Tweet |
ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ
"Şarbaan, Şarbaan.Nerdesin guzuum."
Fatma'nın ünnemesi Meyistan'ın çoğunu uyandırmıştı. Uyandığında çocuğunu yanında görmeyen Fatma, hemen evin dışına çıkıp helaya bakmıştı. Orda bulamayınca, bağırarak çocuğunu aramaya başladı. Köyden, bir kaç kişi daha aramaya katıldı. Yol üstündeki bir evden önüne çıktı.
"Nooldu gızım sabah sabah?"
"Şarbanım yok Bahar deeze. Nere getti bu çocuk?"
Kapubağ yönüne doğru yürüyordu.
"Şarbaan guzum nerdesin?"
İnsanların uyanması umurunda değildi. Analık güdüsünün verdiği tüm gücüyle bağırıyordu. Epeyce yol aldıktan sonra, hayıtların arkasından Şarbanın sesi geldi.
"Burdayım ana. Keçi doomuş."
Hayıtların arkasına dolandığında, iki yavru keçi analarını emiyordu. Elini beline dayayıp Şarban'ı azarlamaktan daha çok sitem edercesine konuştu.
-Yavrım neye habar etmedin. Ödüm koptu. Olan köyü ayaa galdırdık.
"Çişe çıktıyıdım dışarı. Enik havlamaa başlayınca, arkasından bende geldim. Çok gözeller deemi?"
Gülerek çocuğunu kucakladı.
"Sen daha gözelsin."
Yere bıraktı Şarban'ı. İki yavru keçiyi kucağına aldı. Sarban birini istedi. Taşıyamayacağını anlayınca tekrar anasına verdi. Eve döndüklerinde Gök Musayla karısı uyanmış, onları bekliyorlardı. Keçi ve yavrularını evin alt tarafına bırakıp yukarı çıktılar. Sarban kendini çağıran dedesinin kucağına oturdu.
"Eferin benim nur topuma. Böyümüşde dooan geçinin başında löbet dutmaya gedik. Sevdin mi yavrıları."
Evet anlamında başını salladı Şarban.
"O vakıt iki yavrıya sen bakacaan.Senin oldu onnar.. Böyüyüp satınca küpe alıyım mı o parayınan."
Elini kulaklarına götürüp tuttu Şarban.
"Acımamı gulaklarım?"
Sorunun yanıtını öğrenmek için anasına döndü. Fatma, başparmağı ile işaret parmağının uç kısmını gösterdi.
"Bi gırıcık acır. Sinek ısırıı gimi. Emmede çok yakışır gözelime."
Gözleri ışıldadı Şarban'ın.
"Acısın.Unutma dede. Geçileri satınca küpe alacaan."
"Unudumuyum heç. Hemi de sen hangını istersen onu alırım. Eyi bakacaan emme. Ölülerse almam."
"Tamam bakarım."
"Gurban olurum senin gulaklarına. Hemi de yerim."
Şarban'ın kulaklarını yiyecek gibi ağzına aldı. Kıkır kıkır gülüyordu Şarban.
"Yeme yeme"... diyerek kafasını geri çekiyordu Ardından, tekrar dedesine doğru başını uzatıyordu. Kahvaltı bitene kadar oyun devam etti.
"Musaa.Gatır hazır. Geç galacaan bazara."
"Geldim geldim."
Tahta kapıdan dışarı çıktı. Kayraktaşlarıyla ördüğü merdivenlerden indi. Evlerinin alt katında eşekle katır sürekli, hasta ya da doğum yapan hayvanlar ara sıra kalırdı. Fındık dedikleri, küçük yapılı ancak güçlü ve hızlı bir katırları vardı. Yatağan pazarına gidip, soğuk yüzünden azalttığı hayvanları tekrar çoğaltmak istiyordu. Karısına teslim ettiği altınların bir kısmını akşamdan almıştı. İşin çoğunu Fatma yapıyordu. Ağılı büyütmüşlerdi. Fatma birçok konuda karar verici olmuştu Köydeki birçok insanla girdiği ağız dalaşlarında istediği sonuca ulaşmıştı. Hiç bir erkek, söz bile söyleyemiyordu. Ali'nin kafasına vurduğu balta sapı söylemini hepsi duymuştu.
"Fatmaa. Şarbanıda götürüyüm mü?"
Fatma'dan önce Şarban yanıt verdi.
"Götür dede götür. Benide götür."
Dedesinin yanına yalınayak koşarak geldi.
"Sen bilisin baba."
"Babıçlarını geyde gedelim."
