunca yaşanmış ve yaşanacak olan pek çok salgından birini daha yaşıyoruz. Veba, kolera, tifo, ebola, SARS, AIDS gibi pek çok salgın yaşandı yeryüzünde bugüne kadar. Çoğunda insanlar ne virüsten ne de aşıdan ve ilaçtan haberdardı...

facebook-paylas
Tarih: 24-03-2020 12:20


Adnan ERKUŞ(*)

İnsanlık tarihi boyunca yaşanmış ve yaşanacak olan pek çok salgından birini daha yaşıyoruz. Veba, kolera, tifo, ebola, SARS, AIDS gibi pek çok salgın yaşandı yeryüzünde bugüne kadar. Çoğunda insanlar ne virüsten ne de aşıdan ve ilaçtan haberdardı; tanrının, yaptıkları günahların bedelini kendilerine ödettiğine inanıyorlardı. Salgınların yanında, depremler, seller, yangınlar, gibi pek çok doğal yıkımlar da yaşandı. İşte şimdi, bizler de tüm dünya olarak “corona günleri”ni yaşıyoruz. Salgınların, diğer doğal yıkımlardan farkı; olmuş-bitmiş fiziksel yıkımlardan, içinde bulunduğunuz zamanda halâ olmakta ve hatta daha kendi başınıza gelmemiş olan bir belirsizlikle ve sosyal yalıtımla yaşıyor olmanızdır.

Her tehdit/travma, insanda öncelikle bir şok yaratır ve bu da paniğe yol açar. İçinde yaşadığımız durumda insanlar çılgınca alışveriş yapıyorlar farkındaysanız. Her insan, kendini koruma ve yaşamını sürdürme eğilimindedir. Herhangi bir beklenmedik gelişen bir olay karşısında önce korkarız ve ilkel “savaş veya kaç” içgüdülerimiz devreye girer; bunu sağlayan amigdalamızdır. Bu tür durumlarda genel uyarılmışlık düzeyimiz artarak göz bebeklerimiz büyür, kalbimiz daha hızlı çarpar, yaşamsal organlara kan pompalanır, bu nedenle ekstremlerimizden kan çekilir vs. Daha sonra ise bu durum “normal”e dönme eğiliminde olur. Bu süreçler parasempatik ve sempatik sinir sistemimizin işleyişleridir. Ancak, genel uyarılmışlık düzeyimiz uzun sürer ve iç denge sağlanamazsa bu kez bedenimiz için yıkıcı olmaya başlar, işte asıl tehlike de burada başlar. Virüs salgınının önemli farkı, “geleceğin belirsiz olması, alarm durumunun oldukça uzun sürmesi”dir. Öyleyse, bu yıpratıcı sürece karşı baş etme mekanizmalarımız da uzun süreli olmak durumundadır.

Şok ve panik aşamasını, insanların neden arama aşaması takip eder. Bu aşama, iki uç mantık yürütme arasında gidip gelir ve hangisinin ağır basacağı eğitim düzeyine, yaşantılara ve baş etme düzeyine, dünya görüşüne vs. göre değişir ve bunlardan hangisinin “seçildiği” baş etme mekanizmalarını da büyük ölçüde belirler. “Neden bu benim başıma geldi, başkalarının değil?”, “Ne suç-günah işledim?”, “Ben o gün orada olsaydım bunlar olmayacaktı.”, türü (kendini suçlama) sorular birbirini kovalamaya başlar. Dikkat edilirse, bunların tümü, yaşanan olaya “neden atfetme” (attribution) ile ilgilidir. “Deprem, işlediğimiz günahlardan dolayı oldu” ile “deprem benden bağımsız, yerkabuğunun hareketi sonucu oldu” iki farklı ve uç neden atfetmeye örnektir. Bu aynı zamanda, akıl-bilim ile inanç arasındaki ince ayrımı yansıtır: Dünyaya, insana, canlılara vb nasıl baktığınız mantık yürütmenize yön verir. İnsanlık tarihi boyunca sayısız afet, salgın (tifo, veba, kolera, ebola, aids vb.) yaşanmıştır, hepsi bir şekilde (virüsün ölmesi, değişmesi, ilaçlar, aşılar, insanların bağışıklık kazanmaları vb) son bulmuştur; doğa yaşamına hep yeni yollar açmayı bilir.

İstanbul’daki Takiyuddin’in idaresinde yıldızları gözleyen rasathane, aynı yıllarda Avrupa ve İstanbul’da yaşanan veba salgınından (bazılarınca) sorumlu tutulmuş ve donanmanın top atışlarıyla III. Murad tarafından yıktırılmıştır. Oysa bugün çok iyi biliyoruz ki veba salgını ile uzayı gözleme arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Depremler konusunda da benzer nedensellikler gündeme gelmiştir: “Şu bölgede oldu, çünkü orada günah işleniyordu” (oysa günahsız pek çok bebe de ölmüştür aynı yerde; üstelik kutsal yerlerde de (Kum kenti gibi) deprem olmuştur), “Deprem hep gece 03’te meydana geliyor (1999 depreminde olduğu gibi, oysa dünya bir küre, burada gece ise öbür yanda gündüz; nitekim kısa süre sonra (oraya göre) sabahleyin Büyük Okyanus’ta deprem olmuştu)” gibi yanlış nedensel yüklemeler gündeme gelir. Bu tür “yanlış” nedenler yüklendiğinde, doğaldır ki çözüm de üretilemeyecektir. Ne kadar mantıklı ve bilimsel gerekçeler bulunursa, çözüm de o kadar kısa ve sağlıklı olacaktır. Bakınız, dünyanın dört bir tarafındaki binlerce virolog harıl harıl aşı ve ilaç üretimi için çalışmaktadırlar. Bizi yarınlara öfke, kendini veya başkalarını suçlama yerine; akılcı bakış açısı taşıyacaktır.

