Bu hafta sizlere 'Menekşe Kokulu Hikâyeler' kitabından seçtiğim hikâyelerden bir demet sunmak istiyorum.
* * *
Peşin Hüküm
Dinlemeyi çok severim. İnsanları dikkatle dinleyerek çok şey öğrendim. Çoğu insan karşısındakini hiç dinlemez.
Ernest Hemingway
Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plastik pencereler yaygınlaşınca ahşap olanlara rağbet azalmıştı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik çocukları da büyümüş, biri hariç okula başlamışlardı. Masrafları artınca yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz erken koyulur, yardımcısına ayırdığı parayı, çocuklarının harçlığına katardı.
Adam, bir gün çalışırken elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşamüzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken sigortaya göz attı. Eğer yanılmıyorsa bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı.
Şalteri kaldırınca atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese, böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı yoktu.
İşe koyulduğunda yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüştü. Oğlu, evden atölyeye bağlanan merdivene sessizce inmiş ve sigortayı kapattığı sırada, babasını karşısında bulmuştu.
Adam, on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış olsa ses çıkarmazdı. Ama tekrarlaması, hangi yönden bakılırsa bakılsın, büyük hataydı. Saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı. Her şey onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat onun serseri olmasını engellerdi.
Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra eşine dert yandı:
"Bu çocuğun, okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım. Eğer serbest bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak!"
Adam bir süre düşündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğünde arkadaşlarına dair ipucu olmalıydı. Eşi karşı çıksa da ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü okumaya başladı.
Oğlu en son sayfaya şunları yazmıştı:
"Bu gece kötü bir rüya gördüm! Atölyede çalışırken babamı elektrik çarpıyordu. A!lahım, onu lütfen koru! Ben de elimden geleni yapacağım."
*
Dost
Hiç ellerin taşı bana değmez, ille dostun gülü yaralar beni.
Pir Sultan Abdal
Genç adamın biri dermiş babasına her gün;
"Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi."
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi,
Belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
"Hadi, al bu çuvalı, şimdi götür dostuma,"
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna,
çalar kapıyı,
O dost, bakar ki bir çuvala
hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını,
Ne çare, hepsinde de sonuç hep aynıdır.
Evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek;
"haklıymışsın baba" der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana ne de bana.
Baba,"hayır Evlat" der, "benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı al da bir
kere de git ona."
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
"Baba, işte dost buymuş" diye konuşunca,
Babası, 'daha erken, o belli olmaz daha
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
İşte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
''Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada!"
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...
Dost dediğin;
fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
Kaynak: 'Menekşe Kokulu Hikâyeler' Kitabı
Yakamoz Yayınları