Şarban dedesinin kucağında, katır üstünde yola koyuldular. Yolun sağı solu çam ağaçlarıyla kaplıydı. Meşe, çörtük, teynel(defne), kekik bol miktarda vardı. Kapubağa vardıklarında, çınar ağacının altındaki kahve doluydu. Çoğu Yatağan pazarına gitmeden önce uğramış, sohbet ediyordu. Şarapçı Yaşar Gök Musa'yı görünce eliyle gel işareti yaptı. Şarban'ı ellerinden tutup yere bıraktı. Arkasından kendi indi. Akan çeşmenin yanındaki otlarda yayılması için, bir çalıya katırı bağladı. Herkes duyacak şekilde selamını verip oturdu. Kahveci biliyordu Gök Musa'nın ne içeceğini.
"Gızımız ne içcek bakeen?"
"Daa çayı getir benim gözel gızıma. Çok ısıcak olmasın."
Gök Musa'nın kahvesi, Şarba'nın dağ çayı bitince tekrar yola çıktılar. Milas yolundan sağa dönüp Yatağan'a öğleden önce ulaştılar. Pazarda komutanla karşılaştı. Komutan eliyle bekle işareti yaptı.
"Musa dayı nasılsın?"
"Savol gomutan oolum. Sen nasılsın?"
"Çok şükür. Senin kızı alıp gelsinler diye göndermek istediğin adam geldi. Parayı almadı. Alınterim olmayan parayı almam dedi.İşte paran. Bende köye gönderecektim. İyiki geldin."
Paraları saymadan cebine koydu. Karakola götürmesi için biraz çay, şeker lokum alıp komutana verdi. Sarban’ın mutluluktan ayakları yere değmiyordu. Dedesiyle ilk gelişiydi Yatağan’a. Gök Musa istediği kadar olmasa da, biraz koyun aldı. Tanıdık olduğu için, adamın parasını ödedi. Ertesi gün, işaretlenen hayvanlar Meyistan'a teslim edilecekti.
Dönüş yolunda, Yatağan çıkışındaki bir adam Gök Musa'nın dikkatini çekti. Sandalye'ye oturmuş adamın kim olduğunu sırtı dönük olduğu için tam çıkaramadı. Yüzünü görecek şekilde, katırı yana doğru yürüttü. Tanıdı adamı.
"Hasan. Neediyon burda?"
Hasan, yüzü gülerek yerinden kalktı. Şarban'ı kucaklayıp yere indirdi. Ardından Gök Musa indi. Sarıldılar.
"Meles tarafına gedeceem. Belki o yanna göçerik. Çörüşde gannımız doymaz oldu."
"Çovuklar nasıl? Bülbül nasıl?"
"Ohoo. Çok oldu biz Bülbül'ünen gopalı. Bi adamınan gaçdı. O da ben de yeniden evlendik."
"Eyiydiniz ya."
"Oldu bi kere. Başına gün doosun. Bozdoğanda birine varık. Oğlanı yanına götürdüyüdün. Herif istememiş oolanı. On seneden beri benim yanımda. Gel gelelim hindiki garı da istemez oldu. "Goca adam oldu. Başının çaresine baksın" deyip duruyo. Needicem bilemez oldum."
"Nerde oolan?"
"Ihıcak ha. Hurda garşıdakı sandellede oturup duru."
Hasan'ın oğlu, onları seyrediyordu. Gök Musa'nın gel işaretiyle yerinden kalkıp hızlıca geldi. Gök Musa'nın elini öptü.
"Adın ney senin?"
"Ali "
"Gaç yaşındasın?"
"On dokuz."
"Mal güdebili misin?"
Gök Musa'nın kafasında birçok konu gelip geçti. Hasan sevip güvendiği bir arkadaşıydı. Çocukluktan tanışıyorlardı. Uzaktan akrabalıkları da vardı.
"Güderim amca."
Gök Musa Hasan'a döndü.
"Ali beniynen gelsin. Hemi senin garı, hemi Bülbül' gocası istemisa benim yanımda çalışsın. Yannışını görüsem salarım senin eve. Galacak yer var bende. Olu mu?"
Hasan'ın üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi sevindi.
"Sen istersin de olma mı bizim oolan."
Ardından oğluna döndü.
"Bundan soona Musa amcan ne derse o. Baban gimi gabıl edecen."
Okur anlamında başını salladı Ali. Sarılıp ayrıldılar. Ali, Gök Musa'nın arkasında yürüyordu. Kapubağ yoluna saptıklarında, Şarban'ı yere indirdi. Bazan koşturmaca oynadılar, bazan omzuna aldı. Yoldan bulduğu bir kaç meyveyi Şarban'a verdi. Ali’yi tanımak için ara sıra sorular sordu. Meyistan karşıdan göründüğünde, yüzünü gökyüzüne çevirip mırıldandı.
"Gurban olduum yaradanım. Senden başka dutunacak dalım yok. Bi dene yavrımınan torunumun yüzünü güldür."