Sonraki aşama, tehditle mücadele veya içe kapanma (teslimiyet) aşamasıdır. Tehdite nasıl baktığınız bu aşamada belirleyici olacaktır. Her tehdit öncelikle (eninde sonunda) geçicidir, sonludur. Bunu bilmek, mücadele azmi verir. Tehdit veya travmanın nedenini doğru analiz etmek, mücadele yöntemi ve biçimini belirler. Konuyla ilgili bilim insanları bunu çözmek için uğraşırlarken, psikologlara da önemli görev ve sorumluluklar düşer.


Eve kapandığımız şu günlerde, aile üyeleriyle daha iyi ilişkiler geliştirmek, birbirini daha iyi tanımak ve zaman geçirmek (hele bu dijital çağda) için bir fırsata dönüşebilir. Aile içi yaratıcı ve üretici etkinlikler, oyunlar, söyleşiler, hem bağlarımızı güçlendirecek hem de bu zorlu süreyi daha rahat atlatmamızı sağlayacaktır. Bu olmazsa, tam tersine aile içi çatışmalara dönme olasılığı artar. Biliyoruz ki “olumsuz düşünce ve duygular paylaşıldıkça azalır, olumlular ise paylaşıldıkça artar”; bu sosyal yanımızın en önemli göstergesidir. Kaybetmekte olduğumuz sohbet, dayanışma, kardeşlik, iletişim vb özelliklerimizi güçlendirmek için bu dönemi bir fırsata çevirmeliyiz. Buradaki mücadele yerine, tam tersi sergilenen “teslimiyet” ya da öğrenilmiş çaresizlik davranışı, insanları olayın nedenini kadere bağlama ve dolayısıyla boş verme; sonucunda da virüsün daha da yayılmasına yol açacaktır.

İçinde bulunduğumuz zorlu süreçte en temel düşünce, “Bu günler kesinlikle bir gün bitecek!” olmalıdır. Öyleyse bugünleri bir ‘fırsata’ çevirip kendimizi, tehdit/travma sonrasına daha iyi hazırlamalıyız. Sürekli ertelediğimiz şiir yazma, kitap okuma, el becerilerini kullanıp ürünler ortaya çıkarma, hiç değilse yaşamını kaleme alma kişiye travmayı-sosyal yalıtımı atlatmada çok yarar sağlayacaktır.

Ailenizdeki yaşlılara saygı göstermenin tam zamanıdır. Saygı sözle veya biçimsel davranışlarla olmaz. Onları, virüsün etkisinden korumak, beslenme ve sağlıklarıyla uğraşmak, psikolojilerini düzeltmek ve deneyimlerinden yararlanmak için onlarla sohbet etmek, günlük yaşamlarını kolaylaştırmak en güzel davranışlar olacaktır. Siz hasta görünmüyor olabilirsiniz, ama virüs taşıyıcısı olabilirsiniz, lütfen onlara yakın temasta bulunmayınız; saygı ve sevgi başka türlü de gösterilebilir; bu dönemde sevdiklerimizden fiziksel olarak uzak durmak tam da bunun göstergesidir.
Ailenizdeki çocuklar, siz fark etmeniz de en çok etkilenecek yaş kesitini oluşturacaktır.

Onlar sizin tepkilerinizi bir kayıt cihazı gibi kaydederler ve sizleri taklit ederler; paniğiniz panikleri olur, öfkeniz öfkeleri olur, mantıklı davranmanız yol göstericileri olur… “Nasıl olsa onlar anlamaz” sözü asla doğru değildir; ekinin dibine düşen tohum, yine ekin olur ağaç değil. Onlara, anlayabilecekleri düzeyde, ama mutlaka doğruları açıklayınız. Onlarla daha önce gerçekleştiremediğiniz nitelikli birlikteliklerin keyfini çıkarmaya çalışınız: Evdeki malzemelerle bile yaratıcı pek çok oyuncak yapılabilir ve oyunlar oynanabilir.

Sosyal yalıtım yaşadığımız günlerde, en önemli işlerimizden biri, günlük yatma-kalkma, duş alma, diş fırçalama, yemek öğünleri gibi rutinlerimizi aksatmadan yapmak olmalıdır. Erkeksek, sık sık traş olmak veya kadınsak günlük bakımımızı yapmak, hem kendimizin hem de çevremizdekilerin kendilerini rahat hissetmelerini sağlayacaktır. Yaşam sevincimizi düşürecek dağınıklıklardan uzak durmak çok yerinde bir davranış olacaktır. Evimizi sıklıkla havalandırmak ve küçük de olsa kültürfizik hareketleri yapmak çok yararlı olacaktır. Özellikle çocuklarla birlikteysek, günlük rutini sürdürmek ve ev yaşantısına canlılık katmak evimize yaşam sevinci verecektir. Aşırı derecede haber ve virüs ile ilgili programları izlemek, kısa sürede psikolojik sağlığımızın bozulmasına yol açacaktır, bunlardan kaçınmak gerekir.

Aksi halde, karamsar ve kaygılı, günlük rutini bozulmuş bir evde kısa sürede aile-içi çatışmalar gündeme gelebilir; ne kadar süreceği belirsiz bir ortamda virüsten olmasa bile farklı nedenlerle başka hastalıklar gündeme gelebilecektir. Unutmayalım ki moral hem psikolojik hem de fizyolojik direncimizi ve böylelikle hastalıkları yenme olasılığımızı artırır.
Bilimle ve sağlıkla kalın.

(*) Em. Prof. Dr.




Bu haber 679 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KONUK YAZAR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI